Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

22 Ekim 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1097 Görüntülenme
Bu bölümü 24 Kişi beğendi.
Cilt 19

Fetihin Sonu - Kısım 1

“Engelleyin! Saldırın! Geri Çekilin!”

 

Carlotta’nın emirleri savaş alanını inletirken, askerleri sanki tek bir organizmaymış gibi hareket ediyordu. Solucanın kuyruğunun tamamen rastgele bir şekilde sağa sola sallanmasıyla ortaya çıkan saldırıları savunmak için kalkan taşıyıcıları öne çıkarken, arkalarındakiler ise ortaya çıkan fırsatı atılıp saldırıya geçmek için kullanıyor, ardından aynı işlemi tekrarlamak için bir fırsat bulana kadar bütün takım bir adım geri çekiliyordu.

 

Hasar vermek için güvenilir bir metod olduğu kesin olsa bile, ihtiyacımız olan verimliiliği bize sağlamıyordu. Başka şansları da yoktu. Eğer lanet şey sabit tutulmazsa iyi hasar veremezdik. Muhtemelen bu konuda bir şeyler yapmalıyım değil mi?

 

Savaş devam ederken, baştan beri açık bir şekilde saçmalıklarımdan şikayetçi olan maceracılar nihayetinde durumu kabullenmiş ve numaralarını sergilemeye başlamışlardı. Griffa kalkanını kaldırmış bir şekilde önde duruyordu ve Reyus yayını kullanarak diğer canavarları gruptan uzakta tutarken Lurolle da asıl hasarı uyguluyordu. Bir başka deyişle, normalde cephe önünde bulunan kişi dönünce Reyus’la rollerini değiştirmişlerdi. Yine de, saldırı güçleri herkesinkine karışıyor olsa bile yeterince hasar veremiyorlardı.

 

Çünkü solucan hortlaktı. Tüm hortlak yaratıklarının boş can barları olurdu. Etrafta dolaşıp durmaya ve normalde yaptıkları şeyleri yapmaya devam ederlerdi, can barları tamamen tükenmiş olsa bile, ki onlar için bu tamamen konu dışı kalıyordu. Yaşam gücü umurlarında değildi. Hortlaklar sınıfına dahil olanlar ya tamamen tesadüfen ya da büyü ve doğal varlıkların sürdürmesine izin verilmemiş güçlü kinlerin istemli bir şekilde karıştırılmasıyla doğarlar. Gerçi aynısı zindanın doğurduğu canavarlar için geçerli mi, emin değilim.

 

Buna karşı vereceğim örnek bir heyula kız şeklinde olacaktı, daha doğrusu üç heyula kız şeklinde. Heyulaların özellikle güçlü kinler ve pişmanlıklardan doğmaları gerekirdi, ama kızların hiçbir garezi yoktu. Bu zindanın yaşamdan tiksinen heyulalarının davrandığı şeklin tam tersi bir noktada duruyorlardı.

 

Durum her neyse, zindanın doğurduğu hortlaklar da diğer türden hortlaklar gibi can statları sıfıra sabitlenmiş şekildeydi. Yaşayan varlıklar olmadıklarından, içlerindeki büyü enerjisi kaldığı sürece sonsuza kadar saldırmaya devam ederlerdi.

 

Bir hortlak yaratığını savaşamayacak hale getirmek, ya yaratığın vücuıdunu hareket edemeyecek seviyeye getirmeyi ya da içlerindeki büyüyü başkasının yeniden yazmayı gerektiriyordu. İkinci seçenek yapmaya kalksam bile yaratığın boyutu ve mana havuzundan dolayı benim için çok san sıkıcı göründüğünden hemen ilk seçenekte karar kıldım.

 

“Nell, toprak ejderhasının aptal böceği bir saniyeliğine de olsa sabit tutmasına yardım et!” Öyle yüksek sesle bağırmıştım ki sesim, solucanı kontrol altında tutmaya çalışan ejderhanın çıkardığı kükreme ve çarpışma seslerini bastırabilmişti. “Ona sağlam vurabileceğimiz bir plan kuracağım!”

Bağırarak, “Tamam!” dedi.

 

Bir yandan şimşek hızında bir dizi kesik atarken bir yandan solucanın etrafında hızla koşturarak destansı çevikliğini sergiledi. Hareketleri öyle değişkendi ki, sanki üç boyutlu manevra yapmasına imkan sağlayan bir araç giyiyor ve fırlattığı ipler ve motorlarıyla momentumunu ayarlıyordu. Ama gerçekte böyle bir cihazı yoktu. Hızının görünüşteki doğal olmayan değişimler, hem toprak ejderhanın hem de solucanın vücutlarından fırlayan molozları kullanıyor olmasından kaynaklanıyordu. [1]

 

Kutsal kılıcı, heyulaları kestiği zaman parladığı şekilde parladığından, bir kez daha bir tür büyüyle efsunlanmış gibi görünüyordu. Kılıcının her hareketinin ardından ışık izleri çıkıyordu. İşte bu, bu harika. Nell = havalı + şirin Havalı + şirin = mükemmel. Böylece, Nell = mükemmel. Nokta.

 

“Carlotta, Griffa, beni duydunuz değil mi? Şu şeyi birazdan indireceğim, bütün gücünüzle saldırmaya hazır olun!”

Carlotta, “İşaretini bekliyor olacağız!” diye karşılık verdi.

Griffa, “Zamanı gelince haber ver!” dedi. “Sadece hızlı ol!”

 

Carlotta’nın yanıtı nispeten sakince olsa da ikincisi çok daha umutsuz gibiydi.

 

“Peki öyleyse... Bana kalırsa sizde hala fazla fazla enerji var.” Griffa’ya dönerken yüzümde koca bir sırıtış belirdi. “İlgiyi Griffa’nın takımının almasına neden izin vermiyoruz?”

“Lanet olsun, Reyus! Senin şu büyük üstadın daha ne kadar sadist olabilir!? Biz canımız için savaşırken o gülüyor! Ona bir şey diyemez misin!?”

“Üzgünüm patron, ama bana kalırsa kulağını vermeye yanaşacağı tek kişi muhtemelen karısı olur. Geri kalanımız için, sözlerimiz bir kulağından girip diğerinden çıkacaktır.”

 

Hey, sonunda birisi anlıyor! Her neyse, yeterince boş yaptım. Sanırım işe geri dönsem iyi olur.

 

Bir dizi anlaşılamayan, öfkeli çığlıklar çıkarırken kıvranıp durmaya devam eden solucana baktım. Yaratık çenelerini ardına kadar açtı ve hemen ardından iğrenç, yarı çürümüş dişlerini toprak ejderhasının boynuna geçirdi. Saldırı, gerçekten yaşayan bir şey üzerine kritik bir hasar verirdi, ama neyse ki yapay yaratığım canlı değildi. Boğuşmakta olduğu pek de canlı olmayan yaratık gibi, ejderhayı etkisiz hale getirmek de aşırı miktarda çaba gerektiriyordu.

 

“Geri Çekil!”

 

Ejderha başının parçalanmasına izin verip, solucanı bırakıp bir adım geri çekilerek emrime itaat etti. Hedefinin başının birden kaybolması solucanı şaşırttı ve saldırdığı yaratığın izini kısa bir süreliğine kaybetti. Ve tek ihtiyacım olan şey de buydu.

 

Ejderhaya bir başka baş oluşturttum ve ona yeni oluşan çeneleriyle solucanın vücudunun tepesinden yakalattım, sonrasında da hortlak yaratığı yere çarptırdım. Solucan bir kez daha kıvranıp durmaya başladı. Ama bu sefer bir dizi karşı tedbirlerim vardı.

 

“Ortaya çık!”

 

Her ne kadar daha küçük boyutlarda olsalar da fazladan iki toprak ejderhası dövüşe katıldı. İlki solucanın orta kısmını ısırırken, ikincisi kuyuğunu ısırmıştı. Ve ilk çağırdığımla birlikte onu aşağıda tuttular ve kertenkeleden sertleşmiş topraktan yapılma zincirlere dönüşerek solucanı tamamen sabitlemişlerdi.

 

“İşte bayanlar ve baylar, hepinizin beklediği an nihayet geldi!” dedim. “Şu bok çuvalını tekrar bir cesede dönüştürelim!”

 

Kutsal kılıcını kaldırmış bir şekilde sıçrarken bir savaş çığlığı atan Nell ile başlayarak, beklemede olan herkes hemen saldırıya geçti. Canavarın vücuduna inerken, silah şu ana kadarki en parlak haline büründü ve güçlü, büyülü bir vuruş yaptı.

 

Her tarafa et parçaları fırladı. Gerçekten. Devasa yara kesiğinin ardından yanmış, etrafa dağılmış et parçaları gelmişti, sanki kutsal olmayan yaratık bir patlayıcı ile vurulmuş gibiydi.

 

Harekete geçen ikinci kişi bendim. YY’nin iki efsununu da harekete geçirdim ve yaratığa bütün gücümle vurdum. Nell’in saldırısı sanki bir patlamaymış gibi görünürken, benimkisi, solucanın vücudunda yanmış bir krater bırakan, gerçek bir patlamaya sebep olmuştu.

 

Ardından Carlotta geldi. Her bir vuruşu ben ya da Nell kadar kuvvetli değildi, ama göz açıp kapayıncaya kadar her biri, var olan birkaç yarayı kötüleştiren ve yaratığın vücudunu daha da oyan sayısız kesik atmıştı.

 

İşi bittiğinde baraj kapıları açılmıştı. Şövalyeler ve maceracılar halihazırda açılmış olan yaralara odaklandı ve nispeten düşük saldırı gücüne rağmen dostluğun ve iş birliğinin gücüyle yaratığın vücudunda bir delik açabildiler. Solucan çaresiz bir şekilde yatarken fırtına devam etti. Acımasızca saldırı üzerine saldırı yaparken, solucanın yapmaya zorlandığı tek şey dayanmaktı.

 

***

 

“Beni zora sokuyorsunuz ama.” Griffa nefes nefese kalmış, ellerini dizlerine koymuştu ve vücudu yorgunlukla ileri doğru eğilmişti. “Bunun için fazla yaşlandım...” tesadüfi olarak, gerçekten de ortamda bulunan diğer herkese göre nispeten daha yaşlı görünüyordu ve muhtemelen ya yirmilerinin sonlarında ya da otuzlarının başlarındaydı.

 

Yanıbaşında, bir zamanlar solucan olan binlerce et parçası duruyordu. Şu anda sabitti, ama olabilecek en hareketsiz haldeymiş gibi görünmesine rağmen, birkaç saniye öncesine kadar hala kımıl kımıldı. Öff... Bütün bu yaşadıklarım iğrençti. Her yerde çürümüş et vardı. Dostum, hortlaklara sokayım be. Uğraşması çok can sıkıcı. Yani hadi ama, eğer öldüysen ölü kal be. Geri ayağa kalkma lanet olası.

 

“Kat kat efendisini yenmek iyi, güzel, ama şimdi çıkışı bulma konusunda endişelenmemiz gerekiyor.” dedi maceracı.

“Şunu mu diyorsun?” Kapıyı işaret ettim. Tasarımındaki süslemeler benim asıl taht odama açılan kapıdan biraz farklıydı ama genel şekli ve boyutu az çok benzerdi. Yani bu, kapının tam da düşündüğüm yere açıldığı anlamına geliyordu.

“İşte be. Bu kadar, aradığımız kapı bu.” dedi. “Geçen sefer doğrudan iblis lorduna gitmek için bunu kullanmıştık.”

 

Şüphelerim doğrulandı.

 

“Eğer varış noktamıza ulaştıysak, o zaman sanırım kısa bir mola verebiliriz.” dedi Carlotta.

“Bir mezarlığın ortasında mı?” Şaşırmıştım.

“Bayağı büyüleyici bir yer.” Carlotta sırıttı. “Bana sorarsan hem iyi hem de zevk sahibi biri tarafından dekore edilmiş.”

 

Paladinin kendi sözlerine inanmadığı gayet açıktı, ama yine de, herkesi sakinleştirmek adına, bu sözü soğukkanlı bir şekilde söylemişti. Güvenilirliğe bakın.

 

“Büyüleyici mi? Lütfen, etrafta gerçekten çürümekte olan et parçaları falan yuvarlanıyor.” dedim. “Bu yer için söyleyebileceğim son şey büyüleyici olurdu.”

“O zaman aynı fikirde olmadığımızı kabullenmemiz gerek.”

“Tabii, her neyse.” dedim. “Az daha unutuyordum, şu iblis lordu olayı hakkında bir şey diyecektim. Sizden isteyeceğim bir iyilik var.”

“Bir iyilik mi?” Bir kaşını kaldırdı. “Ne tür bir iyilik?”

“Bunu Nell ve benim halletmemize izin verin. Kendi başımıza.”

Çevirmen Notu

[1] Shingeki no Kyojin göndermesi. (Şahsen en sevdiğim ilk 3 seriden biridir.)

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
yusuf (157 puan) Üye
2021-04-02 12:33:19
Kutsal kılıcı, heyulaları kestiği zaman parladığı şekilde parladığından, bir kez daha bir tür büyüyle efsunlanmış gibi görünüyordu. Kılıcının her hareketinin ardından ışık izleri çıkıyordu. İşte bu, bu harika. Nell = havalı + şirin Havalı + şirin = mükemmel. Böylece, Nell = mükemmel. Nokta. Nell = best wife sonunda yuki bunu anladı XD askdjaksjsakjdkasjd “Peki öyleyse... Bana kalırsa sizde hala fazla fazla enerji var.” Griffa’ya dönerken yüzümde koca bir sırıtış belirdi. “İlgiyi Griffa’nın takımının almasına neden izin vermiyoruz?” “Lanet olsun, Reyus! Senin şu büyük üstadın daha ne kadar sadist olabilir!? Biz canımız için savaşırken o gülüyor! Ona bir şey diyemez misin!?” “Üzgünüm patron, ama bana kalırsa kulağını vermeye yanaşacağı tek kişi muhtemelen karısı olur. Geri kalanımız için, sözlerimiz bir kulağından girip diğerinden çıkacaktır.” YUKİ'nin PİÇLİK ZAMANI :D “O zaman aynı fikirde olmadığımızı kabullenmemiz gerek.” “Tabii, her neyse.” dedim. “Az daha unutuyordum, şu iblis lordu olayı hakkında bir şey diyecektim. Sizden isteyeceğim bir iyilik var.” “Bir iyilik mi?” Bir kaşını kaldırdı. “Ne tür bir iyilik?” “Bunu Nell ve benim halletmemize izin verin. Kendi başımıza.” ve beklenen istek sonunda geldi :DD
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-10-29 15:09:47
Elinize sağlık teşekkürler.
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-10-26 10:34:12
Zindan bölümleri gereksiz uzun gibi
Kalender (47 puan) Üye
2020-10-23 17:41:28
çeviri için teşekürler
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-10-23 00:49:40
çeviri için teşekkürler
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-10-23 00:47:44
İskoç eteğinden daha kısa bir bölümdü :(
agamoneypls (207 puan) Üye
2020-10-22 22:05:13
Daha çooooģk nnellll dahaçok lefiiii daha çok enneeğğ
agamoneypls (207 puan) Üye
2020-10-22 22:04:43
Bitti. Bölüm bittiiiii.
KW299 (17 puan) Üye
2020-10-22 21:06:38
Çeviri için teşşekkürler
Sato55400 (1592 puan) Üye
2020-10-22 20:15:58
Çeviri için teşekkürler