Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

07 Mart 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1872 Görüntülenme
Bu bölümü 34 Kişi beğendi.
Cilt 2

Kanatlar Lütfen

“Hay sıçayım. Buldum lan! Sonunda onu bulduğuma inanamıyorum!” Tahtımdan ayağa kalkarken çıldırmış bir adam gibi bağırmıştım. Bu ani hareketim hem yanımda oynayan Illuna’nın, hem de kucağımda oturan Shii’nin bana dönmesine neden olmuştu. Illuna, meraklı gözlerle, beni neyin böyle bağırttığını anlamaya çalışıyordu. Ama Shii bu hareketimden pek de hoşlanmış gibi değildi. Bu ani değişim yüzünden yerinden olmuş yapışkan yere yığılmıştı.

 

Özür dilerdim ama yapışkanın memnuniyetsizliğini fark edemeyecek kadar meşguldüm. Tüm dikkatim az önce bulduğum şeye odaklıydı.

 

“Hahaha... Muhahahaha...! Muhahahahahaha!” Her biri, bir öncekinden daha uzun ve daha şeytani üç kahkaha atmıştım. Kahkaham biter bitmez de en sevdiğim mangada geçen bir sözün değiştirilmiş bir halini haykırdım “İnsanlığımı reddediyorum Jojo, ve uçamamak da buna dahil!”

 

Sonra, kafayı kırmış bir psikopat gibi kıkırdayarak taht odasından dışarı çıktım.

 

Aklımı kaybetmemiştim tabii ki. Akıl sağlığım yerindeydi ve kontrol bendeydi. Birden manyak gibi gülmeye başlamamın sebebi, iblis lordu olduğum andan beri aradığım şeyi sonunda bulmuş olmamdı.

 

Bunun sebebi de geçen gün Rir’in bana gösterdiği, aşırı kullanışlı yeteneği Devinimli Zincirler’le ilgili yaptığım araştırmaydı. Bu yeteneğin katalogda olup olmadığını merak etmiştim, bu yüzden eşsiz yetenekler kısmını açıp araştırırken, gözüme başından beri merak ettiğim bu şey takılmıştı. Ayaklarımı yerden kesecek ve beni göklere uçuracak yetenek...

 

Uçmak.

 

Baştan böyle bir yeteneğin olmadığını düşünmüştüm. Normal yeteneklerin bulunduğu listede yoktu ve Eşsiz Yetenek olduğunu da düşünmemiştim. Dahası Lefi bana uçmanın normal bir şey olduğunu söylemişti. Bir yetenek değildi. Her zaman yaptığı şeylerden biriydi. Bu yüzden de uçmanın bir yetenek olduğunu düşünmemiştim.

 

Ama tahminimde yanılmıştım. Ve yanıldığıma hiç bu kadar sevinmemiştim.

 

Yeteneği görür görmez hemen satın alma tuşuna bastım. Düşünmeden satın almıştım. Normal yeteneklerden on kat daha pahalı olduğunu umursamamıştım. Cebimdeki DP’nin üçte ikisini buna yatırdığım çok da önemli bir şey değildi.

 

Çünkü ben, fantazileri parlayan bir yıldızın alevi kadar tutkuyla dolu, kalbinin derinliklerinde hayatını yaşamanın tek doğru yolunun hayallerinin peşinde koşmak olduğunu bilen bir erkektim. Korsan krallarının adımlarını izlemeli ve yuvamdan ayrılıp tutkularımın peşinden denize açılmalıydım. Her erkeğin yapacağı gibi...

 

Parayı tereddüt etmeden harcamış olmamın sebebi buydu. DP’yi boşa harcadığı için sürekli söylendiğim Lefi bunu duyacak olsa beni canlı canlı yerdi, ama yapacağından şüpheliydim tabii. Bir şeyin ne kadar tuttuğunu bilmesinin bir yolu yoktu.

 

Normalde sakladığım kanatlarımı çıkartırken, heyecanımda bir gram eksilme olmamıştı. Hala bunların bir yarasa mı yoksa ejderha kanatları olduğunu anlayamamıştım ama kimin umurunda. Önemli değil.

 

Geçmiş yaşamımda, kapkara kanatlara sahip olma düşüncesi bile yüzümde şeytani bir gülümseme oluştururdu. Ama şimdi bu düşünceden daha fazlasıydı. Onlar gerçekti. Benim geçeğim. Sırtımdan uzayan bu iki çıkıntı o kadar siyahtı ki dipsir bir boşluğu andırıyordu.

 

Kanatlarım vardı ama hiç onları kullanmamıştım. Daha kötüsü ise işlerime engel olabiliyorlardı. İyi tarafından bakarsak, dekoratif olarak hoş duruyorlardı. Tuhaf bir cosplayin bir parçası olabilirlerdi. Ama bunların hepsi artık değişiyordu. Artık onları kullanabıliyordum.

 

Kanatlarım faydasız olmaktan çıkmış, beni göklere çıkaracak ve nereye istersem götürecek bir araç olmuştu. Sonunda. Sonunda kendimi bu yer hapsinden kurtarmıştım ve doğayı bambaşka bir bakış açısıyla tecrübe edebilecektim. Şimdi yükselip özgürlük ve ardındakileri elde etme zamanıydı!

 

“Pekâlâ! Hadi gidelim! Büyük maviliklerin ardına!” Bunları bağırırken bir yandan kanatlarımı kaldırıp çırpmaya çalışıyordum.

 

 

……

 

………

 

Ahh... Ne oldu lan şimdi...?

 

Hiçbir şey olmadı. Ne kadar beklersem bekleyeyim hiçbir şey değişmedi. Kanatlarım isteğime tepkisiz kalmıştı. İsteklerim karşılıksız kalmıştı. Biraz ileri geri oynamak dışında pek bir şey yapmıyordu. Beni havaya kaldırmıyordu. Bir şey diyeyim mi? Peki... Tekrar deneyeceğim.

 

“Pekâlâ. Hadi gidelim! Büyük maviliklerin ardına!” Derin bir nefes alıp yeniden enerjik bir çığlıkla kendimi tekrarlamıştım. Ama yine hiçbir şey olmadı. Gökyüzü hala çok uzaktaydı.

 

“N-Nasıl lan?” Şaşkınlıktan çenem açık kalmıştı. Ne olduğunu anlayamamıştım. Yani, yetenek çalışıyordu. Bundan emindim. Açıklaması zor ama hissedebiliyordum. Kapkaranlık bir odada kollarını hareket ettirdiğinde ya da gözlerini kapattığında bunu yaptığından emin olduğun gibi...

 

Ama yetenek aktif olsa da havalanamıyordum.

 

“Ne oldu şimdi? Niye işe yaramıyor!?” Yuvadan ayrılmaya çalışan toy bir civciv gibi etrafta zıplayıp kanatlarımı çırpmayı denedim. Nefesim kesilip yorulana kadar devam etmiştim ama gerçek anlamda yerden ayrılmayı becerememiştim.

 

Acaba benim... uçmamam mı gerekiyordu? Monoloğum kötü bir sonuca varınca yüzümü buruşturmuştum. Bu tarz şeylerden olabilirdi. Bir köpeğe öğretmeyi başarabilsen dahi ona yemek yaptıramazsın. Bunu yapacak özellikte değildim.

 

Büyüttüğüm onca heyecan, keyfim yerin dibine doğru ilerlerken vücudumdan çekilmişti; tek bir negatif düşünce, en tepeden en dibe gitmeme neden olmuştu.

 

Gözlerimi gökyüzüne çevirdim ve ihtişamın bakakaldım. Ona bu halde bakmak biraz... acımasızdı. Orada. Tam gözlerimin önünde. Ama ne kadar uğraşırsam uğraşayım ona ulaşamıyordum. Lanet olsun. Galiba bu uçma hevesi boş bir hayalden başka bir şey değildi.

 

Kalan tüm umudum da uçup gitmişti. Sanki kötü bir varlık gözlerimin önüne bir çaresizlik perdesi çekmiş ve aklımın başına gelmesini de son ana kadar engellemişti. Gerçek omuzlarıma bir yük gibi binmiş ve beni yere düşürmüştü. Ellerimin ve dizlerimin üzerine düşüp vazgeçmiş bir şekilde başımı eğdim.

 

Sadece kendimi değil, tutkumu da yüzüstü bırakmıştım. Hayallarim çıkmaza girmiş, duvara toslamıştı. Ve bunu değiştirecek hiçbir şeyim yoktu.

 

Lanet olsun Yuki! Napıyorsun lan!? Kendine gel, geri zekalı! Hayallerini bir kenara bırakmak için daha erken. Tam vazgeçecekken, içimde bir yerlerden cesaretlendirici sözler yükselmişti. Tabii ki. Henüz vazgeçemezdim. Çıkmaz mı? Duvar mı? Sikeyim, alayı gelsin. Yapılması gereken neyse ne, umurumda değil. Uçacağım.

 

Derin bir nefes alıp sakinleştikten sonra seçeneklerimi değerlendirmeye başladım. Bir bakalım... Uçmak eşsiz bir yetenek, bu yüzden bir seviyesi yok. Ama bu, yeteneğe sahip olduğun an onu anlayıp ustalaşacağın anlamına gelmez. Sanırım çalışıp gelişmem gerekiyordu, bu yüzden uçmayı bilen birine gidip akıl danışmam gerekiyordu. Neyse ki tam da buna uygun birini biliyordum.

 

***

 

“Ve bana gelip bilgeliğim için yalvarmanın sebebi sadece bu mu?” Ejder kız, kısık gözleriyle benim ona yalvarmamı izliyordu.

“Aynen öyle.” Dedim. “Lütfen yüce pullu, bana bilginizi bahşedin. Yüce yöntemlerinizi bana öğretin. Benim son umudum sizsiniz.”

“Bu köle gibi hareketlerin midemi bulandırıyor Yuki.” dedi, yüzünde buruşuk bir ifadeyle. “Bana yaptığın adaletsiz uygulamayı çoktan unuttun herhalde. Bayıldığım tatlıları benden çaldın ve beni üç gün üç gece boyunca berbat, şekersiz bir cezaya zorladın. Tavırlarındaki bu boş değişimlerin, yanlışlarını telafi edeceğini mi düşünüyorsun? Akıl dışı! Ne aptal bir kibir bu böyle!”

“Tamam, tamam. Mutsuz olduğunu anladım.” dedim, normal ses tonumla. “Bak, bunu telafi edeceğim. Ayağını yalamama ne dersin?”

“Ayağımı yalamak mı?” Lefi, midesi bulanmış bir şekilde geri çekilmişti. “Bu kadar ileriye gider misin?”

 

Ben uçmak istiyorum kızım. Hiçbir şey beni durduramaz. İçimden bu cesur, maçovari tavırla konuşup Lefi’nin sorusunu savuşturmuştum.

 

Çaresiz bir şekilde uçmak istemekte yanlış bir şey yoktu. Bu nadir bir istek değildi. Hatta eski dünyamda, bu istek ilk çağlardan beri süregelen bir şeydi. İnsanlar hep uçmak istemişlerdi. Ve makineler, uçaklar da bu rüyanın tam olarak gerçekleştirilmiş halleriydi. Ama tabii metal kaplamalar yüzünden bu istek tam olarak gerçekleştirilmiş sayılmıyordu. İnsanoğlunun asıl istediği şey, sadece kendi vücudunu kullanarak göklerde süzülmekti--ve bu şey bu dünyada yapılabilir bir şeydi. Ne yapmam gerektiğini umursamadım. Sadece uçmak istiyordum. Türümün en kadim rüyalarından birini gerçekleştirme fırsatını kaçırmayacaktım.

 

“Çaresiz ol ya da olma Yuki, biliyorsun ki bu dünyada her şeyin bir ederi vardır.” Ejder kız işaret ve baş parmağıyla bir çember yaptı. Japonya’da bu hareket, yüklü miktarda para anlamına gelirdi. Eski ve modern tüm Japon bozuk paraları, genelde ortaları boş şekilde basılırdı. Ama Lefi’nin Japonya ve kültürü hakkında bir bilgisi yoktu. Ve tabii ki bir değiş tokuştan bahsediyor olsa da bir servet istediğini sanmıyordum. İstediği şey ortası delik, pişmiş hamur işiydi. Bir donut. Cidden? Tek istediği şey bu muydu?

 

İsteğini yerine getirmek çok kolaydı, bu yüzden bir adım daha atıp istediğinden fazlasını vermeye karar verdim. Güzel beyaz bir karton kutu görene kadar zindan kataloğunu karıştırdım.

 

“Ne hoş bir koku!” Diye bağırdı Lefi. Sanki bir hazine sandığını açar gibi kutunun kapağını yavaşça açtı. “Ne olağanüstü bir şey! Hem de üç tane!? İnanamıyorum! Her birinin tadı diğerinden farklı ve hepsi de inanılmaz derecede estetik gözüküyor. Görünüşleri, kalitelerinin bir kanıtı gibi adeta.”

 

Gözleri fal taşı gibi açılmıştı; bana attığı bakış şaşkın ve mutluluk karışımı bir şeydi.

 

Ejder kıza aldığım donutlar tabii ki de normalden pahalıydı ama  normalde hep ucuza kaçıp uygun olanı alıyordum. Japonya’da olsaydık bu bana altıyüz yene mal olurdu. Buna rağmen onlara altın muamelesi yapıyordu. Bu dünyanın durumundan olsa gerek, şekerin çok pahalı bir şey olduğunu düşünüyordu. Mantıklı bir çıkarımdı da. Eskiden benim geldiğim dünyada da böyleydi. Başlangıçta şeker, sadece zenginlerin alabildiği lüks bir yiyecekti.

 

Bir başka deyişle, Lefi, ona aldığım donutların çok pahalı olduğunu düşünüyordu. Bana yüce bir aziz gibi davranmasının sebebi buydu. Bu beni biraz suçlu hissettiriyordu... Sanki onu dolandırıyormuşum gibi hissediyordum.

 

“Buyur, bunları da al.” Ek olarak bir başka tatlı şeyi de ona verdim. Sebebi tabii ki de hissettiğim suçluluktu.

“İnanılmaz!” diye bağırdı lefi. “Bu masallara konu olmuş Kast-Ella olabilir mi?”

 

Gözleri yine fal taşı gibi açılmıştı. Hmm. Castella kekin efsane falan olduğunu mu düşünüyordu? Ah. Muhtemelen sadece bir kez aldığım içindi. İkinci sefer almakla uğraşmamıştım, çünkü kaliteden ziyade sayıya önem verdiğini düşünmüştüm. Pekala... yapacak bir şey yok. Bu kadar sevdiğini fark edememiştim.

 

“Beni şaşırttın Yuki. Bu kadar söylenip homurdanan birinden böylesine bir ziyafet görmek beni gerçekten şaşırttı.” Lefi bir elini göğsüne koyup başını salladı. “Pekala. Şimdi isteğinin ne denli yoğun olduğunu anlıyorum. Açlığımı gidermeyi reddetmeni unutuyor ve seni affediyorum ve seni göklerin hükümdarı haline getireceğim. Tabii ki Yüce Efendisi hala ben olacağım ama sen de hükmedenlerden biri olacaksın. Seni sadece Gökefendisi yapacağım.”

“Gökefendisi mi? Bana uyar.” Başımı sallarken castellayı uzatıp anlaşmayı bağladım. Hmm. Yüce Efendi ünvanına bayağı bağlı gibi.

“Bir dakika! Bu hiç adil değil!” Konuşmayı kenardan izleyen Illuna, bulunduğumuz yere doğru koşup itiraz ederek bağırmaya başlamıştı. “Ben de tatlı yemek istiyorum!”

“İyi dinle, Illuna. Sana önemli bir hayat dersi vereyim.” dedi Lefi. Bakışlarını genç vampire çevirip kibirli, nispet yapar gibi sırıtmaya başlamıştı. “Tatlı şeyleri tüketecek tek kişi olma imtiyazı doğal olarak sadece bende. Tatlıya erişimi, eşit bir değiş tokuş sayesinde kazanıldı. Onun için çabaladım, bilgimi sundum ve sonuç olarak bana bunlar verildi. Eğer çok istiyorsan, sen de benzer şeyler yapmalısın. Çalışmayanların yemeye de hakkı yoktur:”

 

Bu manalı sözler bütün gün yiyip uyumaktan başka bir şey yapmayan birinden gelmişti... Dediklerini duyar duymaz karşılık vermek istesem de ruh halini değiştirmek istemediğim için sözlerimi kendime sakladım. Onu kızdırırsam anlaşmamızı bozabilirdi.

 

“Pekala!” dedi Illuna, bana dönerek. “Bana iş verebilir misin Yuki? Tatlı şeyler yemeyi ben de istiyorum!”

“Hmmm, pekala. Bana bu akşam yemek yaparsan sana da bir tabak tatlı verebilrim. Bu sana uyar mı?”

 

Başta tüm yediklerimizi DP ile alıyordum ama bir süre sonra zindan kataloğundan sürekli bir şeyler sipariş vermekten sıkılmıştım. Tek tuşla yemeğin hazır olması sanki her gün fast food tüketiyormuşum hissi veriyordu. Mutfak satın almamın nedeni de buydu. Yemek pişirebileceğimiz bir yerin olması... Biz derken kendimi kastediyordum.

 

Lefi pek aşçı bir tip değildi. Bunun için fazla tembeldi ve yemek pişirmeyi bildiğini de pek sanmıyordum. Ama Illuna, evinde mutfağa yardım ediyordu, bu yüzden en azından ne yaptığını biliyor olmalıydı. Bununla beraber yaşı ufak olduğu için ona büyük işler vermek istemedim. Yaptığı şeyler genelde marulun yapraklarını sapından ayırmak gibi şeylerdi. Bu yüzden de yemek yapma işi yine benim üzerime kalmıştı.

 

İyi bir aşçı değildim. Çok özel şeyler yapamıyordum ama sürekli yaptıkça alışmaya başlamıştım. Şaşırtıcı derecede eğlenceli bir işti. Ya da en azından düşündüğümden daha eğlenceliydi.

 

“Tamam! Elimden geleni yapacağım!” dedi Illuna.

“İtiraf etmeliyim...” dedi Lefi. “Tatlı, kulağa gerçekten hoş geliyor.”

“Sonuçta aynı kurallar senin için de geçerli.” dedim. “Mutfağa yardım ettiğin sürece sen de tatlı alabilirsin.”

“...” bir süre düşündükten sonra yüzü buruşmuştu. “Böyle iyiyim. Teklifini geri çeviriyorum.”

 

Tepkisi, yüzümde alaycı bir gülümsemeye neden olmuştu. Galiba tembelliği, tatlıya düşkünlüğünden daha baskındı.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Kumpir (44 puan) Üye
2023-10-18 17:57:07
Hehe çok az kişinin burdan haberi var blki bayadır aktif olmadığı içindir ama kaç yıl geçerse geçsin ben bu seriye bayılıyorum bu değişmez bir gerçek
Bayoku (55 puan) Üye
2021-03-28 16:15:19
Güzeldi tskler
ramazan (64 puan) Üye
2021-02-17 10:29:39
Bölüm için teşekkürler.
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-06 00:59:32
Çeviri için teşekkürler.
Raskreira (10 puan) Üye
2020-10-11 03:41:25
Lefi daha çok tatlı yesin
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-06 00:59:05
@Raskreira, Yani beni :)
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-06 00:59:22
@Raskreira, şaka
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-25 22:35:33
Bölüm için teşekkürler
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-07 08:01:54
Çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
Farazgul (7 puan) Üye
2020-03-08 02:38:15
Çeviri için teşekkürler.
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-03-08 01:35:02
Devamını bekliyoruz... Çeviri için teşekkürler.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-03-07 23:29:56
Ceviri icin tesekkurler
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2020-03-07 22:58:59
Tembel ejder