Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

29 Kasım 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1076 Görüntülenme
Bu bölümü 25 Kişi beğendi.
Cilt 20

Deniz Kenarı Mangalı - Kısım 2

“Zindan gittikçe genişlemeye başladı efendim.” dedi Lyuu. Savaş kurdunun elleri az önce ızgaradan alınmış bir karidesi soymakla meşguldü, ama görev nispeten sıradan olduğundan, zihniyle birlikte gözleri de dolaşmaya başlamıştı. “Artık kontrolün altında bu kadar gemiye sahip olduğun için, bu zindanın dünyadaki en büyük zindan olabileceğini düşünmeye başladım.”

“Bir dakika, gerçekten mi?”

“Bence öyle,” dedi. “Ormanın bu kadarını ele geçirdiğini de düşünürsek kesinlikle öyle görünüyor. Bir de denizi eklediğimizde sanırım öyle olduğuna karar verebiliriz. Değil mi Leila?”

“Hmmmm...” Diğer hizmetçi sanki çok eski bir anıyı hatırlamaya çalışır gibi bir parmağını çenesine götürdü ve kaşlarını çattı. “Efendimizin zindanı hem Yalnız Ada’dan hem de Alevkaya Kümbeti’nden çok daha genç. Maceracılar ilk bahsettiğimi dört yüz senedir, ikinci bahsettiğimi ise kayıtlı tarihten bile eski zamanlardan bu yana ele geçirmeye çalışıyor. Ama yine de haklı olduğunu düşünüyorum. Bu zindan hiç geçmişi olmamasına rağmen kesinlikle en büyüklerin arasında.”

“Hmm... Bu hoş bir sürpriz.”

 

İlk olarak hep genişlemeye odaklandığımdan, zindan benim hükümdarlığım boyunca çok büyümüştü. Uğursuz Orman’ın güney bölgesinin tamamıyla birlikte kuzey ve doğu bölgelerinin de yarısında kontrol tamamen bendeydi. Batı bölgesine el uzatmaya henüz başlamıştım, ama öyle olsa bile elimde bulunan bölge miktarı devasaydı. Sanırım artık basit, sonradan görme bir iblis lordu değilim. Zindanım büyük balıklarla aynı ligde oynayabilmem için yeter de artar noktaya gelmişti.

 

Konuşurken bakışlarını gümüş saçlı bakireye çeviren Leila, “Boyut dikkate alınması gereken tek faktör değil,” dedi. “Her şeyi hesaba kattığımızda, bu zindanı fethetmenin diğerlerine göre çok daha zor olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğimize inanıyorum.”

 

Leila’yı bu sonuca götüren ejderha, iddialarının şaşılacak bir şey olmadığını göstermeyen bir hal içerisindeydi. Adı geçen ejderha, omzunda kendinden nispeten biraz daha uzun bir kızla etrafta yürüyordu, ki bu en azından ilginç bir manzara oluşturuyordu.

 

“Sıkı tutun Nell. Düşeceksin.”

Eğreti ejderha binicisi, “Ç-çünkü çok fazla hareket ediyorsun!” diye ciyakladı.

“Yaaaa, ben de atçılık oynamak istiyorum!” dedi Illuna.

“Atçılık!” diye tekrarladı Shii.

“...Bu saçma.” dedi Enne.

 

Beşi, kamara girişinin hemen yanında bir tür top oyunu oynuyorlardı. Üç çocuktan oluşan ilk takım topu duvara vurmaya çalışıyor, Lefi ve Nell’den oluşan diğer takım ise onları durdurmaya çalışıyordu.

 

“Mükemmel taktiğimize bakın çocuklar! Hepsini kapadığımızdan artık hiçbir açıklık yok!”

 

Ejderha kahkaha atarken göğsünü gururla şişirmişi, ki bu dengesini kaybedip, takılıp düşmesine sebep olmuştu. Doğal olarak omzunda bulunan şahıs da aynı kadere mahkumdu.

 

“Neaaah!?” diye bağırdı ejderha.

“Aeeah!?”  Diye bağırdı Nell.

 

Enne’in haklı olduğu ortaya çıkmıştı. Sözde taktiklerinin faydadan çok zararı olmuştu.

 

“Şey... İkiniz iyi misiniz?” diye sordu Illuna.

“T-tabii ki iyiyiz. Merak etme.” Nell kendini toparlamaya çalışırken garip bir şekilde güldü, daha sonra ise bineğine kaşlarını çatarak döndü. “Öfff Lefi... Beni deli gibi korkuttun!”

“Aaahhh...” ejderha bir elini yüzüne götürdü ve inledi. “Özür dilerim. Böyle bir aksiliğin olacağını öngöremedim.”

 

Evet şeyyy... tabii. Söyleyecek bir şey yok cidden. Bu kesinlikle senin hatan.

 

“Bence de öyle,” dedim Leila’nın önceki yorumuna karşılık, “Onun bizimle olması bu zindanı en güvenli yer yapıyor. Gerçi şey... şu anki hali onu pek de önemli birisi değilmiş gibi gösteriyor. Ve bu, istediği zaman herhangi bir zindanı yok edebileceğini düşündüğümüz zaman, zindanlar ve iblis lortları hakkındaki her şeyi değersizleştiriyordu.”

Garip bir gülüşle, “Yani şey... en azından işler zora girdiğinde güvenilir biri oluyor, değil mi?” dedi Lyuu.

 

Leila herhangi bir sözlü cevap vermedi, ama aksine sadece gülümsedi. Aynen. Görünüşe göre üçümüz de aynı şekilde düşünüyoruz. Lefi istediği kadar şikayet edebilir, ama bu kadar salak olması kendi hatası.

 

Lefi ve Nell gerçekten iyi iki arkadaş olmuşlardı. Kişilikleri en hafif tabirle gayet uyumluydu. Lefi her zaman liderliği ele alır ve türlü saçmalıklar yaparken, Nell bütün süreç boyunca gülümseyerek, “isteksizce” ona ayak uydururdu. Kocaları olarak onların bu kadar iyi geçindiğini görmekten memnundum.

 

“Lefi ve iblis lortlarından bahsetmişken, aklıma size sormak istediğim bir şey geldi,” dedi Leila. “Bir efsanede, sayısız savaşa girmiş ve sayısız ülkeler fethetmiş, Ölüm Efendisi olarak bilinen inanılmaz güçlü bir iblis lordunun bahsi geçer. Tıpkı Lefi gibi, o da yaşayan bir musibet olarak düşünülür. Karşılaştırma kulağına gidince Ölüm Efendisi, Lefi’yi bir düelloya davet eder, ki bu da onun anında yenilgisiyle sonuçlanır. Bunun gerçek olup olmadığını biliyor musun?”

“Bir fikrim yok,” dedim, “Böyle durumlarda sözü geçen kişiye sormak en iyisidir.” Düşüşten henüz kendine gelememiş ejderhaya elimi salladım. “Hey Lefi, bir saniyen var mı?”

Nihayet ayağa kalkarak, “Ne için?” diye sordu.

“Hiç Ölüm Efendisi adındaki bir herifi eşek sudan gelene kadar dövmüş müydün?”

“Ölüm Efendisi mi?” Alnını buruşturdu. “...Ah şu salak. Onu hatırladım. Ben yokken yuvamı dağıtarak beni sinirlendirmişti. Sahip olduğu yerleri yakıp kül ederek karşılık verdim. Ardından benimle yüzleşmediği için, muhtemelen bu sırada telef olduğunu sanıyorum.”

Not defterini çıkarırken, “Bu ilginç, gerçekten çok ilginç,” dedi Leila. “Sanırım bu sana bir düelloyla meydan okumadığı anlamına geliyor, ya da geleneksel anlamıyla.”

“Vay be. Zavallı herif. Şansını deneyene kadar bayağı ünlü biriymiş,” dedim. “Neden birileri sana sürekli meydan okuyup duruyor ki?”

 

Salaklar mı, en güçlü olmak istemeleri mi yoksa her ikisi de mi bilemedim. Muhtemelen ikisi de.

 

“Bu, cevabını gayet iyi biliyor olduğun bir soru,” dedi Lefi. “Bana diğerlerinden kat kat daha büyük bir meydan okudun.”

“Yani sayılır, ama pek de öyle değil. Bu sadece ilgimi ifade etme şeklim. Onların aksine ben kendimi öldürmeye çalışmıyordum.”

“İlgini ifade etmek mi?” diye hıhladı. “Ne saçma. Bana meydan okumak, ilgini ifade etmek için hiç de ideal bir yöntem değil.”

“Hı? Neden bu kadar katı davranıyorsun Lefi? Daha geçen gün bana, efendimin seninle uğraşmasının ne kadar hoşuna gittiğini söylemiyor muydun?”

“L-Lyuu!? B-bu o-o-o-o-ona açık etmemen gereken bir şeydi!”

 

Ejderhanın suratı domates gibi kızarmıştı. Öyle utanmıştı ki konuşmakta güçlük çekiyordu.

 

“Vay vay vay, neler duyuyorum ben?” Ağzım kulaklarıma varmış bir şekilde sırıtmaya başlamıştım. “Demek seninle uğraştığım zaman gerçekten de hoşuna gidiyor ha? Ne... sıra dışı.”

Ayağının dibinde duran top bana doğru fırlatarak, “H-hemen yüzündeki o pis sırıtışı kes!” diye gücenmişçesine bağırdı.

“Hoop! Dikkat et! Hala yemek yemeye çalışıyorum lanet olası! En azından yemeğim bitene kadar bekle!”

 

Kalçamı çevirip saldırıdan kaçarken tabağımı sabit tutmakta zorlanmıştım. Kaçabilmiş olmamın tek sebebi, tam da bu şekilde tepki vereceğini öngörmüş olmamdı. Ahhh. Mükemmel öngörüme şükürler olsun.

 

“Bu senin hatan seni embesil!”

 

Giderayak son bir hakaret daha ettikten sonra benimle uğraşmak yerine çocuklarla oynamaya devam etmek için arkasını döndü ve sert adımlarla duvarın yanındaki pozisyonuna geri gitti. Ama sonuç olarak Lyuu’nun sözlerini reddetmemişti.

 

“Lefi her zaman en şirin şekilde tepki veriyor,” dedi kurt kız.

“Değil mi? Diye onayladım. “Bilgi sızdırma konusunda iyi iş çıkardın bu arada. Eğer daha sonra bu yüzden peşine düşerse seni koruyacağım.”

“Gerçekten mi? Sağ ol efendim! Eğer sonrasında bana sataşmaya kalkarsa sana güveneceğim! Ama çok endişeli de değilim. Onun benim hakkında bildiğinden çok benim onun hakkında bildiğim olduğundan direkt karşılık verebilirim!”

“Öyle mi...?” İkinci sınıf bir İtalyan mafyasına benzeyen bir ses tonuyla konuşurken yüzümde kötücül bir sırıtış belirmişti. “O zaman sana bir teklifim var. Ne diyorsun akıllı çocuk, ben seni göreyim, sen de beni gör? Tek istediğim bildiklerinden birazını anlatmak. İyi bir anlaşma değil mi?”

“Kesinlikle kabul ediyorum efendim.” Lyuu adi, serseriye benzer bir şekilde gülmüştü. “Ne bilmek istiyorsun?”

“Ah ikiniz...” Leila iç çekti. “İşte yine başlıyoruz...”

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
yusuf (157 puan) Üye
2021-04-04 01:39:14
“Öyle mi...?” İkinci sınıf bir İtalyan mafyasına benzeyen bir ses tonuyla konuşurken yüzümde kötücül bir sırıtış belirmişti. “O zaman sana bir teklifim var. Ne diyorsun akıllı çocuk, ben seni göreyim, sen de beni gör? Tek istediğim bildiklerinden birazını anlatmak. İyi bir anlaşma değil mi?” “Kesinlikle kabul ediyorum efendim.” Lyuu adi, serseriye benzer bir şekilde gülmüştü. “Ne bilmek istiyorsun?” “Ah ikiniz...” Leila iç çekti. “İşte yine başlıyoruz...” eğlenceeeee
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2021-01-07 05:04:36
Başlıyoruz
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-12-03 23:59:47
İlginç fetişler göreceğiz gibi
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-11-30 03:11:28
Çeviri için teşekkürler
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-11-30 02:07:51
UwU
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2021-01-07 05:04:18
@Ulaş, OwO
Hermes (9 puan) Üye
2020-11-29 21:50:47
Elinize sağlık bölüm için teşekkürler ^^
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-11-29 17:01:20
Elinize sağlık teşekkürler.