Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Zıvanadan Çıkmış Bir Hilkat Garibesi - Kısım 2
“Durum nasıl görünüyor?” Ara varış noktamıza ulaştığımız
anda Yata’ya büyülü telsiz üzerinden iletişime geçtim. Ve durumun henüz
değişmediğini duyduktan sonra--hala bize doğru ilerlediğini
duyunca--hazırlıklara başlamaya koyuldum.
Çağırdığım ruhlar bize iyi zaman kazandırmıştı. Görünüşe
göre tentakül suratlı, karşılaştığı her canavarda olduğu gibi, ruhlarla
karşılaşınca da onları yemek ya da yok etmek için duruyordu. Ama öyle olsa dahi
saat bizim lehimize işliyordu. Bize ulaşmayı başarmadan önce sadece otuz dakika
kadar vardı.
Bir yandan bu haber, planımın gerçekten işe yarayıp
yaramayacağını görebileceğimiz anlamına geliyordu. Ama doğrusu, cthulhu götlü
şerefsizin yoldan bize doğru gelmemesini tercih ederdim. Öfff... Bunca şeyin
tek sebebi, Nell’in hiçbir saçmalığa bulaşmamasını sağlamaktı. Ağzına sıçayım
senin dokunaç suratlı! Ah peki... şikayet etmenin anlamı yok. Yapmam gerekeni
yapmalıyım.
“Nispeten güçlü bir canavar hissediyorum.” Lefi, çoğunlukla
kendimi kaderime ikna etmekten oluşan düşüncelerimi olabilecek en soğukkanlı
şekilde söylediği bir cümleyle kesmişti.
“Ne ara buraya geldin...?”
“Kısa süre önce. Güçlü bir rakibin bölgene girdiğini fark
ettikten sonra yuvamızdan ayrılmayı seçtim.”
Bizi geçmeyi başarırsa, yaratığın şehre ulaşması sadece bir
saat kadar bir süre alacaktı. Açıkçası, bu yüzden onun burada olması gerçekten
güven vericiydi... Gerçi henüz havlu atmaya hazır değildim.
“Gelmiş olmandan memnunum ama...”
“Sen başarısız olmadan harekete geçmeye niyetim yok” dedi.
“Eğer bununla uğraşacak kadar güçlü hissetmiyorsan ağlayarak kollarıma
atlayabilirsin. Sadece aşırı büyümüş bir çocuk olduğundan ve ben de senin vasin
olduğumdan, desteğimi sonuna kadar sana sunacağım. Sana göz kulak olmak ve
aşırı soruna sebep olmadığından emin olmak benim sorumluluğum.”
Aynen. İşte size Lefi. Normalde tam bir tembellik
numunesidir ama işler sıkıntıya girdiğinde hep şaşırtıcı derecede anlayışlı ve
aşırı güven verici oluyor.
“Evet, şimdilik sadece izle. Eğer sana ihtiyacım olursa
bağıracağım ama biraz güçlü bir şeyle her savaşımda Lefi trenine binecek değilim.”
“O zaman kendimi senin gelişimine tanık olmaya adayacağım.”
Şu ana kadar Squidward’la karşılaşmak zorunda olmak yüzünden
inanılmaz gergin ve kaygılıydım. Ama artık değildim. Onunla konuşmak,
rahatlamam için gereken tek şeydi. Kendimi dünyanın tepesinde gibi
hissediyordum--aklıma koyduğum her şeyi yapabilecekmiş gibi.
Düşüncelerimi seslendirmek imkansızdı. Fazla havalanmasını
istemiyordum. Ama hazırlıklarıma yavaş yavaş devam ederken bunu aklımın bir
köşesine kazıdığımdan emin oldum.
***
“İşte geldi!” Hilkat garibesinin görüşüme girişini izlerken
bağırmıştım. Ve çok erken de gelmemişti. Her şeyi hazır etmeyi henüz
bitirmiştim.
Cthulhu çakması bir şey--muhtemelen yolda karşısına çıkan
talihsiz bir canavarı--çiğniyordu. Çenesinden taze kanlar damlıyordu.
“Iyh. Şu lanet cıbıl ağzını aça aça çiğniyor. Birisinin ona
biraz terbiye vermesi gerekiyor,” diyerek yüzümü ekşittim. “Sanırım harekete
geçmek dışında bir seçeneğimiz yok.”
Evcil hayvanlarım bir takım enerjik karşılık olarak havladı,
bağırdı, tısladı, gakladı ve kabarcıklandı. Ve her ne kadar tentakül surat
duyma mesafesinin gayet içinde olsa da bizi hiç umursamamıştı. Hatta Lefi’yi
görmesine rağmen dahi ürkmemişti. Aynen. Kafasında birkaç tahta kesin eksik.
Gerçi bu kadarını görünüşünden anlamam gerekirdi sanırım. Hani, HİÇ DERİSİ
FALAN YOK YA HANİ?? Evet. Bilmem, bana bir işaretmiş gibi geldi.
“Adamsan gel lan buraya seni çirkin piç! Çirkin dokunaç
suratını al da buraya gel!” diye bağırdım. “Sıçayım, o kadar çirkinsin ki sana
bakmak bile içimi kusma isteğiyle dolduruyor! İkimize de bir iyilik yap da
kendini öldür! Aslına bakarsan, lütfen kendini öldür. Var olmanı gerçekten
istemiyorum!”
“...Onu kışkırtmaya mı çalışıyorsun yoksa ona bir şey için
yalvarıyor musun, anlamakta zorlanıyorum.”
Su ejderini fırlatırken arkamda bulunan Lefi’yi umursamadım.
Eldritch kabusu saldırıdan kaçınmakla bile uğraşmadı. Hasar
almayacağını bildiği için büyüye doğrudan çarptı ve sanki kulağının yanında
vızıldayan bir böceği bilinç altı bir refleksle savuşturmaya çalışırmışçasına
bir kara büyü dalgasıyla karşılık verdi.
Ejder ardına ejder fırlatmaya devam ederken havalandım ve
canımı kurtarmak için koştum, daha doğrusu uçtum. Israrlarım sonuç vermişti.
Nihayet bana bakacak kadar sinirlenmişti.
Başını kaldırdığı anda tuzağı harekete geçirdim.
Cthulhu çakmasının altındaki toprak hiçliğe dönüştü. Bana
odaklanması, birden oluşan çöküntüye karşı harekete geçmesini engelleyecek
kadar dikkatini dağıtmıştı. Bu noktadan sonra yer çekimi kontrolü eline aldı ve
onu anında dipsiz kuyuya çekti.
“Şimdi!” Beş evcil hayvanım onlara önceden verdiğim tek emre
uydu: Bay Tentakül’ü canlı canlı gömmek.
Deliğin içine mümkün olduğunca fazla toprak doldurmaya
başladılar. Ve doldurdukları normal bir toprak değildi. Her ne kadar bir yanım
bunun etkili olacağından şüpheli olsa da, toprağa hem Orochi’nin hem de
Wsprit’in zehirlerinden karıştırmıştık. Ben de onlar gibi, önceden çağırdığım
su ejderlerine doğrudan içine dalmalarını emrederek alabildiği kadar toprakla
doldurduğum envanterimi açıp boşaltarak bu lanet cenazeye katılmıştım.
Bu operasyon, “Senden korkmuyorum orospu evladı, denizlerin
yirmi bin fersah altında olsan da! Şimdi kapa çeneni ve öl! Piç!” ama doğrusu
delik bırakın yirmi bin fersahı, bir fersah derinliğinde bile değildi. Sadece
basit bir kilometre kadardı. Gerçi elli metrelik genişliğiyle hacimsel olarak
yine de çok büyüktü. Her neyse. Olay onu gömüyor oluşumuz. Hem mecazi hem de
kelimenin tam manasıyla. [1]
Hepimiz geleneksel yöntemlerin bizi sadece başarısızlığa
uğratacağı sonucuna varmıştık çoktan. Ona zarar verememiştik. Saldırılarımızın
hiçbiri lanet şeyin kaçınmasına bile sebep olmamıştı.
Neyse ki tentakül canavarın derisinin olmaması sayesinde
ciğerlerini gözlemleyip onların çalışır vaziyette olduğunu doğrulamıştım. Bir
başka deyişle, hilkat garibesi nefes alıyordu, saçma vücut özelliklerine
rağmen. Ve nefes alan bir şeyi nasıl öldürürsünüz? Nefesini keserek. Tabiisi.
Çukur bizim son hamlemizdi. Beş hayvanımın ve benim kazmak
için son yarım saatimizi harcadığımız geniş çukurun üzerine zindanın gizli
tuzaklarından katman katman yerleştirmiştim. Sarf ettiğimiz her bir ter ve kan
damlası onu mümkün olduğunca derin yapmaktı. Çünküüüü... Evet. Eğer çok sığ
kazmışsak şansımıza küsmek durumunda kalacaktık.
“Muhahahaha! İşte böyle seni puş--orospu! Düşsen iyi olur!”
“Hakareti niye bir başkasıyla değiştirmekle uğraştın
anlamıyorum. Kendini durdurmanın bir sebebi mi vardı? İkisi arasında bir fark
göremiyorum.”
Yaklaşık otuz saniye sonra kazdığımız her bir toprak
parçasını ait olduğu yere geri koymayı başarmıştık. Ancak bu, işimizin bittiği
anlamına gelmiyordu. Menüyü açtım ve zindanı kullanarak dokunaç sakalın yeni
evini güçlendirdim. Aslına bakarsanız, biraz ileri gidip bir kilometre
çapındaki her şeyi güçlendireceğim. Ne olur ne olmaz.
Eğer bu da işe yaramazsa başka bir fikrim yok. Geri kalan
tek seçenek erkek gibi Lefi’den yardım istemekti.
Bir dizi gürültülü çarpmayla birlikte ayaklarımızın altı
titremeye başladı. Cthulhu çakması yaratık derme çatma hapishanesinden kaçmak
için toprağa arka arkaya vuruyordu.
Gergindim. Hem de çok gergin. Ama tam kendimi en kötüsü için
hazırlarken sarsıntı durdu. Görünüşe göre DP’mde bir sıçrama olmuştu. Pekala...
Galiba bu işe yaradığı anlamına geliyor.
“Hassiktir. Gerçekten başardık. Piçi gerçekten gübreye
çevirebildiğimize inanamıyorum.” Derin bir oh çekmiştim. “Şükürler olsun ki
uçamıyordu.”
İnat edip durumdan bir şekilde solucan gibi sıyrılmayı
başarabileceğine inandığım birkaç Uğursuz Orman canavarından biri olmuştu. Ama
neyse ki başaramamıştı. Eğer zindanlar aşırı güçlü olmasaydı muhtemelen boku
yemiştim. Sağ ol zindan. Sağ ol güçlü iblis lordu vücudum. Bir kez daha paçamı
kurtardınız.
“Etkileyici,” dedi Lefi. “Onu yardımım olmadan yenebilecek
kapasitede olduğunu düşünmemiştim.”
“Heh! Kapak olsun.” Kendini beğenmiş bir deli gibi
gülmüştüm. “Zindan benim tarafımda olduğu sürece Cthulhu bokumu yiyebilir.
Hatta belki bir daha bana yardım etmene gerek bile duymayabilirim!”
“İyi. Öyleyse şu andan itibaren bölgene ne canavar girerse
girsin sana güveneceğim ve evde tembellik edeceğim.”
“Özür dilerim. Sadece blöf yapıyordum. Günün birinde senin
yardımına ihtiyaç duyacağımdan gayet eminim, o yüzden lütfen yapma.
Teşekkürler.”
“...Dürüstlük kesinlikle bir erdemdir ama bu kadar kolay pes
etmenden dolayı bayağı bir şüpheliyim.” Kısa bir usanmış bir gülümsemeden sonra
birden başını kaldırdı ve rastgele bir tarafa baktı.
“Bir sorun mu var?” Diye sordum.
“...Hayır. Bir şey yok,” dedi. “Eğer bu yaratık artık bir
sorun değilse kaleye döneceğim. Senin planın nedir?”
“Şu dağınıklığı toplayacağım. Akşam yemeğine evde olurum,
ama biraz geç de kalabilirim. Eğer gelmemişsem beni beklemeyin.”
“Pekala. Diğerlerine haber vereceğim.”
Ejderha başka bir şey demeden hızla havalandı ve eve döndü.
Garip. Normalde bir süre daha takılırdı.
“Pekala hanımlar beyler, işe koyulma zamanı. Hadi
Squidward’un buraya gelirken yakıp yıktığı şeyleri düzeltelim.”
Her ne kadar evcil hayvanlarımın çoğu onaylayan bir tepki
verse de Yata’nın telepatik mesajı beklediğimden biraz farklıydı. Karga, batı
yönünden uçan bir şeyin yaklaştığını söylüyordu. Haritamı kontrol ettiğimde
gerçekten de düşmanca bir emare vardı. Bunu önceden fark etmemiştim çünkü çakma
Cthulhu’yu 3000 metreden derin bir yere gömdüğümüzden bu yana haritaya
bakmamıştım.
Başta onun bir başka güçlü istilacı olduğunu düşünmüştüm,
ama yeteneklerim herhangi bir düşman saptamadığı için yaklaşan varlığın aslında
bir düşman olmadığını fark etmiştim. Hatta tanıdığım biriydi.
“Bu mükemmel bir gösteriydi. Yüce Hükümdarın eşinden daha
azını beklemezdim.”
İlk görülmesinden bir iki dakika sonra olduğumuz yere varan
yaratık--bir ejderha--alçaldı ve konuşmaya başladı.
[1] En sevdiğim yazarlardan olan Jules Verne’ün Denizler
Altında Yirmi Bin Fersah kitabına gönderme. Fersah ise eski bir denizcilik
terimi. Fersah, 12.000 adıma veya 1 saatlik yola denk geldiği kabul edilen eski
ölçü birimidir. Yaklaşık 3 deniz miline/5.5 kilometreye eşittir.