Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

26 Kasım 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1022 Görüntülenme
Bu bölümü 24 Kişi beğendi.
Cilt 20

Deniz Kenarı Mangalı - Kısım 1

“Vay canına! Her yerde su var!” dedi Illuna, gözleri fal taşı gibi açılmış bir şekilde.

“Bu ikinizin fethettiği zindan olabilir mi?” Bir yandan konuşurken Lefi de çevremize bakmıştı, ancak vampir sakinimizden çok daha soğukkanlıydı.

“Evet, tam üzerine bastın,” dedim. “Tam olarak ne olduğunu bilmiyorum, ama görünüşe göre artık benim olduğundan ona kolay ulaşım için bir kapı yerleştirdim. İstediğimiz zaman buraya gelip gidebiliriz.”

 

Üzerine bastığımız zemin kırılabildiğinden sakatlık riskini en aza indirmek için en sağlam güverteye sahip geminin üzerinde toplanmıştık. En az hasarlı gemiyi seçmek, doğal olarak aldığım tek önlem değildi. Ayrıca oraya gitmeden önce zindanın özelliklerinden birini kullanarak güverteyi sağlamlaştırmıştım.

 

Her ne kadar filo hala bıraktığım kadar berbat durumda olsa da artık herhangi bir düşman hortlak yaratığın olmaması buranın ilk geldiğimizden daha az kötücül bir yer gibi görünmesine sebep olmuştu. Hatta, bu kadar kötü durumda olmasına rağmen burayı sevmeye başlamıştım. Normalde güneş batmaya başladığından biraz ürkütücü olmaya başlaması lazımdı, ama karanlığın getirebileceği herhangi ürkütücülüğü azaltmak için yeni ışık kaynağı eklemiştim.

 

Zindanı bugünkü etkinlik için gerçekten de vakit harcamış olsam da genel olarak hala yasaklı bir bölgeydi; çocukların ve hizmetçilerin güvenlik adına geminin içlerine girmesi yasaktı.

 

“Mangallar hazır efendim!”

“Sağ ol Lyuu.”

 

Envanterimden rastgele bir kâğıt parçası aldım, büyülü, kibrit büyüklüğünde bir alevle onu yaktım ve hizmetçi eşimin önceden kömürle doldurduğu barbekünün içine doğru uzattım.

 

“Pekâlâ, biri yandı. Sıra diğerinde...” yemek koması diyarına yaptığımız gezide bize katılan beş canavara doğru baktığımda, Byakku’nun geminin güvertesine yerleştirdiğim aşırı büyük mangalı ben ondan istemeden çoktan yaktığını gördüm. “Her neyse, görünüşe göre sen halletmişsin.”

 

Sıra dışı büyüklükte, insan olmayan yaratıklar için yemek pişirebilecek aşırı büyük mangallar tabii ki de satılmıyordu. Kendi kendime bir tane yapmak zorunda kalmıştım. Ve birkaç tuğla üzerindeki metal telden yapılma basit bir obje olsa da onu başarılı bir şekilde inşa ettiğim için kendimden nispeten gurur duyuyordum. Bunun pek de etkileyici bir şey olmadığını biliyorum, ama hey, mangal dediğimiz şeyler zaten basit şeylerdir, o yüzden bunu başarı sayacağım.

 

Normal şartlar altında iki mangalı ahşap bir teknenin üzerine çıkarmak sadece bir yangın tehdidi oluştururdu, ama güverteyi güçlendirmek onun ateşe daha az duyarlı olmasına sebep olmuştu. Şöyle ki, Orochi aslında o kadar ağır ki, eğer güverte güçlendirilmemiş olsaydı gemi muhtemelen parçalanırdı.

 

“Rastgele bir şeyler hazırlayacağım ve hazır olunca size getireceğim,” dedim. “O yüzden mangala istediğinizi atıp yiyebilirsiniz.”

 

Grup başını sallayarak karşılık vermişti. Dostum... Evcil hayvanlarla ilgilenmek çok kolaymış gibi gösteriyorlar. Beşi de temelde kendi başlarının çaresine bakabilir. Hiçbir şey yapmama gerek yok.

 

“Oh evet, şimdi aklıma geldi. Rir, bu senin için.”

 

Envanterimden ekstra büyük kesilmiş bir eti aldım ve onu mangalın üzerine attım. Bu barbekü partisini yapabiliyor olmamızın tek sebebi oydu; bütün bu etkinlik, sıkı çalışması adına ona teşekkür edebilmem içindi. Bu yüzden ona verdiğim et de sıradan bir et değildi. Lyuu ve Leila’ya normal olarak leziz sayılan et türleri hakkında sorular sordum, yerel olarak bulunabilecek birkaç çeşit seçtim ve kendim avladım.

 

Kurdun karşılığı, kulağa sanki onun için zahmete girmemem gerektiğini ifade ettiğini gösteren mahcup bir havlama şeklinde gelmişti.

 

“Merak etme. Bunu, her zaman bir şeylerin çaresine bakmana karşılık benim teşekkür etme şeklim olarak düşün,” dedim. “İstersen bunu paylaşabilirsin. Ya da paylaşmazsın, sana kalmış.”

 

Başını eğerken omzuna hafifçe vurdum. Yüz ifadesi, önceki havlamasıyla aynı duyguları ifade ediyordu ama kuyruğunun inanılmaz bir hızda sallanıyor olması ödülden dolayı bayağı mutlu olduğunu gösteriyor gibiydi. Güzel. Umarım tadını çıkarır.

 

“Pekâlâ hanımlar beyler, haydi parti başlasın!” Dedim. “Bu gecenin ilk yemeği, soya sosu ve üzerinde biraz tereyağı ile servis edilen devasa istiridyelerden yapılma bir yemek!”

 

Leziz kabukluları mükemmel bir şekilde kızartırken kalabalıktan uuu ve aaa sesleri yükseliyordu. Ve bunlar çocuklardan gelmiyordu. Yetişkinler bile barbeküden yükselen leziz kokudan etkilenmişti. Soya sosu ve tereyağı da eklenir eklenmez, hemen ikinci bir farklı deniz yaratığı grubunu mangalın üzerine attım.

 

“İkinci yemeğimiz, çok gizli sosumla marine edilmiş karides!”

“Vay canına! Renk değiştiriyorlar!”

“Evet, pembeye dönüyorlar!”

 

Shii ve Illuna mangalın etrafında dönüyor ve meraklı gözlerle soluk griden daha canlı, iştah açan bir renge dönen karideslere bakıyorlardı.

 

“Ve hepsinin bu kadar olduğunu düşünüyorsanız, tekrar düşünün derim! Üçüncü yemeğimiz, deniz kenarı mangalı için olmazsa olmaz olan ayu balığı!” [1]

“Neden onları şişe geçirdin?” diye sordu Lefi. “Bunu gerekli bir şey olarak görmüyorum.”

“Kesinlikle gerekli,” dedim. “Şişler sanatsallığın önemli bir kısmını oluşturuyor. Bunu sorgulamakla uğraşma. Sadece kabul et.”

 

Gururlu bir Japon vatandaşı olarak söyleyebileceğim tek şey, bütün ayu balıklarının şişe geçirilmesi gerektiğiydi ve daha fazla itirazın tamamen göz ardı edileceğiydi. Teknik olarak ayu balıkları deniz merkezli bir yemek sayılmıyordu bile; aslında tatlı su balıklarıydılar. Ama umursamadım. Lezzetlilerdi ve Poezahr’da tesadüfen bir sürü görmüştüm, o yüzden onları almamak için bir sebep görmemiştim.

 

“Dördüncü ve sonraki yemekler size bağlı. Her şey size amade, istediğinizi seçin, mangala atın ve yiyin!”

“Neden bütün organizasyonu birden bıraktın? Mantığını anlamakta zorlanıyorum.”

Bir maşayla iyice pişmiş bir yumuşakçayı tabağa alırken, “Çünkü ben de yemek istiyorum. Boş boş oturup bütün gün mangala bakacak değilim. Yemem gereken midyeler var,” dedim.

“Yuki bunları pişirmek için çok zaman harcadı,” dedi Nell.

“Yani, evet. Dev midyeler en sevdiğim yiyeceklerden biridir.”

 

Japonya’dayken onlar için kurşun yer kurşun atardım ve yapabildiğim her yerde onlardan sipariş ederdim. Bu yüzden hazır deniz kenarına gitmişken her bir tanesini bulabilmek için pazarı iyice taramıştım.

 

“Ne düşünüyorsun? Lezzetli, değil mi?”

“Evet!” dedi Illuna. “Çok sıcaklar, ama gerçekten güzeller!”

“Sıcezzetli!” dedi Shii.

 

İstiridye dolu tabak masaya konar konmaz ikisi de yumulmuşlardı.

 

“Geldiği yerde daha çok var, o yüzden istediğiniz kadar yiyebiloooah!?” Barbekünün içinden birden bir kafa belirince irkilmiştim. “A-ah sen miydin Rei, korkudan altıma ettim.”

 

Mangala geri girip kaçmadan önce otuz iki dişi de görülecek kadar koca bir sırıtış attığından, eşek şakası beklediği kadar iyi çıktığı için bayağı mutlu görünüyordu heyula kız. Pekala, kenar notu. Bunu sesli olarak söyleyemem o yüzden en azından kafamın içinde söyleyeceğim, çünkü bundan gerçekten gurur duyuyorum. Kısa süre önce üç heyula kızı tek bakışta birbirinden nasıl ayıracağımı çözmüştüm. Birbirlerine çok benziyorlardı ve kız kardeş olmaları da işi güçleştiriyordu. Bu biraz üzücü ama açıkçası kişilikleri onları ayırabilmemin tek sebebiydi. Rei her zaman şakasının ardından gülümserken, Rui şu “Evet, onu yapan bendim!” ifadesi yapıyordu. Lowe’nin ifadesi şakasının ardından pek de değişmiyordu. Bunun yerine etrafında birkaç kez dönüyordu.

 

Rei’nin kız kardeşlerinin de partiye katıldığını söylememe gerek yok ama onun aksine diğer ikisi hala bebeklerini ele geçirmiş bir haldelerdi. Rui Rir’in başının etrafında süzülüp onun kulaklarıyla oynarken, Lowe zamanını Orochi’nin başının üzerinden manzarayı izlemekle geçiriyordu. Canları ne isterse onu yapıyorlardı ki bu benim kitabımda hiç sorun değildi. Sonuçta tatlılardı.

 

“Carpaccio hazır oldu mu?”

İnce dilimlenmiş somon ve ahtapotla süslenmiş tabağı uzatırken, “Evet efendim,” dedi Leila.

 

Oo, vay be, ne ustalık ama. Dizilme şekli onu hayvan gibi leziz göstermişti.

 

Ahtapot dilimlerine bakarak, “Onu yemeye gerçekten niyetin var mı?” diye sordu Lefi.

“Tabii ki var.” Diye başımı salladım. “Bunun garip olduğunu düşündüğünü biliyorum, ama denemeden beğenmemezlik etme. Ahtapotlar lezzetlidir.”

 

Çubuklarımla bir dilim aldım ve ağzına doğru götürdüm. Başta biraz tereddüt etmişti, ama nihayetinde ısrarıma dayanamadı ve bir ısırık aldı.

 

“Evet?”

Hüsranlı bir şekilde somurtarak, “...Dediklerinin yanlış olduğunu söyleyemem. Lezzetli,” dedi.

 

Heh. Daha bu ahtopotun son formu bile değil. Eğer bunun iyi olduğunu düşünüyorsan, takoyaki yiyene kadar bekle. Bahse girerim takoyakiyi, bir ahtapota bir daha iğrenç diyemeyecek kadar çok seveceksin.

 

“Her neyse Yuki, artık senin mangal başından ayrılma zamanın geldi,” dedi Lefi. “Her şeyin iyice hazır olmasından sorumlu kişi ben olacağım.”

“Bana uyar. Sadece kendi sevdiklerinden başka şeyler de yap, tamam mı? Dengeli olmalısın.”

 

Çünkü evet, seni tanıyorsam, muhtemelen sevdiğin şeyleri yapacak ve diğer şeyleri umursamayacaksın.

 

Bir karidesin tadını çıkaran kahraman, “Çeşitlilik olması için ara sıra sebze pişirdiğinden de emin olacağım,” dedi.

“Bu kadar kısıtlayıcı şekilde davranmana gerek yok Nell,” dedi Lefi. “Hoşuna giden her şeyi yemekte özgürsün. Basit bitkileri tüketmeye gerek yok.”

“Şeyy... ben aslında sebze severim...”

 

Kumral kızın sözü ejderhanın ona kafası karışmış bir şekilde bakmasına sebep olmuştu.

 

“Anlamıyorum. Neden lezzetli bir et parçası yerine basit bir çimen yemeyi tercih edesin ki?”

“Vay canına Lefi, vay canına,” dedim. “Bu acımasızdı Lefi. Sadece ben mi onun bütün çiftçilere bir özür borçlu olduğunu düşünüyorum?”

Bir lahananın başını ısıran Lyuu, “Haklılar Lefi,” dedi. “Hiç sebze yemezsen gözeneklerin tıkanmaya başlar. Onları bir kenara itmek güzelliğin için iyi değil.”

 

O şeyi yeme şekli... biraz tatlı ve neredeyse hayvaniydi. Siktir et. Bu topa girip söyleyeceğim.

 

“Bir şey diyeyim mi Lyuu? Bazen bana bir hamsterı anımsatıyorsun.”

“H-Hı? B-bu da nereden çıktı efendim? Bunu övgü olarak söyleyip söylemediğinden emin bile değilim.”

“Neden övgü olmasın?” Dedim, omuz silkerek. “Hamsterlar şirin oldukları için bu, senin de şirin olduğun anlamına geliyor.”

“Beni o kadar kolay kandıramazsın, efendim. Seni, öyle bir ifade takındığında benimle gerçekten dalga geçtiğini anlayacak kadar iyi tanıyorum.”

 

Sıçtık, anladı.

 

“Peki öyleyse... Öğrendiğini görüyorum.”

“Tabii ki, efendim! Ben beile her gün birkaç yeni şey öğreniyorum!”

 

Kollarını birleştirdi, pek de etkileyici olmayan göğsünü şişirdi ve başını gururla havaya kaldırdı. Çok bilmiş gibi davranmaya çalışması onu bir salak gibi gösteriyor. Ve onu bu yüzden seviyorum. Çok şirin.

 

“Şey... Leila, gözlekler nedir?” diye sordu Illuna.

“Onlara gözenekler denir. Gözenekler cildinin yüzeyinde bulunan küçük açıklıklardır,” diye açıkladı koyun boynuzlu iblis. “Eğer yeterince sebze yemediğinde cildinin yumuşak ve pürüzsüz olmak yerine yağlı olacağını sık sık söylerler.”

“Vay canına... Sanırım çok fazla sebze yemem gerekiyor.” dedi Illuna.

“Eğer ben de çok fazla sebze yersen güzel bir cildim olur mu?” diye sordu Shii.

“T-tabii ki,” dedi Leila, biraz kekeleyerek. “Öyle olacağından eminim.”

 

Shii’nin aslında cildi yoktu, ya da en azından insan cildi. Bu yüzden sorusu öyle garip ve yanlıştı ki, o kadar kişi içinden Leila’yı bile şaşırtmıştı. Pekala. Bu pek sık olan bir şey değil. Kastettiği şeyi anlamıyor değilim. İhtiyacı olan her şeyi manadan falan aldığı için yemek yemenin Shii’ye herhangi bir şey yaptığını bile bilmiyorum.

 

Fısıldayarak, “Ne düşünüyorsun, efendim?” diye sordu Leila. “Güvenli bir şekilde tüketebildiği çok geniş yelpazedeki şeyi düşündüğümüzde, Shii’nin biz insansılarla aynı besinsel prensipler altında çalıştığından pek emin değilim.”

“Açıkçası... bilmiyorum. Bu iyi bir soru.”

 

Yapışkanın biyolojik gereksinimleri hakkında bir süre düşündüm, ama nihayetinde pes ettim. Bir dakika, bunca zaman Enne ne yaptı? Neredeyse tamamen sessizdi.

 

Bir süre etrafı aradıktan sonra kimonoya sarılı kılıcın, önünde her şeyden biraz bulunan bir tabakla masanın bir köşesinde olduğunu gördüm.

 

“Ne düşünüyorsun Enne? Eğleniyor musun?”

“...Çok,” dedi enerjik bir baş sallamasıyla.

 

Güzel. Eğer sen mutluysan ben de mutluyum.

Çevirmen Notu

[1] Evet, ayu balığı. Varmış bu isimde bir balık. Tatlı su balığıymış ve tadı da tatlıymış. Japonlar ve deniz ürünlerine olan ilgileri…

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-11 14:28:38
Afied
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2021-01-07 04:55:30
Tonikaku kawai
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-12-03 23:51:03
Ahtapot yemektir, midye filan yiyenler 😱 iğrenç dünyada yiyecek bir şey kalmadı gidip bokum gibi şeyleri anlatıyor lezzetli filan hasktr oradan gidin adam akıllı yemek tanıtın mk, suşi de adana kebap de adam gibi bir şey de yani skyim senin dokungaçlarını, ahtopotunu, ıstakozunu, yengecini yemek yiyecek iştah miştah kalmadı mk seriden soğuyacam loli işi devam ederken bide bu iğrenç yemek fetişleri... Kusmuk emojisi yokmu yav bulamadım bir türlü.
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2021-01-07 04:55:15
@ASİLZADE, ne ahtapot yedim ne istakaz yengeç ama midye yedim tadı güzeldi denemeden yorum yapma derim sonuçta böcek yiyenlerde var
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2021-01-07 23:05:05
@OkuyucuS0, Bence iğrenç yenmemesi gereken şeyler çok daha kötülerini yiyenleri gördüm, bildiğin ultra zenginlerin gittiği lokantalarda at yarrağı servis ediyolardı en pahalı menü birde. Onu yiyor millet güzel diye bunları bile görmüş biri olarak denemeden yorum yapma kısmına katılmıyorum. Böcek yiyenler genelde fakir, yiyecek bulamayan kişiler oluyor açlıkla ilgili ona yorum yapmayacağım. Yemek zevkine saygı duyarım ama bu tür şeylere ne yemek derim ne de zevk... Çok şey var aslında da anlatıp milletin midesini bulandırmaya gerek yok 🙃
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2021-01-08 04:12:29
@ASİLZADE, o at yaragi yiyen insan deli olmalı böcekler yiyenler fakir değil Asya'da birçok sokak satıcısı kızarmış böcek satıyor akrep satıyor yılan satıyor , Afrika'da bile böyle zengin ülkeler dahil bu arada şöyle diyeyim ben sadece ahtapot ve ıstakoz için demiştim ona kalırsa çiğ balık yumurtası yiyenlerde var
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2021-01-09 00:53:25
@OkuyucuS0, bana bilmeden havyar deniyordu ona balık yumurtası küçükken yedirdilerdi bizde ne bilelim mk omlet filan bisey zanediyoruz. Yediğim en iğrenç şeydi, onu bana yemek diye getirenin aklını zihniyetini yemek zevkini sikeyim. Kusura bakma biraz fazla sövdüm 😂kötü bir anı denmez kabustu o zaman 🙃
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2021-01-09 03:10:01
@ASİLZADE, senin için kötü olmuş
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-11-28 15:19:45
çeviri ve edit için teşekkürler.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-11-28 01:53:43
çeviri için teşekkürler
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-11-27 11:41:01
Kawaiiiii
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-11-26 23:45:15
Off acıktım gidip bir șeyler pișireyim bari.
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-11-26 23:44:02
Çeviri ve edit için teșekkürler.
Ker!m (339 puan) Üye
2020-11-26 23:19:50
Tek kelime... Tatlı.