Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Deniz Kenarı Mangalı - Kısım 1
“Vay canına! Her yerde su var!” dedi Illuna, gözleri fal
taşı gibi açılmış bir şekilde.
“Bu ikinizin fethettiği zindan olabilir mi?” Bir yandan
konuşurken Lefi de çevremize bakmıştı, ancak vampir sakinimizden çok daha
soğukkanlıydı.
“Evet, tam üzerine bastın,” dedim. “Tam olarak ne olduğunu
bilmiyorum, ama görünüşe göre artık benim olduğundan ona kolay ulaşım için bir
kapı yerleştirdim. İstediğimiz zaman buraya gelip gidebiliriz.”
Üzerine bastığımız zemin kırılabildiğinden sakatlık riskini
en aza indirmek için en sağlam güverteye sahip geminin üzerinde toplanmıştık.
En az hasarlı gemiyi seçmek, doğal olarak aldığım tek önlem değildi. Ayrıca
oraya gitmeden önce zindanın özelliklerinden birini kullanarak güverteyi
sağlamlaştırmıştım.
Her ne kadar filo hala bıraktığım kadar berbat durumda olsa da
artık herhangi bir düşman hortlak yaratığın olmaması buranın ilk geldiğimizden
daha az kötücül bir yer gibi görünmesine sebep olmuştu. Hatta, bu kadar kötü durumda
olmasına rağmen burayı sevmeye başlamıştım. Normalde güneş batmaya
başladığından biraz ürkütücü olmaya başlaması lazımdı, ama karanlığın
getirebileceği herhangi ürkütücülüğü azaltmak için yeni ışık kaynağı
eklemiştim.
Zindanı bugünkü etkinlik için gerçekten de vakit harcamış
olsam da genel olarak hala yasaklı bir bölgeydi; çocukların ve hizmetçilerin
güvenlik adına geminin içlerine girmesi yasaktı.
“Mangallar hazır efendim!”
“Sağ ol Lyuu.”
Envanterimden rastgele bir kâğıt parçası aldım, büyülü, kibrit
büyüklüğünde bir alevle onu yaktım ve hizmetçi eşimin önceden kömürle
doldurduğu barbekünün içine doğru uzattım.
“Pekâlâ, biri yandı. Sıra diğerinde...” yemek koması
diyarına yaptığımız gezide bize katılan beş canavara doğru baktığımda,
Byakku’nun geminin güvertesine yerleştirdiğim aşırı büyük mangalı ben ondan
istemeden çoktan yaktığını gördüm. “Her neyse, görünüşe göre sen halletmişsin.”
Sıra dışı büyüklükte, insan olmayan yaratıklar için yemek
pişirebilecek aşırı büyük mangallar tabii ki de satılmıyordu. Kendi kendime bir
tane yapmak zorunda kalmıştım. Ve birkaç tuğla üzerindeki metal telden yapılma
basit bir obje olsa da onu başarılı bir şekilde inşa ettiğim için kendimden
nispeten gurur duyuyordum. Bunun pek de etkileyici bir şey olmadığını biliyorum,
ama hey, mangal dediğimiz şeyler zaten basit şeylerdir, o yüzden bunu başarı
sayacağım.
Normal şartlar altında iki mangalı ahşap bir teknenin
üzerine çıkarmak sadece bir yangın tehdidi oluştururdu, ama güverteyi
güçlendirmek onun ateşe daha az duyarlı olmasına sebep olmuştu. Şöyle ki,
Orochi aslında o kadar ağır ki, eğer güverte güçlendirilmemiş olsaydı gemi
muhtemelen parçalanırdı.
“Rastgele bir şeyler hazırlayacağım ve hazır olunca size
getireceğim,” dedim. “O yüzden mangala istediğinizi atıp yiyebilirsiniz.”
Grup başını sallayarak karşılık vermişti. Dostum... Evcil
hayvanlarla ilgilenmek çok kolaymış gibi gösteriyorlar. Beşi de temelde kendi
başlarının çaresine bakabilir. Hiçbir şey yapmama gerek yok.
“Oh evet, şimdi aklıma geldi. Rir, bu senin için.”
Envanterimden ekstra büyük kesilmiş bir eti aldım ve onu
mangalın üzerine attım. Bu barbekü partisini yapabiliyor olmamızın tek sebebi
oydu; bütün bu etkinlik, sıkı çalışması adına ona teşekkür edebilmem içindi. Bu
yüzden ona verdiğim et de sıradan bir et değildi. Lyuu ve Leila’ya normal
olarak leziz sayılan et türleri hakkında sorular sordum, yerel olarak
bulunabilecek birkaç çeşit seçtim ve kendim avladım.
Kurdun karşılığı, kulağa sanki onun için zahmete girmemem
gerektiğini ifade ettiğini gösteren mahcup bir havlama şeklinde gelmişti.
“Merak etme. Bunu, her zaman bir şeylerin çaresine bakmana
karşılık benim teşekkür etme şeklim olarak düşün,” dedim. “İstersen bunu
paylaşabilirsin. Ya da paylaşmazsın, sana kalmış.”
Başını eğerken omzuna hafifçe vurdum. Yüz ifadesi, önceki
havlamasıyla aynı duyguları ifade ediyordu ama kuyruğunun inanılmaz bir hızda
sallanıyor olması ödülden dolayı bayağı mutlu olduğunu gösteriyor gibiydi.
Güzel. Umarım tadını çıkarır.
“Pekâlâ hanımlar beyler, haydi parti başlasın!” Dedim. “Bu
gecenin ilk yemeği, soya sosu ve üzerinde biraz tereyağı ile servis edilen
devasa istiridyelerden yapılma bir yemek!”
Leziz kabukluları mükemmel bir şekilde kızartırken
kalabalıktan uuu ve aaa sesleri yükseliyordu. Ve bunlar çocuklardan gelmiyordu.
Yetişkinler bile barbeküden yükselen leziz kokudan etkilenmişti. Soya sosu ve tereyağı
da eklenir eklenmez, hemen ikinci bir farklı deniz yaratığı grubunu mangalın
üzerine attım.
“İkinci yemeğimiz, çok gizli sosumla marine edilmiş
karides!”
“Vay canına! Renk değiştiriyorlar!”
“Evet, pembeye dönüyorlar!”
Shii ve Illuna mangalın etrafında dönüyor ve meraklı
gözlerle soluk griden daha canlı, iştah açan bir renge dönen karideslere
bakıyorlardı.
“Ve hepsinin bu kadar olduğunu düşünüyorsanız, tekrar
düşünün derim! Üçüncü yemeğimiz, deniz kenarı mangalı için olmazsa olmaz olan
ayu balığı!” [1]
“Neden onları şişe geçirdin?” diye sordu Lefi. “Bunu gerekli
bir şey olarak görmüyorum.”
“Kesinlikle gerekli,” dedim. “Şişler sanatsallığın önemli
bir kısmını oluşturuyor. Bunu sorgulamakla uğraşma. Sadece kabul et.”
Gururlu bir Japon vatandaşı olarak söyleyebileceğim tek şey,
bütün ayu balıklarının şişe geçirilmesi gerektiğiydi ve daha fazla itirazın
tamamen göz ardı edileceğiydi. Teknik olarak ayu balıkları deniz merkezli bir
yemek sayılmıyordu bile; aslında tatlı su balıklarıydılar. Ama umursamadım.
Lezzetlilerdi ve Poezahr’da tesadüfen bir sürü görmüştüm, o yüzden onları
almamak için bir sebep görmemiştim.
“Dördüncü ve sonraki yemekler size bağlı. Her şey size
amade, istediğinizi seçin, mangala atın ve yiyin!”
“Neden bütün organizasyonu birden bıraktın? Mantığını
anlamakta zorlanıyorum.”
Bir maşayla iyice pişmiş bir yumuşakçayı tabağa alırken,
“Çünkü ben de yemek istiyorum. Boş boş oturup bütün gün mangala bakacak
değilim. Yemem gereken midyeler var,” dedim.
“Yuki bunları pişirmek için çok zaman harcadı,” dedi Nell.
“Yani, evet. Dev midyeler en sevdiğim yiyeceklerden
biridir.”
Japonya’dayken onlar için kurşun yer kurşun atardım ve
yapabildiğim her yerde onlardan sipariş ederdim. Bu yüzden hazır deniz kenarına
gitmişken her bir tanesini bulabilmek için pazarı iyice taramıştım.
“Ne düşünüyorsun? Lezzetli, değil mi?”
“Evet!” dedi Illuna. “Çok sıcaklar, ama gerçekten güzeller!”
“Sıcezzetli!” dedi Shii.
İstiridye dolu tabak masaya konar konmaz ikisi de
yumulmuşlardı.
“Geldiği yerde daha çok var, o yüzden istediğiniz kadar
yiyebiloooah!?” Barbekünün içinden birden bir kafa belirince irkilmiştim. “A-ah
sen miydin Rei, korkudan altıma ettim.”
Mangala geri girip kaçmadan önce otuz iki dişi de görülecek
kadar koca bir sırıtış attığından, eşek şakası beklediği kadar iyi çıktığı için
bayağı mutlu görünüyordu heyula kız. Pekala, kenar notu. Bunu sesli olarak
söyleyemem o yüzden en azından kafamın içinde söyleyeceğim, çünkü bundan
gerçekten gurur duyuyorum. Kısa süre önce üç heyula kızı tek bakışta
birbirinden nasıl ayıracağımı çözmüştüm. Birbirlerine çok benziyorlardı ve kız
kardeş olmaları da işi güçleştiriyordu. Bu biraz üzücü ama açıkçası kişilikleri
onları ayırabilmemin tek sebebiydi. Rei her zaman şakasının ardından
gülümserken, Rui şu “Evet, onu yapan bendim!” ifadesi yapıyordu. Lowe’nin
ifadesi şakasının ardından pek de değişmiyordu. Bunun yerine etrafında birkaç
kez dönüyordu.
Rei’nin kız kardeşlerinin de partiye katıldığını söylememe
gerek yok ama onun aksine diğer ikisi hala bebeklerini ele geçirmiş bir
haldelerdi. Rui Rir’in başının etrafında süzülüp onun kulaklarıyla oynarken,
Lowe zamanını Orochi’nin başının üzerinden manzarayı izlemekle geçiriyordu.
Canları ne isterse onu yapıyorlardı ki bu benim kitabımda hiç sorun değildi.
Sonuçta tatlılardı.
“Carpaccio hazır oldu mu?”
İnce dilimlenmiş somon ve ahtapotla süslenmiş tabağı
uzatırken, “Evet efendim,” dedi Leila.
Oo, vay be, ne ustalık ama. Dizilme şekli onu hayvan gibi
leziz göstermişti.
Ahtapot dilimlerine bakarak, “Onu yemeye gerçekten niyetin
var mı?” diye sordu Lefi.
“Tabii ki var.” Diye başımı salladım. “Bunun garip olduğunu
düşündüğünü biliyorum, ama denemeden beğenmemezlik etme. Ahtapotlar lezzetlidir.”
Çubuklarımla bir dilim aldım ve ağzına doğru götürdüm. Başta
biraz tereddüt etmişti, ama nihayetinde ısrarıma dayanamadı ve bir ısırık aldı.
“Evet?”
Hüsranlı bir şekilde somurtarak, “...Dediklerinin yanlış
olduğunu söyleyemem. Lezzetli,” dedi.
Heh. Daha bu ahtopotun son formu bile değil. Eğer bunun iyi
olduğunu düşünüyorsan, takoyaki yiyene kadar bekle. Bahse girerim takoyakiyi,
bir ahtapota bir daha iğrenç diyemeyecek kadar çok seveceksin.
“Her neyse Yuki, artık senin mangal başından ayrılma zamanın
geldi,” dedi Lefi. “Her şeyin iyice hazır olmasından sorumlu kişi ben
olacağım.”
“Bana uyar. Sadece kendi sevdiklerinden başka şeyler de yap,
tamam mı? Dengeli olmalısın.”
Çünkü evet, seni tanıyorsam, muhtemelen sevdiğin şeyleri yapacak
ve diğer şeyleri umursamayacaksın.
Bir karidesin tadını çıkaran kahraman, “Çeşitlilik olması
için ara sıra sebze pişirdiğinden de emin olacağım,” dedi.
“Bu kadar kısıtlayıcı şekilde davranmana gerek yok Nell,”
dedi Lefi. “Hoşuna giden her şeyi yemekte özgürsün. Basit bitkileri tüketmeye
gerek yok.”
“Şeyy... ben aslında sebze severim...”
Kumral kızın sözü ejderhanın ona kafası karışmış bir şekilde
bakmasına sebep olmuştu.
“Anlamıyorum. Neden lezzetli bir et parçası yerine basit bir
çimen yemeyi tercih edesin ki?”
“Vay canına Lefi, vay canına,” dedim. “Bu acımasızdı Lefi.
Sadece ben mi onun bütün çiftçilere bir özür borçlu olduğunu düşünüyorum?”
Bir lahananın başını ısıran Lyuu, “Haklılar Lefi,” dedi.
“Hiç sebze yemezsen gözeneklerin tıkanmaya başlar. Onları bir kenara itmek
güzelliğin için iyi değil.”
O şeyi yeme şekli... biraz tatlı ve neredeyse hayvaniydi.
Siktir et. Bu topa girip söyleyeceğim.
“Bir şey diyeyim mi Lyuu? Bazen bana bir hamsterı
anımsatıyorsun.”
“H-Hı? B-bu da nereden çıktı efendim? Bunu övgü olarak
söyleyip söylemediğinden emin bile değilim.”
“Neden övgü olmasın?” Dedim, omuz silkerek. “Hamsterlar
şirin oldukları için bu, senin de şirin olduğun anlamına geliyor.”
“Beni o kadar kolay kandıramazsın, efendim. Seni, öyle bir
ifade takındığında benimle gerçekten dalga geçtiğini anlayacak kadar iyi
tanıyorum.”
Sıçtık, anladı.
“Peki öyleyse... Öğrendiğini görüyorum.”
“Tabii ki, efendim! Ben beile her gün birkaç yeni şey
öğreniyorum!”
Kollarını birleştirdi, pek de etkileyici olmayan göğsünü
şişirdi ve başını gururla havaya kaldırdı. Çok bilmiş gibi davranmaya çalışması
onu bir salak gibi gösteriyor. Ve onu bu yüzden seviyorum. Çok şirin.
“Şey... Leila, gözlekler nedir?” diye sordu Illuna.
“Onlara gözenekler denir. Gözenekler cildinin yüzeyinde
bulunan küçük açıklıklardır,” diye açıkladı koyun boynuzlu iblis. “Eğer
yeterince sebze yemediğinde cildinin yumuşak ve pürüzsüz olmak yerine yağlı
olacağını sık sık söylerler.”
“Vay canına... Sanırım çok fazla sebze yemem gerekiyor.” dedi
Illuna.
“Eğer ben de çok fazla sebze yersen güzel bir cildim olur
mu?” diye sordu Shii.
“T-tabii ki,” dedi Leila, biraz kekeleyerek. “Öyle
olacağından eminim.”
Shii’nin aslında cildi yoktu, ya da en azından insan cildi.
Bu yüzden sorusu öyle garip ve yanlıştı ki, o kadar kişi içinden Leila’yı bile
şaşırtmıştı. Pekala. Bu pek sık olan bir şey değil. Kastettiği şeyi anlamıyor
değilim. İhtiyacı olan her şeyi manadan falan aldığı için yemek yemenin Shii’ye
herhangi bir şey yaptığını bile bilmiyorum.
Fısıldayarak, “Ne düşünüyorsun, efendim?” diye sordu Leila.
“Güvenli bir şekilde tüketebildiği çok geniş yelpazedeki şeyi düşündüğümüzde,
Shii’nin biz insansılarla aynı besinsel prensipler altında çalıştığından pek
emin değilim.”
“Açıkçası... bilmiyorum. Bu iyi bir soru.”
Yapışkanın biyolojik gereksinimleri hakkında bir süre
düşündüm, ama nihayetinde pes ettim. Bir dakika, bunca zaman Enne ne yaptı?
Neredeyse tamamen sessizdi.
Bir süre etrafı aradıktan sonra kimonoya sarılı kılıcın,
önünde her şeyden biraz bulunan bir tabakla masanın bir köşesinde olduğunu
gördüm.
“Ne düşünüyorsun Enne? Eğleniyor musun?”
“...Çok,” dedi enerjik bir baş sallamasıyla.
Güzel. Eğer sen mutluysan ben de mutluyum.
[1] Evet, ayu balığı. Varmış bu isimde bir balık. Tatlı su
balığıymış ve tadı da tatlıymış. Japonlar ve deniz ürünlerine olan ilgileri…