Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Durumdaki Değişim
“Yuki! Lefi!! Uyanın! Sabah oldu artık!”
Bir ses beni rahat uykumdan uyandırdı. Her ne kadar bilincim
bulanık olsa da söylenen şeyleri bir şekilde anlamıştım.
“Nrrrghh...” diye homurdandım.
“Hadi ama! Acele et ve kalk hadi!”
Ses genç bir kıza aitti. Kulağa öyle hoş geliyordu ki, sanki
bir meleğin sesiydi.
“Beş dakika daha...”
“Hayır! Şimdi kalkman gerek! Leila çoktan kahvaltısını
bitirdi!”
Ses öyle güzeldi ki, tekrar uykuya dalmam için söylenen bir
ninni gibi geliyordu.
“Nrrrgghhhhh....”
Rüyalar aleminden çıkmak üzereyken vücudun ileri geri
sarsılmaya başlamıştı.
“Hadi, acele et Yuki!”
“Tamam, tamam, peki. Kalkacağım, beni sarsmayı bırak.”
Diye homurdanıp gözlerimi açtım. İstesem de istemesem de
Illuna’nın beni sarsması sonucu uyanmıştım.
Off... Hala uykum var...
Sendeleye sendeleye vücudumun üst kısmını taht odasının
zemininden kaldırırken esneyip duruyordum.
Bir dakika, niye bu kadar sıcak burası?
Sol tarafımda rahat bir sıcaklık hissi vardı, bu yüzden
soluma bakıp nedenini çözmeye çalışmıştım.
“Ah. Lefi’ymiş.”
Ejder kız tam yanımda uyuyordu. Bir eliyle bana doğru
uzanmış ve kıyafetime yapışmıştı. Yüzünde masum bir ifade vardı. Bu haldeyken,
gençliğinin başında bir kız olarak görmekte zorlanıyordum.
Tabii ya, dün gece beni gün ağarana kadar onunla oyun
oynamaya zorlamıştı.
Sürekli kaybetmişti. Her turun sonunda daha da kızıyordu, bu
yüzden gece boyunca bana meydan okuyup durmuştu. Devam edemeyecek hale gelene
kadar oynamıştı. İkimizin de yatağa gidecek kadar enerjisi kalmadığı için
olduğumuz yerde sızmıştık.
“Uyan Lefi. Sabah oldu.”
“Nn...”
“Hadi, uyan. Yemek vakti.”
“Lütfen... 17 sene daha...”
Saçma derecede spesifik bir sayı söylemişti.
“Tanrım! Uyan artık Lefi! Kahvaltıyı kaçıracaksın!”
Illuna, onu dinlemediğini anlayınca, bana yaptığının
aynısını Yüce Ejderha’ya da yapmaya başlamıştı. Yani, omuzlarından tutup
nazikçe sarsmaya başlamıştı.
“Off...” diye homurdandı Lefi. “Tamam, tamam duydum. Sarsmayı
bırak.”
Nerdeyse benimkine benzer bir tepki verdiğini görünce
gülümsemekten kendimi alıkoyamamıştım.
Lefi kıyafetimi bırakınca kalkıp gerindim. Yerde yatmak pek
de iyi bir fikir değildi. Vücudum kaskatıydı ve her yerim ağrıyordu. En kötüsü
de omuzlarımdı, geniş daireler çizerek yumuşatmaya çalışmıştım.
Lanet olsun Lefi. Kaybetmekten nefret ettiğini biliyorum,
ama en azından beni yenmeye çalışmadan önce biraz kendini mi geliştirsen? Bir
kez bile kazanamadığın için bütün gece oynamak zorunda kaldık.
“Hmmm? Her zamankinden daha havalı gözüküyorsun bugün.”
Illuna, meraklı bir şekilde kafasını bir yana eğmiş bana bakıyordu.
“Hm? Öyle miyim? Şey, ah... Sağ ol. Sen de bugün bayağı
şirin gözüküyorsun Illuna.”
“Ehehe.” Diye kıkırdadı. “Teşekkürler!”
Illuna ve ben taht odasının bir köşesinde hazırlanmış yemek
masasına doğru yürümeye başladık. Hala bir yanı uykuda olan Lefi, bizi takip
ediyordu. Hala tam oalrak uyanamadığı için sendeleye sendeleye ilerliyordu.
Lyuu çoktan masaya oturmuştu ve bizi bekliyordu. Başta o ve
Leila yemekte Lefi, Illuna ve bana katılma fikrine karşı çıkmışlardı, çünkü
bizim “hizmetçilerimizlerdi”, ama onları bir şekilde ikna etmiştim. Bize ev
işlerinde yardım ediyor olmaları, onları bir kahya olarak gördüğüm anlamına
gelmiyordu. Onlara bu şekilde davranmak çok samimiyetsiz olurdu.
“Günaydın efendim. Ve sana da Lefi.” dedi Lyuu. “Bir saniye,
efendim. Bana mı öyle geliyor yoksa bugün biraz farklı mı hissediyorsunuz?”
“Hm? Öyle mi hissediyorum?”
“Eminim, ama bunu nasıl tarif etsem bilemiyorum. Biraz...
farklısınız.”
Ne demek istediğini anlayamamıştım.
“Günaydın efendim. Günaydın Lefi.”
Lyuu gibi Leila da bizi selamladıktan sonra tuhaf bir
şekilde durmuştu.
Gözleri meraklı bir şekilde parlayarak, “İlginç.” dedi.
Mutfaktan getirdiği tabakları masaya koyduktan sonra, aniden yüzünü benimkine
doğru yaklaştırdı.
“N-Ne yapıyorsun...?”
Birden heyecanlanmıştım. Öyle yakındı ki, vücudundan
yükselen feminen kokuyu alabiliyordum. Beni duyduğundan emin olmama rağmen
Leila cevap vermemişti. Bunun yerine etrafımda dört dönüp beni her açıdan
incelemeye başlamıştı. Tüm süreç boyunca sessiz kalmıştı; benimle işi bitene
kadar hizmetçi tek kelime bile etmemişti.
“Bir tür ırksal evrim geçirmiş olabilir misiniz efendim?”
Bir soru sormasına rağmen ses tonundan zaten bir sonuca
vardığını anlamıştım. Vardığı sonucun tam isabet olduğundan emin gibiydi.
“Hm? Irksal evrim mi? O da ne?”
Leila bana, bütün canavarların, yarı insanların ve
iblislerin belirli seviyede tecrübe kazandıktan sonra bir tür başkalaşım
geçirdiğini anlattı. Bir başka deyişle, yeterince seviye kazanan birisi evrim
zincirinde bir adım yukarıya yükseliyordu.
Yani, temelde Pokemon’daki gibi mi işliyor?
Canavarlar en çabuk evrimleşen ırktı. Yarı insanlar ve
iblisler, daha fazla tecrübeye ihtiyaç duydukları için çok yüksek bir seviyeye
gelene kadar hiç evrim geçirmiyorlardı.
Bu bilgiyle birlikte istatistik sayfama göz atmaya karar
verdim.
***
Genel Bilgiler
İsim: Yuki
Irk: İblis Lordu
Sınıf: Adaletli İblis
Lordu
Seviye: 35
HP: 2951/2951
MP: 10321/10321
Kuvvet: 897
Dayanıklılık: 912
Çeviklik: 804
Büyü: 1132
Maharet: 1409
Şans: 72
Yetenek Puanları: 6
Eşsiz Yetenekler
Büyülü Gözler
Tercümanlık
Uçmak
Yetenekler
Eşya Kutusu
Analiz VIII
Dövüş Sanatları Ustalığı
IV
Kadim Büyü IV
Gizlilik V
Düşman Saptama IV
Kılıç Ustalığı I
Silah Dönüştürme III
Bahşetme Büyüsü II
Tuzak Ustalığı I
Ünvanlar
Başka Dünyalı İblis Lordu
Yüce Ejderha’nın Sahibi
Hüküm Veren
İnsanlığa Düşman Olan
DP: 420131
***
“Hmm? Haklısınız. Gerçekten bir ırksal evrim geçirmişim.”
Sınıfım, İblis Lordu’ndan, Adaletli İblis Lordu’na
dönüşmüştü. Yenisi daha kulağıma daha havalı geldiği için sınıfımın değişmesinden
memnundum. Irkım da Baş İblis’ten, İblis Lordu’na dönüşmüştü.
Ama neden bu değişim birden oldu ki? Oh tabii ya... Dün gece
öldürdüğüm onca insandan sonra normal tabii.
O kadar çok insan öldürdüm ki, bunun için bir ünvan bile
kazandım ama onları kendi ellerimle öldürmediğim için hiç tecrübe
kazanmamıştım. Seviyem değişmemişti. Ama istatistiklerim değişmişti. Çoğu aşırı
derecede yükselmişti. MP seviyem 10 bin sınırını aşmıştı. Değişmeyen tek şey
şansımdı.
Ama yine de bu mantıklı gelmiyordu. Öldürmeyi yapan ben
değildim ki. Zindandı.
Dur! Tabii ya! Zindanın seviyesi artmış olmalı!
İnsanlar zayıftı. Ölümleri pek DP kazandırmıyordu. Zindan
bir insan cesedi özümsemekten çok fazla şey kazanmıyordu. Ama buna rağmen
sonuçta 400 tanelerdi. Bununla birlikte, şu ana kadar sahip olduğum en yüksek
miktara sahip olduğumu düşünürsek, insanlar bana ciddi anlamda DP
kazandırmıştı.
Zindan, Lefi ve Uğursuz Orman’ın sınırları içindeki güçlü
canavarlar nedeniyle pasif bir şekilde sürekli DP kazanıyordu. Dün gece
kazandığım DP belirli bir sınırı aştığı için zindanın da büyümesine neden
olmuştu. Ve zindanla ben bağlı olduğumuz için ben de gelişmiştim.
Gayet mantıklıydı.
Yemeğim bitince zindanın yeni bir özellik kazanıp
kazanmadığına bakmak için zihnime bir not aldım.
“Anladım.” diye başını sallayarak Leila. “Sanıyorum İblis
Lordları daha hızlı evrim geçiriyor, bu da onları yarı insan veya iblislerden
çok canavarlarla akraba yapıyor. Ama bir dakika, ya iblis lordu zindanın ve ona
bağlı sistemlerin bir parçasıysa? Eğer öyleyse, o zaman...”
Bir laboratuvar faresine bakar gibi bana bakarken
fısıldayarak konuşuyordu.
“H-hey Leila...? Bana böyle bakman biraz korkutucu.”
“Kusura bakmayın, özür dilerim. Bu fenomen öyle ilginç ki
kendimi bile unutmuşum.”
Yani benim ilginç bir fenomen olduğumu mu düşünüyor...? Bu
biraz... rahatsız edici.
Sanırım Leila’nın bambaşka bir yanını görmeye başlıyorum.
“T-tamam, sorun değil.” dedim “Her neyse, bunu fark etmiş
olmanıza şaşırdım. Kendim farkına bile varmadım.”
“Çünkü sen sensin! Bu basit bir şey!” dedi Illuna.
“Biz hayvansılar keskin duyulara sahip olduğumuz için senin
biraz farklı göründüğünü fark etmem benim için kolay bir şey.” diye ekledi
Lyuu.
Bir kenarda duran büyük bir aynada kendime baktım ve
vücudumu incelemeye başladım. Ne demek istediklerini pek anlayamamıştım. Hala
farklılık göremiyordum.
Belki de diğerlerine bariz gelen ama başına gelen kişinin
farkına varmadığı şeylerden biridir.
“Ah, her neyse. Boş verin şimdi onu, hadi kahvaltımızı
edelim.”
Hepimiz yemeye hazır bir şekilde masaya oturduk, ama Lefi
yine sızmıştı. Vücudunu bir şekilde ayakta tutabilse de artık uyanık değildi.
Duruşundaki tek tuhaflık başının duruşuydu; yüzü yere paralel olacak şekilde
öne eğilmişti.
“Lanet olsun Lefi...” diye iç çektim.
“Hadi ama Lefi! Kahvaltı zamanı demiştim!”
Illuna onu tekrar sarsarak uyandırmaya çalışmıştı.
“Off... Biraz daha uyuyamaz mıyım? Bugüne özel bir planımız
da yoktu.”
“Uyuyamazsın! Böyle tembellik yapmaya devam edersen bir inek
kadar şişmanlayacaksın!”
Lefi’nin küçücük bir kız tarafından azarlanması beni
güldürmüştü. Ve görünüşe göre yalnız değildim. Lyuu da gülümsemiş, hatta Leila
bile bir tür gülümseme takınmıştı...
Ve işte beşimiz, bir başka sıradan güne daha böyle
başlamıştık.