Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Yuki’nin Amacı: Kalenin İnşaası
Her şey hazırdı.
Gerekli olan tüm DP’ye sahiptim. Zihnimdeki kale imajı
sağlamdı. Lanet şeyin minyatür replikasını o kadar çok yapmıştım ki, kadim büyü
seviyem yükselmişti.
Kalan tek sorun mana gibiydi, ama bu açıdan da sıkıntı
yaşamayacağımdan emindim. 3 yüksek seviye mana iksirini hazır ve nazır yanımda
bekletiyordum. Büyü enerjimi anında iyileştiren tür yerine manamın doğal
yenilenme hızını artıran türde iksir almıştım. Bunun yanında destek olması için
Lefi de vardı.
Her şey hazırdı.
Başarım kesindi. Başarısız olursam, suçu, bir İblis Lordu
olarak henüz hazır olamadığım için kendimde aramaktan başka bir seçeneğim
yoktu.
“Ne yapacaksın Yuki?” Illuna meraklı bir şekilde kafasını
yana eğmişti.
“Pekâlâ, iyi dinle Illuna. Kaderimi kendi ellerimle çizmek
üzereyim. Az sonra bilinmeyende bir yol açacağım ve beni hayallerime götürecek
şeyi ele geçireceğim.
“Şimdi ne tür saçmalıklar anlatıyorsun acaba Yuki?”
“Heh. Saçmalık değil.” Lefi’nin sözlerini kendimden emin bir
baş hareketiyle reddetmiştim. "Erkek olmak işte böyle bir şey.
Hayallerimizin hepsinin anlaşılması gerekmez.”
İç çekip diğer üç kıza dönerken, “Galiba boş konuşmalarını
dinlemenin hiçbir anlamı yok.” dedi. “Kendi sözlerini bile anlayamayacak kadar
kendini takıntılarına kaptırmış.”
“Aynen. Bu patronu ilk defa böyle tuhaf görüşümüz değil.”
“Katılıyorum.” dedi Leila. “Ama söylediği bir şeyi inkâr
edemem. Aslında bir erkek olduğu için, yaptığı şeylerin normların dışında
olduğunu söyleyemeyiz.”
Boş tipler iyice gürültü çıkarmaya başlamıştı, ama sikimde
bile değildi. Sözleri beni durduramazdı. Hatta şu anda beni durdurabilecek
hiçbir şey yoktu. Hayal gücüm, iradem ve büyü enerjim, hepsi tek bir amaç için
hazır durumda. Ve güçlerini birleştirdiğimde, beni diğer erkeklerden daha da
erkek yapacaklardı. Muhtemelen.
Şimdi düzlüğe gelmiştik. Amacıma ulaşmamı izleyebilmeleri
için, herkese seslenip benimle gelmeleri için ikna ettim… Shii ve Rir bile bize
katılmıştı.
“Pekâlâ Lefi, sana güveniyorum.”
“Zaten biliyorum, acele et ve başla artık. Bize baktığın
ifadeni bir an evvel kesmen için her şeyi yapabilirim.”
Lefibaşını sallarken gıcık bir şekilde sırıtmıştı.
Diğerlerinin aksine o, tam olarak ne yapmaya çalıştığımı zaten biliyordu.
Arkamı dönüp gerektiğinde bana yardım etmeye hazır olduğundan emin olduktan
sonra eşya kutumu açıp üç iksiri çıkardım. Birini hemen oracıkta içtim.
Zehir gibi acıydı. Tadı iğrencin de ötesindeydi. Ama
ikinciyi ve üçüncüyü de aynı iştahla içebilmeyi başardım. Büyük amacımın
yanında bu iğrenç tat hiçbir şeydi.
“...”
Bir anlığına durup üç şişeyi çantama attıktan sonra derin
bir nefes alıp konsantre olmaya başladım. Gözlerimi kapatır kapatmaz kale
zihnimde belirmişti. İmge her zamanki gibi gayet belirgindi; üzerinde o kadar
çok çalıştım ki onu rüyalarımda bile görmeye başlamıştım.
Hem iç kısmın hem de dış kısmın imgeleri zihnimi
dolduruyordu. Dış tasarımı mükemmeldi. En ince ayrıntısına kadar incelemeyi
çoktan bitirmiştim. İç tasarımında bazı pürüzlü yerler olsa da sıkıntı olmazdı.
Üzerinde sonra çalışabilirdim.
Kale, düzlüğü taht odasına bağlayan kapının etrafında
kurulacaktı. Geri kalan her şeyin yerini engel olmaması için değiştirdim.
Birazdan inşa edeceğim devasa yapı dışında başka bir şeyi düşünmemeliydim.
Konsantrasyonum tepe noktasındayken, Yaratıcı İnşaat butonuna bastım.
Zindan yeteneği aktifleşir aktifleşmez üzerime inanılmaz bir
uyku hissi çöktü. Vücudumdan çekilen büyü enerjisi miktarı beklediğimden çok
daha fazlaydı. Yetenek, başta düşündüğümden daha çok mana tüketiyordu. Kaleyi
tamamlamak zor olacaktı.
Üzerime çöken bu ağırlığa elimden geldiğince dayanıp
zihnimdeki imgeye odaklanmaya devam ettim. Vazgeçip bayılmamak için uğraşırken,
alnımda sıcak, yağlı ter damlacıkları oluşmaya başlamıştı.
İçtiğim üç mana iksirinden eser kalmamıştı. Kalem çok fazla
büyüktü. Tüm büyü gücüm vücudumdan zorla sökülüyordu; manam her an daha da dibe
yaklaşıyordu. On bin birimden fazla mana havuzuyla başlamış olmama rağmen, üçte
birinden daha azı kalmıştı.
“Lefi!”
“Hatırlatmana gerek yok.” dedi. “Hazırlıklarımı çoktan
tamamladım.”
Manamın tehlikeli bir hızda azaldığını çoktan fark ettiği
için bana manasından vermek için kendini hazırlamıştı. Ejder kız, ondan yardım
ister istemez, küçük, narin ellerini sırtıma dayayıp bana destek olmaya
başlamıştı.
Sersemletecek miktardaki mana vücuduma doğru akmaya
başlamıştı. Bununla birlikte yakıcı bir ısı da gelmişti. Lefi’nin bana
aktardığı mananın gücü altında ezilmemek için birden dişlerimi sıkıp derin ve
sık nefes almaya başlamıştım
“G-gerçekten, inanılmaz derecede bir büyü enerjisi.” dedi
Leila.
“E-evet, tonlarca! Süper güçlü bir büyünün ihtiyacı olandan
çok çok daha fazla!” diye ekledi Lyuu.
Kızların konuşmalarını net bir şekilde duyuyor olsam da
yanıtlayacak gücüm yoktu.
Lefi’nin bana aktardığı büyü enerjisi dalgası girer girmez
vücudumdan akıp gidiyordu. Vücudum aşırı ısınıyor gibiydi. Altından
kalkamayacak kadar fazla gücü işliyordu. Ama yine de dayandım. Ona, sadece
irade gücümle dayanmaya devam ettim.
Yer sarsılmaya başlamıştı. Zaman ilerledikçe sarsılma iyiden
iyiye artmıştı.
“N-ne!? N-neler oluyor!?”
Kısa süre sonra öyle şiddetli bir hale gelmişti ki, daha
fazla dayanamayacakmışım gibi hissettim.
Pes etme duygusuyla dolmuştum.
Ama sonra bir şey oldu.
Bir şey toprağı yarıp yukarı doğru, toprağın üzerine doğru
yükselip her yeri toz duman altında bırakırken kulakları sağır eden bir
gümbürtü kulaklarıma hücum etti.
Tüm ses birdenbire yok olmuştu. Sessiz bir boşluk dışında
hiçbir şey yoktu.
Sessizlik.
Toz perdesi dağılırken gizlediği yapı da yavaş yavaş ortaya
çıkmaya başlamıştı.
İşte oradaydı.
Tekrar tekrar replikasını yaptığım kale sonunda gerçek
olmuştu. Öyle yüksekti ki, cennete kadar gidiyor olmalıydı; bulunduğum yerden
tepesini göremiyordum.
Tam da zihnimde canlandırdığım gibiydi.
Hayır.
Bundan daha fazlasıydı.
“Y-yaptım.”
Kuvvetim vücudumdan yavaşça çekilirken şaşırmış bir şekilde
gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Dizlerimin üzerine çöküp yere doğru
ilerlerken Lefi beni arkadan yakalayıp omzuyla destek oldu.
“İyi iş çıkardın.” dedi.
“Hahaha... evet. Muhteşem değil mi?”
“Kesinlikle. Kabul etmeliyim ki düşündüğümden daha da
fazlasını yaptın.”
Lefi’nin dürüst, apaçık övgüsünü duyunca yüzümdeki ifade
gevşekleşti. Şimdi yüzüme geniş bir gülümseme yerleşmişti. Arkamı dönüp diğer
kızlara baktığımda hepsinin şaşkın gözleri ve ağızları açık bir şekilde kaleye
baktığını gördüm.
Rir bile sessiz bir hayranlıkla ağzını açmıştı.
“Pekâlâ? Ne düşünüyorsunuz çocuklar?”
“V-vay be! Bu süper harika! Bu bizim yeni evimiz mi olacak?”
“Aynen öyle. İçinde çok fazla oda olduğu için istediğiniz birini
seçebilirsiniz.”
Gerçi, nefes kesen saray, içinde tamamlanmış tek şeydi. Geri
kalan her yer aslında boş koridorlardan oluşuyordu. Zamanla içerisini daha da
detaylı işleyeceğim ama bu muhtemelen ileride yapacağım bir şeydi.
“...Özür dilerim efendim. Hünerinizin sınırlarını fena halde
hafife almışım. Yarattığınız kale, tam anlamıyla etkileyici.”
“D-demek bütün o modelleri bunun için yapıyordun. Bu şey
süper harika. Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim!”
Övgülerini dinlerken istemeden mutlu bir şekilde başımı
salladım.
“Yuki, sana bir soru sormak istiyorum.”
“Tabii Lefi. Şu an mükemmel hissediyorum, o yüzden direkt
sor”
“Taht odasına tam olarak nasıl döneceğiz?”
“...Hayda.”