Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

10 Mart 2020
Çeviri: Lohengramm
Düzenleme: Residenttt
1761 Görüntülenme
Bu bölümü 38 Kişi beğendi.
Cilt 2

Fluffnir ile Avlanma

Uçmakla ilgili tek bir yorum yapacak olsaydım, verdiği hissin muhteşemden bir gram az olmadığı olurdu. Uçmaya başlamak, rüzgarla bir olmuş, sınırlarımdan kurtulmuş ve gökteki bulutlarda yüzüyormuşum gibi hissettirmişti. Zihnimin benimle oyun oynamadığını bilsem de, sanki güneş beni kabul etmiş ve ısısını daha çok paylaşmak istermiş gibi, üzerimde daha büyük bir ışıltıyla parlıyormuş gibi hissettim. Sanki güneş ışınları beni nazikçe sarıp sarmalıyordu.

 

Küçük ejderhalar ve dev kuşlar, etrafımdaki manzaranın bir parçası haline gelmişti. Ve tuhaf bir şekilde kendimi onlarla bağdaştırıyordum. Bana benziyorlardı, göklerde süzülüyor ve bunun verdiği hazzı tadıyorlardı. Onlara kendimi yakın hissetmiştim. Sanki benim türümden, benim halkımdandı.

 

Ama bu düşüncelerim karşılıksızdı. Onların bir kardeşi olmuş olmama rağmen, her türden uçan yaratık bana saldırmıştı.

 

“Hmm...” Yüzümden, yeni öldürdüğüm küçük bir ejderhanın kanını silerken kaşlarımı çatmıştım. “Bu uçma işine bayağı alıştım ama hala yeterince iyi değilim.”

 

Havada manevra yapabilmek artık bana ilk başladığım zamanki kadar yabancı gelmiyordu--sonunda alışabilmiştim. Ama gidecek çok yolum vardı. Lefi’nin uçuşunu izlemek, kendine Göğün Yüce Efendisi diyerek övünmesinin sebebini ve neden hala yavru bir kuş gibi olduğumu anlamama neden olmuştu.

 

Böbürlenmekte gayet haklıydı. Lefi’nin ejderha formundayken tepeme ilk inişini canlı bir biçimde hatırlıyordum. Yere inişi, sanki vücudundan karşı konulamayacak bir aura yayılıyormuş gibi hissettiren bir güç gösterisi gibiydi. Majestelerinin bu aurasına dayanmaktan başka yapacak bir şeyim yoktu. Aynı şekilde insan formu da farklı bir açıdan da olsa, göz ardı edilemezdi. Lefi’nin insan formundaki uçuşu, güzelliğin vücut bulmuş haliydi. Işığın kanatlarından pırıl pırıl yansıması ve gökyüzünde narince süzülüşü öyle nefes kesiciydi ki, sanki gökyüzü, sadece onun ihtişamını sergileyeceği bir sahne olsun diye tasarlanmıştı ve sanki dünya bir gösteri ve o da o gösterinin yıldızı gibiydi... İnişi öyle büyüleyiciydi ki sanki bir meleği izlediğime yemin edebilirdim.

 

“Ah işte burada!” Tüm uçuş gezintim sırasında aradığım kurdu görür görmez ejder kızla ilgili düşüncelerim birden dağıldı. “Hey Rir!”

 

Fluffnir’in olduğu tarafa bağırım dikkatini çektim. Bana doğru döndü, oturdu ve yanına inerken başını salladı. Tepkisi sakindi. Eğer kuyruğu sağa sola oynamasa heyecanlanmış olduğunu asla anlayamazdım. Çok sevimliydi.

 

“Hanimiş benim oğlum? Burdaymış benim oğlum! Bir dakika, bana mı öyle geliyor yoksa sen biraz büyüdün mü? Sanırım beslenmende bir sıkıntı yok gibi. Bu çok iyi!” Köpeğin tüylerini okşarken, bir annenin uzakta yaşayan çocuğuna söylediği sözlere benzer şeyler ağzımdan dökülmüştü.

 

Tüm zindan canavarlarında olduğu gibi, Rir’in de hayatta kalabilmesi için zindanın manasını tüketmesi yeterliydi. Bir şeyler yemesine gerek yoktu. Ama bu bir şey yiyemeyeceği anlamına gelmiyordu. Kendi türündekiler ne yiyorsa onları yiyebiliyordu. Hatta çok isterse zindan arazisi dışında kalıp, denk geldiği zavallı yaratıkların etleriyle rahat bir şekilde yaşayabilirdi.

 

Ama zindandan uzakta kalması ve manasını tüketmemesi onun için kötü olurdu. Tüm zindan canavarları, zindandan uzun süre ayrı kaldığı zaman güçlerini yavaş yavaş yitirirlerdi.

 

Rir’in öncelikli görevi bölgeme giren canavarları öldürmekti. DP kazanabilmek için, zindanda canavar öldürüp, zindanın o yaratıkları tüketmesi ikinci önceliğiydi ama Rir’e, öldürdüğü şeyleri zindan bölgesine getirmekle uğraşmamasını ve istediği kadar yiyebileceğini söylemiştim. DP gelirimi her yönden maksimum olması için ayarlamadığımdan, bu durum biraz verimsiz gibi geliyordu ama buna kafamı çok fazla takmadım. Köpüşünü sadece zindanın manasıyla yaşamaya iten acımasız bir sahip değildim. Diğer yaratıklarda olduğu gibi, kurt için de sabah akşam, aynı şekilde beslenmenin sağlığına ne kadar zarar vereceğini tahmin edebiliyordum. Köriyi çok seven biri, günde üç öğün köri yiyip kafayı sıyırmadan duramazdı. Tabii bir tür yeme bozukluğu yoksa. Ya da tat alıcıları gerektiği gibi çalışmıyorsa. Ama öyle bile olsa, ağızda yarattığı histen bir süre sonra bıkacak ve başka bir şey yemek isteyecekti.

 

Tabii ki, öldürdüğü şeyleri yiyebileceğini söylememin sebebi, onun sağlığını düşünüyor olmamdan çok canavar etinin deli gibi lezzetli olmasıydı.

 

Canavar gibi bir his olan merak, beni ele geçirdi ve deneme isteği gelene kadar kulağıma durmadan fısıldayıp durmuştu. Sonra elime bıçağı alıp, öldürdüğüm şeylerden birini uzun uğraşlar sonucu parçalayıp açık bir ateşte kızarttım.

 

Sonuç mu? Sonuç öyle güzeldi ki sanki en kaliteli, mermer desenli bir et yiyormuş gibiydim. Sanki bir bok biliyormuş gibi kanı akıtma işini batırmama rağmen, yediğim en lezzetli şey olmasa bile, en lezzetli şeylerden biriydi.

 

Sonra Lefi bana canavar etinin, canavar olmayanların etinden daha lezzetli olduğunu herkesin bildiğini söylemişti. Canavarlar vücutları büyü enerjisi içeren yaratıklardı ve bu büyü enerjisi, canavar ölse dahi etin doygunluğunu artırıp daha lezzetli olmasına neden oluyordu.

 

Bunu öğrenince envanterimin durumu da değişmişti. Boş bir zamanımda yiyebilme umuduyla, büyü kutumun içine sayısız ceset doldurmaya başlamıştım. Öyle çok ceset doldurmuştum ki, hepsini dışarı çıkarmak ufak bir tepe oluşmasına neden olurdu. Gerçi geçen gün Lefi’nin topladığı ceset yığınının yanında bir hiç sayılırdı. Neyse ki envanterimde zamanın akmıyor olması çok işime geliyordu... Bozulacağını düşünmeden istediğim her şeyi içine doldurabiliyordum.

 

Gittiğimiz bölge hakkında pek bir bilgim yok, o yüzden bize yolu senin göstermen gerekecek. Tamam mı oğlum?”

 

Rir bana dönüp eğilmeden önce havlayarak söylediğimi onayladı.

 

“Ne, yoksa sana binmemi mi istiyorsun?”

 

Her ne kadar konuşamasa da çıkardığı mutlu havlama sesi ihtiyacım olan onayı yeterince sağlamıştı. “Tamam oğlum, teklifin kabul edilmiştir.”

 

Rir’in isteğini yerine getirmek için sırtına çıktım ve bacaklarımı iki tarafa salarak kendimi güvene aldım. Sırtına güvenli bir şekilde oturduğumdan emin olunca ayağı kalktı.

 

“Tamam. Hazırım. Hadi gideliiiieeeeeeee!!? YAVAAAAAAAAAAAŞ!”

 

Rir koşmaya başlar başlamaz yüzüme çok fazla rüzgâr çarpmaya başlamıştı. O kadar hızlıydı ki, düşmemek için tüylerini sıkıca kavramış ve iyice büzülüp bacaklarımla kurdu kavramaya çalışmıştım.

 

“Bu inanılmaz! Adamsın, Rir!” Diyerek bağırmış ve Rir beni ormanın derinliklerine taşırken gezintinin tadını çıkarmaya başlamıştım.

 

Normalde bugün, ben ve Rir için eğlence günü olacaktı. Kurtla yeterince vakit geçirmediğimi hissetmiştim ve bu yüzden bir günü tamamen onunla, oynayarak geçirmeye karar vermiştim.

 

Tabii ki oynamak, avlanmayı içermiyordu. Ya da en azından, tüm paramı uçmaya yatırmasam, avlanmaya gerek duymayacaktım. Bu zamana kadar bir balina kadar şişkin olan cüzdanım, şimdi bomboştu ve onu tekrar doldurmak istiyordum. Avlanmak, hem “Rir’le takılma” hem de “cüzdanı doldurma” isteklerimi karşılamıştı. Bu yüzden birinci seçeneğim bu olmuştu.

 

Orman, taht odasının bulunduğu mağaraya olan konumuna göre, ana yönlerle anabileceğimiz dört büyük bölgeden meydana geliyordu. Mağaranın kuzeyi, Lefi’nin eski bölgesiydi. Bu bölgede aşağı yukarı hiç canavar yok denebilirdi. Korkuları, dikkate alınabilecek seviyedeki her şeyin bölgeyi boşaltmasına neden olmuştu

 

Onun evinin tam zıttındaki bölge zindanımı genişletmeye odaklandığım bölgeydi. Kuzey bölgesinin aksine, güney bölgesi canavarla doluydu. Bunun yanında bu canavarlar çok zayıftı, hatta ben bile, dövüş sanatları hakkında bir şey bilmememe rağmen, büyük grupları bile rahatlıkla öldürebiliyordum.

 

Doğu bölgesi en ortalama bölgeydi. Buradaki canavarlar ne zayıf ne de güçlü sayılırlardı. Birkaç tane güçlü canavar çıksa da başa çıkılamayacak kadar zorlayıcı değillerdi. Doğu bölgesi, şu anki seviyem için bana en uygun olan bölgeydi. Eğer daha güçlenmek için antrenman yapmak istersem, doğu bölgesi bunun için en uygun seçenek olurdu.

 

Son olarak bir de batı bölgesi var. Diğer üç bölgeden farklı olarak batı bölgesi biraz tehlikeliydi. Buradaki canavarların çoğu, şu anki seviyem için bana fazla gelirdi. Bu o kadar belliydi ki, tek bakışta anlayabilmiştim. Bölgenin en zayıf canavarları bile doğu bölgesindekilerden bir hayli güçlüydü. Batı kısmını sadece Lefi ile birlikte gezmiştim. Başka türlü güvende olamazdım.

 

Bunun yanında bölge tam olarak tanımlanmamıştı. Hiçbir şekilde kesin bir bilgi yoktu ve hem doğu hem de batı kısmında beni saniyeler içinde katledecek bir sürü canavar bulabilirdiniz. Neyse ki, bu güçte bir yaratığı bulabilmek için ormanın iyice içlerine gitmem gerekiyordu.

 

Lefi, hala yeterince güçlü olmadığım için çok uzaklaşmamamı söylemişti ve ben de onun bu tavsiyesine canı gönülden uymuştum ama içimde bir merak duygusunu da ateşlemişti. Bir tarafım deli gibi merak edip bakmak istiyor, ama diğer yarım bu fikrin ne kadar kötü ve korkutucu olduğunu düşünüp ciyaklıyordu.

 

DP min çoğu zindanın güney kısmındaki canavarlardan geliyordu. Anahtar nokta: -du. Görünüşe göre Rir ve ben yanlışlıkla çok fazla canavarı avlamıştık ve büyük ihtimalle tüm bölgenin ekosistemini bozmuştuk. Birazcık.

 

Sonuç olarak zindanın güneyinde yaşayan canavarlar avlanma bölgemizden uzaklaşmak için daha da güneye ilerlemişlerdi. Bunun sonunda daha güneydeki yaratıkları daha güneye sürmüş, onlar başkalarını, onlar başkalarını vs. Bir başka deyişle, bölgemde yaşayan canavarların çoğu bölge dışına itilmişti, bu yüzden günlük kazandığım DP miktarı azalmıştı.

 

Daha güneye gitmek de bir seçenekti ama bunun tersini yapmaya karar verdim. Güneyden çekilip başka bir yöne yönelmenin ekosistemin kendini düzeltmesi için daha iyi olacağını düşündüm, bu yüzden de Rir ve ben doğuya yöneldik. Bunu doğuya doğru genişlemek için bir fırsat olarak değerlendirebilirdim.

 

***

 

“Boynuzlu kaplan görüldü.” Bir süre gezindikten ve birkaç cesedin ardından Rir ve ben, kaplana benzeyen ama alnında bir unicorn boynuzu olan bir yaratıkla karşılaştık. Bu aşırı gelişmiş kedi Rir’in varlığını hissedince gürlemeye başlamıştı.

 

Ama varlığını hissettiği tek şey kurdum olmuştu. Yakında ölecek olan bu kedicik beni fark etmemişti, çünkü artık Fenrir’in sırtında değildim.

 

Boynuzlu kaplanlar acımasız ve ölümcül olarak bilinirdi ama pek de öyle değillerdi. Yavaşlardı ve saldırıları neredeyse güçsüz denebilecek seviyedeydi. Ben bile onlardan bir gram bile korkmuyordum. Hatta ormanda gezinen dev tavşanları, onlardan daha tehlikeli görüyordum. Boy ve dayanıklılık açısından zehirli tavşanlar ve boynuzlu kaplanlar birbirine benzer denebilirdi. Ama boynuzlu kaplanların aksine zehirli tavşanlar gerçekten korkutucuydu. Ayakları gerçekten çok hızlıydı. Temel stratejileri, düşmanın görüş açısından kaybolacak kadar hızlıca hareket edip, zehirle kaplı dişleriyle tek bir ölümcül darbe vurmaktı. Ölümcül demek ona bir hakaret bile sayılabilirdi.

 

Bir keresinde kendinden on kat büyük bir şeyi ısıran bir zehirli tavşan görmüştüm. Bu manzarayı görmek gerçekten korkutucuydu. Isırdığı parça on saniyeden az bir süre içinde renk değiştirmiş ve yaratık otuz saniye içinde tamamen ölmüştü. Bu noktada rahatlıkla söyleyebilirim ki, dövüşte uzman olanlar, her şeyde ortalama olanlardan daha zorluydu. Her neyse, bu kadar tavşan muhabbeti yeter. Odaklan Yuki. Odaklan. Eğer dikkatini dağıtmaya devam edersen bir sonraki saldırı hiç de eğlenceli olmayacak.

 

Tavşanla alakalı düşünceleri bırakıp, kılıcımı kaldırdım ve dalışa geçtim. Boynuzlu kaplanın tepesine doğru ilerlerken kendimi yer çekimine bıraktım. Turuncu orospu çocuğununun tam yanındayken kılıcımı indirip kafatasını parçaladım. Geçmiş olsun kedicik.

 

Son ana kadar varlığımı hissetmemiş kaplanın beyni vahşi bir şekilde patlamış, sonrasında yere yığılıp ölmüştü. Az önce Rir’le planladığımız stratejiyi başarılı bir şekilde tamamlamıştım. Gerçi tam olarak bir strateji denemezdi ama her neyse.

 

“Strateji” dediğimiz şey Rir’in hedefi üzerine çekerken, benim gizlice yükselip, birden üzerine inerek kafasını parçalamamdı. Kurt, hedefimiz daha ona erişemeden beni fark etmesi durumuna karşın önlem olarak Devinimli Zincirler’i kullanıp hedefimizi sabit tutmuş ve her şeyin yolunda gitmesini sağlamıştı.

 

Her ne kadar yer çekimine kendimi bırakmaktan memnun olsam da yere balıklama dalmak orijinal planda yoktu. Yavaşça süzülüp, gizli bir şekilde düşmanımıza yaklaşmam gerekirken, bir araba kazasına karışmanın nasıl bir şey olduğunu ona yaşatmış oldum, ama Rir’in yarış arabası gibi hareket etmesi beni buna itmişti. Adrenalinle dolup taşmış zihnim, son hızla yere dalıp santimler kala durmanın gayet iyi bir fikir olduğunu düşünmüştü.

 

Uçmada her ne kadar Lefi kadar yetenekli olmasam da yine de başaracağımı hissetmiştim ki bu da kendimi cesaretlendirip denememe neden olmuştu. Ve bu yüzden, bombardıman uçağından bırakılmış koca bir bomba gibi hızla yere doğru yönelmiştim.

 

Yavaşlayıp yumuşak bir iniş yapma girişimim tabii ki de başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Hatta, yere çarpana kadar hızımı değiştirememiştim bile. “Tekniğimin” başlangıcında Rir biraz paniklemişti. Yüzündeki şaşkınlık ve kaygı karışımı ifade görülmeye değerdi. Doğruyu söylemek gerekirse, o an ben de altıma sıçmıştım. Kurt, öleceğimi düşünmüştü.

 

Neyse ki vücudum bir İblis Lordu vücuduydu. O kadar dayanıklıydı ki bu düşüş canımdan ancak bir puan götürmüştü. Neredeyse çizik bile almamıştım. Ve bunun farkına vardığımda aynı zamanda frenleri köklemeyi de bir kenara bırakmıştım. Yer çekimine kontrolü bıraktım ve tek bir mermi, sadece hasar vermek ve yıkıma neden olmak için yapılmış bir araç gibi oldum.

 

“Teknik” kaba kuvvetin vücut bulmuş hali, sadece ve sadece benim vücudumun özellikleri sayesinde olabilmiş bir şeydi. Ama tekrar yapmamın sebebi bu değildi. Gösteriş yapmak umurumda değildi.

 

İstediğim tek şey eğlenmekti.

 

Her zaman eğlence parklarını, özellikle çığlık attıranlarını seven bir tip olmuştum Aslında, şimdi bir düşününce, bu parklardan birinden yapıp deli gibi para kazanabilirdim. Gerçi bunun için profesyonel birinden olumlu eleştiri almak gerekirdi. Acaba reklam nasıl olurdu? “Kanatlarınızı açın: eğlenceli, aile dostu bir serbest düşüş deneyimi! Şimdi deneyin ve yorumunuz sınırlı sayıda üretilecek broşürlerde yer alsın!” Heh.

 

“Of lanet olsun... Yine mi?” Bir elimle üzerimdeki kan, toprak ve organları temizlerken, diğerine bakıp kılıcımın kırıldığını fark ettim. Kılıcımın keskin tarafı sap kısmından ayrılmıştı. Ah, bu gerçekten bir sorun. Bu silah sıkıntısı için gerçekten bir şeyler yapmam gerekiyordu.

 

Zindanın alanına yeni bölgeler eklerken seçeneklerimi değerlendiriyordum. Hala bir tabancam vardı ama onu doldurmak ciddi zaman istiyordu. İyi bir koz olsa da hala bir tane ana silaha ihtiyacım vardı.

 

Her ne kadar kullanmak istesem de kılıçlar işe yaramıyordu. Doğru düzgün kesemiyorlardı. Sebebin ben mi yoksa kılıçlar mı olduğundan emin değildim ama tuhaf bir nedenden ötürü kılıçlar ve ben anlaşamıyorduk. Bir şekilde uyumsuz hissettiriyordu ve şimdiye kadar kabul sayamayacağım kadar çok kılıç parçalamıştım bile.

 

Bilgisizliğimi ve yeteneksizliğimin rol oynamasını kabul etmeme rağmen kılıçlar yine de çok kırılgan geliyordu. Daha dayanıklı bir silah yapana kadar da tüm gücümü kullanamıyordum. Ayrıca kullanması beklediğimden daha da zordu. Ama başka ne kullanacağımı bilmiyordum... Ya da bir şey diyeyim mi? Siktir et.

 

Katalogdan, kelimenin tam manasıyla bir demir külçesi satın alıp omzuma yerleştirdim. Yani. En azından silaha benziyordu, bu yüzden işe yaraması gerekirdi. Ayrıca, kılıçla bir şeyi kesmekten farklı bir şey olacaktı, o yüzden neden olmasın, değil mi? Demir bir çubuk, keskin bir kılıç yerine küt bir silahtı, bu yüzden kullanış şeklime göre daha etkili olabilirdi.

 

Ve böylece Rir’le birlikte daha çok av aramaya çıktık. Her bir canlının hayatını sona erdirdiğimde talihsiz kurdun yüzü biraz daha bozuluyordu. Düşmanlarımıza acımaya başladığı belliydi, ya da en azından parçalanmış kalıntılarına...

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Yaoi'den_nefret_ederim (137 puan) Üye
2023-03-20 15:57:10
Ozaman bırakta kurt öldürsün yoksa vicdan yapicak
Bayoku (55 puan) Üye
2021-04-06 21:33:59
Teşekkür ederim
ramazan (64 puan) Üye
2021-02-17 10:30:12
Bölüm için teşekkürler.
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-06 01:38:45
Çeviri için teşekkürler.
Raskreira (10 puan) Üye
2020-10-12 03:22:49
Henüz başında olduğumdan mıdır bilmiyorum ancak ana karaktere halen ısınamadım
shypax (132 puan) Üye
2020-10-05 11:31:29
Teşekkürler
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-25 23:24:34
Bölüm için teşekkürler :)
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-07 08:48:46
Çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
Farazgul (7 puan) Üye
2020-03-11 20:18:03
Çeviri için teşekkürler.
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-03-11 01:12:00
Gezmedikleri yer kalmadı heralde
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-06 01:38:41
@ASİLZADE, Bi benim ev kaldı ama eve gelirekn haremini de yanında getirirse sevinirim
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-03-11 00:25:51
çeviri için teşekkürler