Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

27 Ağustos 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1134 Görüntülenme
Bu bölümü 30 Kişi beğendi.
Cilt 18

Ziyaretçi - Kısım 3

Peeekala... Sanırım Lefi adamın sadece bir ışık topu olduğunu söylerken ne demek istediğini anlamaya başlıyorum. Çünkü şey... şöyle kiiii... o tam da öyle. Hatta, onu tarif etme şekli hemen hemen doğruydu. Karşımda “dikilen” yaratık... bir cübbeydi, daha da belirtmek gerekirse, önünde süzülmekte olan bir asa bulunan küçük bir çocuk boyutlarında bir cübbeydi. Asa öyle konumlanmıştı ki, neredeyse onu görünmez bir elle tuttuğunu düşünmek istemiştim.

 

Onu cübbe diye tarif ederken ciddiydim. Cübbe içinde biri değildi, tam aksine, cübbenin kendisiydi. Etrafta süzülüyor sayılırdı. Kabaca insan şekline benzeyen bir şeyin üzerine asılı gibi duruyordu, ama insan şekli yoktu. Kumaşın altında, var olduğunu farz ettiğim formu bir yana, insana biraz bile yakın bir şey olsaydı kafasının nerede olacağı bariz bir şekilde görülebilecek, yumruk büyüklüğünde tek bir ışık küresi dışında bir şey yoktu.

 

Bir yüzü ya da ses telleri olmadığı için, geleneksel şekilde konuşması onun için mümkün değildi. Sözleri, doğrudan beynime gönderiliyor gibiydi ve sesi, sanki bir makinenin sesi gibi inorganik ve sentetik gibiydi, böyle denebilirse tabii.

 

Ancak onunla yüz yüze gelmiş olmak, onunla ilgili en dikkat çeken kısımın görünüşü olmadığını anlamamı sağlamıştı. Aksine en dikkat çeken kısmı, varlığından yayılan ezici saf güç hissi, aurasıydı. Yakınlarında durmak, varlığının çekimini, ağırlığını hissetmeme fazlasıyla yetmişti. Eeeevet. O Lefi’nin ayarında.

 

En hayranlık uyandıran kısım, aktif olarak baskılıyor olmasına karşın, aurasının her bir gözeneğimden geçtiğini hissetmemdi. Saf gücü, vücudu olmamasına rağmen bulunduğu yeri tam olarak saptayabilmemi sağlamıştı.

 

“...Ben de tanıştığıma memnun oldum Ruhların Efendisi. Ben Yuki ve zaten farkında olduğun üzere, ben bir İblis Lorduyum.” dedim. “Pekala, devam etmek hakkında bir şeyler dediğini biliyorum, ama devam etmeden önce, şu ejder hükümdarlığı olayını açıklayacak mısın? Ne olmuş ona?”

Sanki bir bilim insanı bilinen bir gerçeği söylüyormuş gibi, “Ejder Efendisi unvanı, kaybedenden kazanana geçen bir unvandır. Öncülünün ölümüyle gelen sessizlik sebebiyle, taç sana geçti.” dedi, yumuşak, duygu bulundurmayan bir şekilde.

 

Aa doğru... şimdi söyleyince, saçma duran ejderha/iblis lordu unvanını şu salağı öldürdükten sonra almıştım değil mi? Unvanın tanımı, ejderhaların kralı olduğumdan bahsediyordu, o yüzden açıklama için Lefi’ye sormuştum. O zaman bana, endişelenmek bir yana, bahsetmenin bile değmeyeceği bir şey olduğunu söyleyerek geçiştirmişti. Bir şey çıkmayacak gibi gözüktüğünden, onun sözüne güvendim ve sözde var olmayan tacımı tereddüt etmeden başımdan savdım.

 

“Ejderha köyünün düştüğü kaos halini güdüleyen şeyin ne olduğunu şimdi anlıyorum. Tacı birden kayboldu ve bilinmeyen bir sonradan görmeye geçmiş.”

 

Sözleri, bakışlarımdan kaçınmak için hemen yüzünü çeviren Lefi’ye bakmamı güdülemişti.

 

“Biliyor muydun?” Diye sordum.

“T-tabii ki hayır.” dedi, sahte gücenmiş bir havada. “B-bu düşünce hiç aklımdan geçmedi.”

 

İkimiz de küstahça bir yalan söylediğini gayet farkında olduğumuzdan, maskesini kırmak için gerken tek şey birkaç saniye yan gözle bakmaktı. Kısa süre sonra yavaş, gönülsüz bir açıklamaya başladı.

 

“...Gyogarr kral olduğunda köyün bir anarşi haline düşmeden kalmasının hiçbir şansının bulunmadığını biliyordum.” dedi, hala bakışlarını kaçırarak. “Ve ayrıca, ölümünden sonra çok daha kötüye gidebileceğinin de gayet farkındaydım.”

“O zaman neden daha önceden söylemedin?”

“Köyden ayrılmam, yıkıcı bir öfkeyle birlikte gerçekleştiğinden, o zamandan beri köye yaklaşmak bana çok zor geldi.” dedi. “Sana gerçeği söylemedim, çünkü geriye dönmeye hiç niyetim yoktu.”

“Bir dakika, yoksa bu diğer bütün ejderhaların seni düşman olarak gördüğü anlamına mı geliyor?”

“Görmüyorlar. Tersinin gerçeğe daha yakın olduğunu söyleyebilirim...”

 

Bana düzgün bir açıklama yapmak yerine lafı geveleyip duruyordu, o yüzden Ruhların Efendisi araya girdi ve onun yerine kendisi bana bir açıklama yaptı.

 

“Bağlı olduğun ejderha, bütün yaratımların üzerinde hüküm süren bir kişidir. Soydaşları tarafından yüceltilir ve ejder türünün altında toplanması gereken bir idol olarak onu ilahlaştırırlar. Onun hükümdarlığı için can atanlar, şu anda taşıdığın makamı ele geçirmek için ona yalvarmışlardır. Ama boşaydı. Sürekli yapılan rahatsızlık, onu Ejder Efendisi görevine sahip çıkması için onu teşvik etmeyi başaramamış ve onu bir öfke ve memnuniyetsizlik haline sokmuştu. Öfke içinde, yıkım ile kendi özgürlüğünü aramıştı. Öfkesinin alevleri, yaşayanların yarısını bütün bir ay çevrimi boyunca hareketsiz bırakacak kadar büyük yaralarla bırakarak, köyü harabenin bir tanımı haline getirmişti.”

 

Hmm... Demek Lefi birçok soruna sebep oldu ve evinden kaçtı öyle mi? Eskiden bu kadar erkek fatma olduğunu bilmiyordum.

 

“Birden yeni karakter özellikleri kazanman için biraz geç değil mi?” Dedim.

“K-karakter özellikleri derken ne kastettiğini bilmiyorum, ama durum her neyse, köyde yaşananlar benim suçum değil! İtirazlarımı dinlemeyi reddettiler!” Yarı sinirli, yarı rahatsız gibi görünüyordu. Ortalığı kasıp kavurması hakkında garip hissettiğini söylemesi kolaydı.

 

Tekrar düşündüm de, biraz hatalıyım değil mi? Daha derinlemesine düşününce, Lefi’nin erkek fatma özelliğini birden kazanmış olmadığını fark ettim. Aksine, davranışları benim gayet yakından tanıdığım bir yanından kaynaklanıyordu; sadece kendi kararlarını takip etmeye inat etmek. Bu sıralar zindanın diğer tüm sakinleriyle iyi geçiniyordu, ama asıl mizacı kendini beğenmişlikti. Aslında bu da tam doğru değil. Daha çok, kendisinden başka kimseye hiç ilgi duymamıştı.

 

Anlayabildiğim bir özellikti... Çünkü ben de en azından bir noktaya kadar, öyleydim. Aynı benim dünyamın benim etrafımda dönerek başlaması gibi, onunki de onun etrafında dönerek başlamıştı. İkimiz de günlük hayatımıza başkalarının dahil olmasından hoşlanmıyorduk.

 

“Durum her neyse, bir şey yapmadan durmanın artık bir anlamı yok.” dedi yalandan olduğu belli olan bir öksürükle. “Konuşmamıza daha rahat bir ortamda devam edebilmek için evimize rahatlıkla girip oturabiliriz.”

“Evet, sana sormak istediğim birkaç iyi sorum olduğundan, içeri gelebilirsin.” diye onayladım.

 

Onunla konuştuktan sonra, düşman görünmediği sonucuna vardım. Anahtar kelime: görünmediği. Gerçek anlamda bir ışık küresi olması, ifadelerini ya da niyetini tam olarak anlamamı nispeten zorlaştırıyordu. Kararım daha çok, en ufak tetikte olmamış olduğunu gösteren Lefi’nin davranışlarına dayanıyordu.

 

Ayrıca o, Lefi’nin arkadaşıydı. Şüphelerim olsa da ona biraz olsun güvenebilirim değil mi?

 

“Çok müteşekkirim.”

 

Ve böylece, Lefi’yle birlikte ziyaretçiyi zindanın derinlerine götürdük.

 

***

 

“Bu sen misin Guru!?”

 

Beni şaşırtan bir şekilde, dönüşümüz üzerine seslenilen kişi Lefi ya da benim aksime Ruhların Efendisi olmuştu. En garip olan kısmı ise, o kadar kişinin içinde, Illuna’nın ona seslenmiş olmasıydı. Gözleri ardına kadar açık bir şekilde donakalmıştı.

 

“Guru...? Birbirinizi tanıyor musunuz?”

“Tanışmışlığımız var.” dedi ruh. “Sağlığının hala iyi olduğunu görmek beni mutlu etti.”

 

Rahat bir nefes almıştı--ya da en azından sözlerini, rahat nefes aldığını göstermek ister şekilde söylemişti.

 

“Demek onu kutsayan kişi sendin?” diye sordu Lefi. “Kutsamasının detaylarını inceleyemedim, ama uzun zamandır senin işin olduğundan şüpheleniyordum.”

“En küçük ayrıntılar bile neredeyse gözünden kaçamıyor, eski dostum.” kapüşonlu figürün başı hafifçe eğildi, sanki başını eğermiş gibi.

“Kutsama mı? Ne kutsaması?” Diye sordum şaşkın bir şekilde.

 

Ruhların efendisi, ziyaretine sebep olan koşulları açıklamaya geçmek için sorumu fırsat olarak görmüştü. Görünüşe göre malum yaşam formu, zamanını dünyayı gezerek geçiriyordu. Birkaç yıl önce yolculuğu, onu küçük ama güzel bir köye götürmüştü. İçinde yaşayanlar, toprağı doğal dünyadan ayırmıyor, aksine onunla uyum içinde yaşıyordu. Ruhlar da doğayla tamamen bir olarak yaşayan yaratıklar olarak, kralları kendini bu köyün içinde yaşayanların--vampirlerin--hayat biçimlerine tamamen hayran kalmıştı.

 

Görünüşü hiçbir şekilde normal olmadığından, köylüler başta ondan ürkmüştü. Ama bazı bölgelerde ruhlar toprağın tanrıları olarak tapıldığından, aldırış etmeden onu sıcak bir şekilde karşıladılar. Onlarla bir süre kaldı. Ve Illuna ile bu ziyareti süresinde tanışmıştı. Onunla irtibata geçince, onun perileri manipüle etmek için gerekli yatkınlığa sahip olduğunu fark etmişti.. Ve böylece, ona lütfunu bahşetmişti.

 

“Birini vasıta yapmak iki gerekliliğe ihtiyaç duyar; kalbin saflığı ve tüm yaratımlar için tarafsız bir düşünce.” diye açıkladı ruhların efendisi. “Bu nitelikleri karşılayanlar seyrek bulunur. Bilgeliğin aktarımını gerçekleştirme görevi, böyle biri keşfedildiğinde bana düşer.”

 

Seyrek derken ciddiydi. Görünüşe göre Illuna, birkaç yüz senedir kutsadığı ilk kişiydi.

 

Onu kutsadığından bu yana çok zaman geçtiğinden, Illuna’nın köyüne döndüğünde sadece harabelerle karşılaşmıştı.

 

“Yani demek istediğin, aslında onu kontrol etmek için buraya geldiğin mi?”

“Onun halkı beni en büyük dostları olarak kabul etti ve sonsuz cömertlik gösterdi. Köyün kendi çocuğu olarak hüküm verdiği çocuğun güvenliğini kontrol etmekten sadece memnuniyet duyarım.”

 

Vampir toplumunu anlatmaya geçmişti. Kan emicilerin yerleşim yeri, iblis diyarının geri kalanından izole bir yerdi. Sadece birkaç düzineye ev sahipliği yapardı ve çocuklar sadece birkaç yılda bir doğardı. Bu kadar nadir olmaları, herkes tarafından sevilmelerine ve sadece kendi ebeveynleri tarafından yetiştirilmemelerine yol açmıştı. Topluluğun her bir üyesi onu kendi kızları olarak görüyordu. Sanırım bu yüzden böyle iyi bir kızdı.

 

“Yine de, şu anki ikamet yeri beklenmedik. Onu, bir zamanlar yaşadığı yerden kaçıran günahkarlara ne oldu?”

“Biraz uzun bir hikaye, ama temelde tam olarak beklediğin şekilde gerçekleşti.” dedim. “Onu kaçıranlar çoktan yerin dibini boyladı. Onları tümüyle yok ettim ve senin için alınacak pek bir intikam kalmadı. Bunu senden çaldığım için üzgünüm.”

“Ne... dikkate değer.” Ruhların efendisi, kinayeli konuşmamı minnettarlıkla karşılamıştı. “Benim yerime onların hak ettiği cezayı uyguladığın için sana müteşekkirim.”

“Eeh... Doğal olan neyse onu yaptım.” dedim. “Illuna’nın senin için önemli falan olduğunu biliyorum. Aynısı burası için de geçerli. Benim için aşağı yukarı bir kız kardeş sayılır.”

 

Bana teşekkür etmesini gerek görmemiştim, ne olursa olsun. O gün işlediğim cinayetlerin hiçbiri bir başkası için değildi. Hatta Illuna için bile. Öldürdüğüm herkesi, kendim için öldürdüm. Ne eksik, ne fazla.

 

“Ah gümüş ejderha, şu anda anlıyorum ki, ifade edilebilirliğindeki değişimin başlıca sebebi ondan kaynaklanıyor.”

“...Bunun bir sır olarak kalmasını isterdim, ama tanışıklığımızın uzunluğu göz önünde bulundurulduğunda sanırım yapılabilecek bir şey yok.” diye iç çekti, acı bir şekilde.

“Çekilmiş bir kılıca benzetilebilirsin.” dedi ruhların efendisi, hafif bir gülümsemeyle. “Hiç kimse senin dikkatini çekemez. Bu değişim bana sevinç getiriyor. Şu anda böyle çok yapılı ifadeler yapabiliyor olmanı biliyor olmayı hayırlı görüyorum.”

“Senin gibi değilim.” dedi ejderha, sert, buruk bir şekilde. “Sonsuza kadar değişmeden kalamam.”

 

Her ne kadar ziyaretçimizden pek de memnun olmasa da, ben kesinlikle memnundum. Varlığı, benim bile göremeyeceğim ifadeler yapmasına sebep oluyordu.

 

“Sanırım kalamazsın. Yine de Yüce Ejderha, bu dünyada senin kendine bir eş seçeceğini düşünmeye cesaret edebilecek hiç kimse yok. Öyle sersemletici bir şey ki bu, gerçekliğinin yayılması, dünyanın kendisini ters düz edebilecek kapasitede.”

“Bu bir mübalağa.” dedi Lefi.

“Bu, karşı çıkmam gereken bir gerçeklik savı.”

 

Kendini ifade etme ve kelime seçimleri bana, unvanının açıklamasını okumak için büyük ihtimalle Analiz kullandığını düşündürmüştü. Bahsi geçmişken, neden Analize sahip olsam bile Illuna’nın kutsaması hakkında hiçbir şey bilmediğimi merak etmiş olabileceğinizi biliyorum. Cevap, Ruhların Efendisi’nin onu gizleyen kişi olduğu ve büyüsünün arkasını görebilmemi engelleyecek kadar güçlü olduğuydu.

 

“Özür dilerim. Sana ruhlar konusundan bahsetmem gerekirdi.” Başlangıçta konuşmamızın merkezi olan kişi, çekingen bir özürle aramıza katıldı. Gözleri nemlenmişti ve sanki her şeyi bize anlatmadığı için gerçekten çok berbat hissediyor gibiydi.

 

Bir anlığına nasıl davranmam gerektiğinden pek emin değildim, ama kısa bir süre içimden kafa yorduktan sonra, şaka yaptığımı ima eden bir şaşkınlıkla ona göz kırpmayı seçmiştim.

 

“Hmm? Neden özür diliyorsun?”

“Ne?” Vampir bana geri göz kırpmıştı.

“Yani, bize söylemene gerek yoktu. Ayrıca ne derler bilirsin. Sırlar, bir kadının cazibesinin bir parçasıdır.” dedim sırıtarak.

“Yuki haklı. Özür dilemen için bir sebep yok. Ne idüğü belirsiz bir adamın, en iyi ihtimalle şüpheli görünen bir kutsamasını kabul etmeye zorlandın. Özür dilemesi gereken biri varsa bu sen değil, o olmalı.” dedi Lefi, bana destek çıkarak.

“Kutsamamı zararlı olarak görebilecek tek kişi sensin.” diye dalga geçti ruhların efendisi.

“Öyleyse, kandırdığın bütün zavallı aptalların sesini hesaba katacak kadar yüksek sesle konuşacağım.”

“Suskun olmanı rica etmekten başka bir alternatifim yok.”

“Biliyor musunuz, şimdi bir düşününce, birinin Lefi’ye bir çocukmuş gibi davrandığı tek zaman bu olabilir.” diye sesli bir şekilde düşündüm.

“Hmph,” diye homurdandı. “Öyle bir yaşta ki, ne kadar uzun bir hayat yaşamış olursak olalım, onun gözünde hepimiz onun çocuklarıyız.”

“Bana mı öyle geliyor, yoksa zaman ölçeğinin orantısı tamamen darmadağın mı oldu? Çünkü bin yıl bana çok uzun geliyor. Eğer ona göre hala bir çocuk sayılıyorsan... of dostum...”

 

Cidden...

 

“Teşekkürler Yuki! Teşekkürler Lefi! En iyisisiniz!” Tüm sırlarını bize başından söylemediğini gerçekten umursamadığımızı gördükten sonra, Illuna bize doğru koştu ve ikimize de kocaman sarıldı.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-10 17:28:53
Ooo bizede kutsama versin p-up alalım
yusuf (157 puan) Üye
2021-04-01 12:37:55
Biliyor musunuz, şimdi bir düşününce, birinin Lefi’ye bir çocukmuş gibi davrandığı tek zaman bu olabilir.” diye sesli bir şekilde düşündüm. “Hmph,” diye homurdandı. “Öyle bir yaşta ki, ne kadar uzun bir hayat yaşamış olursak olalım, onun gözünde hepimiz onun çocuklarıyız.” “Bana mı öyle geliyor, yoksa zaman ölçeğinin orantısı tamamen darmadağın mı oldu? Çünkü bin yıl bana çok uzun geliyor. Eğer ona göre hala bir çocuk sayılıyorsan... of dostum...” Cidden... XD adam herhalde dünya var olduğundan beri falan burada galiba ne bileyim XD bayağı iyi ya bu karakter
STERBEN (225 puan) Üye
2020-10-15 20:10:04
Çeviri için teşekkürler.
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-09-18 10:51:12
Çeviri için teşekkürler.
Kaptan bijon (103 puan) Üye
2020-09-06 16:44:39
Bölüm için teşekürler
ThisIsTurk (88 puan) Üye
2020-08-28 17:03:49
Ejderya arci oleyyyy
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-08-28 07:23:07
Çeviri için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-08-28 02:21:10
Ejderhalar arkı başlayacak sanırım.
yusuf (157 puan) Üye
2021-04-01 12:38:09
@ASİLZADE, ark ne ?
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2021-04-02 12:00:50
@yusuf, hikayenin geçtiği konu, mekan gibi düşünebilirsin.
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-08-27 21:22:36
Çeviri ve edit için teșekkürler.