Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

19 Mart 2021
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
978 Görüntülenme
Bu bölümü 21 Kişi beğendi.
Cilt 22

Drakenstead - Kısım 2

“Burada tam olarak ne oldu?” “Lefi sorgulayan bir sesle Rhodunus’la konuştu. “Kadimlerin birçoğunu göremiyorum ve gençlerin sayısı bile azalmış.”

 

Başta kadim, arkasında Lefi ve onun da arkasında ben, ilerliyorduk. Üçümüz içinde nereye gittiğimizi bilmeyen tek kişi bendim.

 

“Onumuzdan yedisi kaldı,” diye açıkladı yaşlı kadim. “Bir iblis... kırmızı saçlı bir iblis bir süre önce bizi ziyaret etti.  Bizden... dünyayı yeniden yapmasına katılmamızı istedi. Gücümüzü istediği açıktı, o yüzden o zamanki Ejderha Lordu... onu küçümseyerek reddetti.”

 

Kırmızı saçlı iblis... kırmızı saçlı iblis... Bu neden bana çok tanıdık geliyor?  Bir dakika... Dur! Bahse girerim şu ödlek piçtir! Gojim! O omurgasız lavuğun saçı da kırmızıydı! Siktiğimin iti!

 

“Yani daha salak olanları kandırıp harekete mi geçirdi?”

 

Şaşırtıcı bir şekilde, soru Rhodunus’un başını reddedercesine sallamasına sebep olmuştu.

 

“Hayır... bunun... doğru olmadığını sanıyorum. Bu bir sahtekarlık değildi. Dünyanın değişmesini... gerçekten istediğini hissettim.  Aptalca bir istekti ama tutkulu... inançlı bir şekilde söylenmişti.”

 

Dünyayı değiştirmek ha? Biliyor musunuz, en sonunda ifritlerin gerçekten istediği şeyin ne olduğunu hiç anlamamıştım. Ah neyse, şu anda bunu düşünmenin anlamı yok. Hala iyi niyetli olmadıkları belli olduğundan, muhtemelen zamanla bulurdum. Nell bana bir süredir, onların sadece iblis diyarında çalışmadıklarını, ayrıca insanlara falan da salça olmaya başladıklarını da söylüyordu. Bir kez daha yüz yüze gelmemiz sadece an meselesiydi ve gerek duymadığım sürece zamanımı onları düşünmekle boşa harcamaya niyetli değildim.

 

“Genç olanlardan bazıları... yaşam şeklimizden memnun olmayanlar... söylediklerine ikna oldular. Özellikle Gyogarr,” dedi Rhodunus, pişmanlıkla. “Gençlerin içinde en güçlü olandı ve biz ejderhaların dünyayı ele geçirmesinin vakti geldiğini söyleyip duruyordu.”

 

Gyogarr kimdi yahu? Ah, doğru. Aynen, öldürdüğüm yarak suratlı. Onun kadar salak birinin gerçekten güçlü tarafta olması gerektiğini fark etmemiştim. Köylüleri analiz ettiğimde şaşırtıcı sonuçlar almıştım; örneğin ejderhaların yarısının statları ya benimkine benzer ya da benimkinden bile düşük olduğunu görmüştüm. Gerçi bazıları, bu yaşlı adam gibi, tam bir kral.

 

Tahminim, yaşın ve güç seviyesinin birbirine çok çok az bağımlıydı ve hepsi olmasa da çoğu zayıf ejderhanın gençlerin arasında bulunduğuydu.

 

“Gençlerin çoğu... ona benzemeye çalıştılar, ama biz onları göz ardı etmeyi seçtik. Bunun, onları durdurmak için hiçbir şey yapmasak dahi duracakları... zamanla büyüyüp vazgeçecekleri bir dönem olduğunu düşünmüştük.” Derin bir iç çekti ve kaşlarını çattı. Hatırladığı anı acı bir anı gibi görünüyordu. “Ama Gyogarr çok daha hırslıydı, düşündüğümüzden çok daha aptaldı. Bir gece, kadimler ve Ejderha Lordu dışındakilerin alınmadığı yasak kısma girmişti. Ve ertesi sabah... taç takmış bir şekilde ortaya çıktı. Öncülü gitmişti. Geride sadece kanlı cesedi kalmıştı. Bu... bir ihanet eylemiydi, onu hazırlıksız yakalamadığı sürece mümkün olmayan bir şeydi. Gyogarr onun gücünün yanına bile yaklaşamazdı.”

“Madem suçlarını biliyordunuz, neden istediğini yapmasına izin vermeye devam ettiniz?” diye sordu Lefi.

“Çok geçti... Unvanın el değiştirdiğini keşfettiğimizde köyü çoktan terk etmişti. Peşinden gitmeyi düşündük, ama hayatına son vermek muhtemelen birçok kanlı çatışmaya sebep olacaktı... bizim gibi yaşlanmış ve henüz olgunlaşmamışlar arasında.”

 

Yani temelde bir iç savaş ama ejderhaların yaptığı, değil mi? Bu, kulağa biraz korkutucu geliyor...

 

“Bir grup genç bile bana rakip olamaz. Ama... kendinden olana karşı savaş isteklisi olmak saçmalık. Türümüzü yıkıma sürüklerdi.” Dönerek sırayla Lefi’ye ve bana bakmıştı. “Özür dilerim... bu kararın size açtığı sorunlar için özür dilerim. Ancak türümüzün yok olmasından ziyade dünyanın geri kalanının ateş ve deliliğin hüküm sürdüğü bir cehenneme dönmesini tercih ederim.”

 

Lefi düşünmek için bir anlığına durakladı.

 

“Anladığım kadarıyla kadimler sorunla uğraşmak konusunda isteksiz olduğundan her şeyi olduğu gibi bıraktılar ve gençler de kararlarınıza aykırı hareket ettiler, değil mi?”

“Evet... Tamamen doğrusun. Hayatlarımız uzun... çok uzun. Hem gençlerin hem de kadimlerin istediklerini yapmalarında bir sorun yok. Yaşamak demek böyle bir şey. Bazıları... bazıları senin gibi olacak. Onlar köyümüzün dışındaki dünyaya ayak uyduracak ve iyiye doğru gidecekler. Diğerleri... kendilerini uyarlamakta zorlananlar ise... muhtemelen dönecekler. Bu her zaman böyle olmuştur.” Bir kez daha gözlerini kapadı. “Ve bu her zaman böyle kalmalıdır. Eğer bu köy düşerse, o zaman köyden ayrılanların binlerce olmasa da onlarca, yüzlerce yıl sonra onları bekleyecek ve dönmek isteyecekleri bir şey olmayacak. Hiçbir yerimiz olmayacak... ev diyebileceğimiz bir yer olmayacak.”

“Ev, öyle mi...?”

 

Tam Lefi’ye baktığımda o da bana baktı.

 

Bahse girerim şu anda ikimiz de aynı şeyi düşünüyoruzdur...

 

Rhodunus, “Bu biraz... duygusal bir son oldu, ama bu konuyu geçme vaktimiz geldi,” dedikten sonra nereye gittiğini bilmeyen tek kişiye seslenmek için döndü. “Vardık.”

 

Dinlemeye ve ejderhaları analiz etmeye kendimi öyle kaptırmıştım ki, devasa bir merdiven silsilesine ve onun götürdüğü mağaraya kadar uçtuğumuzu fark etmemiştim. Oha... HİÇ dikkat etmiyormuşum. Ne ara buraya geldik? Ve eğer herkes uçabiliyorsa merdivenler biraz anlamsız olmuyor mu? Biz onları hiç kullanmıyorduk.

 

“Yasak kısım...” Lefi mağaraya bakarken kendi kendine gülümsemişti. “Dikkatli ol Yuki, kolayca kayabilirsin.”

“T-tabii...”

 

Ejderhaları içeriye kadar takip edince, atalardan kalma bir tapınak olarak tarif edebileceğim bir yapıyla karşılaştım. Ejderhası ve öteki dünyaya ait gibi görünse de Çin soyunu tanımlayan antik bir Konfüçyüsçü yapısını ve modern bir Japon tapınağının karışımına benziyordu. Merkezdeki nesne, her taraftan büyük, doğal oluşmuş, taş sütunlarla ve aralarında gevşek bir şekilde uzanan kenevir iplerle çevriliydi.

 

Her ne kadar mağaraya güneş ışığı sızmıyor olsa da içerisi o kadar da karanlık değildi. Etrafımızda süzülen minik ışık topları, çevremizi mistik bir şekilde aydınlatıyordu. Nereden geldiklerini anlayamamıştım ama doğalarının temelinde büyü olduğunu sanıyordum.

 

Yasak kısım öyle kutsal bir yerdi ki, kendimi sanki bir tanrı ya da ona benzer bir şeyle karşılaşmayı bekliyormuş gibi hissetmiştim. Ama tapınağa benzeyen yapı boştu. Bir ejderhanın kolayca sığabileceği kadar bir boşluktan başka bir şey yoktu.

 

“Ejderha Lordu, burası yasak bölge, sadece kral için yapılmış bir meskendir. Burada neredeyse hiçbir şey yok ama bugünden itibaren sizindir... sadece ve sadece sizin,” dedi Rhodunus.

“Aldırış etme Yuki. Bu yer sadece gösteriş yapmak isteyen aptallar için var.”

 

İşte Lefi, her zamanki gibi kaba. Kendi kendime gülümsedim. Terbiyeden yoksun olması kesinlikle hiç değişmeyecek bir şeydi.

 

“Peki önceden bahsettiğin Ejdertaşı Kütüğü şeysi nedir?”

“İçerisinde bulunur.”

 

Yaşlı ejderhanın bakışlarını tapınağın derinlerine kadar takip ettim. Ve takibin sonunda aslında burasının tamamen boş olmadığını fark ettim. En iç odada inanılmaz antik bir taştan yapılmış eski, yıpranmış bir yapı bulunuyordu.

 

Boyumun iki katı kadar uzunluğu olan abidenin üzerine hiyeroglife benzeyen türde bir yazıyla kazılmış birkaç kelime, isimler bulunuyordu.

 

“Bunların hepsi... Ejderha Lordları mı?”

“Evet... öylelerdi,” diye onayladı Rhodunus. “Bu kayıtlar, krallarımızın isimlerini listeler.”

 

Listenin yukarısına bakmak için bir süre durakladım, ki yüzün bayağı yukarısında bir isim listesiydi bu. En yukarıya ulaştığında gözlerim durdu.

 

“İlk Ejderha Lordu’nun ortaya çıkmasından bu yana ne kadar zaman geçti?”

“Hem öncülünüz hem o alışılmadık bir biçimde... kısa dönem hüküm sürdüler. Normalde unvanın el değiştirmesi dört ile beş yıl sürer,” dedi Rhodunus. “Sorunu cevaplarsak, ilk Ejderha Lordu’ndan bu yana yaklaşık altı yüz milenyum geçti.”

 

...Altı yüz bin yıl mı? Dostum. Ne? Bu, tarih öncesine gitmeye yetecek kadar uzun, anasını satayım. Bir Ejderha Lordu’nun ilk ortaya çıktığı zamanlarda ırkların daha tarıma bile başlamadığına bahse girerim. Ortalama hüküm süresinin uzunluğu bana, Lefi’nin, bir ejderhaya göre, aslında bayağı genç olduğunu fark ettirmişti. Şey, bir saniye, öyle mi? Yani, hala genç mi? Onun antik bir ejderha olduğunu düşünmüştüm. Bilemiyorum. Çünkü hala bin yıldan bahsediyoruz... Lanet olsun, konuştuğumuz tarih akışı o kadar uzun ki, kafama oturtmakta zorlanıyorum... Siktir et. Direkt soracağım.

 

“Hey Lefi, kendini, ejderha koşullarında, genç sayıyor musun?”

Sanki aklımı okurcasına, “Diğerlerine kıyasla ben çok gencim. Antik Ejderha terimi, belirli bir yaştakilerden bahsetmekten ziyade eski ejderhaların gücüne denk güçte olanları belirtir,” diyerek açıkladı. "Doğduğum andan itibaren bir antik ejderha oldum.”

 

Ah... Bir saniye... Sanırım eski ejderhalara neden antik falan demek yerine kadimler dediklerini nihayet anlamaya başlıyorum. Bu gayet mantıklı.

 

“Öyleyse Kral, zamanı geldi... asırlardır tüm Ejderha Lordlarının yaptığı gibi ismini kütüğe kazıma zamanın geldi,” dedi Rhodunus.

“Bunu nasıl yapacağım ki? Öylece bir taş alıp gerçek anlamda kazımam mı gerek?”

 

Bu soru kendime güvenden kaynaklanıyordu. Bu işi, antik yapıya utanç verici bir işaret bırakmamak için gerekli tüm hassasiyet ve incelikle yapacağımdan gayet emindim.

 

Yaşlı ejderha gülerek, “Hayır hayır, o şekilde değil,” dedi. “Bu kutsal emanet kayıt tutmak için yapılmış bir eşya. Tek yapman gereken büyünü onun içinden geçirmek. Senin hüküm sahibi Ejderha Lordu olduğunu onaylayacak tüm bilgiyi okuyup kopyalayacak.”

 

Ah, yani o efsunlu bir eşya. Bu, bütün süreci çok daha kolay bir hale getiriyor. Kendi kendime düşündükten sonra parmaklarımı listenin sonundaki ismin altında bulunan boş yere bastırdım. Sanırım benim ismim burada olacak...

 

Ona dokunduğumda ne kadar eski olduğunu hissedebilmiştim. Ondaki bir şey, onun çok eski, kayıp bir çağdan geldiğini açık bir şekilde hissettiriyordu. Yine de mükemmel bir şekilde çalışıyordu. İsmim, neredeyse büyümü içine akıttığım anda devasa tabletin üzerinde belirmişti. Tepki vermeyi bitirince sonuca baktım ve yazanı kafamın içinden okudum.

 

Yuki Lordiblis

 

 

Aah... Tablet? Orda mısın? İblis lordu tabanlı aptalca görünen bir soyadım olmadığına gayet eminim, sağ olasın.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-12 20:52:10
O ne biçim bir soy adı ya Asdsadasd
Mesofoworld (90 puan) Üye
2021-04-15 00:44:24
Ç.E.T.
yusuf (157 puan) Üye
2021-04-07 18:38:38
Yuki Lordiblis … Aah... Tablet? Orda mısın? İblis lordu tabanlı aptalca görünen bir soyadım olmadığına gayet eminim, sağ olasın. XD
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2021-03-26 12:16:35
Günceldemiyiz yazar kaça kadar bölüm çıkartmış bilen varmı ? Adamın bugüne kadar kaç bölüm yayınlandığını merak ettim.
Kunai 52 (151 puan) Üye
2021-03-24 19:02:20
çeviri ve edit için teșekkürler
DeliDana (2871 puan) Üye
2021-03-23 11:59:06
Çeviri ve edit için teșekkürler
DeliDana (2871 puan) Üye
2021-03-23 11:59:00
Bu ne boktan bir isim.
maahhaam (4749 puan) Üye
2021-03-22 02:09:33
Çeviri için teşekkürler
KW299 (17 puan) Üye
2021-03-21 13:19:21
Çeviri ve toplu için teşekkürler.
Ker!m (339 puan) Üye
2021-03-21 01:35:34
Toplu için teşekkürler.
Jester (1457 puan) Üye
2021-03-21 00:11:26
Ceviri icin tesekkurler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2021-03-20 13:57:13
Yuki lordiblis mi çıka çıka bu mu çıktı ne kadar yazık...
Kurt_ve_baharat (2517 puan) Üye
2021-03-19 17:12:00
Her bölüm bitiminde gelen kalp krizi...