Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Şakacılar A.Ş.
Henüz yenilenmiş çevreme bakarken “Bu yeterli olmalı...”
diyerek memnun bir şekilde başımı birkaç kez salladım.
Yenilenen kısım kalenin henüz tamamlanmamış birçok kısmından
biriydi. Ve her ne kadar özellikle bu kısmı seçmiş olsam da bir amaca hizmet
etmesine niyetim olduğundan burayı yenilemiyordum. Hatta burasının da hayatımda
bir daha hiç görmeyeceğim diğer yerlerden biri olduğuna gayet emindim. O
yüzden, neden değerli zamanımı ve enerjimi burayı yenilemekle harcama zahmetine
girdiğimi sorabilirsiniz. Cevap basit. Eğlenceli buluyorum.
Benim için kalenin iç kısmını dayayıp döşemek, küçük bir
plastik Gundam yapmaktan ya da bir model arabayı bir araya getirmekten farksız.
Şeyyy, geri alıyorum. Çok ufak bir fark var. Başlamak için elimde bir plan
olmadığından aklıma her ne gelirse onu yapabiliyordum. Ama bunun dışında aşağı
yukarı aynısının lacivertiydi. [1]
Bir başka odaya girdim ve ikinci yenileme serisine başlamaya
hazırlandım ama üç kişilik malum grubu göz ucundan görünce bir anlığına
durakladım. Bunlar üçüzlerdi. Sessiz sessiz dolanırken birbirlerine bakıyor ve
başlarını sallıyorlardı ki şüphesiz bana bir eşek şakası yapma niyetleri vardı.
Hehe. Ava giden avlanır kızlar. Bu sefer trollenmeyeceğim.
Onları görmek, ceplerinde hangi şaka olursa olsun, mümkün
olduğunca hazırlıklı olmama imkan sağlamıştı. Bir akıntının ortasındaki koca
bir kaya gibiydim. Ne olursa olsun sarsılmaz, sabit, sağlam kala---
“Nöeey!?” Arkamı döner döndüğümde neredeyse altıma
yapıyordum. “N-Ne ara...?”
Üçü az önce bayağı bir uzaktayken aniden tam önümde
belirmişti. Ve her ne kadar hayalet kızların kendileri sessiz olsa da
yüzlerindeki “Böö!” diye bağıran garip ifadeleri, bu eksikliklerini yeterince
tamamlıyordu. Lanet olsun, Rui beni iyi kandırdı... Lanet illüzyonistler, ölü
insanlar görmeme falan neden oluyorlar. [2]
“Bu cidden iyiydi.” Yenilgiyi kabullenmiştim. Üçü saptama
yeteneğimden kurtulmakta o kadar iyi hale gelmişti ki onlara ayak uydurmakta
çok zorlanıyordum.
Yorumuma bayağı olumlu tepki vermişlerdi. En büyükleri Rei,
üçünün ne kadar iyi olduğuyla ilgili övünüyormuşçasına, yarım gülümsemeyle
kollarını birleştirmişti. Ortanca olan Rui, sanki beni trollemek çantada
keklikmiş der gibi göğsünü gururla şişirmişti. Lowe’nin kendini ifade etme
şekli ise iki büyük kız kardeşinden farklıydı. Onlar poz verirken Lowe, yüzünde
hafif bir gülümsemeyle etrafımda yavaşça daireler çiziyordu. Üçünün kesinlikle
kendilerine has şirinlikleri vardı.
İşe dönmek üzereyken kızlar sanki onlarla oynamamı istercesine
ellerimi çekiştirmeye başladılar.
“Eh... tabii, neden olmasın?” Şeytani bir sırıtışla kat
planları hayal etmekten son derece sadistçe eşek şakaları tasarlamaya
geçmiştim.
***
“Hedef görüldü.”
İlk kurbanımızdan bahsederken etrafımdaki uzun çimenlerin
arasından sadece kafamın tepesi çıkarak konuşmuştum.
“Öfff, efendim çok zampara ya.” Köpek kız en şarkımsı ses
tonuyla kendi kendine mırıldanmıştı. Arada bir, küçük şirin totosunu neşeyle
kıpırdatmak için işini yapmayı bırakıyordu. “Gecenin yarısını ne kadar şirin
olduğumu söylemek ya da bensiz yapamayacağını söylemekle geçirdiğine
inanamıyorum.”
Onu dinleyince ruh halinin dün geceki yaşananların bir
sonucu olduğunu anladım. Geceyi handa, yalnız geçirmiştik. Ve hayır, herhangi bir
edepsizlik yapmadık sizi sapıklar.
“Rei, havluyu uçurmak için telekinezini kullanabilir misin?
Rüzgardan uçuyormuş gibi göründüğünden emin ol. Rui, Lowe, büyülerinizi
hazırlayın. Herkes hazır mı?”
İşin tuhafı, heyula kızlar her zamanki hevesleri yerine bana
soğuk bakışlar atmayı tercih etmişlerdi.
“Şeyy... Emirlerimi anlamak zor falan mıydı?”
Cevap olarak bir kez daha sessizlikle karşılanmıştım. Sert,
acı verici sessizlik.
“Heeeeeer neyse...” yargılayan bakışlarını kafama takmamak
için elimden gelenin en iyisini yaparken bakışlarımı kaçırdım. “Hadi işe
koyulalım.”
Plan tam olarak kafamdaki gibi yürümüştü. Lyuu, Rei’nin
uçurduğu havluyu kovalamaya başlamıştı.
“Hey! Geri gel bakalım!”
Ama tam onu almak için eğildiği anda kendini devasa bir
çukurun içine düşerken avazı çıktığı kadar bağırırken bulmuştu. Herhangi bir
çukur tabii ki yoktu. Eşek şakalarımın gerçekten canını yakmasına izin
vermezdim. Korkusu Rui ve Lowe’nin büyüsünün birleşiminden kaynaklanıyordu. Rui
devasa bir çukur varmış gibi gösteren bir büyü yapmış, Lowe ise savaşkurdu’nun
zihniyle ölümüne düştüğünü hissettirecek şekilde oynamıştı.
Lowe’nin büyüsü zayıf kalıyordu ancak daha güçlü bir büyü
potansiyel yan etkilere sebep olabilirdi. Sonuç olarak birkaç saniye kadar
sürmüş, sonrasında Lyuu kendini kendini, elleri yerde ve göğsü dehşet içinde
inip kalkarken bulmuştu.
“Galiba seni iyi şakaladık.” Koca bir sırıtışla çimenlerin
arasından çıktım.
“L-lanet olsun efendim! Sendin demek!? Biliyordum!”
“Şüphesiz hanımım.”
“Sen işin içine girdiğin zaman kızların yaptığı şakalar
anında sadistleşmeye başlıyor!”
Hehe. Böyle iltifatlar bana güç veriyor.
Ayağa kalkmasına yardımcı olurken, “Evet. Of dostum,
yüzündeki ifadeyi görmen lazımdı. Başına ne geldiği hakkında hiçbir fikrin
yoktu!” dedim.
“Tabii ki yoktu! Başka ne olmasını bekliyordun ki!? Biz özür
bekliyorum! Bunu gerçek bir telafi olmadan öylece bırakamam!”
“Nasıl bir şey istersin?”
“Şey, ahh...” bakışlarını kaçırdı ve kızardı. “B-ben şey...
geçen gecenin tekrarlanmasını istiyorum. Eğer yine birlikte uyursak gerçekten
mutlu olurdum.”
“Hm? Şey... Olur galiba.”
“Hehe... Tamam, o zaman seni affedeceğim ve bu küçük eşek
şakası hiç olmamış gibi davranacağım.”
Yüzünde muhteşem bir gülümseme belirmişti.
Ama diğer üçü o kadar o kadar memnun değildi.
Heyula kızlar, pls. Bana öyle bakmayı kesin. Ben de böyle
bir tepki almayı beklemiyordum... Ve gerçekten de benim hatam değil...
***
“İkinci hedef görüldü.”
Şakacılar A.Ş.’nin ilk teşebbüsü istediğim kadar başarılı
olmamıştı ama devam ettik ve ikinci bir yatırım yaptık. Bu sefer akşam yemeğini
hazırlamakta olan Leila’nın peşine düştük. Hehe. Tüm o sakinliğini kırmak ve
aklı yerinden gittiğinde nasıl biri olduğunu görmek için sabırsızlanıyordum.
Gün bugündür gençler! Leila’nın nihayet sadece gülümsemekten başka şeyler
yapacağı gündür bugün!
Ne yazık ki anında başlayamamıştık. Birkaç yemeklik
malzemeyi doğrarken ya da ocağın başındayken onu korkutmak, felakete davetiye
çıkarırdı. Her ikisinden de uzakta olduğu mükemmel anı beklemek zorundaydık.
Ve kısa süre sonra bu an gelmişti.
“Şimdi Rei. Hadi!” Birkaç tane sebzeyi doğramayı bitirdiği
ve bıçağı kenara koyduğu anda operasyon başlamıştı.
Heyula kız kardeşlerin en büyükleri, tezgahtaki bir mutfak
havlusunu uçurmuştu. Ama nafileydi. Leila, daha onun olduğu tarafa bakmadan
havada yakalamış, ait olduğu yere koymuş ve sanki hiçbir şey olmamış gibi
işiyle ilgilenmeye devam etmişti. Nasıl amk!? Bu nasıl bir saçmalık lan!?
“Hassiktir! Bunun işe yaramadığına inanamıyorum...” diyerek
yüzümü buruşturdum. Bütün plan Leila’nın yerden bir şey almasına göre
tasarlanmıştı. İkinci bir deneme yapmak zorunda kalacaktık. “Bir kez daha Rei!
Şimdi!”
Küçük zeki heyula, hem bir havlu hem de bir ahşap bardak
düşürerek bahsi yükseltmişti ama Leila bir kez daha sıradan bir
Stormtrooper’dan fazlası olduğunu kanıtlamıştı. Eşyaların her birini birer
eliyle yakaladı, ikisini de ait oldukları yere koydu ve sonrasında yemek
pişirmeye devam etti. Hepsini başını bile çevirmeden yaptı. Hile! Kesinlikle
hile! Lanet olsun, neden Güç onda bu kadar kuvvetli!? Onun iyiyi, kötüyü,
karanlık ve aydınlık tarafı bir arada tutan bir büyü gücü falan filan olduğunu
sanmıştım. Çılgın olan şey, bunun doğru olduğuydu. Güç, Jedilar, Hizmetçiler,
hepsi. Hepsi doğruydu. Ama biliyor musun sayın ulu Jedi Hizmetçi Hanım? Göz
ardı ettiğiniz bir şey var. İmparatorluk her zaman karşılık verir! [3]
“Doğrudan hareket etmekten başka bir şansımız yok. Rei,
eteğini uçur. Dikkati dağıldığı zaman operasyonu başlatacağız!”
Eteği kalktığı zaman Leila’nın bile sakin kalmasının imkanı
yoktu. Buraya kadar Leilanakin. Üstünlük bizde! [3]
“Şimdi! Yap şunu! Eteğini uçu---”
“Bunu yapamazsın Yuki! Kız kardeşlere başkalarının
eteklerini uçurmalarını söyleyemezsin!”
Ama tam Leila’yı eteği havada yakalamak üzereyken arkamızdan
basılmıştık. Dışarıdan mutfağa bakmakta olan Illuna benden kabahatlarımın
hesabını sormuştu.
“Shhh, sessiz ol! Hedefimiz burada olduğumuzu fark edecek!”
“Bir kızın eteğini uçurmak gerçekten kaba bir davranış,
biliyorsun!”
“Bak, şu anki durumu yanlış anlıyorsun. Sapık olduğum için
eteğini uçurtmuyorum. Bu gerekli bir kötülük.
“Amanın, demek bunun peşindeydiniz Lordum. Bana eşek şakası
yapmak mı istemiştiniz?”
Hedef hala gülümsüyordu ama bir sebepten bu gülümsemenin
altında her zamanki sıcaklığı hissetmemiştim. Azılı bir suçluyu yakalayan bir
polisin gülümsemesine benzeyen yalancı bir gülümsemeydi.
“Evet, biz tam da---bir dakika, Leila!? Tamamen yanlış
anladın. Tamamen masumum!” Heyula kızlar anında topuklamıştı. O kadar hızlı
kaçmışlardı ki “şimşek kadar hızlı” sözünün hakkını veriyorlardı. “Bekleyin,
kızlar lütfen! Beni burada bırakmayın!”
Tüm itirazlarıma rağmen beni sinirli bir Illuna ve üzgün
görünen Leila ile baş başa bırakmışlardı. Bir saniye, üzgün mü?
“Nasıl bu kadar acımasız olabilirsiniz Lordum? Bütün işi
bana bırakıp kendinizi tamamen eşek şakaları yapmaya kaptırıyorsunuz.” Gözleri
dolmaya başlamıştı. “Son zamanlarda çok yorulmaya başladım...”
“Şey... Böyle söylemeseydin daha iyi olurdu. Bunu olduğundan
çok daha kötü gösteriyorsun.”
“Bahane üretmeyi bırak Yuki! Onu ağlattın!”
“Şeyyy, benim hatam. Galaksinin kaderini düşünmeye kendimi
biraz fazla kaptı---bir saniye! Benimle dalga geçiyorsun değil mi Leila!?”
“Dedikleriniz hakkında hiçbir fikrim yok.” Üzgün ifadesi
yerini şakacı, muzip bir gülümsemeye bırakmıştı.
Lanet olsun! Beni avladı! Bu 100% adil değil. Kesinlikle bel
altı vurmak. Hangi hizmetçi efendisini troller ki!?
“Öff, Yuki! Şimdi de konuyu değiştirmeye çalışıyorsun! Lefi
ve Lyuu’ya söyleyeceğim!”
“Dur, dur, dur, Illuna, sakin ol! Ortalığı karıştırdığımı
biliyorum ve bundan pişmanım, o yüzden onun dışında her şeye tamamım!”
“Eğer üzgünsen o zaman özür dilemelisin.”
“...Evet. Benim hatam. Özür dilerim.”
Ve böylece Şakacılar A.Ş. kepenkleri kapadı ve hedefleri
sonsuza kadar gerçekleştirilemedi. Firmanın ortadan kaldırmaya çalıştığı
gülümseme yerine daha da parlak bir gülümseme gelmişti.
[1] Gundam, dev robotların odakta olduğu 1979’daki
animesiyle başlamış bilimkurgu fikri mülktür. Japonya’da büyük başarılar kazanmıştır
ve hala herkes tarafından bilinen bir animedir.
[2] Muhtemel bir Altıncı His (Sixth Sense) göndermesi. Bruce
Willis’in başrolünde olduğu filmde çocuk psikoloğu Willis’e içine çok kapalı
olan bir çocuğun söylediği söze benziyor. Filmde çocuk “i see dead people”
diyor.
[3] Star Wars göndermesi silsilesi. Güç, Jedilar, “i have
the higher ground” yani burda “üstünlük bizde” falan gibi bir ton gönderme.