Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Ziyaretçi - Kısım 2
Varışımızın ardından Enne, Rir ve ben, tüm bakışları
üzerimize çekecek bir hızla asıl taht odasına daldık. Diğer sakinlerin çoğu
yaklaşmakta olan tehlikeden habersiz olduğu için, paniklemekten çok şaşkın bir şekilde
bakmıştı.
"Dışarı çıkmayın, ne olursa olsun!” Diye bağırdım.
“Burada ve birlikte kalın!”
“B-bir şey mi oldu Efendim?” diye kekeledi Lyuu, gergin bir
şekilde.
“Hayvan gibi güçlü bir şey buraya doğru geliyor.” Bir yandan
konuşurken, bir yandan zindan menüsünü kurcalayıp olabildiğince hızlı bir
şekilde tuzak alıp yerleştiriyordum. “Üzgünüm Lefi, bu sefer kendi başıma
halledebileceğimi sanmıyorum. Bana yardım ede---”
İsteğim yarıda kesilmişti. Konuştuğum ejderha bir elini
omzuma koydu ve konuşmaya başladı.
“Sakinleş Yuki. Bahsettiğin kişi, ormana yakın zamanda giren
kişi mi?”
“Evet, o adam. Sanırım onu sen de hissetmişsin. Bu zamana
kadar gördüğüm en büyük tehdit ve ne lanet sebepten bilmiyorum ama doğrudan
bize doğru geliyor!”
“Sanıyorum bahsettiğin adam muhtemelen tanıdığım bir kişi.”
“Öyle ya da böyle onunla başa çıkmak zorunda kala---bir
dakika. Az önce ne dedin?”
Menüyü kurcalamayı bıraktım ve Lefi’ye boş bir bakış attım.
“Bahsettiğin, ormana çok yakın bir zamanda giriş yapmış
kudretli kişinin, tanıdıklarımdan biri olduğunu ve Gyogarr’ın kanından
olmadığını söyledim. Öldürdüğün ahmak ejderhanın aksine, gelen kişi bir nebze
eski bir dost olarak gördüğüm birisi. Birbirimizin canına kastetmek bir yana,
şiddetli bir karşılaşma beklenmedik bir ihtimal. Varlığı endişe sebebi değil
Yuki. Sakin ol.”
“Emin misin?”
“Bana güvenmiyor musun?” dedi muzip bir gülümsemeyle.
Her zamanki gibi davrandığını görünce, beynimi kriz modundan
çıkardım ve nihayet hiçbir sorun olmadığını kabul ettim.
Kısa bir duraklamadan sonra, “...Güveniyorum.” diye karşılık
verdim. “Daha çok güvendiğim başka birisi yok.”
“Bunun gayet farkındayım.” Lefi güldü. “Endişelenme Yuki.
Yoğun korkaklığın karşısında bile güvende kalmanı sağlayacağım.”
Ejder, genelde kızlara güven verirken yaptığım gibi bana
güven vermişti--başıma hafifçe vurarak.
“Öyle diyorsan.” Bir kez daha derin bir nefes aldıktan sonra
tuzak kurmayı kestim, zindanın menüsünü kapadım ve ellerimi indirdim. “Peki...
bu arkadaşın, nasıl birisi?”
“Onu en iyi nasıl tarif edebileceğimden emin değilim.”
“Ne demek istiyorsun?”
“O ve ben hiç özel olarak yakın olmadık. Nadiren iletişim
kurarız. Bizi bunu yapmaya iten sadece kaderin ara sıra meydana gelen cilvesi
sayesindedir. Doğruyu söylemek gerekirse, onun hakkında çok az şey biliyorum.”
“Hı hı...”
Sanırım neden “bir nebze” eski bir dost demesinin sebebi
buydu.
“Kesin olarak söyleyebileceğim tek şey, ne yemek yediği ne
de bir şey içtiğidir. Hatta, bir vücuda sahip bile değil.”
“Evet, seni bilmem ama benim için, bunun pek mantıklı
olduğunu düşünmüyorum.”
Eğer yemiyor, içmiyor ya da vücudun yoksa, yaşayan bir şey
olmadığından gayet eminim.
“Vücudu olmadığını söylemek tam olarak doğru sayılmaz.” diye
açıkladı Lefi. “Et ya da kana sahip olmadığını belirtmek daha doğru olur. Aslında
o, bilinçli bir ışık küresidir.”
“Evet, işe yaramıyor. Daha iyi bir açıklama yapmaya
çalıştığını anlıyorum, ama bütün anlattıklarının bende yarattığı tek şey daha
çok kafa karışıklığı. Tarif etmene göre onu kafamda canlandırmaya çalışıyorum,
ama tamamen bir boşluk oluşuyor.”
Nessie ve diğerlerine yaptıkları gibi “açıklanamayan
fenomen” yaftasını kafasına yapıştırıp hayatıma devam edebilirim. [1]
“B-bu benim hatam değil.” dedi ejderha, gücenmiş bir
şekilde. “Doğası hakkındaki bilgi eksikliğim yüzünden daha iyi bir açıklama
yapabilmemin imkanı yok.” Boğazını temizlemek için bir anlığına durakladı.
“Durum her neyse, ormana girip onu engellememize gerek yok. Olduğumuz tarafa
doğru geldiği ve muhtemelen benim varlığımı hissettiğinden, vardığında onunla görüşeceğim.”
“P-pekala, o zaman mağaranın dışında beklemeye ne dersin?”
Hala biraz gergindim, bu yüzden her ne kadar çimenlikte
takılan evcil hayvanlarıma rahat olmalarını söylemiş olsam da, geri kalan
zindan sakinlerine yerlerinden kımıldamamalarını söylemiştim. Her şey
ayarlandıktan sonra Lefi ile beraber büyük açıklığa çıktık.
***
“Hissediyorum... tanıdık bir varlık hissediyorum.” Bir
nostalji hissiyle dolup taşınca durmuştu. Karşısındaki hükmedici aura, eski
günleri yad etmesine sebep olmuştu. “Bu kaderin garip bir cilvesi. Çocuğun
kendini çok tanıdık birinin yanında bulmuş olmasını düşününce...”
Beklenmedik keşfe güldükten sonra hareket etmeye başladı. Ve
her ne kadar korkunç Uğursuz Orman’ın içinden geçmiş olsa da, sorunla
karşılaşmamıştı. Ondan yayılan güç hissi, bütün canavarları uzakta tutmuştu.
İçgüdüleri, onun yakınlarını boşaltmalarına ve yolundan çekilmelerine sebep
olmuştu. Nihayetinde, sanki ormanda karşısına çıkan her şeyin içinden yavaşça
geçer gibi uzun, engellenmemiş ilerleyişinden sonra, varış noktasına ulaşmıştı.
Burası, uzun, kayalık bir duvarla birleşmiş bir açıklıktı.
Bilincini uçurumun dik tarafına çevirdiğinde, kendini mağara’nın girişinde
dikilen bir çift tarafından karşılanmış bir halde bulmuştu--ormana girdiğinden
bu yana onunla yüzleşen ilk yaratıklar. Biri, ezici gücünü hissedebildiği genç
bir kızdı ve diğeri, tamamen garip denilebilecek bir büyü enerjisine sahip bir
erkekti.
“Son karşılaşmamızdan bu yana çok kısa süre geçti. Yine de
vücudun boyut olarak çok küçülmüş, ejderhaların en yücesi.” Yaklaşırken onlara
seslendi.
“Hmph.” Kız homurdandı. “Ve ben de sadece konuşma şeklinden
hiç değişmediğini görebiliyorum.”
Kalıcılığı, akımın sürekliliğinden ardından geldiği için, bu
benim özümde var. Basit birkaç yüz yıl, bir anda değiştiğimi görebilmek için
fazla kısa bir zaman.” dedi, duygusuz bir şekilde. “Zamanın akışının ikimiz
için farklı olduğunu biliyordum, buna karşın, yeni formun, en çılgın kehanetler
için bile aykırı.”
“...Son zamanlarda yeni ve beklenmedik birçok tecrübe
yaşadım.” dedi ejderha, yarım bir gülümsemeyle. “Görüyorum ki, haber vermeden
birden belirme huyun da değişmemiş. Bu sefer neden geldin?”
“Yakında varlığımın sebebini ortaya koyacağım, ama önce
önemli selamlaşmalarda bulunam gerektiğinden sanırım bunun gecikmesi gerek.”
Bakışını, ejderhanın yanında bulunan adama çevirdi.
“Yollarımızın kesiştiği ilk sefer bu. Bu bir onur,
labirentlerin lordu.” dedi. “Bana Yggdrasil derler. Sen ejder türü için neysen,
unvanım da beni ruhlar için öyle kabul ediyor--emri altında bulundukları egemen
varlığım.”
Ruhların efendisi, yavaşça eğilerek, tanıştığı en yeni
kişiye kendini tanıttı.
***
[1] Nessie, Loch Ness canavarının kısaltılmışı. İskoçya’daki
Loch Ness Gölü’nde yaşadığı rivayet edilen canavar. Bizdeki Van Gölü canavarnın
orijinali.