Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Zıvanadan Çıkmış Bir Hilkat Garibesi - Kısım 1
Rir’in yıldırım büyüsü etrafımızı kör eden bir parlaklıkla
doldurdu. Birkaç güçlü şimşek oku kurbanına doğru inip on binlerce voltluk
enerji etinin içinden geçerken havada çatırtılar oluştu.
“Sıyrıl ondan Rir! Kaç oradan! Hemen!” Derin nefeslerimin
arasında ona bir emir vermiştim.
Çünkü yetmemişti. Rir’in kör edici şimşek oku, gönderdiği
koca hedefine hiçbir şey yapmamıştı. Neyse ki yüksek hız yeteneğini kullandı ve
yaratığın verdiği karşılıktan kaçındı.
Aynı şey etrafındakiler için söylenemezdi. Ona ilerlemekte
olan koyu, dumanlı küre, patlama merkezinin otuz metre içerisindeki her şeyi
tüketen bir çürütücü alan olacak şekilde patlamıştı. Bu, zindanını miras
aldığım ölümsüz hükümdarın yaptığım bütün su kalkanlarını yiyip bitirmek için
kullandığı büyüyle aynı türden olan kara büyüydü. Ama bu mukayese edilebileceği
anlamına gelmiyordu. Çünkü edilemezdi. Hatta tam tersine, mukayese
edilebilirlikten çok uzaktı. Draugr’ın kara büyüleri tamamen ölümcül değildi
ancak bu yaratığın büyüleri, yakaladığı her şeyi kesinlikle öldürürdü, doğrudan
isabet ettirmeyi başaramasa bile.
“Hassiktir?” Diye küfrü basmıştım. “Bu ne türden bir
saçmalık lan!?”
Karşı olduğumuz şey, doğanın bir parçası olmasının mümkün
olmadığı bir ucube, bir hilkat garibesiydi. Kafasında düzinelerce göz vardı.
Ağzı orantısız bir biçimde büyüktü ve yelesi, buna yele diyebilirseniz tabii,
sadece kalın, yapış yapış dokunaçlardan oluşuyordu. Kudret ve büyü kullananlardan
çok cthulhu benzeri bir kabusa benziyordu. Ve buna rağmen burada, içimizde
yaşıyor ve nefes alıyordu. [1]
Genel olarak konuşacak olursak, bence bunu bir tür hayvan
olarak sınırlandırmak en mantıklısı olur gibiydi. Dört bacağı vardı ve yürüme
şekli bana hem kurtları hem de panterleri anımsatmıştı. Ama bu iki yaratığın
aksine vücudu diğer hayvanların çoğunun paylaştığı önemli bir özellikten
yoksundu.
Deri.
Deri olmadan, doğal olarak, bir eldritch kabusunun kürkünün
olmasının imkanı yoktu. Kasları açık havaya maruz kalıyordu ve bir açıdan bana,
genellikle laboratuvarlarda ve diğer bilimle falan alakalı odalarda bulunan
ürkütücü insan modellerini anımsamıştı. Hatta sallanan organlarını bile
görebiliyordum ki bu, söylemeye gerek bile yok ama, midemi bulandırıyordu. Bir
dakika, deri dediğimiz şeyin önemli bir savunma mekanizması olması gerekmiyor
mu? Lanet olsun sana evrim! İşini yapsana şerefsiz! Nasıl oluyor da bir
yaratığın böyle bir vücut yapısı oluyor lan!? Lanet olsun, bu şeyden nefret
ediyorum. Sadece ona bakmak bile akıl sağlığımı bozuyor. Siktir git geldiğin
yere, seni cthulhudan bozma piç! [1]
İçimden söylenmem bitince, ne kadar şansımız olduğunu ölçmek
için yaratığı inceledim.
***
Irk: Parazit/Aslan
Sınıf: Zıvanadan Çıkmış Hilkat Garibesi
Seviye: ?10
***
Statlarındaki rakamları doğru dürüst okunmayacak kadar beni
aşan bir şey görmeyeli bayağı bir zaman olmuştu. Seviyesinin ne olduğunu bile
göremiyordum ama öyle olsaydı bunu rahatlıkla görebileceğimi bildiğimden, ilk
rakamın iki olmadığından kesinlikle emindim. Hay sıçayım. Bu şey benden o kadar
güçlü ki, onun ne kadar güçlü olduğunu bile bilmiyorum. Gerçi bu da kendi
çapında iyi bir bilgi sayılır.
Böyle bir şeyi görmek normalde bir acil durum topuklamasını
garanti haline getirirdi. Işınlanmak en iyi hareketti. Ama bu sefer Cthulhu’nun
çağrısına cevap vermek zorunda kalmıştım. Çünkü, neden bilmiyorum, Dokunaçsurat
doğrudan Alfyro’ya ilerliyordu. İnsanların bununla başa çıkabilmesinin imkanı
yoktu. Eğer kontrolden çıkmasına izin verilirse şehrin yerle bir olması
kesinlikle garantiydi. Bu da, dolayısıyla, hayatta kalmış birkaç tipin onu zapt
etmek birini getireceği (Örn: Nell) anlamına geliyordu. Ve bu kesinlikle
olmayacaktı. Bu eldritch artığı benim çok üstümdeydi. Onun hiç şansı olmazdı.
Alfyro’daki tanıdıklarım zamansız sonlarıyla karşılaştığı
için biraz kötü hissetsem de onlar için kendimi riske atmaya niyetim yoktu.
Böyle bir şeye karşı yapamazdım. Ama aynı şey Nell için söylenemezdi. Eğer onun
zarar görmesini istemiyorsam Squidward’un hakkından gelmek zorundaydım. Pekala,
muhtemelen bazılarınız neden şehre doğru gittiğinden bu kadar emin olduğumu
merak ediyor olabilirsiniz. Bunu açıklamanın en kolay yolu, size ormanın doğu
bölgesinde olduğumuzu söylemek olur. Ve, saçmalık derecesindeki gücünden
herkesin anlayabileceği üzere, bu tentakül canavarı batıdan geliyordu.
Uğursuz Orman dört bölgesinin her birinin kendi farklı
ekosistemi vardı. Canavarlar, büyülü parçacık konsantrasyonları arasındaki
büyük farklar sebebiyle bölgeler arasında geçiş yapmazlar. Neredeyse bütün
canavarlar parçacıkların en zengin olduğu yerde kalmayı tercih eder, ki bu
durumda burası ormanın en batı bölgesidir.
Benim teorim, ormanda yaşayan bütün yaratıklar batı
bölgesinin anormal zenginlikteki manasına çekiliyor ama her şey tam olarak
mücadele edemiyordu. Kendilerine uygun ekolojik bir yer bulamayanlar ya da
yaşam oyununda başarılı olamayanlar, zayıf bir büyü noktası olmasına rağmen
doğuya gidiyorlardı. Farklı bölgelerin belirgin farklılıktaki güçlere sahip yaratıklar
barındırmasının sebebi bu olaydı. Leila bile bir ek açıklamayla teorimi
desteklemişti Uğursuz Orman gibi meçhul bölgelerde yaşayan canavarların manadan
zengin habitatlarından hiç ayrılmamayı seçtiklerini ve ırkların üyelerinin
zarar görmekten uzak durmak için bu davranıştan yararlanarak daha az büyü
parçacığının bulunduğu bölgelere yerleştiğini söyledi.
Uzun lafın kısası, aşırı güçlü canavarlar batıda kalıyordu.
Kendi doğasına aykırı davrananlar, yani karşımızdaki pek de arkadaş canlısı
olmayan dostumuz gibi, anormaldi. Başıboş dolaşan yaratıkların çoğu sadece
inanılmaz derecede açlardı.
Ya da kana susamışlardı.
Hangisi olursa olsun Cthulhu surat sadece sorundu. Sadistik
güç fantezilerini evinde yap lan sikik! Batıdaki bazı şeyleri sadece okşayarak
yok edebildiğini de kesinlikle gördüm! O yüzden o kadar da zayıf değilsin!
Siktiğimin piçi ya!
“Orochi, Yata, Byakku, Wsprit, evimizle benim aramdaki bütün
canavarları temizleyin! Ben ya da Rir için endişelenmeyin, bu iş bizde!” Çılgın
bir bağırışa yakın bir telepatik emir yollamıştım.
En yeni dört üyemiz çok güçlenmişlerdi. Ama henüz böyle bir
şeyle baş edebilecek seviyede değillerdi. Hata yaptıkları durumda tek vuruşta
giderlerdi. Sikeyim, buradan ne kısa sürede gitmek istiyorum. Hay sikeyim. Eğer
işler sarpa sararsa gururumu bir kenara bırakır eve koşar ve Lefi’den yardım
isterim.
Şu anda B planım çok daha cezbedici görünüyor. İşler iyi
gitmiyordu; sağ bileğim ilk patlamaya yakalanmamın ardından çürümüş olduğundan
çoktan bir iksir içmek zorunda kalmıştım. Gerçi Uğursuz Orman’daki canavarlarla
savaşmak genel olarak böyle sayılırdı...aşağı yukarı hepsi tam isabet aldığın
anda seni patlatabilecek kabiliyete sahipti. Bu arada durmadan kaçınıyor ve
karşı koyuyordum. Off.
Uğursuz Orman’ın canavarlarıyla savaşmak, düşmanlarımı
gözlemleme ve saldırılarına dikkat edebilme yeteneğimi doğal olarak artırmıştı.
Ve henüz ölmediğimi göz önünde bulundurursak, bayağı iyi bir ilerleme
katettiğimi söyleyebilirim.
Lefi’yle evlenmeye çalışan kara götlü bok kafalıyla savaştığımdan
bu yana gerçekten çok daha güçlenmiştim ama bu tecrübeyi bu seferkinden
kurtulma şansımı ölçmek için kullanamıyordum. Bay Dokunaç’ın statlarını
görememek de işleri kötüleştiriyordu. Bildiğim tek şey bizi umursamadığıydı.
Bizi ciddi bir şekilde alt etmeye bile çalışmıyordu. Sadece bir sineğe vururmuş
gibi sağa sola vurup duruyordu (ölümcül şekilde). Rir ve benim bu zamana kadar
ölümden kaçabilmemizin tek sebebi dikkat eksikliğiydi.
Piç herif bizi sadece böcek olarak görüyordu... Yani...
hatalı da sayılmazdı. Onunla istediğimiz gibi uğraşabilirdik, ama
saldırılarımız hiçbir bok yapmıyordu. Hatta şerefsizin canını bile
yakamamıştık. Bu zamana kadar yapabildiğimiz tek şey zaman kazanmaktı...
Pekala, bir şey diyeyim mi? Hadi şimdilik geri çekilelim. Sadece kovalandığımız
için normalde işe yaramazdı, ama tamamen umurunda olmadığı için bu sefer çok da
zor olmamalıydı.
“Gargoylelar, Krakenelr, bana gelin!” Etrafımda toplanan
toprak ve su ruhlarına bir miktar mana sundum. “Ona mesafeli saldırılar yapın.
İsabet etmek zorunda değiller, sadece bana biraz zaman kazanın! Eğer fazla
yaklaşmaya başlarsa geri çekilin!”
Sahte yaşam formları harekete geçerken bir mana iksiri
içtim.
“Rir, plan değişikliği!” dedim. “Saldırmayı bırak, şimdilik
sadece geri çekil!”
Kurt biraz şaşırmış görünmüştü ve bu şeyi kendi haline
bırakmamızın gerçekten sorun olmayacağını sorarcasına havlamıştı.
“Güven bana, bir planım var!” diye kendime güvenir bir
şekilde bağırdıktan sonra telepatiye geçtim. “Az önce yolu temizlemeyle alakalı
söylediğim şeyi hatırlıyor musunuz? Evet, kusura bakmayın! O emirleri iptal
ediyorum. Yata, çirkin piçi uzaktan izle ve bir şey olursa hemen bana haber
ver. Geri kalanınız, haritada işaretlediğim yere gidin;!”
Diğer herkes emirlerimi uygularken, Rir ve ben en yakındaki
geçit noktasına geri çekildik ve sonraki durağımıza ilerledik.
[1] Cthulhu mitosuna ait motifler. Koca bir külliyat olduğu
için sadece Cthulhu’dan ufak bahsedeyim. Zaten daha önceden bahsi geçmişti diye
hatırlıyorum. Cthulhu, H. P. Lovecraft’ın yarattığı evrenin içinde bulunan,
insan gibi kol ve bacaklara sahip, ancak yüzü ahtapot gibi dokunaçlarla dolu,
pullu ve plastik gibi bir vücuda sahip, ayaklarının önünde ve arkasında iri
pençeler bulunan ve sırtında uzun ve dar kanatları olan bir deniz yaratığı.
Ahtapot, ejderha ve insan karışımı denebilir. Eldritch de yanlış bilmiyorsam
yine aynı evrene aitti. Darkest Dungeon oyunuyla ile bir miktar bilgi
edinebilirsiniz :)