Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Kanatlar Lütfen - Bölüm 2
Lefi ve ben, evi Illuna’ya emanet edip dışarıya dolaşmaya
çıktık.
“Off...” doğa ananın kucağına geri dönen ejder kızın yaptığı
ilk şey gözlerini kısıp homurdanmak olmuştu. “Güneşi göreli uzun zaman oldu.”
“Tüm gün içeride tıkılı kalırsan olacağı buydu” diyerek
omzumu silktim. “Yüce Ejderha” olmasına rağmen Lefi aşırı derecede tembeldi.
Kaslarını açmak ya da avlanmak dışında zindanın dışına adımını atmamıştı. Ve
avlanmak saygı duyulabilir olsa da bunun hakkında böbürlenecek kadar da önemli
bir şey değildi. Gittiği her avın tek sebebi oburluktu. DP kazanmama yeterince
yardım ettiğini söyleyerek, sürekli daha pahalı tatlılar almam için gözümü
korkutmaya çalışıyordu.
Bir başka deyişle, her an yoldan çıkıp, bütün gün yemek
yiyip tembellik ederek NEET [1] ordusuna katılmanın eşiğindeydi. Bir dakika.
Nasıl oluyor da bir obez olmuyordu bu? Yaptığı şeyler yemek, uyumak ve çok da
hareket etmeden bir şeylerle oyalanmaktı. Yediği şeyler deli gibi şekerli
tatlılar bir de yüksek kaloriliydi. Onun yerinde olsaydım şimdiye fil kadar
olmuştum. Gerçi ne de olsa bir ejderhaydı ve bir ejderha gibi yiyor olması da
saçma bir şey değil. İstediğin kadar yiyip incecik kalmak güzel olmalı...
Gerçekten yüce bir varlık olduğunu farkına tekrar varınca
yüzümü buruşturdum. Ve buna, birden fazla kez çatmıştım.
“Ah tabii, senin bir yuvan falan yok muydu ya? Arada bir
kontrol etmemenin iyi bir şey olduğuna emin misin?”
“Artık buna ihtiyacım yok. Yuvamın orada olmasının tek
sebebi çevredeki balın çok kaliteli olmasıydı. Ama şu an daha kaliteli tatlılar
yiyebildiğim için artık o yerin benim için pek bir önemi de kalmadı. Orayı sana
hediye edip onu kendi bölgenmiş gibi kullanmanı dert etmem.”
Gerçekten mi? Orada yaşamanın nedeni BU muydu? Lanet olsun
sana Lefi, neden senden başka bir şey beklediysem... Tanrım. Bu kadar düşünceli
davrandığım için aptal gibi hissediyorum. Zindanın alanını sırf bu yüzden dağa
doğru genişletmemiştim.
Lefi’ye bozulduğumu gösterecek bir şekilde kaşlarımı çattım
ama sonunda omuzlarımı silkip iç çektim. Sonuçta kızmanın bir manası yok. Her
zaman böyleydi. Onu gerçekten büyük bir hayal kırıklığından fazlası olarak
gördüğümü düşünmüyorum. Kanatlarımı cisimleştirirken yüzümde hınzır bir
gülümseme oluşmuştu.
“E-Etkilendim.” dedi Lefi, yutkunarak. “Kanatların
seyretmesi güzel bir manzara gibi.” Kanatlarıma bakıp, bakışlarını kaçırıp
dururken kıpır kıpır hareket ediyordu. Ne oldu şimdi buna?
“Ah evet, bana engel oluyorlardı, bu yüzden onları sürekli
aaaah!?” Birden hissettiğim bir şey yüzünden bağırmıştım. “N-N’oluyor? Dokunma
şunlara! Gıdıklanıyorum!”
Ondan kaçırmama rağmen ejder kız tekrar kanatlarıma uzanmaya
çalışıyordu, bu yüzden vücudumu çevirip onu kanatlarından uzaklaştırmaya
çalıştım. Bir dakika, kanatlarımla hissedebiliyor muyum? Manadan yapılma
değiller miydi? Hmm... Sanırım onları cisimleştirmem, onlara bir tür fiziksel
varlık kazandırmıştı.
Lefi bıkana kadar ellerinden kaçmak zorunda kalmıştım.
“Gerçekten çok şahaneler.” dedi, canı sıkkın bir şekilde.
“Onları saklaman ne yazık. Onları herkesin görebilmesi için dışarıda tutman
gerek.”
Şahane mi? Cidden mi? Ejderhaların gerçekten de tuhaf
zevkleri vardı. Şahsen, ben daha kuş kanadına benzer bir şeyi tercih ederdim.
Yani, tüylü falan işte. Bu yarı ejder yarı yarasa olayı bana biraz kemikli
geliyordu.
“Bence seninkiler benimkinden daha güzel Lefi.” Dedim öylece.
“Ve lütfen artık onlara uzanmaya çalışmaz mısın? Lanet olsun.”
Lefi’yle ilk tanıştığımda inanılmaz istatistik sayfası
yüzünden aklım başımdan gitmişti. Ama buna rağmen tam olarak nasıl gözüktüğünü,
kanatlarını falan çok iyi bir şekilde hatırlayabiliyordum. O formdayken hem
asil hem de onurlu gözüküyordu. Ünvanına tam uyuyordu ve “efsanevi ejderha”
tanımının somutlaşmış haliydi.
Şu anki haliyle bile karşılaşmış olsam eşit derecede
etkileneceğimden şüphe yoktu. Bu insan formunda bile Lefi etrafına gizem, güç
ve saygınlık aurası yayıyordu. Ama ilk karşılaşmamız, tabii ki, artık çoktan
geçmişte kalmıştı. Artık benim için insan formunun asillikle herhangi bir
şekilde alakası kalmamıştı. Benim için bencil bir oda arkadaşından fazlası
değildi.
“K-Kesinlikle öyleler.” diye kekeledi ejder kız. “V-Ve
benimle böyle flörtleşmeye çalışmanın yersiz olduğunu belirtmek isterim. B-Bu
davranışının seni gözümde yücelteceğini düşünüyorsan yanılıyorsun Yuki.”
Kekelemiş, kızarmış ve telaşlanmıştı. Övülmeye alışkın
olmadığı belliydi. Ama flörtleşmek mi? Gerçekten mi? Onunla flörtleştiğimi mi
düşünüyor?
Kaşlarımı çattım. Ah, evet, bu cidden kötü. Utanmış gibi
davranmayı cidden kesmesi gerekiyor. İçinin tamamen çürümüş olduğunu biliyorum,
ama yine de güzel yüzüyle birlikte yarattığı etkinin karşısında sus pus olmak
dışında bir şey yapamıyordum.
“M-Mesela, normal formun şekersiz donuttan farksız.” dedi
Lefi. Tedirginliği yüzünden hala kekeliyordu. “Ama şimdi baştan aşağı kremayla
kaplı bir pastanın büyüsü var. Tabii ki en güzel kanatların hala bende olduğu
kesin ama seninkinin sönük olduğunu söyleyemem. En azından, çoğu ejderhanın
sahip olduğu kanatlardan daha çekici diyebilirim.”
“Gerçekten mi? Tabii ahm... Teşekkürler, sanırım...” verdiği
örnek yüzünden şaşırmıştım ama en azından bir iltifata benziyordu. Bir
gülümsemeyle başımı sallamıştım.
“Görünüşünle gurur duymaya hakkın var Yuki. Benim övgüm bir
onurdur, ki bu zamana kadar çok az kişi bu onura nail olmuştur.”
Lefi, daha rahat ve soğukkanlı konuşabilmek için boğazını
temizler gibi yapmıştı. “Ama konu dışına çıktım. Büyülü Gözler’e sahip olduğunu
hatırlıyorum, doğru mu?”
“Evet.”
“İyi. Öyleyse beni izle. Gözlerini aç ve seyret!”
“Anlaşıldı efendim.”
Lefi sırtından bir çift gümüş kanat çıkarmıştı. Neredeyse
benimkilerin tam tersiydi. Benim kanatlarım ışığı soğuruyordu. Ama onunkiler
yansıtıyordu.
“Bu kanatlar ejderha formundakilerle aynı mı?”
“Değiller. Bu kanatlar büyü kullanalar oluşturulmuş sahte
uzantılardır. Ama fonksiyonları neredeyse aynıdır.”
Büyülü Gözlerimle ona bakarak, o kanatların sırtından çıkmış
fiziksel bir şey değil de manadan oluşturulmuş kanatlar olduğunu doğruladım.
Hatta şimdi düşününce boyutlarının aynı olmadığını fark etmiş olmam gerekirdi.
Mal.
“Söyleyecek bir şeyin yok mu Yuki?” Övgü bekleyen bir tonda
konuşmuş gibiydi.
“Ah... Hmmm... Pff... Çok güzeller. Öyle parlıyorlar ki
bulutsuz bir gecede parıldayan ayı andırıyor.”
“Ne kadar yavan.” dedi pis pis sırıtarak. “İnanıyorum ki
bundan sonra yorumlarını kendine saklaman senin için daha iyi olacak.”
Seni küçük... Bunu yapmamı sen istemiştin, lanet olası.
Sinirlenmiş halimi görünce Lefi daha da sırıtmaya başlamıştı. Evet. Bunu
kesinlikle bilerek yapıyor. Ööeef. Anlaşıldı.
“Şimdi işimize dönelim.” dedi küçük bir kıkırdamadan sonra.
“İzle.”
Yoğun bir büyü enerjisi vücudunda dalgalanmaya başlamıştı.
Kanatlarına... mana mı aktarıyordu?
Ejderha gümüş çıkıntılarını çırpmış ve tek ve akışkan bir
hamleyle göğe doğru yükselmişti. Bu zarif hareketi yüzünden dilim tutulmuştu. Zarafeti
ve asilliği karşısında şaşkınlıktan aklım başımdan gitmişti.
“Vay...” şaşkınlığımın arasında sessizliği bozan tek sözüm
bu olmuştu. Daha önce fark etmediğime inanamıyorum. Başından beri manadan
oluştuğunu düşündüğüm için, yeterli manaya sahip olduğunu sanıyordum. Lanet
olsun.
“Anladıysan seni sınırlayan bir şey kalmamış demektir, acemi
kuş. Gösterdiğim adımları tekrar et.”
Başımla onaylayıp öğrettiklerini yapmaya başladım. Büyük
miktarda büyü enerjisini kanatlarımda yoğunlaştırdım ve güçlü bir şekilde
çırpmaya başladım. Lefi göstermeden önce çok az hareket ettiriyordum. Ama şimdi
tam olarak vücudumun bir parçası olmuştu. Kollarımı ve bacaklarımı hareket
ettirir gibi hareket ettirebiliyordum. Sanki hep vücudumun bir parçasıymış gibi
hissediyordum.
Hareket eden kanatlara sahip olmanın verdiği hisle, daha
önceden yapmaya çalıştığım şeyin zincirsiz bir bisikletin pedallarını
çevirmekten farksız olduğunu fark ettim.
“Zamanı geldi Yuki. Uçmaya başla. Tek bir hareketle havaya
sıçra!”
Kanatlarımı daha güçlü çırparak söylediklerini yapmaya devam
ettim. Hafiflik hissi ve yüzüme vuran rüzgarın yarattığı basınç tüm vücudumda
yankılanıyordu.
Ve bir süre sonra, kendimi göklerde süzülüyor buldum.
“Vuhuuuuuuuu!” Diye bağırdım. En azından hızımın
azalmadığına fark edene kadar böyle bağırdım. “Bir dakika! Niye duramıyorum!?”
Altımdaki görüntü gittikçe ufalıyordu. Yer, gittikçe benden
daha da uzaklaşıyordu. Dürüst olmam gerekiyor. Bu götümü uçuklatıyordu.
“Mana akışını hafiflet! Çok fazla mana kullanıyorsun.” dedi
Lefi. Sesi hemen yanımdan geliyordu. Hızlanmış, beni yakalamış ve hızıma
yetişmişti.
Tavsiyesini dinleyerek kanatlarıma yoğunlaştırdığım büyü
miktarını azalttım. Büyü enerjim üzerine çok fazla antrenman yaptığımdan ve
artık ona alıştığımdan kendimi dengede tutmak çok kolay olmuştu fakat duruş
şeklim tuhaftı.
“Vay be...”
Yavaşladıktan sonra, altımdaki manzarayı görmüş ve tadını
çıkarmaya başlamıştım. Gördüklerim gerçekten inanılmazdı. Sanki güneşin hemen
dibinde, bulutların içinde gibiydim. Bu farklı bakış açısı, hep bildiğim
manzarayı tamamen değişik görmeme neden olmuştu. Bulunduğum yükseklik doğanın
görkemini daha iyi kavramama neden olmuştu.
Hissettiklerim, vücudumu titretmeye başlamıştı. Her zaman
etrafımı kuş bakışı görebilmenin muhteşem olacağını düşünmüştüm. Ve öyle de
olmuştu. Hatta manzara, hayal ettiğimden daha da güzeldi.
“Muhteşem, değil mi?” dedi Lefi. Yüzünde kibirli bir ifade
vardı. Şimdi neden böyle olduğunu anladım. Kim böyle bir manzarayla övünmezdi
ki?
Bir süre sessizlik içinde manzaranın tadını çıkardık. Ejder
kız, kışkırtıcı bir gülümsemeyle konuşmaya başlamadın önce bir süre daha
manzarayı hayranlıkla izlememe izin vermişti. “Şimdi beni izle Yuki. Sana
uçmanın temel kavramlarını ve gizemlerini göstereceğim. Tek şartım, hızıma ayak
uydurman.”
“Bu biraz sorun olabilir.” diye yanıtladım. “Dinle Lefi.
Uçabiliyorum. Sonunda gökyüzünü fethetmeyi başardım. Bu dünyanın en güçlü
varlıklarından biri oldum ve artık beni hiçbir şey durduramaz. Sen bile!”
“Hah.” dedi. “Bu saçmalık. Hala daha yavru bir kuşsun. Bu
dünyanın en yüce varlığı olmanın nasıl bir şey olduğunu sana göstereceğim.”
Konuşması biter bitmez gaza basmış ve bir karşılık beklemeden uçmaya
başlamıştı.
“Dur, bekle!” Aynı şekilde kanatlarımı manayla doldurup onu
kovalamaya başladım.
Ve böylece ikimiz, göklerde ilerledik ve biraz hızlı da olsa
havada bir gezintiye çıkmış olduk.