Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Komployu Çözmek - Kısım 2
Başkana göre, işlediği ve onu tutuklama sebebimiz olan suçun
ticaret yaptırımlarının ihlaliydi. Hükümdarın sert ambargo uyguladığı düşman
bölgesiyle mal değiş tokuşu yapmıştı.
Sebebinin ne kazanç sağlamak ne de kendi işine yarayacak bir
şey ile yakından uzaktan alakası yoktu. Onu bunu yapmaya iten şey, daha haklı
ve düzgün bir şeydi: görevi. Başkentte meydana gelen olaylar, Allysia’nın
tedarik zincirinin büyük bir darbe almasına ve tarım arazileri ve ticarete olan
bağımlılığı nedeniyle Poezahr’ın, diğer yerlerden daha büyük bir darbe almasına
sebep olmuştu. Abel, harekete geçmediği takdirde, ekonomi durma noktasına
gelirse halkının açlıktan kırılacağını biliyordu. Bu yüzden bunu yapmıştı.
Başka bir seçeneği kalmayınca kuralları çiğnemişti. Kendi
ülkesinin yıllardır düşman olarak gördüğü, on yıllar boyunca hiçbir Allysialı
diplomatın ziyaret etmediği bir ülkeyle iş yapmaya başlamıştı. Kendi ülkesinin
aksine bu yabancı ülke, ılık güney rüzgarları estiği için birçok baharata
sahipti. Kendi şahsi parasının büyük bir kısmını ucuz miktarda çok mal
alabilmek adına harcamış, aldığı baharatları da bir başka ülkeyle yiyecek
karşılığı takaslamıştı. Baharat ticareti buralarda Orta Çağlar’da olduğu kadar
kazançlı olduğundan çabaları, halkını doyurmak için gerekli kaynakları
toparlayabilmesini sağlamıştı.
Beni daha da etkileyen şey ise, nedenleri haklı olsa da, suçu
ortaya çıktığında kurtulmaya hiç niyetinin olmamasıydı. Kralın fermanlarından
birini ihlal ettiğini biliyordu. Yaptıklarının sonuçları olduğunu biliyordu. Ve
yaptıklarının getirdiği sonuçlara katlanmaya da hazırdı.
Kahyasının gizliden gizliye başka bir soylu için
çalıştığından tamamen habersizdi. Şeyy... vay be. Adam halkı için bu kadar
uğraşıyor ve karşılığında aldığı şey kahyasının ona komplo kurmaya çalışması
mı? Bu çok boktan bir şey dostum.
Neyse ki Carlotta’nın üst düzey sorgulama yetenekleri, bu iyi
adamın isminden korsanlarla alakalı şüphelerimizi uzaklaştırmamızı sağlamıştı.
Bilgi söküp alma konusunda öyle korkutucu yeteneklere sahipti ki, zavallı
Kurwa’nın hem zihnini hem de vücudunu tarumar etmişti. Tamamen her şeyi itiraf
etmişti, ki en önemli kısmı, Poezahr’a gelmeyi seçmesinin tek sebebinin bir
gözünü zindanın üzerinde tutmak olmasıydı.
Bir başka deyişle draugrın “dostu” başından beri onu
biliyordu. Kazık attığı adamın bir iblis lordu olduğunu biliyordu. Olayı örtbas
etmek için bir plan yapmak dışında hiçbir şey yapmamıştı. Hepsi, suçlarının
hiçbir zaman ortaya çıkmaması içindi. Ama sonra beklenmedik olmuştu. Biz gelip
zindanı fethetmiş ve en büyük korkularını kabuslar diyarından gerçekliğe söküp
getirmiştik.
En iğrenç kısmıysa, sırrının ortaya çıkıp çıkmadığını
bilmiyor olmasına rağmen bizi öldürme girişiminde bulunmasıydı. Doğuştan kötü
biri olarak, bunun en güvenli seçenek olduğuna karar vermiş ve başarımızla
ilgili haberler kulağına çalındığı anda kahyaya, korsanların yola çıkması emrini
verdirmişti. Görünüşe göre bunun sebebi, iblis lordunu yenmek için tüm
enerjimizi tükettikten sonra zayıfladığımızı varsaymışlardı. Ne yazık ki söz
konusu hain yanlış hesap yapmıştı. Ve yanlış hesabı iki yerde yapmıştı.
İlki, komutanımız Carlotta’nın, kendi planlarının başarıya
ulaşmasını sağlayacak kadar yetersiz bir aptal olmadığıydı. Kahya ve asıl
patronunun hazırlamış olduğu, suçu Abel’a atma hikayesine takılıp kalmayacak
kadar esnek ve dikkatliydi. İkinci yanlış hesabı ise iblis lorduyla olan mücadelemizde
zorlanmış olmamamızdı. Hem Nell hem de benim dövüşten sonra gücümüz hala
yerindeydi. Ne denerlerse denesinle bizi alt edebilmelerinin imkanı yoktu.
Şehre adımımızı attığımız anda dost katilinin adaleti tatması artık kaderi
olmuş ve kanıtın yok edilmemiş olduğu gerçeğiyle alakalı herhangi bir rapor
vermeden önce kahyayı yakalayıp bildiği her şeyi ondan zorla itiraf ettirmeyi
de içeren hamlelerimiz, durumunu daha da kötü bir hale sokmuştu.
“Bu salağı yanımızda götürmemiz sorun olur mu?” Carlotta,
elindeki tutsağı bir zamanlar hizmet ediyormuş gibi davrandığı adama doğru
itekledi.
“...Hayır. Sorun olmaz.” Abel kendini sakinleştirmek için
bir anlığına duraklamıştı ama bundan vazgeçti ve bunun yerine kinli bir ses
tonuyla konuşmasına devam etti. “O artık bizden birisi değil. Ona ne yaptığınız
umurumda değil.”
“E-efendim... Ben...”
“Kapa çeneni beyinsiz!” Diye bağırdı. “Sana kaç kere
söyledim, insanlar arasındaki en önemli şey güvendir! Ve artık sen çizmeyi
aştın ve benimkinin üzerinde tepindin. Çirkin suratını gözümün önünden yok et
ve bir daha geri gelme!”
Kaslı eski denizci genç adama öyle sert vurmuştu ki, herif
havaya uçmuştu. Yüzü kızarmıştı. Nefesi kesik kesikti ve öfkesinden kaşları
şişmişti. Başta, ona doğru yürüyüp tek kelime bile etmeden kahyayı öldüresiye
dövecek kadar sinirlendiğini düşünmüştüm. Ama bunu yapmadı. Bunun yerine birkaç
derin nefesle kendi kendini sakinleştirdi ve tekrar köşküne döndü.
Carlotta, iyi niyetli ve hafifletici koşullardan dolayı
adamın işlediği suçları az çok hoş görmeye karar verdiği için çoktan başkanı
çözmüştük. Gerçi cezasız da salıverilmemişti. Carlotta bunun için fazla
çakaldı. Bunun yerine, ondan ziyade kendi için çok daha faydalı olacak bir
anlaşmayı ona kabul ettirmeyi seçmişti. İki taraftan sadece birine fayda sağlayan
bir anlaşmanın rahatsızlığa sebep olacağı ve nihayetinde kendi geleceğini
baltalayacağı kesin olduğundan, anlaşma tabii ki de tek taraflı değildi. Yine
de, bir zamanlar denizci olan adamdan çok Carlotta’ya yarıyordu.
Carlotta, gelecekteki herhangi bir ekonomik sıkıntı halinde
şehre yardımda bulunacağına dair kilise adına yemin etmişken, denizci de
kilisenin faaliyetlerini ilerletmek adına tamamen iş birliği yapacağına söz
vermişti. Özet olarak konuşursak, ona tasma takmıştı ve bunun tek sebebi,
adamlarından birinin hain çıkmış olmasıydı. Gerçi, her ne kadar kendi lehine
olmasa da, bizzat ele geçirdiğimiz gemileri satın almayı planladığından,
anlaşma hakkında özellikle kötü hissetmiyor gibi görünüyordu.
Koydukları fiyat aşırı pahalı olduğundan, doğrudan nakit
olarak bize vermek yerine sonra ödemeyi tercih etmişti. Bu yüzden, benim payımı
Nell’e aldıracaktım. Ve saklamasını da sağlayacaktım. İnsan parasına hiç
ihtiyacım yoktu ve istediğim zaman Uğursuz Orman’daki canavarlardan birkaç
tanesini dövüp bozdurarak ihtiyaç duyduğum kadarını alabilirdim.
“Pekala, görünüşe göre koruyucun bize gerekli izni verdi.
Umarım hapishanede geçireceğin zamandan keyif alırsın.” dedi Carlotta. “Götürün
onu.”
Artık eski kendisinin bozuk bir gölgesi olan kahya, bir çift
paladin onu kollarından kavrayıp Abel’ın köşkünün hemen önünde park etmiş
hapishane arabasına kilitlemek için götürürken hayal kırıklığıyla inlemişti.
Adamlarının kahyayı tekerlekli kafese götürmesini izlerken,
“Şimdi, bugünlük bu kadar demeyi çok isterdim ama henüz perde arkasındaki adamı
bulamadık.” dedi.
“Bu kısmı ben olmadan halletseniz olur mu?” Diye sordum.
“Tabii ki hayır. Onun gibileri tutuklamak bizim her zamanki
görevlerimizdendir. Ve daha fazla araştırmaya gerek olmadan ilerleyecek kadar
kanıtı çoktan elde ettiğimizden senin yeteneklerin olmadan da halledeceğimizi
düşünüyorum.” dedi. “Bunca şeyden sonra onun kaçmasına izin vermemiz için fazla
ihmalkar olmamız gerekir.”
“Peki, öyle diyorsan.”
Pekala, görünüşe göre üzerime düşeni yaptım draugr dostum.
Artık bayrak Carlotta’nın ellerinde ama öcün alınmış kadar oldu, o yüzden
arkana yaslan, zindanını bana bırak ve doğrudan cennete doğru ilerlemeye bak.
“Artık endişelenmek zorunda kalmadan o zindanı kullanmaya
başlayabilirsin.” diye fısıldadı Nell.
“... Sen az önce benim zihnimi mi okudun yahu?”
“Rahatladığını herkes kolaylıkla anlayabilir.” dedi. “Ve
eşlerinden biri olarak, en azından duygularının bir kısmını okuyabiliyor
olmalıyım, değil mi?”
Elimde olmadan gülmüştüm hem mutlu olduğum için hem de
utandığım için: Lanet olsun, bu kritik bir vuruştu.
Herhangi bir konuşmaya henüz dahil edilmemiş olan kişiye
dönerek, “Bir sonraki gündemimize geçelim,” dedi Carlotta. “Lonca başkanı, bize
katılmanız için sizi alıkoyduğumuz için özür dilerim.”
Kahyayı tutuklamamızdan kısa bir süre sonra köşke kadar
gelen adam, “Sorun değil. Halihazırda hafifletici koşullar olduğunu anlıyorum.”
dedi. “Üzerinde anlaştığımız ödülü vereyim.”
“Teşekkürler,” dedi Carlotta
“Lütfen, istediğiniz zaman öldürdüğünüz canavarlardan elde
ettiğiniz materyalleri bize satabilirsiniz.” dedi. “Bahsi geçmişken, zindanın
çekirdeğini ele geçirmiş olabilir misiniz acaba?”
“Ne yazık ki, iblis lorduyla olan savaşta yok oldu. Ancak,
değerli bulabileceğiniz başka materyaller getirmeyi başardık...”
İkisi iş konuşmaya başlayınca, loncada çalışan diğer üçlüye
doğru yüzümü döndüm.
“Pekala, sanıyorum üçünüz artık adamantitsiniz?”
“Aynen öyle dostum?” dedi Reyus. “Artık büyüklerin
arasındayız.”
“Bunu hak ettiğimizi sanmıyorum. Çok az katkıda bulunduk...”
dedi Lurolle.
“Hey... tüm o negatifliği kessen iyi olur. İçimi
karartıyor.” diye homurdandı Griffa.
Üçlünün her bir bireyinin suratında farklı bir ifade vardı.
Reyus beşlik simit gibi sırıtıyor, Lurolle düşünceli bir şekilde gülümsüyor ve
Griffa sadece yorgun yorgun bakıyordu.
“Buna kafanızı çok yoruyorsunuz. Evet, yanımızda büyük üstat
gibi birinin olması işleri çok kolaylaştırıyordu, ama terfi terfidir.” dedi
Reyus. “Ve ben, bunu neden kabul etmememiz gerektiğini anlamıyorum.”
“Biz çok düşünmüyoruz, sen yeterince çok düşünmüyorsun.”
Lurolle, iyi bir zamanlamayla gözlerini devirirken derin bir
iç çekti. Lonca başkanı Carlotta’yla olan konuşması bittiğinden, boşluktan
yararlanarak konuşmaya katıldı.
“Bir maceracı olarak kaydolmayı hiç düşündün mü Wye?” diye
sordu. “Senin gibi birisini her zaman memnuniyetle kabul ederiz. Hatta
otoritemi de kullanarak seni doğrudan mitril seviyeye yükseltebilirim.”
“Onun gibi birini mitril sınıfına koymak saçmalık dostum.”
dedi Reyus. “Eğer o orikalkum seviyesinde değilse kimse değildir.”
“Jüri adına, katıldığımı belirtiyorum.” dedi Lurolle.
“Sizin adınıza sayın mahkeme, ben de katılıyorum.” dedi
Griffa.
“Orikalkum...?” Lonca başkanının kaşları çatıldı. “Ne yazık
ki sadece kendi otoritemle böyle bir şeyi yapamam, ama eğer üçünüz gerçekten
ısrar ediyorsanız onu en azından adamantit yapabilirim.”
Durmaları için bir elimi kaldırıp birkaç kez sağa sola
sallamam gerekmişti.
“Teşekkürler ama almayayım. Herhangi bir şeye katılmaya hiç
niyetim yok.” dedim.
“Çok yazık,” dedi lonca başkanı, sanki hep bu anı
bekliyormuş gibi. “Eğer fikrini değiştirirsen teklif hala geçerli.”
Kabul etmem gerekir ki, bunu gerçekten düşündüm. Bir
maceracı olmak, kendi çapında gerçekten de eğlenceli olabilirdi. Ama aksine
ben, bir maceracının tam tersiydim. İnsanların maceracılara öldürmesi için para
ödediği türden bir kötü adamdım. Hatta teknik olarak ben zaten bir maceracıyım,
hem de bronz seviye. Ve açıkçası bu şekilde kalmasını tercih ederim. Şu anki
halimle hiçbir şey yapmama gerek yok. Ama eğer terfi falan alırsam, muhtemelen
üzerime kürekle sorumluluk atacaklar ve bana istemediğim bir ton şey
yaptıracaklar. Aynen, salla. Kulağa gerçekten de eğlenceli gelse de
başkalarının sorunlarını çözmek yerine sadece evde kalıp kafa dinlemeyi tercih
ederim.
Hayal kırıklığına uğramış bir şekilde, “Aynı iş kolunda
olmak bizim için eğlenceli olurdu.” dedi Reyus.
“Evet ama bu, birlikte çalışacağımız son iş falan değil.”
dedim omuz silkerek. “İlla ki bir şekilde birbirimizle karşılaşacağımızdan
eminim.”
Onlarla birlikte çalışmak bana, hiç işe yaramayan tipler
gibi konuşmalarına rağmen, onların aslında gayet yetenekli maceracılar
olduklarını fark ettirmişti. Verecek çok fazla bilgileri olan usta rehberlerdi
ve her şeyi hesaba kattığımızda, yetenekleri ve tecrübeleri ile tanınmayı hak
eden gerçek profesyoneller gibi görünüyorlardı. Ve benim kadar Carlotta da
bunun farkında olduğundan, eğer bir maceracının uzmanlığını gerektiren bir şey
yapacağı zaman onları seve seve isterdi. Bütün bunları hesaba kattığımızda,
tekrar birlikte çalışma şansımız gayet yüksekti.
“Pekala, görünüşe göre her şeyi hallettik.” Şüphelerimi
başını sallayarak doğrulayan Nell’e bir bakış attım. “O zaman biz doğrudan eve
gideceğiz.”
Şaşırmış bir şekilde, “Güneş çoktan batmaya başladı.” dedi
Carlotta. “Yola çıkmak için biraz geç oldu. Kendinize bir fayton ya da araba
bulabileceğinizi sanmıyorum.”
“Evet, ama Nell ve ben varken gece ya da gündüz olması
gerçekten önemli değil. Her zamanki kadar güvenli.” dedim. “Ayrıca, göz açıp
kapayıncaya kadar hızlı bir şekilde eve gidebilmek için çok gizli bir yöntem
buldum.”
Geçit kristalleri bütün bu süreci hızlıca gerçekleştiriyordu
ve bana neredeyse hiçbir maliyeti yoktu. Hemen bir tane kullanıp eve gidip
kendi yatağımın konforunun tadını çıkarmak varken, şehirde takılıp rastgele bir
handa uyumakta bir sebep göremiyordum.
Onlara yaptığım açıklama pek de bir açıklama sayılmazdı, ama
garip bir şekilde yol boyu bize eşlik eden herkes bunu her halükarda kabul
etmiş gibiydi.
“Pekala... Sanırım elinin altında böyle bir şey var
olabilir.” dedi Carlotta.
“Değil mi? Onu tanıyınca, gün batımına doğru uçtuğunu
düşünmek istiyorum.” dedi Reyus.
“Uzay-zaman düzleminde bir yarık açıp kendini oraya
ışınlaması fikrine inanmaya ben daha çok yakınım.” dedi Lurolle.
Ding ding ding, bir kazananımız var!
“Pekala, durum her neyse, bizim başkente ulaşmamız birkaç
gün alacağından ve dönüşümüzden sonra birkaç gün izin vereceğimden, yaklaşık
bir hafta boyunca evde kalabilirsin.” dedi Carlotta. “İyice dinlen.”
“Teşekkürler Carlotta. Dinleneceğim!” diye yanıtladı kumral
kız.
Carlotta başıyla onayladıktan sonra bana doğru döndü ve bir
çanta verdi.
“Maskeli, işte zindanı fethetmemiz dolayısıyla kazandığımız
ödülden senin payın.” Önceden konuştuğumuz üzere, gemilerden dolayı sana olan
borcumuzu daha sonraki bir zamanda Nell’e vereceğiz.”
“Tabii ki.” dedim. “Ve eğer bir şey için bana ihtiyacınız
olursa Nell’den bana haber vermesini isteyebilirsiniz. Eğer o da varsa, size
katılmak sorun değil.”
“Hiç değişmiyorsun.” Bir yumruğunu çenesine götürdü ve içten
bir şekilde güldü. “Madem öyle, eğer gereklilik oluşursa bunu yapacağım.”
Para dolu deri keseyi envanterime atarken ben de aynı
şekilde gülmüştüm.
“Pekala, bu eğlenceliydi millet. Görüşürüz.”
“Herkese güle güle.” dedi Nell.
“Aynen, görüşmek üzere büyük üstat.” dedi Reyus. “Ve seninle
de kahraman kız.”
“Bir sonraki görüşmemizde aşk hayatınızla ilgili daha çok
şey anlatmanızı çok isterim.” dedi Lurolle.
“Kendinize dikkat edin, duydunuz mu?” dedi Griffa.
Vedalaşma faslı da bittikten sonra Nell’le birlikte köşkten
ayrıldık ve kısa süre sonra Poezahr’ın ön kapısından dışarı çıktık. Aklımıza
gelen rastgele konular hakkında konuşup dururken bira süre daha yürüdükten
sonra kendimize yolun kenarında izbe bir yer bulduk. Yakınlarda bir yerde hiç
kimsenin olmadığından emin olduktan sonra boyutlar arası cebimden bir çift boyutlar
arası geçit kristali çıkardım ve birini sevgili eşime uzattım.
“Bu şeyi nasıl kullanıldığını hatırlıyor musun?”
“Hı-hı. Sadece manamı aktarmam gerekiyor, değil mi?”
“Evet. Dolduğunda kendi kendine harekete geçecek.” dedim.
“Pekala, hadi eve gidelim!”
Ve böylece, sanki gecenin karanlığına karışıyor gibi ortadan
kaybolduk.