Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

16 Ağustos 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1113 Görüntülenme
Bu bölümü 32 Kişi beğendi.
Cilt 17

Kahramanın Adamı, Doğruluğun İblis Lordu Sahneye Çıkar - Kısım 3

“İlerleme açısından ne noktadayız?” Gramofonun borusundan burnu büyük bir erkek sesi duyuldu. Ses, tam da asilzadelerden beklenebilecek gurur ve zarafette çıkmıştı.

“Başarılıyız efendim. Her şey sorunsuz ilerliyor.” diye cevapladı bir ikinci, kaba sesli bir adam. “Yemi yuttular. Onların yardımlarına koştuğumuzda çok sevineceklerini söylemek yanlış olmaz.”

“Bu harika. Ama gerçekten de başarı şansları olduklarından eminler mi?” diye sordu ilk adam. “Sadece merakımı gidermek için soruyorum. Durum her neyse, anlaşma bize sadece kolaylık sağlıyor.”

“Onlar öyle düşünmüyor. Kendilerini, ülkenin mevcut durumundaki yanlışı düzeltmek için verilmesi gerekli kurbanlar olarak görüyorlar.”

“O zaman umalım da başarılı olmak için ellerinden gelenin en iyisini yapsınlar. Bu ülke için.”

“Yapacaklarından eminim efendim.”

 

İki adam karşılıklı kötücül birer kahkaha attılar.

 

“Mükemmel. Görünüşe göre kaleye yapılacak saldırı planlandığı şekilde ilerleyecek. Bu konuyu geçip, daha ince detaylardan bahsedelim.”

 

Kayıt çalmaya devam ediyor, ikili “mükemmel planlarını” tartışırken detay üzerine detay ifşa ediyordu.” Casus filmlerinde kahramanlar ve kötüler, dinlenme korkusundan dolayı genellikle şifreli konuşurlardı, ama ne Argus ne de konuştuğu kişi böyle bir şey yapmamıştı. Modern teknolojilerden haberi yoktu ve muhtemelen evinin, kendini kısıtlamadan konuşması için güvenilir birkaç yerden biri olduğunu düşünmüştü. Tedbirsizliği sayesinde sadece hazırladığı komplo hakkında bilinebilecek her şeyi öğrenmekle ve çeşit çeşit önlem bulmakla kalmamıştım, ayrıca kanıtı kendi kelimeleriyle sunmuştum. Aksine, sesini kaydetmek için evini cihazlarla döşemek, onun ağzına sıçma işleminin diğer herhangi kısmından çok daha zor olmuştu. Heh heh heh. Bu işin nasıl tek taraflı olduğunu görüyor musun piç herif? Seni birden çıkardığım saçmalıklarla nasıl tamamen köşeye sıkıştırdığımı görüyor musun? Bu yüzden iblis lortlarına karşı gelmemelisin. Üstünlük için kaba kuvvetten fazlasına sahibiz. Hatta daha iyi teknolojilerimiz bile var.

 

“Buradaki herkesin kabul edeceğinden emin olduğum üzere, konuşan kişi kesinlikle sensin.” dedim, sırtında otururken bacak bacak üstüne atarak. “Eee? Başka bahanen var mı? Yoksa nihayet sana kazdığım mezarlıktan hileyle kaçmaya çalışmayı bıraktın mı?”

“O-o kaydı nasıl adın!?”

“Nasıl mı? Başka nasıl olabilir? Evine gizlice soktum ve sen bir moron gibi vır vır konuşurken kayıt almasını sağladım. Ya ne olacaktı?”

“Bu imkansız! Yakalanmadan çalışma odama kadar gelmiş olmanın mümkünatı yok!”

“Doğru ya, bir sürü alarmın falan vardı, değil mi? Evet, kusura bakma. Hepsini bozdum.”

 

Hadi be. Böyle ilkel sistemlerin seni güvende tutacağını mı sandın cidden? Ev içi güvenlik ağına büyülü gözümle baktığımda, kaçınıp onları etkisi hale getirmek için ihtiyacım olan bütün bilgiyi almıştım.

 

“O-o zaman bu, topladığın kanıtların geçersiz olduğu anlamına gelir! İ-illegal olarak toplanmış bir şeyi kanıt olarak sunamazsın! V-ve zaten bunlar başından beri yalan! Bana kumpas kurmak için bir şekilde bunu düzenlemiş olmalısın!”

“Dostum, gerçekten ne zaman pes etmen gerektiğini öğrenmen gerek.” Saçma iddialarına aldırış etmeden gözlerimi devirdim. “Etrafına bak! Gerçekten buradaki herhangi birinin söylediğin şeyleri artık umursayacağını mı sanıyorsun?”

 

Zor da olsa başını kaldırdı ve odaya bakındı--karşısında bir dizi soğuk, sert bakışlı insanlar vardı. Soylular, iki yüzlü piçler olmalarıyla meşhurlardı, o yüzden yüzlerindeki ifade gerçek düşüncelerini ortaya koymamış olabilirdi. Ama öyle olsa bile, odada bulunan herkesin Argus’u daha fazla desteklemenin bir anlamı olmadığını hissettiği açıktı. Kendi tarafından olanlar bile onu savunmak için seslerini yükseltmemişti.

 

Ona bakmayanlar sadece, malikanesini kem gözlerimle tararken sık sık gördüğüm, en yakın arkadaşları olacak çöp torbalarıydı. Aslında onlar gergin bir şekilde boncuk boncuk terlemekten Argus’a hiç bakamıyorlardı.

 

Beklentiler üzerine kurulu yüksek sosyetede, en faydalı olacak yolu seçerdiniz. Bu yüzden fırsatçılar nadiren diğer şahıslardan faydalanmayı kovalardı, hatta tesadüf eseri bu şahıslar tamamen cezai eylemlerde bulunuyor olsalar bile. Ancak aynısı, en yakın müttefikler için söylenemezdi. Faillerle yakın ilişkii içinde olanların, birkaç küçük iyiliğin aksine gerçek ortaklık teklif edenlerin, komplo ortaya çıktığı zaman ceza alacağı kesindi. Biliyor musunuz, bu şerefsizler bunu hak ediyor. Nell’e kazık atmaya çalışırsanız karşılığında bunu alırsınız. Ve bana da. Merak etmeyin. Sizi yerin altına gömdüğümde yaptığınız hataları düşünmek için dünya kadar vaktiniz olacak.

 

“Koşulların netleştiği ve başka kimsenin söyleyecek bir şeyi olmadığı anlaşılıyor. Muhafızlar, götürün onu!”

 

Kral bu sözü, aşırı dramatik bir el hareketiyle birlikte derin, gürleyen bir sesle söylemişti. Emri kapının yanında duran iki muhafızın bana doğru gelmesine sebep oldu. Eğilerek selam verince Argus’un sırtından kalktım ve onu omuzlarından yakalayıp zorla kaldırarak yakalamalarına ve şikayetlerine ve kıvranmalarına rağmen onu zorla götürdüler.

 

Balo salonunun yarısını geçtikten sonra bokkafalı güvenebileceği birini gözüne kestirmişti.

 

“L-lordum! Lütfen bana yardım edin! Yanlış bir şey yapmadım!”

 

Her ne kadar orta yaşlı olsa da sırtı sopa gibi dümdüz duran yaşlı bir adama çaresizlik içinde yalvarırken gözleri dolmuştu--

 

“...Seni lehine söyleyecek hiçbir şeyim yok.”

 

--ancak soğuk bir şekilde reddedilmişti. Peşinde olduğum bakan Jaynor Redrius, muhafızların iş ortağını salondan dışarı çıkarmalarını izlerken, ne düşündüğü anlaşılamayan bir ifadeyle sadece tek bir cümle sarf etmişti.

 

“Vay canına Bakan, bayağı soğuk birisiniz, öyle mi? Sizin emriniz altında çalışmıyor muydu?” Jaynor’a doğru ilerledim ve ona meydan okuyan bir sırıtış fırlattım.

 

Argus’u suçladığım zaman birçok soylu hareketlenmişti. Ama o zamanki gürültü miktarı, ikinci suçlamamın ardından gelen kargaşanın yanından bile geçemezdi. Çünkü baronun aksine bakan hem askeri hem de hükumet işlerinin ortasında bulunan önemli bir figürdü.

 

“Seninle tanışmak bir zevk Maskeli Üstat.” dedi, hıhlayarak. “Her ne kadar neden bahsettiğin hakkında hiçbir fikrim olmadığını söylemek istesem de, mevcut durumda kulağa pek de inandırıcı gelmeyecektir.”

 

Aptalı oynamayı çalışmıştı, ama ilk hedefin aksine o, bunu asaletli bir şekilde yapmıştı. Bahaneler ya da açıklamalarla uğraşmak yerine benimle doğrudan yüzleşmişti. Sinir bozucu seviyede gürültücü olan diğer adamın aksine Jaynor’un sesi alçaktı. Sanki boyun eğercesine konuşmuştu.

 

“...Cesaretli bir tepki Sör Redrius.” Kral yine derin, gürleyen bir sesle konuşmuştu. Bu seferki, o kargaşada bile duyulacak kadar yüksekti. “Kendinizi açıklayacak bir sözünüz var mı?” Adama hitap ederken Argus’a gönderdiği kızgın bakışların aksine sert bakışlar atmıştı. Diğer adamın niyetini tartmaya çalıştığını belirten bir bakıştı.

“Böyle zamanlarda gerçekten de nispeten acımasız bir mizaca sahipsiniz majesteleri.” dedi Jaynor. “Siz de benim kadar biliyorsunuz ki, sizin şu korkutucu adamınız beni çoktan köşeye sıkıştırdı. Söyleyeceğim hiçbir şey dikkate alınmayacaktır.”

“Sanırım haklısın. Gerçi, her ne kadar Argus farklı taraflarda çalışıyor gibi görünse de, bağlılığını gerçekten verdiği kişinin sen olduğunun gayet farkındayım. Doğrudan üstü olarak, ona ait suçların sorumluluğunu sen de paylaşıyorsun.”

 

Yüzsüz bir yalandı bu. Aslında ne kral ne de ben iki adamın iş arkadaşlığının dışında, kesin olarak birbirleriyle ilişkili olduğunu gösteren bir kanıt bulamamıştık. Ama yapabileceğimiz en iyi şey buydu. Argus’u idare edemediği için Jaynor’u cezalandırma yolu, seçebileceğimiz tek yoldu. Çünkü, her ne kadar baronu olaya dahil etmek kolay olduysa da, bakan değildi. Gece gündüz gözümü üzerinde tuttum. Kralın adamları da öyle. Ve buna karşın, Argus’un bir tür destek olabileceğini ima eden birkaç şey dışında bir şey bulmayı başaramamıştık. Hepsi bu.

 

Savunma Bakanlığındaki görevinin hak edilmemiş olmadığını kabul etmeliyim. Bok kafalıdan çok daha temkinliydi. İkisi şahsen görüşse bile, Jaynor Argus’u bir iş arkadaşı değil de bir arkadaş olarak kabul etmişti her zaman. Ve diğer adamın aksine o, kendisinin bir suç işlediğini ima edebilecek herhangi bir şey söylememişti. Sanki izlendiğini biliyordu. Hatta bahse girerim biliyordu da.

 

“Sanırım yapmak zorundayım. Pekala, benim durumumda olan herhangi birinin yapacağı gibi kendi kendime çıkacağım.” dedi. “Erken ayrılışımı mazur görün.”

 

Jaynor hiçbir direniş göstermeden bir çift kraliyet muhafızının ona yaklaşması için bekledi ve balo salonunun dışına kadar onları takip etti. Normalde onun tutuklanmasını görmek içimi bir başarı hissiyle doldurmalıydı. Ama şu anda sadece bir şüphe hissi uyanıyordu. Bir dakika. Ne? Bu kadar mı? Tutuklanmasına izin mi veriyor? Ne düşünüyor lan bu? Ben... ne? Anlamıyorum.

 

Argus’un motivasyonu gayet açıktı. Araştırmalarım, baronun kendi nüfuzunu artırmaya çalıştığını hemen ortaya çıkarmıştı. Diğer yandan Jaynor tam bir gizemdi. Öğrendiğim hiçbir şey onun asıl niyetini ortaya çıkaramamıştı. Ancak bu, kapsamlı isteklerinin farkında olmadığım anlamına gelmiyordu. İnançlarının militaristik olduğunu ve ülkenin şu anki durumundan memnun olmadığını biliyordum. Ama bu operasyondan ne kazanç sağlaması gerektiğini anlayamıyordum. Ya da böyle riskli bir şeye girişmeyi seçtiyse neden böyle kolay geri adım attığını.

 

Tüm mantık devrelerim onun bir şeylerin peşinde olduğunu, hala oynayacağı bir kart olduğunu söylüyordu, ama başımı sallayarak bu düşünceleri uzaklaştırdım. Bunun üzerine bu kadar düşünmenin bir anlamı yoktu. Üçkağıt bitmişti ve onun tarafına çoktan zarar verilmişti. Bir şey diyeyim mi? Siktir et. Dolambaçlı işlerle uğraşmanın bir anlamı yoktu. Pekala onunla oturup konuşabilir, doğrudan yüzleşebilirdim. Ve eğer konuşmayı reddederse, konuştururdum.

 

Şüpheleri olan tek kişi ben değildim. Jaynor ayrılırken, kral da ona temkinli bir şekilde bakmaya devam etmişti. Ama nihayetinde kral, benim gibi, yapılacak her şeyin yapıldığı sonucuna varmıştı. En azından şu anlık. Kapılar Jaynor’un ardından kapandıktan sonra, hükümdar kalabalığa döndü ve az önce şahit oldukları olayları hala tartışmakta olanların dikkatini çekmek için ellerini çırptı.

 

“Bayanlar ve Baylar, dikkatinizi bana verir misiniz lütfen!” dedi. “Gerçekten de bir dizi beklenmedik koşullara şahit olduğumuzu anlıyorum. Ancak, baloyu böyle ufak rahatsızlık sebebiyle sona erdirmek için bir sebep görmüyorum. Gece daha yeni başlıyor. Uygun gördüğünüz üzere tadını çıkarmayı teklif ediyorum.”

 

Bir dakika, o az önce cidden ufak rahatsızlık mı dedi? Lanet olsun. Demek istediğim, canını sıkmaya yetecek bir şey değilmiş gibi göstermeye çalıştığını biliyorum, ama yine de buna ufak bir rahatsızlık demek birazcık abartı, bana sorarsanız.

 

Her ne kadar partiye katılanların çoğunda suçlamalarımın etkisi sebebiyle hala mırıldanmalar devam etse de, kralın sözlerini başlama işareti olarak alan orkestra, müziğiyle kısa süre için balo salonunun moralini yükseltti. Sarsılmış çiftler, dans pistine çıkıp etkinlikten istenen asıl tecrübeyi tatmaya başlayınca, yavaş yavaş kendilerine geldiler. Gerçi, müziğe göre hareket etmeye başlamışlar sadece azınlıktı. Çoğu kişi bunun yerine, Argus’un ve Jaynor’un kararlarını ve arkasından gelebilecek her şey hakkındaki gözlemlerini ve yorumlarını tartışmayı seçmişti.

 

“Biraz zamanınızı alabilir miyim Üstat?”

“Ben de ülkemizin kurtarıcısı olarak bilinen adam ile konuşma fırsatını çok isterim.”

 

Birkaç soylu kişi konuşmak için bana doğru yaklaşmıştı, ama bir kumral saçlı kız ile buluşmak adına hiçbirini umursamadım.

 

“Orada harika iş başardın.” Ona ulaşır ulaşmaz beni bir gülümsemeyle karşıladı.

“Teşekkürler. Eğlenceli değildi. Bunun üzerine kafa yormak deli gibi can sıkıcıydı.” diye homurdandım. “Yani, cidden. Bütün bu yüksek sosyete olayı sadece... öfff...”

 

Aptal bir soylu olarak reenkarne olmadığımdan o kadar memnunum ki. Bütün gün bu dingillerle takılma fikri kulağa iğrenç geliyor. Almayayım.

 

“Bunu söyleyeceğini bekliyordum.” diye kıkırdadı. “Ben de aynı hissediyorum.”

“Evet. Ama şimdi bunu aştık. O yüzden, neden gösterimizi yapmıyoruz?”

“Ne gösterisi?”

“Dans gösterisi tabii ki.” Elini tutarken sırıttım.

“...Hı-hı.“ Kızarırken bir anlığına durakladıktan sonra gülümsememe karşılık verdi ve başıyla onayladı.

“Hehehe...” kötücül bir kahkaha taklidi için elimden geleni yaparken onu dans pistine doğru götürdüm. “Nihayet bütün eğitimlerimin boşa çaba olmadığını sana gösterme zamanım geldi.”

“Tamam, bakalım nelerin varmış.” Diye kıkırdadı.

 

Birbirimize yaklaştıktan sonra etrafımızda dönerken yavaş yavaş müzikle hareket etmeye ve birbirimizin gözlerine bakmaya başladık.

 

“Aa, aklıma ne geldi. Görünüşe göre erkeklerden bayağı bir ilgi görüyormuşsun.” dedim. “Siktiğimin piçleri. İblis lordunun gelinine asılacak kadar cesaretleri varmış.”

“Sanırım sadece benim unvanımla ilgileniyorlardı.” dedi Nell, surat asarak. “Benimle dans etmek için de gerçekten ısrarcılardı. Davetlerini geri çevirmek gerçekten can sıkıcı bir hal almıştı.

“Soylu toplumu hakkında gerçekten hiçbir bok bilmediğimi bildiğim için, bu belki de pek büyük bir olay olmayabilir ama, bunun sorun olmadığından emin misin? Teknik olarak, besin zincirinin üst sıralarında değiller mi?”

“Muhtemelen en iyi fikir bu değildi. Gerçekten onurlu olmaya eğilimliler, ama...”

“Ama?”

“B-ben şey... S-senin dışında biriyle dans etmek istemiyorum.”

 

Vovovovov. Bu şirin yaratık da ne böyle? Lanet olsun, kahraman, seni sevimli küçük tilki. Beni tam kalbimden vurdun. İblis lortlarına hasar vermek zor olmalıydı, lanet olsun!

 

“...Sanırım iblis lordları gerçekten de kahramanlara karşı zayıflar.” diye mırıldandım. “Bu lanet olası kritik bir isabetti.”

“Ö-öyle miydi? Sen gerçekten güçlü biri olduğundan, sanırım bu benim de güçlendiğim anlamına geliyor.” Başta, taşkınlığımdan ötürü biraz şaşırmış gibi görünüyordu, ama o da oyunuma katılmıştı.

“Bu hiç adil değil Nell! Bana da sıra gelsin!”

“Hı-hı... Adil değil.”

 

Birbirimizin saçmalıklarına güldükten sonra dans etmeye devam ettik, ama hem prenses hem de kılıç araya girdi ve şikayetlerini dile getirdi. Sonuç olarak ikisiyle de dans edene kadar darlandığımı söylememe gerek bile yok.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-10 11:56:06
Mc yıktı geçti ortalığı
yusuf (157 puan) Üye
2021-04-01 09:07:03
“...Sanırım iblis lordları gerçekten de kahramanlara karşı zayıflar.” diye mırıldandım. “Bu lanet olası kritik bir isabetti.” eh duygular zayıflıktır bütün sevdiklerini gözleri önünde parçalamak istiyorum onun kudurup kontrolünü kaybetmesini ve beni öldürme isteği ile dolmasını istiyorum heheHEHEHAHAHA
STERBEN (225 puan) Üye
2020-10-13 23:47:13
Çeviri için teşekkürler
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-08-17 04:30:03
Ellerinize sağlık. Olaylar ileerde ilginçleşir umarım
bcennet11 (75 puan) Üye
2020-08-16 20:37:41
Enne tamam da Iryll bi çekil şurdan
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-08-16 18:16:37
Çeviri için teşekkürler
Oburcuk (733 puan) Üye
2020-08-16 18:11:58
çeviri için teşekürler direk prensesle evlenip kraligi yonetsin soylularida katleder :D
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-08-16 17:12:48
Olamaz bu bölümde çevirmen notu yok hayııır 😂