Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Birden Çıkan Papağan Oyunu
“Sahip, sahip!” Zindan sakini yapışkan heyecanla pıtı pıtı
asıl taht odasına girip kayarak masamın tam önünde durduktan sonra bana
seslendi.
“Hey Shii, naber?”
“Sana hiç söylemedim ama ses kopyalamada çok iyiyim! Dinle
şunu!” Muzip bir şekilde güldü. “Öncelikle, ‘Seni seviyorum Lefi’ ve sonrasında
‘B-ben de. B-ben de seni seviyorum.’”
ASDK?FHASDKG&ASDR!?!? NOLUYOR LAN!?
Şansıma hiçbir şey içmiyordum. İçiyor olsaydım, bardağımın
içindekilerini kesinlikle püskürtürdüm.
“...Bunu yapmayı tam olarak ne zaman öğrendin?”
“Şeyyyy... bir süre önce! Ve Lefi’nin sesini taklit ederken
gerçekten utanmış gibi olmaya çalışmam gerektiğini biliyorum! Çok çok fazla
utangaç.”
Taklit nokta isabetti. Hatta öyle isabetliydi ki gerçekten
gelip gelmediğinden emin olmak için etrafımda gümüş saçlı ejderhayı aramıştım.
Ürkmüş olsam da şaşkınlığım uzun sürmemişti. Shii’nin muhtemelen sadece taklit
yapmadığını fark etmem çok uzun sürmemişti. Hatasız taklit, muhtemelen Lefi’nin
ses tellerini kopyalamasından kaynaklanıyordu. Yapışkan işleri işte.
Bir dakika, ilk sesin benimki olması lazım değil mi? Kendimi
duymaya alışkın olmadığımdan biraz garip gelmişti ama Lefi’ninki mükemmeldi,
sanırım benimki de öyleydi.
Durum her neyse, yapışkanın papağanlık olayına bayağı çaba
harcadığı belliydi. İkimizin de sesini ve davranışını mükemmel bir şekilde taklit
etmesi kısa sürede, kopyalamak istediği hedefi dikkatlice gözlemlemeden
yapılabilecek bir şey değildi.
“Nell ve Lyuu’yu da kopyalayabiliyorum. Duymak ister misin?”
“Şeyyy... çok etkileyici olsa da sanırım ben şimdilik
almayacağım,” dedim garip bir şekilde.
Tereddüdümün bir kısmı şaşkınlığımdan kaynaklanıyor.
Shii’nin Lefi’yle bu kadar samimi olduğumuz anları duyduğunu hiç bilmiyordum.
Tamam, belki biliyor olabilirdim. Ama öyle flörtleştiğimiz zamanları normalde
yalnızken yaptığımıza yemin edebilirim! Nasıl oldu da bizi bu kadar mükemmel
kopyalayabildi!?
“Shii, bana bir iyilik yapıp o yeteneği bir kenara
kaldırabilir misin?”
“Ha? Herkesin sesini mükemmel taklit etsem bile mi?”
“Evet. Aslında sebebi de bu. Durman için yalvarmama sebep
oluyor.”
Yeteneğinin kalbime garanti kritik darbe vurma yetisi vardı.
Öyle etkiliydi ki, beni tamamıyla etkisiz hale getirmeden önce onu durdurmak
zorundaydım.
“Ahhh... Lefi ve Nell için hep yapıyorum, o yüzden senin de
seveceğini düşünmüştüm!”
“Ah... Ne?”
“Lyuu benden istememeye çalışıyor ama yaptığım zaman çok çok
mutlu oluyor!”
Kızlar pls... Hepinizin kafasına şaplak lazım.
Her ne kadar içimden elimi yüzüme bıkkınlıkla yapıştırsam da
Lyuu’yu şımartmak için çaba harcamam gerektiğini not almıştım. Aşağılık kompleksini
hafifletmek ve onu daha kendinden emin yapmak için öz güvenini daha da büyütmek
istiyordum. İki düşüncemin de ortaya çıkmasına izin vermediğimi ve başını
okşayarak maskelemeye çalıştığımı söylememe gerek bile yok.
“Bunda bu kadar iyi olmana gerçekten çok şaşırdım. Senden
harika bir seslendirme sanatçısı olur. Hatta kafanı buna koyarsan, daha önce
kimsenin olamadığı kadar iyi olabilirsin.” [1]
“Seslendirme sanatçısı mı? O da ne? Bir iş mi?”
“Doğru bildin. Sesinin gücüyle bir şeylere hayat üfleyebildiğin
harika bir iş."
“Vay canına! Bir seslendirme sanatçısı olabileceğimi
gerçekten düşünüyor musun?”
“Tabii ki ama çok çalışman gerek.”
“Tamam! Çalışacağım!”
Ne Japon alt kültürü vardı ne de onunla alakalı şeyler vardı
ama ona eş değer bir şeyler olduğundan hala emindim. Çok iyi bir kukla ustası
olabilir ve karakterlerine kişilik katmak için sesini kullanabilirdi. Aslında
bu hiç de fena bir fikir değildi. Eğer üçüzlerin kuklaları ele geçirerek
kendisine yardımcı olmalarını sağlayabilirse, muhtemelen harika bir şeyler
yapabilirdi. Hmmm... Galiba bir ara onlara bir denetmeliyim. Kulağa kesinlikle
görmek isteyeceğim bir şey gibi geliyor.
Shii’nin yetenekleri üzerine düşündüğümde, birden onların
göz ardı edilemeyecek şeyler olduğunu fark ettim.
“Bir kere daha düşündüm de, yapmanı istediğin bir şey var.
Lefi’nin sesiyle beni tekrarlar mısın?”
“Tamam!”
“Pekala, işte başlıyoruz. Abe nabarsınız? Beğn sizin Yüje
Ejderiniz Leficios’um be.” [2]
“Abe nabarsınız? Beğn sizin Yüje Ejderiniz Leficios’um be.”
DFLKGADFG
Kahakahalarımın arasında, “Fena değil, hiç fena değil,”
dedim. “Sesin aynı onunkine benziyor. Pekala, sırada şu var, “E ben öyle
keeğndini beğenmiş, gururlu bi eejder olabilirim, te bu işe yarar şeeyler
yapacağım anlamına gelmez bea!”
“E ben öyle keeğndini beğenmiş, gururlu bi eejder
olabilirim, te bu işe yarar şeeyler yapacağım anlamına gelmez bea!”
“Pffffffftttttttttt” kontrolsüz bir kahkaha krizi içinde
eğilmiştim. “Bu aşırı komik. Harika bir oyuncusun ve insanları güldürmekte çok
çok iyisin. Peki şimdi şöyle söyle, ‘Özür dilerim. Seni memnun etmek için her
şeyi yap---’”
“Ne yaptığını sanıyorsun sen Yuki?”
Lefi’nin sesini duyar duymaz tüylerim diken diken olmuştu.
Ve ses Shii’den gelmemişti. Paslı bir robot gibi, isteksizce arkamı döndüm.
Hassiktir hassiktir hassiktir!
“Her ne yapıyorsan, eğlendiğini görüyorum.” Bana attığı
bakış, bu zamana kadar onda gördüğüm en soğuk bakıştı.
“Ne zamandır buradasın?” Masum olduğumu öne sürecektim.
“Shii’ye dalga geçme sanatını öğretmeye başladığın andan
beri izliyorum.”
“P-pekala, sakin ol Lefi. Aceleci olma ve derin nefes al.”
“Benden niye bunu istediğini anlayamadım. Gayet sakinim.
Gülümsememi göremiyor musun? Sabah güneşi kadar parlak olduğunu temin ederim.”
“Pekala Lefi, sana kötü haberi ben vermiş olmak istemem ama
mutlu insanlar yumruklarını öfkeyle sıkmaz.”
“Sanıyorum bu, bakış açılarımız arasındaki farklılığın bir
sonucu. Gerçekten mutluyum Yuki. Seninle işim bittiğinde ağzının burnunun ne
güzel yer değiştirdiğini hayal etmek günümü güzelleştiriyor.”
“Biliyordum lan! Beni yumruklamaya can atıyorsun!”
Yüzüme yapıştırmadan önce kanatlarımı çıkardım ve
havalandım.
“Benden kaçamayacaksın Yuki!”
O da aynısını yaptı ve hemen beni kovalamaya başladı. Ezici
hızı, kısa süre içinde hemen peşime yapışmasına sebep olmuştu, önden başlamama
rağmen.
“Son zamanlarda çok vahşileştin!” Bir yandan bağırırken bir
yandan da hızlanmak için çaresizce kanatlarımı çırpıp duruyordum.
“Karşılaştığın her lanet olası problemi şiddetle çözemezsin, biliyor musun?!“
“Çok güçlendin Yuki. Kendimi tutmadan, tam gücümle sana
vurabileceğim!”
“Aaaaaaahhh hayatta olmaz! Beni burdan çıkarın!” Bağırırken,
bir şekilde kanatlarımı daha hızlı çırpmayı başarmıştım. “Aile içi şiddet küçük
düşürücüdür!”
“Aile içi şiddet mi? Bu öyle bir şey değil,” dedi soğuk
“mutlu” sesiyle. “Bir embesil gibi davranmaya başlayan eşimin aklını zorla
başına getirmem gayet doğal bir şey. Her sağlıklı evin ihtiyacı olan doğal bir
iletişim şekli.”
“Sağlıklı bir ev hakkında hiçbir şey bilmediğin belli! Ve
ayrıca, sanki sen Shii’den bir şeyler demesini istemedin! Neden cezasını çeken
bir tek benim!?”
“B-bunu sana söyledi mi!?” Lefi ciyaklamıştı. Mırıldanarak
tamamen korkutucu bir şeyler söylerken yüzü kapkara olmuştu. “Bana hafızanı
tamamen silmekten başka bir çare bırakmadın.”
“Ah hadi ama! Bu tamamen haksızlık!”
Havanın ortasında gerçekleşen kovalamaca için yapışkanı
geride bırakmıştık. Ancak bu gelişmeden dolayı kızgın değildi. Hatta tam
tersiydi. Bize mutlu mutlu bakıyordu.
En şirin haliyle, “Yine birbirlerini ne kadar sevdiklerini
gösteriyorlar,” dedi.
Her ne kadar suçlamalarını reddetmeyi kesinlikle çok istesek
de bununla uğraşamayacak kadar önemli bir kedi fare oyunuyla fazlasıyla
meşguldük.
Ne kadar uğraşırsam uğraşayım, eşimden çaresizce kaçma
girişimim az çok beklendiği gibi sonlanmıştı.
[1] Pokemon göndermesi. ~I wanna be the very best, like no
one ever was~
[2] Japonca versiyonunu bilmiyorum. İngilizce’ye çeviren
arkadaş Güney ABD aksanı yaptığı ve ben de Güney ABD aksanını Türkçede yapamayacağımdan
mecbur ben de Trakya ağzı yapayım dedim. Umarım hoşunuza gider.