Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

15 Mart 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1728 Görüntülenme
Bu bölümü 32 Kişi beğendi.
Cilt 2

Kafeste

Mmmh...?” İnleyen Illuna, tuhaf bir hisle uyandı. Sıcak ve yumuşacık yatağından eser yoktu. Sert, katı ve soğuk bir şeyin üzerinde yatıyordu. Ve rüyalarından uyandıran şey de yüzeyin bu konforsuzluğuydu zaten.

 

Otururken yüzünü buruşturdu. Görüşü hala bulanık olduğu için etrafa bakmadan önce gözlerini ovuşturdu. Gördüğü ilk şey eşit aralıklarla döşenmiş demir çubuklardı. Kafasının tam üzerinde ise bir başka metal plaka duruyordu; içinde bulunduğu kafes o kadar küçüktü ki ayağa bile kalkamıyordu.

 

Gördüğü şeyle beklediği şey arasındaki farklılık küçük vampiri aniden uykulu halinden çıkarmıştı. Boynuna bakınca tam da beklediği şeyi görünce midesi bulanmaya başladı; boynuna takılı bir tasma vardı. Boynunu saran metal halka, halkadan kafesin dibine bağlı olan zincirle neredeyse aynı genişlikteydi. Boynundaki tasmadan büyü enerjisi yayılıyordu. Kaçmasını engellemesi için büyüyle efsunlandığını anlamıştı.

 

Akıllı bir kız olduğundan vampir durumun farkına kolayca varmıştı. Yakalanmış ve kafese tıkılmıştı. Hemen zihnini tarayıp ne olduğunu anlamaya çalıştı.

 

Hatırladığında ise korkuyle iç çekmişti.

 

Dışarıda oyun oynarken olmuştu. Çalıların içinde iki adam fırlamış ve üzerine garip bir tür sıvı dökmüşlerdi. Ve sonrasında etraf kararmıştı.

 

Illuna’nın gözleri hızla çevresini taramaya başlamıştı. Oda loştu. Etrafıyla ilgili bir şey görmek çok zordu ama yalnız olmadığını görebilmişti. Oda, kendi kafesi gibi başka kafeslerle doluydu. Kafeslerde hayvan kulaklarına sahip bir kız, koyun boynuzuna benzer boynuzları olan bir kız vs. görmüştü. Ve liste uzadıkça uzuyordu ama hepsi de kızdı. Aralarında hiç erkek yoktu. Sadece kızlar.

 

Cinsiyetin dışında hiçbir ortak özellikleri de yoktu. Kendilerine has özellikleri ve tuhaflıkları bulunan bir sürü farklı tür vardı. Taşıdıkları ortak tek şey ise gözlerini dolduran umutsuzluk hissiydi. Umutlarını öyle yitirmişlerdi ki Illuna gibi küçük bir çocuk bile çektikleri çileyi görebiliyordu.

 

Başta yaşadığı kafa karışıklığından sonra Illuna içinde bulunduğu durumu kavrayabilmişti. Ama tabii ki bu bir çözüm bulduğu anlamına gelmiyordu. Ve fazla düşünecek zamanı da yoktu.

 

Odada gittikçe artan birkaç ayak sesi yankılanmaya başladı. Kısa süre sonra onları görmüştü.

 

“Sıçayım, orda bayağı ballıydık. Neredeyse ölüyoruz sandım.”

“Bir de bana sor. Bir hendeğe düşüp canavarların bizi canlı canlı yiyeceğini düşünmeye başlamıştım. Bayağı korkutucu.”

 

Adamlar, adımları altlarındaki taş döşenmiş yeri titretirken, odanın bir ucundan öbür ucuna, kızın olduğu kafese doğru yöneldiler. Kaçıranlar onlardı. Ve dahası da vardı. Bunlar köyüne saldıran ve kendi kanından olanları öldüren grubun bir parçasıydılar.

 

“Hey şuna da bir bakın. Bu küçük orospu artık uyumuyor!” Adamlardan biri kızın gözlerine bakarak sadist bir şekilde sırıtmıştı. “Kodumun veledi. Bizi ne kadar zora soktuğunun farkında mısın? Sikik!”

 

Adam yumruğunu parmaklıkların arasından geçirip tam Illuna’nın suratına vurmuştu. Yumruk kadar kuvvetliydi ki, Illuna’yı devirip kafasını arkasındaki demirlere vurmasına neden olmuştu. Hissettiği acı, Illuna’nın gözlerinden yaşlar akmasına neden olmuştu.

 

“Sikeyim yapacağın işi be. Nasıl hissettiğini biliyorum, ama mallara zarar vermemen gerektiğini biliyor olmalısın. Eğer onu yaralayıp değerinin düşmesine neden olursan patron hepimizin ağzına sıçar. Sıçayım. Zaten onu sübyancı bir soyluya iteleyeceğimizi biliyorsun, o yüzden sakin ol.” dedi ikinci adam.

“Cık.” Kısa olan adam dilini şıklatıp yüzünü buruşturdu. “Peki.”

 

Buna rağmen ellerini geri çekmedi. Hatta içine iyice uzanıp Illuna’yı saçından yakaladı ve yüzüne bakması için onu zorladı. Tam gözlerinin içine baktı ve kötülük dolu bir ses tonuyla konuşmaya başladı. “Dinle beni seni küçük it. Sen lanetlendin. Yakında çocuk sikmeyi seven yaşlı bir bunağın yatağında bir orospu olacaksın. Seninle her gün oynaşacak. Öyle kötü olacak ki ölmek isteyeceksin. Bu ne güzel değil mi?”

 

Adamın sırıtışı öyle mide bulandırıcıydı ki, Illuna bakmaya bile dayanamıyordu. Vücudu psikolojik açıdan kaldıramıyordu. Kafayı yemiş domuzdan daha mide bulandırıcı olan kaçırılması ve domuzun sözleri, ağlaması için başının arkasındaki ağrıdan daha geçerli sebeplerdi.

 

Ama yine de içinde tuttu.

 

Çünkü biliyordu.

 

Yuki’nin onun için geleceğini biliyordu.

 

Onun hakkindaki düşünceleri iyi ve sıcaktı. Başta ondan korkmuş olsa da şimdi ise onun hakkında sevgi dolu konuşabiliyordu. Onu düşünmek, bu acıya katlanabilmesi için gereken tek şeydi.

 

Geçen sefer, insanların elinde acı çekerken yapayalnızdı. Köyünün yok edilmesi ve ailesinin ölümü sonrası güvenebileceği kimse kalmamıştı. Ama artık bu değişmişti. Artık nazik üvey abisi vardı. Eğer yeterince dayanırsa, o gelecekti. Ve Lefi de gelecekti. Illuna ejderhanın tembel olsa da güvenilebilecek biri olduğunu düşünüyordu. Zor durumda kalındığında ona her zaman güvenilebilirdi.

 

Hem üvey abisi hem de üvey ablası inanılmaz derecede güçlüydü. Köylülerin hep uzak durmasını söylediği canavarları kolaylıka yenebiliyorlardı.

 

“Cık.” Adam, tekrardan dilini şıklatmıştı. Beklediği tepkiyi göremeyince canı sıkılan adam etrafında dönmüş ve odadan çıkarken ortağıyla konuşmaya başlamıştı. “Bunu siktir et. Hadi gidelim.”

 

***

 

Illuna’nın gardiyanları gitmişti. Kaçıranlar uzaklaşınca, sonunda gözlerini ovuşturabilmiş ve kendini toplayıp düşünmeye başlayabilmişti.

 

Öylece oturup kurtarıcılarını bekleyemeyeceğini biliyordu. Yas tutup zırlamanın kurtuluşu getirmeyeceğini öğrenmişti. Yardım, öylece havadan gelmezdi. Yaşamak istiyorsa bir şeyler yapması gerekiyordu.

 

Ama nerede olduğunu bilmiyordu. Nereye kaçması gerektiğini bilmiyordu. Kaçış, seçeneklerinin dışındaydı.

 

Peki, ne yapabilirdi?

 

Vardığı sonuç, zamana oynamaktı. Ailesi gelene kadar saklandığından emin olup beklemesi gerekiyordu.

 

“Ey toprağın ruhu, lütfen gücünüzü ödünç verin.” Zihnini kurcalayan acizlik hissini uzaklaştırmak için enerjik bir ses tonuyla söylemişti.

 

Yoktan gelmiş gibi loş, kahverengi bir ışık sözlerine tepki vermişti. Parlaklığı öyle azdı ki neredeyse karanlıkta görülemeyecek seviyedeydi ama yine de oradaydı. Az önce olan şey vampirin ünvanlarından birinin sayesinde olabilmiş bir şeydi: Ruh Efendisinin İlahi Koruması.

 

Ruh büyüsü yaparak kötü niyetlileri sezmesini sağlayan, Yggdrasil’in kutsamalarından birini yapmasına izin veriyordu. Bu ünvan, hem varlığını hem de yaptığı etkiyi gizleyebilecek ek bir özelliğe de sahipti. Ve bu bayağı etkiliydi. Ne yuki ne de Lefi bunu görememişti.

 

Önceki sefer de peşindekilerden kaçabilmesini sağlayan şey Yggdrasil’in korumasıydı. Ve yine aynı şekilde Uğursuz Orman’daki canavarların onu bulup öldürmesini de engelleyen şey buydu.

 

“Ey toprağın ruhu, lütfen tasmamı ve kafesimi aç.” dedi kız.

 

Sanki ruh Illuna’nın tasmasına doğru ilerlemeden önce başını sallamıştı. Ve sonra kayboldu. Sanki tasmanın içine çekilmiş gibiydi. Uzun bir süre sonra metalik bir tıkırtı sesi gelmişti; Illuna’nın zincirleri çözülmüştü.

 

Tabii ki, Illuna daha önce de kalçtığı için, köle tacirleri, tekrar ellerinden kaçırmamak için, onu efsunlanmış kafes ve tasma ile hapsetmişlerdi. Ama metodları yanlıştı. Ruhlar büyü enerjisini yiyen, onun için bir ortam gibi davranan ve hatta onu cisimlendirebilen yaratıklardı.

 

Efsunlanmış eşyalar çalışmaları için büyü enerjisine ihtiyaç duyduklarından, o büyüyü kırmak ruhlar için çocuk oyuncağıydı. Tek yapması gereken şey eşyanın içindeki büyün enerjiyi bitene kadar tüketmek ve büyüyü kaldırmaktı.

 

İlk görevini yapan ışık ikinci görevi için havada ileriye doğru atıldı ve kafesin anahtar deliğine girdi. Tekrar bir metalik tıklama gelmiş ve sonunda Illuna özgür kalmıştı. Hem tasmasının hem de kapının açık olup olmadığını kontrol eden Illuna toprak ruhuna teşekkür edip onu uğurladı. Onun yerine karanlığın ruhunu çağırıdı.

 

6 farklı ruh türü vardı; ateş, su, toprak, hava, ışık ve karanlık. Her biri farklı tür büyüde özelleşmişti ve manipüle edebildikleri farklı özellikler vardı. Örneğin toprak ruhu, toprağı, mineralleri, metalleri ve benzeri şeyleri manipüle edebiliyordu. Bunun yanında karanlığın ruhu gölgelerle ilgilidir ve onları hareket ettirebilir ve istediği gibi bükebilir.

 

Ruhun gücünü aktifleştirmeden önce etrafına baktı. Diğer herkesi kurtarmak istiyordu. Ama kötü bir seçim olduğunu biliyordu. Hepsini salmak bir kargaşa yaratacaktı, bu yüzden vazgeçti. Onun yerine onları terk etmeyeceğine söz verdi. Sevgili abisi onu kurtarmaya geldiği zaman diğerlerini kurtaracağına yemin etti.

 

“Teşekkür ederim karanlığın ruhu.”

 

Ve ruhun gücüyle birlikte Illuna gölgelere karışmıştı. Ne diğer tutsaklar ne de köle tacirleri kaybolduğunu farketmemişti. Büyüsü, herkesi bihaber bırakmıştı.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Bayoku (55 puan) Üye
2021-04-19 12:02:36
Çocuk mu...? TŞk edeRim
ramazan (64 puan) Üye
2021-02-17 10:31:50
Bölüm için teşekkürler.
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-06 02:42:23
Çeviri için teşekkürler.
... (26 puan) Üye
2021-02-01 20:16:17
Yggdrasil mi? Overlord daki oyun değil mi ya o?
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-06 02:42:02
@..., harbi
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-26 00:19:58
Bölüm için teşekkürler... ;)
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-07 11:06:57
Çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
Farazgul (7 puan) Üye
2020-03-16 19:35:59
Çeviri için teşekkürler.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-03-16 01:21:38
çeviri için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-03-16 00:29:19
Çeviri için teşekkürler. Mangasına yetişmeye biraz var sanırım 😅
arahde (1255 puan) Üye
2020-07-05 22:03:04
@ASİLZADE, mangasını nerden okuyabilirim
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-07-06 10:56:17
@arahde, serimangada bulabilirsin ismi yabancı ve biraz uzun adı "maou ni natta node dungeon tsukutte" geçiyor
Labaroka (1294 puan) Üye
2020-03-15 17:56:49
Vay amq