Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Vasat Kahramanın Tasviri
“Bir tane buraya, bir tane şuraya, oh, ve bir tane de şu köşeye
fena olmaz...”
Kalenin her yerine tuzaklar kurmak için menüye tekrar tekrar
tıkladım. Onu yeniden modelleyip değiştirerek kimsenin fethedemeyeceği
dayanıklı bir kale yapmaya çalışıyordum. Tuzakların büyük çoğunluğu zindan
tarafından sağlananlardı, ama hepsi bundan ibaret değildi. Kendi kendime
yaptığım bir iki hile ve cihaz da vardı.
Bir süredir odaklanmış çalışırken harita birden dikkatimi
dağıtmıştı. Birden yüzümün ortasında ortaya çıkmıştı. Tüm dikkatim, bölgemin
sınırında bulunan, yanıp sönen kırmızı noktaya odaklanmıştı.
Zindan, yine bir istilaya maruz kalıyordu. Hemen noktaya basıp
haritanın bana detay vermesini istedim ve fark ettim ki, insanlar
yaklaşımlarının değiştirmişti.
***
Genel Bilgiler
İsim: Nell
Irk: İnsan
Sınıf: Kahraman
Seviye: 42
HP: 2120/2120
MP: 6981/6981
Kuvvet: 519
Dayanıklılık: 652
Çeviklik: 817
Büyü: 704
Maharet: 987
Şans: 1245
Eşsiz Yetenekler
Bariyer Büyüsü
Hızlandırma
Yetenekler
Kutsal Büyü V
Kılıç Ustalığı IV
Düşman Saptama II
Kriz Saptama IV
Ünvanlar
Kutsal Kılıcın Ustası
Kronik Yalaka
***
İnsanlar tekrar harekete geçmişti. Ama bu sefer tek bir kişiyi
yollamışlardı: bir kahramanı.
“Hmm... Demek kahramanlar gerçekten varlar.”
Kahramanın istatıstikleri normların bayağı dışındaydı. Zindana
giren diğer tüm insanlardan çok daha güçlüydü. Yetenekleri de bayağı iyi
görünüyordu. Kutsal büyüsü diğerlerinden çok daha üstündü; şimdiden beşinci
seviyeye erişmişti. Bir iblis lordu ve muhtemelen kutsal olmayan bir yaratık
olarak, bu saldırı bana vurursa, altımda bir yerlerde bir kutucuk çıkıp
saldırının “süper efektif” olduğunu söyleyecekti. [1]
Bir dakika, bin birim şans mı şu? Hay sıçayım. Lanet olsun. Şu
kahraman gidip bir iki kumarhane falan mı ziyaret etse.
“Gerçi yine de, bir kahraman...? Ne kötü.” Homurdanıp şikayet
ederken bir yandan duygusuzca gülümsemiştim.
Kahraman yavaş ama emin adımlarla bölgemin derinliklerine
ilerliyordu, bu yüzden etrafa saçtığım bir sürü kem gözü kullanarak onu
izlemeye başladım. Kız çok dikkatli ilerliyordu ve biraz da ürkek gibiydi.
Saçları kısa ve küt kesildiği için başta neredeyse erkek olduğunu düşünmüştüm
ama duruşundan kız olduğu gayet belliydi.
İnsanların onu bir orduya alternatif olarak yolladığı çok belliydi.
Önceki hatalarının aksine, sayı yerine kaliteyi seçmişlerdi.
Ulan, bu insanlar geri zekalı mı? Onunla başka birini göndermeyi
akıl edememişler miydi? Bu kodamanlar ne düşünüyor acaba?
Kızın tek başına olduğunu fark edince neredeyse ona acıyacaktım. Ne
bir arkadaşı ne de bir destekçisi vardı.
Cidden, ne lan bu? Savaşın iki general arasındaki düello ile
belirlendiği şu tarihi dramalardan biri mi bu şimdi? Ya da bir tür mazoşist
kural falan mı şimdi bu? Yani neden? Sadece, neden? Onu buraya yollayan her
kimse, beynindeki hücrelerin bir kısmı gerçekten ölü olmalı.
Kahramanın burada tek başına olmasının altında yatan başka bir
sebep olduğunu düşünsem de kahramanları seven biri olmadığımı düşünürsek, bunu
aptalca bulmaktan kendimi alamadım. Kahraman konseptini tamamen saçma bulurdum.
Kahramanlar, özünde dünyayı kurtaran kişilere denirdi. Emirlere
itaat eder ve bir tür destansı görev peşindeymiş gibi savaş alanından savaş
alanına koşardı. Sanki sistemlerine gömülü kodlarla hareket eden bir robot
misali önlerine çıkan herkesi kurtarırlardı.
Açıkçası, kahramanlık cidden saçmalıktan başka bir şey değil.
Hayatımı amme hizmetine harcamanın bir mantığını göremiyordum.
Bir iblis lordu olmayı kesinlikle tercih ederdim. Çünkü,
kahramanların aksine iblis lortları özgürdü. Başkalarının nazını çekmek zorunda
değildim. Nefret ettiğim kişilere tiksindiğimi açık açık gösterebilir,
istediğimde intikam peşinde koşabilir, istersem bölgemi genişletebilir ve nasıl
istersem öyle yaşayabilirdim. Beni zapt edecek ve kendimi pişmanlıklarla dolu
bir hayattan uzak tutacak tek şey yine kendimdim. İstediğin gibi yaşamanın
diğer insanlar için hoş olmayacağını tabii ki biliyordum ama benim için hava
hoştu. Kendi kararlarımın yasını tutmaktansa sorun çıkarmayı tercih ederim.
Bencil bir piç olduğumu inkar etmiyordum ama bunun sebebi de tam olarak
insanlığımı bir tarafa atamayacak kadar bencil olmamdı. Irkım değişse de ben,
yine bendim. Beni ben yapan öz değişmediği sürece nasıl göründüğümü hiç
umursamıyordum.
Aslında... bunu geri alıyorum. İnsana uzaktan yakından benzeyen bir
şey olmasaydım eğer çıldırabilirdim. Sonuçta insana benzer bir siluete sahip
olmak isterdim.
Muhtemelen zindan da, tam olarak bu mantığa sahip olmam nedeniyle
beni iblis lordu olmam için uygun biri olduğumu düşünmüştü.
Her neyse, kahraman savş istiyorsa, istediği savaşı vereceğim. Kale
tamamlanmaktan çok uzak olsa da çok sayıda ve özellikle bazı tehlikeli
tuzaklara sahipti. Onları test etmesine izin verecektim. Peki, o buraya
gelmeden önce herkese saklanmalarını söylesem iyi olacak.
Kanatlarımı açıp kaleden dışarı atladım ve zindanın diğer
sakinlerinin bir tür çay partisi yaptığı avluya doğru süzüldüm.
“Hey! Beni dinleyin!”
Yavaşça alçalmak için kanatlarımı çırparken bağırarak dikkatlerini
çekmeye çalıştım. İkinci çift kanat, kontrolümü önemli ölçüde artırmıştı. Artık
daha stabildim ve havada asılı kalabiliyordum ve istediğim yere, istediğim gibi
yumuşak bir iniş yapabiliyordum. Artık durmak için serbest dalışa geçmeme gerek
yoktu.
Gerçi, Rir ile avlanırken sık sık yapıyordum bunu ama... Yüksek
irtifalı saldırılarım etkili olmalarının yanı sıra heyecanlı ve eğlenceli
olduğundan gereksiz olsalar da kullanmaya devam etmeye karar vermiştim.
“Ne oldu Yuki?”
“Görür görmez kanatlarıma dokunmamaya ne dersin...”
Lefi koşup bana dokunmaya başlayınca kendimi gülmekten alamamıştım.
Beni dilemeyeceğini bildiğimden onu durdurmanın bir manası yoktu, bu yüzden bir
şey yapmadım.
“Zindana bir kahraman girdi. Asıl taht odasına gidip işleri yoluna
koyana kadar bir süre orada takılın.”
“Oh dostum! Az önce bir kahraman mı dedin patron!?” İlk tepki veren
Lyuu’ydu. Yüzü hoşnutsuzlukla burulmuştu.
“Sanırım kahramanların ne olduğunu biliyorsun?”
“Tabii ki biliyorum!” dedi Lyuu. “Onlar soğuk kanlı katillerdir ve
çok güçlülerdir! Çoğu çocukluğundan beri eğitildiği için bizi insan olmayanları
öldürmenin doğru şey olduğunu düşünür.”
Gözlerimi kısarak, “Anladım...” dedim.
Lyuu’nun yorumu bayağı mantıklıydı. İnsanlığın karşıtı olanlar için
kahramanların kabus olması gayet doğaldı.
Önceki hayatımda da bunun gibi şeyler duyduğumu hatırlıyordum. Bir
ülkede kahraman olan birisi bir başka ülkede soykırımcı olarak
adlandırılabiliyordu.
“Evet, şu şeylerden, “soğuk kanlı katillerden” biri bize doğru
gelmekte. Ondan kolay bir şekilde kurtulacağımdan emindim ama yine de tedbiri
elden bırakmamak için buradan gitmek isteyebilirsiniz.”
“Tamam!” dedi Illuna.
“Bir kahraman mı? Ne ilginç. Bunun yerine onu gözlemleyebilmek için
izin istemek daha cazip geliyor.” dedi Leila.
“B-bu pek de iyi bir fikir değil Leila. Biliyorsun, merak kediyi
öldürür falan.”
Illuna ve hizmetçiler avlunun kenarında bir yerde bulunan gizli
kapılardan birine girdi ve asıl taht odasına döndüler. Zindan sakinlerini,
kendim de dahil, tehlikeye atacak bir kapı koyacak kadar salak değildim tabii
ki. Avludaki bu kapı, kalenin her yerine yerleştirdiğim diğer bir sürü kapı
gibi herhangi bir yere açılan kapılardandı. [2]
Önceden kapının gideceği yeri seçip değiştirme yetkisi sadece
bendeydi ama zindanın seviyesi artınca bu da değişmişti. Herhangi biri, ona
izin verdiğim sürece, kapının açılacağı yeri değiştirebilme yetkisine sahipti.
Bir başka deyişle kapılar, zindan sakinleri nereye isterse oraya
açılan portallar olarak işliyordu. İnanılmaz işlevlilerdi.
“Ve benim yardımıma ihtiyacın olmadığından emin misin?” dedi Lefi.
Diğer üçünün aksine, o geride kalmıştı.
“Aynen, merak etme. Bu, kalenin savunmalarını denemek için mükemmel
bir şans. İstersen sen de geride kalıp, bir şeyler atıştırarak her şeyi
halletmemi izleyebilirsin.”
“Pekala... Ama gerekirse yardımımı sana seve seve sağlayacağımı
unutma.”
Sırıtarak, “Evet, biliyorum. Merak etme, gerçekten ihtiyacım olursa
yardımını isteyeceğim. Bence bir sorun yaşamam, yapmayı planladığım şey birkaç
tuzağı aktifleştirip taht odasında takılmak. Ciddi bir risk altına gireceğimi
sanmıyorum.” dedim.
Ve böylece, ben kahramanı karşılamak için hazırlanırken, Lefi’yle
birlikte taht odasına döndük.