Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Tuhaf Bir Sabah
“Günaydın uykucular! Sarmaş dolaş ve çok mutlu olduğunuzu
biliyorum ama uyanma zamanı!” diye bağırdı Illuna.
“Kalk!” diye tekrarladı Shii.
Enne, “Kahvaltı. Hazır,” dedi.
Üç tane heyecanlı, gürültülü ses kulağımın içini
doldurmuştu.
“Aaah... Tamam, biliyorum...” diye homurdandım. “Kalkıyorum.
Bağırmaya devam etmenize gerek yok.”
“Ve ben de aynısını yapacağım... Kalkmam için biraz zamana
ihtiyacım var.”
Lefi ve ben paylaştığımız yatakta, şüphesiz göğsümüzün
üzerindeki fazla ağırlıklar yüzünden, yavaş yavaş oturur pozisyona doğrulurken
homurdanmıştık. Yavaşça birbirimize döndük ve gözlerimizi ovuşturmamız bitince
tuhaf, sessiz sessiz birbirimize baktık. Ben sersem sersem gülümserken o
bakışlarını kaçırıp saçlarıyla oynamaya başlamıştı.
“Sizi bulmamız gerçekten çooooook uzun sürdü. Normal
zamanlarda yattığınız yataklara baktık, ama bomboşlardı!” Illuna’nın ortamdaki
olağandışı havayı algılaması uzun sürmemişti. “Siz çocuklar ne yapıyordunuz?
Oyun mu oynuyorsunuz? Ah bildim bildim, mış gibi yapma oyunu oynuyor
olmalısınız! Vay canına, ikiniz de yeni evli gibi davranmakta gerçekten
iyisiniz! Sanki balayında gibisiniz!”
Fazla zeki. Boğazımı temizledim ve hemen konuşmanın
gidişatını değiştirdim. “Peeeeekala, kahvaltı mı diyordun? Hemen geliyoruz.
Tekrar düşündüm de, sanırım önce elimizi yüzümüzü yıkamamız gerek. Diğerlerine
önden başlamalarını söyle.”
“Tamam! Ama hemen ardından sabah şekerlemesi yapın tamam
mı?”
“Sabah şekerlemeleri güzel!” Dedi Shii. “Ben de yapmak
istiyorum.”
“Hı-hı. Ama banyo yapmak daha iyi,” dedi Enne.
“Ben şekerlemeyi daha çok seviyorum,” dedi Shii.
“Şey, şey, bunun ne olduğunu ve bununla nasıl başa çıkılması
gerektiğini tam olarak biliyorum! Bu insanların farklı fikirlere sahip olduğu
bir sorun. Eğer tartışmak istemiyorsak o zaman hemfikir olmadığımız konusunda
hemfikir olmak zorundayız! Eğer uygunsa benimle söyleyin. Hemfikir olmamakta
hemfikiriz!”
Grup odadan çıkıp kaleye doğru gürültülü gürültülü giderken
diğer iki kız da onun dediğini yapmıştı.
Gittiklerinden emin olduktan sonra Lefi’le bir kez daha
birbirimize baktık.
“Yıkanmak zorundayız,” dedim. “Kapıyı açık bıraktığımdan oda
pek kokmamış ama muhtemelen yıkanmamız gerek.”
“E-evet.” diye kafasını salladı. “Eğer bu halde dönersek
diğerleri yorumlayacaktır.”
“Evet... Lyuu muhtemelen odaya adım attığımız anda
anlayacaktır. Burnu çok keskin.”
Ağzımın bir tarafı muzip bir gülümsemeye kıvrıldı. “Birlikte
girmeye ne dersin? Dip bucak her yeri temizleyeceğim, bilmem anlatabiliyor
muyum?”
“Yeter.” Yanakları kıpkırmızı olmuş, beni şakacı bir şekilde
ittirdi.
Ve böylece, yaptıklarımızın kanıtlarını silmek için banyoya
doğru ilerlemeye başladık. İşe bakın ki, yolda ilerlerken her zamankinden biraz
daha yakındık.
***
“Efendim, çok fazla Lefi gibi kokuyorsun.” Lyuu, odaya adım
attığımız anda gözlerini kıstı. Şaşkınlığımız gizlemek için gerçekten bayağı
efor sarf etmem gerekmişti.
“B-bu normal değil mi? Kokusunu bana bulaştırmasına yetecek
kadar sarıldığımızı sanıyorum.”
“Öyle, ama bugün bir gariplik var gibi. Her zamankinden daha
fazla onun gibi kokuyorsun ve onda da senin kokun var. Biz geri kalanlar
uyurken siz ikiniz ne haltlar karıştırıyordunuz!?” Sanki sakladığımız şeyleri
çözmüş bir savcı gibi işaret parmağıyla beni işaret ediyordu.
N-Nasıl lan? Nasıl bilebilir yau!? Bu olmasın diye
birbirimizi çitilercesine yıkamıştık!
Bu suçlama, zindanın tek insan sakininin yaklaşıp birkaç kez
koklamasına sebep olmuştu.
“O haklı... Gerçekten de her yerinde onun kokusu var.” Dedi
Nell. “İkiniz dün gece başka yerde uyuyacak kadar ileri de gittiniz...” dedi
gözlerini kısarak, “Çok... şüpheli.”
Nasıl!? Sen insan değil miydin?! Lyuu’nun keskin bir burna
sahip olmasını anlıyorum ama sende de olması gerçekten saçmalık! Hızlı ve derin
nefesler almaya başladım, tabii ki mecazi olarak. Japonya’dayken insanlar hep,
kızların erkek arkadaşlarını ya da kocalarını koklayarak başka kızlarla yatıp
yatmadığını anlayabildiğini söylerdi ama bunun kelimesi kelimesine doğru
olmadığından gayet eminim.
Kadınların sahip oldukları süper güçler üzerine düşünmek
için bir anlığına durakladım. Aynen, kesinlikle hafife alınmaması gereken bir
şey. Bu yüzden aldatmak boş, yapacağımdan da değil. Eşlerim > diğer herkes.
…
Pekala Yuki, bu kadar rastgele saçmalık düşünmek yeter.
Odaklan. Onları peşinden at.
“Hiçbir şey olmadı. Her zamankinden biraz daha fazla
sarıldık ve uyuya kaldık. Özel bir şey olmadı.” Biraz çaba gerekmişti ama bir
şekilde inanılabilir bir bahane sunabilmem için zihnimi boş boş düşünmekten alıkoyabilmiştim.
“Her neyse, Nell, senin gitmeye hazırlanman gerekmiyor mu? Yani, burada daha
fazla takılman benim için sorun değil ama akşama geri dönmüş olman gerekiyor,
değil mi?”
Gözleri ardına kadar açılarak, “E-eyvah! Gerçekten de biraz
sonra yola çıkmam gerek...” dedikten sonra asıl taht odasının bir köşesine
doğru koştu. “Bütün eşyalarımı yine bavula doldurmam gerek!” Pijamalarını
değiştirdi ve her şeyini boyutlar arası çantasına doldurdu.
“Ve Lyuu, senin sabah işleri için Leila’ya yardım ediyor
olman gerekmiyor mu? Bütün bulaşıkları ona yıkatmandan pek de mutlu olacağını
sanmıyorum.”
“Upss... Sanırım haklısın...”
Mutfağa doğru gitmeye başlamış ama birkaç sefer arkasına
dönüp şüpheli şüpheli bakmadan edememişti.
İki kızdan kurtulunca sadece Lefi ve ben kalmıştık.
Ve bir süreliğine hiçbir şey yapmadık. Az önce yaşananları
sindirmek için düşünürken öylece, tuhaf tuhaf durduk.
“...Kafama takılan bir şey vardı Yuki.” Bir süre sonra
sessizliği bozmuştu.
“Hm?”
“Eşin olarak, bunu sana daha önce sormamış olmanın
görevlerimi yerine getirememekten farksız olduğunu hissediyorum ama daha fazla
hayıflanmadan bu sorumsuzluğumla yüzleşeceğim.” Özgüveninin bir parçası, her
kelimeyle birlikte azalıyor gibiydi. “E-erkeklerin periyodik olarak... gevşemek
istemesi gerekli değil mi? Bunca zaman içinde mi tutuyordun?”
Bu garip soruyu sorma şekli hem utanmış hem de özür
dilercesineydi.
“Şey aah... hatalı değilsin.” Garip garip başımın arkasını
kaşırken gülerek geçiştirmeye çalıştım. “İstiyor sayılırız, ama cinsel arzular
öncelik listemin en tepesinin yakınına bile yaklaşamaz. Herkesle takılabilecek
ya da bir hobiyle uğraşabilecekken gizlice şey yapmaya... o işi yapmaya
sıvışmanın bir anlamı yoktu. Hayat boşalmak için endişelenemeyeceğim kadar
eğlenceli ve doyurucuydu.” Ellerimi cebime daldırırken kaşlarımı çattım. “Bir
dakika, bana neler dedirtiyorsun be? Lanet olsun...”
Ciddi bir cevaptı ama saçma bir şey söylüyormuş gibi
hissetmekten kendimi alamamıştım.
“Öyleyse arzuların... diğer yollarla mı tatmin oldu?” Kendi
kendine mırıldandığından bu sorunun cevabını beklemiyormuş gibi gelmişti, o
yüzden sessiz kaldım.
Düşünüp taşındıktan sonra kıkırdayıp bana doğru yaslanınca
tahminimin doğru olduğu ortaya çıkmıştı. Sıcaklığının tadını daha iyi çıkarmak
için bir kolumu ona doladığım anda Lyuu’nun önce başı, sonra geri kalanı
mutfaktan çıkmıştı.
“Hiçbir şey olmamış olmasının imkanı yok!” dedi. “İkiniz hep
çok sıkı fıkısınız ama bugün garip bir şeyler dönüyor! Fazla şüphelisiniz!” Bir
kez bir savcı gibi parmağını kaldırdı. “Lefi, olayın aslını öğrenmek için Eşler
Konferansı yapacağız ve hayırı cevap olarak kabul etmiyorum!”
“E-eğer zorundaysak olur ama bugün olmaz. Nell’in vakti
yok.”
Utangaç ve mutluluğun karışımı bu cevaba daha da şüphelenmişti.
Hemen Nell’in yanına koştu ve odanın diğer tarafındaki bizim duyabileceğimiz
kadar yüksek sesle ona “fısıldamaya” başlamıştı.
“Benim gördüğümü sen de görüyor musun Nell? Lefi fazla uysal
davranıyor! Bir şey olmuş olmalı!”
“...Haklısın. Onu oturtup konuşturmamız lazım. Ama yarın
sabaha kadar geri dönmüş olmam gerek,” dedi Nell, “Sanırım uykumdan biraz
feragat etmem gerekecek.” Eşyalarını geri yere bıraktı ve odanın ortasına doğru
yürüdü. “Lefi, bize tam olarak ne olduğunu anlatacaksın!”
Dün geceki tecrübede bulunmamış iki eş Lefi’nin kollarına
yapıştı ve onu çekiştirmeye başladı.
“Bekleyin bekleyin! Durun!” Ejderha panikledi. “Y-Yuki, bir
şey yap! Hiçbir şey yapmadan öylece durup izleme. Beni esir almalarından önce
mantıklı davranmalarını söylemelisin!”
“Bol şans.”
“Bol şans mı!?”
Onu çoktan terk ettiğimi fark edince ciyaklamıştı. Lefi’nin
aksine ben, pes etmenin ve evlendiğim sevimli hanımların kaderim hakkında
verecekleri kararı kabullenmenin zamanının geldiğini biliyordum.