Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Yan Hikaye: Anne
Güzel bir öğleden sonraydı. Tepemizde parıldayan güneş,
altımızdaki dünyayı nazik bir sıcaklıkla doldururken etrafımızdaki bitkiler
rüzgarla bir ileri bir geri hareket ediyordu.
“Bu taraftan.” Nell elimden tutup beni, iki yanı
çiftliklerle süslü geniş bir toprak yoldan götürdü.
“P-pekâlâ.” Boğazıma takılmış yumruyu yuttuktan sonra,
panikli bir şekilde onu takip ettim.
Köy güzeldi. Tarlalar göz alabildiğine uzanıyor, sadece ara
sıra bir ev ya da yaşlı çiftçi arada beliriyordu. Her ne kadar bütün bitkiler
tanıdık olmasa da, bu huzurlu manzara bana Japonya’nın kırsal kesimini öyle
hatırlatmıştı ki, biraz ev hasreti çekmeye başlamıştım. Başka dünyalarda olsa
bile çiftlikler hala çiftlik galiba.
“Buralarda görülecek pek bir şey yok. Sadece tarlalar var.”
dedi Nell.
“Evet, anladım.”
Nell’in büyüdüğü köy başkentin hemen dışında yer alıyordu;
köye varmamız yaklaşık üç saat kadar sürmüştü. Köye ortalama demekten daha iyi
bir kelime bulamamıştım. Bölgeyi yöneten soylu özellikle aç gözlü ya da cömert
biri olmadığından, buraya ayırt edici bir şey katmamıştı. Arazileri gibi o da
sıradanlığın vücut bulmuş haliydi.
Nell’e göre köy, az çok mandalinaya benzeyen bir meyveyi
yetiştirme konusunda kendi kendini uzmanlaştırarak büyümüştü. Ama yine de
benzer bitkiler bütün krallıkta bulunabiliyordu. Ehhhh... Gerçekten özel
olmadıklarını biliyordum, ama buralardayken birkaç tane alabiliriz. Bilirsiniz,
hediye falan olarak falan.
“Gerçekten bu kadar gergin olmana gerek yok. Rahatla.” diye
kıkırdadı Nell. Bana baktığında gerginliğimi belli ki görmüştü.
“Yani, olabilirim, ama hala annene nasıl seslenmem
gerektiğinden emin değilim.” diye homurdandım. “Doğrudan ismini kullanıp Noira
mı desem? Yoksa Kayınvalide ya da Madam falan gibi bir şey kullansam daha mı
iyi olur?”
Yönelttiğim soru, sinirlerimin henüz yatışmamış olmasının en
büyük sebeplerinden biriydi. Tanışacağımı fark ettiğim andan bu yana sürekli
bunu düşünüp durmuştum. Yavaş yavaş, bu işe girişmeden önce ne yapmam
gerektiğiyle ilgili her şeyi anlamama yardımcı olacak bir akıl hocasına falan
sahip olmayı dilemeye başlamıştım.
“Hmmm... Bu iyi bir nokta. Ona nasıl seslenmen gerektiğinden
ben de pek emin değilim.”
“Neden gergin olduğumu anlamaya başladın mı şimdi?”
“Hı-hı.” Birkaç saniye daha düşündükten sonra Nell bir kez
daha sessizliği bozmuştu. “Annem resmiyeti hiç seven biri olmamıştı. Eğer ona
resmi bir şekilde seslenirsen muhtemelen garip bir şekilde gülüp geçiştirirdi.
Sanırım en çok onu anne olarak çağırmanı severdi.”
“Pekala, o zaman anne diyeceğim.”
Ona cevap verdikten sonra, Nell’in annesinden bahsederken
geçmiş zaman kullandığını fark ettim. Ama bunu daha fazla deşmek yerine, eli
elimde, onu izlemeye devam etmeye karar vermiştim.
***
Gelişimiz şaşkınlıkla karşılandı. Kendimizi bir evin önünde
değil de bir kilisenin önünde bulduk. Bir dakika. Ne? Annesinin onu tamamen
kendi başına yetiştirdiğinden bahsettiğine yemin edebilirim, o yüzden bir yetim
öksüz olamaz değil mi?
“Buraya Yuki.”
Nell hız kazandı ve ben şüphelerimden kurtulmadan elimi
çekiştirmeye başladı. Beni binanın arkasına, büyük, çok yaşlı bir ağacın
gölgesinde bulunan bir yere getirdi. Sessiz, zamanın neredeyse yavaşlamış gibi
geldiği bir yerdi.
Hafif bir meltem esiyor, eserken ağacın yapraklarını
sallıyor ve güneş ışınlarının, ağacın yarattığı engelin içinden geçmesine izin
vererek ağacın gövdesinin yanında bulunan beyaz levhanın üzerinde parıldamasını
sağlıyordu.
Mezarın.
“Ne... zaman... oldu?” Boğazım kuruduğu için sözleri kısa
aralıklarla, zor bela çıkarabilmiştim.
“Eğitime başladıktan yaklaşık iki buçuk yıl sonra. İlk
tanışmamızdan bir yıl önce.” Gözleri, mezar taşının üzerinde yazılı olan isme
takılı bir şekilde, kısık bir sesle konuşmuştu. “Annem... annem beni büyütmek
için gerçekten çok çalıştı. Kendini sürekli bitkin düşene kadar zorluyordu.
Endişelenmemi istemiyordu, o yüzden bunu belli etmemeye çalışıyordu. Ama bu
durumu daha da kötüleştirmişti. Kilise tarafından alındıktan kısa süre sonra
yere yığılmıştı.”
“Harika bir anneymiş.”
“Öyleydi. Annem, her zaman benim için elinden geleni yaptı.
Her zaman gülümsedi ve ne yaparsam yapayım gerçekten ama gerçekten hep
sabırlıydı, her gün gün doğumundan gün batımına kadar çalışmanın stresiyle
uğraşmak zorunda olmasına rağmen.” Sesi yavaş yavaş titremeye başlamıştı.
Başından beri zaten kısık çıkan sesi, daha da kısılmaya başlamıştı, ta ki bir
fısıltı haline gelene kadar. Ve sonra durakladı. Üzgünlük içinde sızlanmak
yerine, nostaljiyle dolu bir şekilde gülümsedi. “Gerçekten tatlı bir yanı da
vardı.” Kumral kız, bir kez daha enerji dolu konuşmaya başlamıştı. “Her şeyini
yemek pişirmek için veriyordu, ama ne kadar uğraşırsa uğraşsın hiçbir zaman
doğru yapamıyordu. İşte bu yüzden yemek yapmaıy öğrenmek zorunda kalmıştım.”
Anlamıştım. Nell’in annesinin, kızı kilise tarafından alınır
alınmaz yığılmış olmasının tek sebebinin, nihayet belli etmemeyi kesmiş olması
olduğunu anlamıştım. Kendini öldürene kadar çalışmayı kesse bile, Nell nihayet
kendi hayatını geçimini sağlayabilecek yetiyi kazanınca, rolünü yeteri kadar oynadığına
ikna olmuştu. Ancak bu bilgiyle, nihayet kendine, yıllardır biriktirdiği,
hayatının birçok yılını feda ettiği yorgunluğa teslim olmaya izin vermişti. Ve
hepsi, kızının geleceği içindi.
“Keşke... o ölmeden onunla tanışabilseydin.”
“Evet. Ben de isterdim.” Bir anlığına kaşlarımı çattım,
sonra ona savuşturmasını beklediğim bir soru sordum. “S-sana bir süredir sormak
istediğim bir şey var, ama uygun olduğundan hiç emin değilim.”
“Sorun değil.” dedi Nell. “Ne soracaksın?”
“Şöyle ki, şey... babanın mezarı nerede? Çok uzun zaman önce
öldüğünü söylediğini biliyorum, o yüzden onu da burada görmeyi bekliyordum
ama...”
Çiftler normalde birlikte gömülürler, ama Noira’nın
mezarında sadece tek bir isim vardı ve yakınlarda başka birisinin mezarı yoktu.
“Babamın mezarı ülkenin güney doğusunda bulunuyor. O bir
askerdi. Annem, onun savaşırken öldüğünü söylemişti. Haberi aldıktan sonra göç
etmeye, beni daha güvenli bir yerde doğurmaya karar vermiş. İşte buraya böyle
geldik.”
Bu... kolayca alınabilecek bir karar değildi. Güveneceği
biri olmadan hiçbir şey bilmediği yabancı bir bölgeye taşınmanın hiç de kolay
bir şey olmadığını ve hemen bir işe girmenin değişime alışmayı sadece daha da
zorlaştırdığını biliyor olmalıydı. Ama yine de yapmıştı. Kızı için. Nell için.
Atlattığı onca zorluğu hayal edebiliyordum. Çabalarını
besleyen onca teri, kanı ve gözyaşını tamamen görebiliyordum. Ama bunu
kelimelere dökemiyordum. Yaşadığı şeyin şiddetini nasıl tarif etmem gerektiğini
bilmiyordum.
“Mezarının nerede olduğunu biliyorum.” kısa bir süre
durakladıktan sonra, daha yalnız bir ses tonuyla devam etti, “ama hiç ziyaret
etme şansım olmadı. İşim beni sürekli meşgul ediyor.”
“O zaman her şeyi halledip kariyerini noktaladıktan sonra
birlikte gitmeye ne dersin? Buna bir tür emeklilik sonrası gezisi falan
diyebiliriz. Büyük ihtimalle sadece ikimiz de olmayız. Muhtemelen diğerleri de
peşimize takılır.”
“Bu kulağa çok eğlenceli olur gibi geliyor.” diye gülümsedi.
“Değil mi?” Onun hayal etmesine ben de katılarak güldüm.
Zindanın diğer sakinlerinin de olduğu herhangi bir yolculuk,
kesinlikle neşeli geçerdi. Gerçi şu anki halinde zindanı çoğunlukla başıboş
bırakmaya pek de niyetli değildim. Evcil hayvalarımın herhangi sözde
istilacıları ortadan kaldıracak kadar güçlü oldukları kesin olsa da, istemeden
de olsa endişeleniyordum. Savunmayı güçlendirmeyi yapılacaklar listesine geri
sokmanın zamanı, sanırım.
“İnsanlar normalde ölüler için nasıl dua ederler?”
“Şöyle. Elini kalbine götürürsün.” dedi gösterirken. “Bu,
çoktan ölmüş olsalar da onları düşündüğün anlamına gelir.”
Dediklerini yaptım ve bir elimi göğsüme koyarken ayrıca,
Japonların resmi durumlarda sık sık yaptığı gibi dizimin üzerine çöküp
bacaklarımın üzerine oturdum. Bu pozisyonu alınca gözlerimi kapadım ve dua
etmeye başladım.
Ah, şey... Merhaba anne. Ben Yuki. Öncelikle, birden ortaya
çıktığı için özür dilerim ama, kızın ve ben evleneceğiz.
Onun için bu duyurunun gerçekten birden ortaya çıktığı
gerçeğini düşününce biraz gülümsedim. Kim olduğum ya da kızıyla görüştüğüm
hakkında en ufak bir fikri yoktu.
Nell gayet iyi gidiyor. Sıkı çalışıyor ve bu ortaya çıkmaya
başladı. İnanılmaz cesur bir kız oldu. Hala onu korkutan birçok şey var, ama
kendi içinde, korkularına karşı çıkacak gücü her zaman buluyor. Hepsi bu da
değil tabii. Ayrıca inanılamayacak seviyede nazik birisi. Nell etrafındaki
herkes için hep elinden geleni yapar. Onu harika biri olarak yetiştirmişsin.
Endişeli olduğunu biliyorum, özellikle işinin doğası gereği,
ama lütfen rahatla. Mirasınıza istediğiniz şekilde sahip çıkacağıma dair söz
veriyorum. Onu hep seveceğim ve ona iyi davranacağım. Ve onu, gelebilecek bütün
zararlardan korumak adına elimden geleni yapacağım. Ne olursa olsun.
Onun için yaptığını her şey için ve onu olduğu kişi olarak
yetiştirdiğiniz için teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Sonsuza kadar huzur
içinde uyuyun.
“...Pekala. Bu kadar.” Gözlerimi açtım, bacaklarımdaki
toprakları temizledim ve Nell’i koruma kararımı yeniden doğruladıktan sonra
ayağa kalktım. Onun için her şeyi yapmaya hazırdım, bu her şey kendimi
tehlikeye atmak da dahildi.
“Annemle konuşman bitti mi?” Benim gibi dua etmekte olan
kumral kız, annesinin mezar taşından bana doğru dönerken, göğsüne bastırdığı
eli indirdi.
“Evet. Tek eşim olmadığını ona söyledikten sonra ondan af
dilemeyi henüz bitirdim.”
“Bu kulağa, gerçekten de şimdi öğrenmesi gereken bir şeymiş
gibi geliyor.” dedi gülerek.
“Peki sen? Sen de bitirdin mi?”
“Hı-hı. Tek yapmak istediğim seni onunla tanıştırmak ve ne
kadar garip biri olduğunu ona anlatmaktı.”
“Garip mi? Ne demek garip?
Nell ve ben, kayınvalidemin ebedi istirahatgahına döndük.
Ama tam ileri adım atmak üzereyken, birden karşıdan esmeye başlayan bir rüzgar
başımı çevirmeme sebep oldu.
Arkamı döndüğümde kendimi, Nell’inkine benzeyen, sadece
nezaket ve hoşlukla dolu bir gülümsemeyle karşı karşıya buldum. Yarı saydamdı.
Geçiciydi. Gözlerimi kırptığımda kayboldu, sanki bu dünyaya son vedasını yapar
gibi.
“Yuki? Bir sorun mu var?”
“Görünüşe göre onaylıyor.”
“Ne demek şimdi bu?”
“Ah bilirsin işte. Öylesine bir şey.”
Nell belirgin bir şaşkınlıkla bana baktı, ama elini tutarken
sorusunu gülerek geçiştirdim ve geldiğimiz yoldan geri yürümeye başladım.
“Yakın zamanda gitmemiz gerektiğini biliyorum ama, etrafı
bana biraz daha gösterebilir misin? Evini görmek istiyordum.”
“Hı-hı.“ Başıyla onayladı. “Ama görülecek pek bir şey yok.
Özel bir şey değil. Ara sıra temiz tutmak için ziyarete gelirim, ama son
ziyaretimin üzerinden çok zaman geçtiği için muhtemelen biraz tozlanmıştır.”
“Sorun değil.” dedim. “Birlikte temizlik yaparak vakit
geçirmeye ne dersin?”