Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

01 Mayıs 2021
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1009 Görüntülenme
Bu bölümü 18 Kişi beğendi.
Cilt 22

Pek Son Olmayan Savaş

Tahtıma oturduğumda özellikle garip bir farkındalık yaşamıştım: iblis lordu unvanım sadece göstermelikti. Bölgemi genişletmek şöyle dursun, yakın zamanda iblis lordu olarak hiç aktif olmamıştım. Yetersizliğin önemli bir kısmı istilacı-tuzak etkileşiminin olmamasından kaynaklanıyordu. İnce ayar yapmak için aşırı zamanımı harcadığım karmaşık tuzak silsileleri ve ölüm odaları hiç kullanılmamıştı.

 

Bu benim suçum da değildi. Temel, çözülebilir sorunun kaynaklandığı ana noktadan dolayı yapabileceğim hiçbir şey yoktu---hiç istilacının bulunmaması. Tek bir kişi bile kaleye gelememişti.

 

Yakın zamanda bir şey öldürmemiş de değildim. Uğursuz Orman’ın canavarlarını ortadan kaldırmak düzenli rolümdü. Ama teknik olarak düşman olsalar da onları istilacı olarak görmüyordum. Benim için onlar sadece vahşi hayvanlardı ki bu, onları öldürmek, düşman kuvvetlerini püskürtmekten ziyade avlanmaya benziyordu.

 

Şikayetim içimdeki maceraperestten gelmiyordu. Ne kendimi ne de zindanın sakinlerini, özellikle çocukları, tehlikeye atmak istemiyordum. Ve “sorumlu bir yetişkin” olarak bitmek bilmeyen anlaşmazlıkla dolu bir yaşamdan ziyade barışı tercih ederdim. Mutlu, tatmin edici bir yaşam sürüyordum ve özel bir değişim aramak için bir sebebim yoktu. Ama öyle olsa dahi, derinlerde bir yerde bir kısmım bir düşman akınının vereceği heyecan ve telaşını arzuluyordu.

 

Herhangi potansiyel istilacıyı karşılamak için kullanmayı planladığım sahte taht odam sadece bir koridor olarak görülmüştü. Aynı şekilde, içini doldurmakla vaktimi harcadığım iç kısımların çoğuna da hiç girilmemişti. Çocukları saymazsanız tabii, eğlenmek için keşfe çıktıklarından dolayı...

 

Böyle giderse boka battık.

 

 

Ne düşündüğünüzü biliyorum ve haklısınız, ama öyle olmayacak, ama şşş. İblis lordu şeyleri yapmak istiyorum.

 

Neyse ki homurdanmam boşuna değildi. Nihayetinde kafamda bir fikir parladı. Bölgeme girmesi için bir kahramana ihtiyacım yoktu. Evde zaten kahramanımız vardı. Ve tesadüfe de bakın ki, işten daha yeni dönmüştü.

 

***

 

Tek istilacı son odanın kapılarını zorla açarken tahtımın tepesinden olan bitene baktım. Bir bacağımı diğerinin üzerine atmıştım ve yüzüm, tahtın kolçaklarından birine dayanmış yumruğuma yaslıydı.

 

“Demek nihayet zamanı geldi...” canıma okumak için gelmiş genç kızla yüzleşirken, suratımda koca bir sırıtış belirmişti. “Seni bekliyordum, kutsal kılıcın taşıyıcısı.”

“Buraya kadar Yu--, şey, iblis lordu! Bugün, dünyayı kaos ve çaresizlik çağına... şeyy... öff, gerisini hatırlayamıyorum. Burada ne söylemem gerekiyordu?”

“Bugün, dünyayı kaos ve çaresizlik çağına sürükleme planlarını sona erdireceğim gün.”

“Pekala. Şey... Sanırım baştan başlayacağım.” Boğazını temizledikten sonra ikinci kez denedi. “Buraya kadar iblis lordu! Bugün, dünyayı kaos ve çaresizlik çağına sürükleme planlarını sona erdireceğim gün!”

 

Niyetini açıkladıktan sonra belinde asılı olan güzel süslemelerle süslenmiş kutsal kılıcı kınından çıkardı. Asıl kutsal kılıcı Durandal değil, kafama esince yaptığım kılıçlardan biriydi. Adı Kutsi Kılıç Parlakplastikus’tu. Ve isminden de anlaşılacağı üzere, büyü enerjisi ile beslendiğinde parıldayabilen, ölümcül olmayan, plastikten yapılma bir silahtı.

 

“Pekala kahraman, meydan okumanı kabul ediyorum. Ama yaratıcısıyla tanışacak kişi ben olmayacağım! İşim bittiğinde senden geriye kalacak tek şey pas lekesi olacak!”

 

Şeytan gibi gülerken kendi silahımı çıkardım. Asıl kılıcım Enne değil, kafama esince yaptığım kılıçlardan biriydi. Adı Cehennem Kılıcı Yüzenköpük’tü. Ve isminden de anlaşılacağı üzere, büyü enerjisi ile beslendiğinde süzülebilen, ölümcül olmayan, köpükten yapılma bir silahtı.

 

Parlakplastikus’un aksine tamamen tek bir malzemeden yapılmamıştı. Tutamacı Lefi ile dışarıdayken bulduğum süzülen taşlardan birinden yapılmıştı. Ondan kutsal kılıçtan ayıran bir diğer tarafı hiçbir yararlı özelliğinin olmamasıydı. Parlakplastikus en azından pilsiz bir el feneri olarak iş görebiliyorken Yüzenköpük tamamen işe yaramazdı ve bir oyuncaktan başka hiçbir özelliği yoktu. Bir de bunun üzerine, kılıçların bir zarar verme yetileri olmasa dahi, çocukların hiçbirinin yıkım araçlarıyla sağda solda oynamaya niyeti yoktu ki bu, cehennem kılıcının tek potansiyel kullanıcısının ben olduğum anlamına geliyordu.

 

Kendisi de bir kılıç olarak Enne, Parlakplastikus ve türevlerine diğerlerinden daha ilgiliydi ama bu onlarla oynamaya istekli olduğu anlamına gelmiyordu. Çeşit çeşit yaratımlarıma kendiyle kıyas yapmak ve ana silahım olarak konumuna tehdit olup olmadıklarını öğrenmeye yetecek kadar dikkat kesiliyordu. Bir başka deyişle dikkati, sadece düşmanlıktan kaynaklanıyordu. Geçmiş olsun boktan oyuncak silahlar.

 

Silahlarımızı çekili bir şekilde, ikimiz de son karşılaşmamıza ve dünyanın kaderini belirlemeye hazırlandık. Ya da en azından yapacağımız şey oydu, eğer yandan derin, bıkkın bir iç çekiş gelmeseydi.

 

“İkinizin kalkıştığı aptalca davranışları anlamıyorum.”

 

Lefi mi? O ne ara buraya geldi?

 

“Ah, merhaba Lefi,” Nell kılıcını indirdi ve izleyiciye gülümsedi. “Yuki bana, ‘iblis lordu şeyleri” yapmak istediğini söyleyince ben de bunu gerçekleştirmek için yardım ediyorum.”

“Yorgun değil miydin? Bu embesilin aptalca isteklerini göz ardı etmemen ve dinlenmen gerekiyorsa uzanmaman için bir sebep görmüyorum.”

Kumral kız, “Sorun değil, itirazım yok,” diye kıkırdadı. “Onunla aptalca şeyler yapmak motivasyonumda harikalar yaratıyor. Hatta, bence bu birkaç saat fazladan uyumaktan bile daha rahatlatıcı olabilir.”

“O-o zaman daha fazla bir şey diyemem...” Lefi, sanki diğer eşimin bakış açısını anlayamamış gibi, şaşkın şaşkın birkaç kez gözlerini kırpmıştı. “Senin için sorun değilse benim şikayet etmeye hakkım da yok.”

“Ne dersin, dünyanın kaderini belirlemede bize katılmak ister misin?” diye sordum. “Kötü yardımcı oyuncu rolü şu anda boş olduğundan o rolü sen alabilirsin. Tek koşul, her cümleden sonra bir cadı gibi gülmen gerektiği.”

“...Teklifini geri çeviriyorum. Ne öyle tuhaf bir şekilde gülmeyi tercih ediyorum ne de böyle bir garipliğin neden gerekli olduğunu anlamıyorum.”

 

Dostum... ne demek, gerekli olduğunu düşünmüyorum!? Yani evet, biraz tuhaf kaçıyor ama iblis lordunun astları dediğin de böyle olmalı! Kimliklerini öylece ellerinden alamazsın! Hayret bir şey...

 

“Asıl önemli noktayı konuşacak olursak, bütün bunların neden gerekli olduğunu anlayamıyorum. iblis lordu olarak unvanına uygun hareketlerde bulunmak istemiyor musun?  Bu mış gibi yapma oyununu devam ettirmenin bu isteğini gidereceğinden emin misin?”

“Yüzde ikiyüz.”

“...”

 

Lefi tartışmak için ağzını açmıştı ama ses çıkarmadan önce fikrini değiştirdi ve ağzını kapadı. Biliyor musunuz, buraya sadece şikayet etmek ve birkaç işiyle ilgilenmek için geldiğini hiç sanmıyordum ama her neyse.

 

“Peki sırada ne var Yuki?”

“Bir kez çarpışacağız, sonrasında ben büyük ateşli bir patlamayla öleceğim. Muhtemelen ‘sen güçlü bir rakiptin iblis lordu ama kötü asla galip gelmez’ gibi bir şeyler söylemen gerek. Bunu ağırbaşlı falan söylediğinden emin ol. Bununla işin bittiğinde, sanırım arkanı dönecek ve geldiğin yoldan geri çıkacaksın."

“H-Hı? B-büyük ateşli bir patlama mı? Peki şey... öyle diyorsan...”

 

Ve böylece Nell ve ben bütün günü boş yaparak geçirdik. Lefi katılmayacak olsa da, ben bunu iyi geçirilmiş bir gün olarak görüyordum.

 

***

 

Ertesi gün çabuk gelmişti. Eğlence, zamanın göz açıp kapayıncaya kadar geçmesine sebep olmuştu. Her ne kadar hala sabahın erken saatleri olsa da tüm yetişkinler uyanıktı ve Alfyro’ya giden portalın hemen dışında toplanmışlardı.

 

“Pekala, Yuki, gitme zamanım geldi.”

“Orada dikkatli ol. Eğer bir sorunla karşılaşırsan hemen bana haber ver, tamam mı? Hemen uçarak geleceğim,” dedim. “Ya da geriye ışınlanabilirsin. Sana kalmış ama artık son direniş falan yok, tamam mı? İblis diyarı olayını tekrar etmek istemiyorum cidden.”

“Biliyorum,” diyerek güldü. “Artık ne olursa olsun hayatta kalmak için bir sebebim olduğundan kesinlikle hayatta kalacağım, işler kötüye dönse bile.”

“İyi. Ah, ve uzun bir yolculuğa falan çıktığını biliyorum ama iyi yediğinden emin ol. Kendine bakmak önemli.”

“Öff, ne evhamlısın. İyi olacağım.”

 

Gülümseyerek cevap verdikten sonra Lefi, Leila ve Lyuu ile birkaç kelime edip bana kocaman sarıldı ve kapıyı kullanarak ışınlandı.

 

Biraz daha kalmasını istemiştim ama onu buraya zincirle bağlayamazdım. Görevini tamamlıyordu--devam etmeyi kendi seçtiği bir şeydi. Kararlarına itiraz ya da saygısızlık etmeye hakkım yoktu. Allysia’nın kahramanı olarak görevini tamamlayana ya da bırakana kadar beklemek zorundaydım. Ama o zamana kadar onu gölgelerden desteklemek için elimden geleni yapacaktım.

 

“Onu desteklemelisin Yuki. Lefi, onun portal kapısından geçmesini izlerken,” Onun kararını destekleyen sütunlar sensin,” dedi. “Biz yakın arkadaşız, ama hayata tutunma sebebinin sebebi ben olamam.”

“Evet. Biliyorum...” dedim sessizce. “Ben de aynı şekilde hissediyorum. Kendimi ileri itebilme gücünü kendimde bulmamın tek sebebi yolda kalmamı sağlayanlar.”

Lyuu, “Ve sen bu gücü kendinde bulurken bizi de güçlendiriyorsun,” dedi. “Sanki farklı açılarda eğik duran birçok sütun gibi birbirimizi destekliyoruz. Bizi tek bir çatı altında tutan ve bir aile yapan şey bu!”

“...Lyuu, sunduğun konsept ilk bakışta harika görünse de başka sütunlara yaslanmış sütunların yıkılmanın eşiğinde olduğunu belirtmem gerek,” dedi Lefi.

“Ah hadi ama Lefi. Lyuu bir kez olsun derin bir şeyler söylemişti. Tadını çıkarmasına izin veremez miydin?”

“Merak etmeyin Lordum. Bu sadece, hiçbir şeyin yıkılmadığından emin olmak için yapabildiğim kadar dik duracağım anlamına geliyor,” dedi Leila.

 

Aşırı utanmış kurt kızla dalga geçmeye devam ederken asıl taht odasına geri döndük ve sabah rutinimize devam ettik.

 

Her ne kadar o an pek dikkat etmemiş olsam da Nell’i göndermiş olduğum sefer en sonunda elimi zorlayacak bir hale gelmişti.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-13 00:05:36
Surun değil domino taşlarından bahsediyor sanki Lyuu
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2021-05-28 02:07:33
Yeni bölüm nerede ? Neden gelmiyor koronamatata saldırısınamı uğradı yoksa ?
maahhaam (4749 puan) Üye
2021-05-17 14:41:23
Neredesin yeni bölüm gözümüz yollarda kaldı
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2021-05-07 21:02:42
Sonunda shadow war oyunumu, talionun hikayesini bitirdim. Yeni bölüm varmı diye bir uğrayım dedim tek bölüm gelmiş 🙃.
KW299 (17 puan) Üye
2021-05-02 12:49:50
Çok geçde gelse genede çeviri için tesekkürler.
DeliDana (2871 puan) Üye
2021-05-02 02:28:31
Uzun zaman olmuș bölüm için teșekkürler.
maahhaam (4749 puan) Üye
2021-05-01 22:11:55
Sonunda çeviri için teşekkürler
yusuf (157 puan) Üye
2021-05-01 14:32:28
SONUNDAAAAA XD bölüm için TŞK he bu arada ne yapıyorsunuz çevirmenler umarım iyisinizdir neyse bye
Jester (1457 puan) Üye
2021-05-01 14:13:53
Bölüm için tesekkurler