Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Bir Kaplıcanın Sıcaklığı
“Ohhh...”
Suya girip rahatlayınca kendimi tutamamıştım. Kendime, kaplıcalı,
geleneksel bir Japon hanı olan ryokanı yapmayı henüz bitirmiştim.
Sıcak su, yüksek kaliteli Japon selvisinden yapılmış küvete
doluyordu. Ne kadar geniş oturursa otursun, iki kişinin rahatça sığabileceği
kadar geniş bir küvetti. Çatısı olmayan bir açık hava banyosu olduğu için
yukarı baktığında ayı ve yıldızları görebiliyordun. Tek yapma ışık kaynağı olan
tek şey loş ışık veren bir lambaydı, o yüzden büyüleyici, yıldızlı gökyüzü
suyun yüzeyinde yansıyordu.
Başta, hana, sonsuz bir gecenin eşlik etmesini istemiştim, ama
sonra bunun hem kafa karıştırıcı hem de sıkıntılı olacağını düşünmüştüm. Bu
yüzden zindanın bu odasına, dışarıdaki duruma uygun gece-gündüz döngüsü vermek
durumunda kalmıştım.
“Bu cidden çok iyi hissettiriyor değil mi?”
Suyun üzerinde süzülen Shii’ye konuşmuştum. Nedense Shii banyo
yapmayı çok sevmeye başlamıştı; ne zaman banyoyu kullanmak istesem, yapışkan da
banyoya atlayıp bana katılma eğilimindeydi. Başta girer girmez şişmeye
başlayacağını düşünmüştüm ama hiç öyle bir şey olmamıştı. Hatta banyo yapmak
Shii’ye bir tür parlaklık vermişti. Sanki suya girdikten sonra kirli sıvıları
dışında toplayıp temiz sıvıyı içine alıyor gibiydi.
“İşini bitirdin mi?” Illuna, banyonun kayan kapısını açmış ve içeri
girerken mutlu bir şekilde gülümsemişti.
“Oh, merhaba Illuna. Daha geç gireceğini söylemiştin diye
hatırlıyorum?”
“Hehe. Özür dilerim.”
Genç vampir kıkırdadı ve özür dilerken yüzünde masum bir gülümseme
oluşmuştu.
“Saçımı yıkar mısın?” dedi.
“Tabii ki. Bir sandalye çek de hemen yapayım.”
“Yaşasın!”
Banyonun kenarına çektiği sandalyeye otururken sevinçle bağırmıştı.
Ben de bir başka sandalye çektim, duş başlığını alırken arkasına doğru geçtim.
“Ehehe.” Illuna, onu yıkamaya başlayınca mutlu bir şekilde
kıkırdadı.
“Birinin keyfi yerinde bakıyorum.”
“Hıhı!” Vampir mutlu bir şekilde başını salladı. “Çünkü tekrar
birlikte zaman geçirebiliyoruz!”
Bunu deyince, onunla son zamanlarda ilgilenemeyecek kadar meşgul
olduğumu fark ettim. Yakın bir zamanda onu dışarı oynamaya götürmeliyim. Ah
tabii ya! Piknik yapabiliriz. Sanırım herkesi çağırmak zorunda kalacağım ama
bütün bir günü eğlenerek geçirmek için iyi bir fikirdi.
Heyecanlı bir şekilde piknik planlarımı geliştirirken banyonun
kapısı açıldı.
“Ne şaşırtıcı. Banyoda olmanı beklemiyordum Illuna.”
“Merhaba Lefi!”
“Ah se miydin Lefi... Bir dakika! Neden buradasın ki!?”
“Sanırım bunu sorması gereken kişi benim. Neden bana aptal aptal
bakıyorsun ki?”
“Ç-Çünkü neden bize katıldığını bilmiyorum.”
“Katılamaz mıyım?” Lefi yüzünü astı.
“Y-Yani, katılabilirsin tabii... sadece...”
Hala bir çocuk olduğu için Illuna’nın bana katılmasını çok
önemsememiştim. Ama Lefi’nin banyo arkadaşlığı biraz sıkıntılı bir konuydu.
Vücudu, ergenliğin sınırında, çocuk olup olmadığından emin olamadığım bir
noktadaydı.
“Ah tabii!” Dedi Illuna. “Sen de Yuki ile birlikte olmak istedin!
Değil mi Lefi?"
“N-Ne abes bir iddia! S-Sadece saçımı onun yıkamasını istedim. Şu
anki durumda olmamızın arkasındaki tek sebep onun bu konuda becerikli olması.”
Illuna’nın tahmini sonrası Lefi’nin yanakları kızarmıştı.
“A-Anladım.. P-Pekala, Lefi’yi temizleyebilmem için neden küvete
girmiyorsun Illuna?”
“Tamaaam!”
Yıkanması henüz bitmiş Illuna mutlu bir şekilde kabul edip küvete
girdi. Onunla yer değiştiren Lefi kenara kayıp genç kızın yerine oturmuştu.
Parlak gümüş saçlarının arasından gözüken kremsi beyaz tenine
bakmaktan kendimi alıkoyamamıştım. Kadınsı vücut hatlarını, boynundan başlayıp
sevimli, yuvarlak omuzlarına ve en sonunda belini oluşturan ince kıvrımlara
kadar takip ettim. Lanet olsun, ne yapıyorum!? Tamam, tamam. Zihnini boşalt,
kalbini temizle. Zihnini boşalt, kalbini temizle.
Lefi’nin, hızlı hızlı atan kalbimi fark etmemesini umut ederek,
kdimi sakinleştirebilmek için sessiz ama derin bir nefes aldım. Sakinliğimi
kazandıktan sonra sonunda saçını ıslatmaya başlamıştım.
Onu yıkarken ara sıra sıcak, büyüleyici bir şekilde iç çekiyordu.
Bunları duyan kalbimi gaza basıp tekrar harekete geçiyordu. Z-Zihnini boşalt,
kalbini temizle! Z-Zihnini boşalt, kalbini temizle! Sakinleş ulan kalp! Neden
böyle hızlı atıyorsun ki? Lefi’den bahsediyoruz, farkında mısın? Şekerli
şeylerden başka bir şey yemeyen tembel bir ejderhadan bahsediyoruz!
“T-Tamam Lefi, bitirdim.”
Saçlarındaki baloncukları duruladıktan sonra rahat bir nefes aldım.
İşim biter bitmez, antik ejder vücudunu benimkine yaslamıştı.
Vücudu sıcacıktı. Derisinin verdiği bu hoş his, kalbimin tekrar aşırı
yüklenmesine neden olmuştu.
“N-Ne yapıyor--”
“Bu gerçekten rahatlatıcıydı Yuki, ama hislerim karşılıklı değil
anlaşılan. Nefesin kesik kesik geliyor. Çıplak vücudumu gerçekten çekici
buluyor musun?”
Aşağıdan bana bakarken muzip bir şekilde gülümsedi.
Biliyor muydu!?
“Vücudu bir çocuğunkine benzeyen biri için fazla kibirli bir iddia.
Senin gibi bir çocuğun benim ilgimi çekmesinin imkânı yok.”
“Bir çocuk mu!? Bu ne cüret!” Kızgın ve kafası karışmış bir halde
bağırmıştı. “Bütün vücuduma sapık gibi nefes alıp veren birinden gelen bu iddia
pek ikna edici gelmiyor!”
“K-Kısa kısa nefes alıyordum çünkü burnum tıkalıydı! Seninle bir
alakası yok!”
“Bu ne saçma bir bahane!?”
“Tanrım! Hadi ama! Bir an evvel içeri girmezseniz üşüteceksiniz.”
“...”
“...”
Ne Lefi ne de ben başka söyleyecek bir şey bulamamıştık, bu yüzden
fırçadan sonra ikimiz de susup tartışmayı kesmiştik.
“Ahhh... Ne müthiş. Kaplıcaların bu kadar rahatlatıcı olduğunu
bilmiyordum.” dedi gülümseyen Lefi.
“Evet! Çok iyi değil mi Shii?”
Shii, suyun altında onaylıyormuşçasına dönmüştü.
“Beğendiğinize sevindim.”
Böylece dördümüz de rahatlayıp keyfimize baktık. Kimse bir şey
demeden bayağı bir zaman geçmişti ama bunu hiç tuhaf bulmamıştım. Hatta bu
sessizlik hoşuma da gitmişti.
Çocuk sahibi olacak kadar yaşlı olmadığımı biliyorum ama sanırım
baba olmanın nasıl bir his olduğunu anlamaya başlıyordum.
“Manzaranın gerçekten iyi olduğunu kabul ediyorum. Ama söylesene,
neden birden bu yeri yaratmaya karar verdin?” Sessizliği bozan Lefi olmuştu.
Kaplıcayı çevreleyen yeşil düzlüklere meraklı meraklı bakıyordu.
“Şey, aslında kendime bir kale yapmayı düşünüyordum.”
“Anlayamadım.”
“Bilirsin, kale işte. Koca bir şato. Bu düzlüğü yapmaya karar
vermemin sebebi de yeterli alana sahip olmaktı.”
“Ben... kalelere olan bu saplantını pek anlamıyorum.” dedi Lefi.
“Önemli değil. Tüm bunları bir kale uğruna yaptığını varsayalım. Bir kalenin
hemen yanına kaplıcalı bir han yapmaya karar vermene sebep olan düşünce tarzı
neydi?”
“Bilmem. Bunu kendime sormayı akıl edene kadar çoktan işim
bitmişti.”
“B-Bu... gerçekten her şeyi açıklıyor.” Lefi, kendimce bir mantığım
olduğunu anlamış gibiydi ya da olmadığını düşündüğünden kafası karışmıştı
Sessizlik içinde bir süre daha geçtikten sonra titremeye başlayan
bir şey yüzünden sessizşl kesilmek zorunda kalmıştı.
“Illuna? İyi misin?” Diye sordum.
“Evet... Sadece uykum geldi.”
Kaplıcanın sıcaklığı ve rahatlığı küçük kızın uyuklamasına neden
olmuştu.
“Biraz daha uyanık kalmaya çalış, olur mu? Seni yatağına
götürelim.”
“Tamam...”
Titremesini kesip sabit durması için Illuna’nın elini tuttum.
“Illuna’nın giyinmesine yardım edebilir misin Lefi?”
“Pekâlâ.”
“Teşekkürler. Ve sana gelince Shii sen de---yuh!”
Suya bakınca, yapışkanın gerilmiş ve her zamanki şeklini kaybetmiş
olduğunu gördüm. Öyle büyük ve ger gözüküyordu ki neredeyse patlamak üzere
gibiydi.
“İyi misin?”
Yukarı aşağı sallanarak gayet iyi olduğunu anlatmaya çalışıyordu.
Bir şekilde suda biraz daha kalmak istediğini ve işi bitince kendi kendine
çıkabileceğini anladım.
“Öyle diyorsan.”
Lefi ve Illuna ile banyodan çıkarken gülümsedim. Üçümüz soyunma
odasına ilerlerken bir ay ışığı huzmesi etrafımızdaki alanı aydınlatıyordu.