Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Korku Tellalı Ejderha
Nell tedirgin bir şekilde sağa sola bakarak kalede ilerlemeye
başladı. Etrafını incelerken kendini kasvetli birçok koridora bakar halde
buldu. Loş ve kasvetli bu koridorlara baktıkça içinde yine de bir muhteşemlik
hissi oluşmuştu. Güzel avizelerden parlayan ışık harika sütunlardan yansıyarak
koridorlarda bir sürü karanlık, göz korkutan gölgeler oluşturuyordu. Her ne
kadar tedirgin hissetse de, kahraman, etrafındaki yapının zarif, sofistike ve
özenle hazırlanmış olduğunu düşünüyordu. Ambiyansı başka türlü tarif edemezdi.
Düşman arama yeteneği herhangi bir tepki vermemişti, ama Nell
tedbiri elden bırakmıyordu. Yeteneği ne derse desin, düşman bölgesinin bu kadar
derinlerinde gardını düşürmemesi gerektiğini biliyordu. Ama bu gerçeğin bir
kısmıydı. Kahramanın tetikte olmasının tek sebebi de gördüğü eğitim değildi.
Aslında Nell, kaleden korktuğu için tetikteydi. Sayısız zırh giydirilmiş heykel
hol boyunca eşit aralıklarla dizilmişti. Taştan heykeller öyle detaylı ve
gerçek yapılmıştı ki, her an onların canlanıp kendini gafil avlamaya
çalışacağını düşünüyordu. Her ne kadar yontulmuş taştan yapılmış olsalar da,
zırhlarıyla uyumlu kılıçları yüzünden bunu kafasından çıkaramıyordu.
Ne kadar denerse denesin, bu tuhaf dekorasyondan korkmamayı
başaramıyordu. Başlıklarındaki yarıklarından bir şeylerin onu izlediğini
hissediyordu.
Nell daha fazla ilerlemek istemiyordu. Korkmuştu. Arkasını dönüp
eve gitmek istese de yapamamıştı. Kahraman kuyruğunu kıstırıp kaçamayacak kadar
düşman bölgesinin derinliklerine girmişti. İsteksiz bir şekilde ilerlemeye
devam etti. Ama bundan önce arkasını dönüp etrafını inceledi.
“N-ne...?” Şaşkın bir şekilde gözlerini kırpıştırdı. “Az önce
onlar...?”
Nell arkasındaki heykellerin ona baktığını fark edince, içine kötü
bir his doğdu. Sanki arkasını döner dönmez miğferler ona doğru dönüyordu.
“Muhtemelen hayal görüyorum. Başka bir açıklaması olamaz.” Kendine
güven vermeye çalıştı. “Etrafta hiçbir canavar olmadığı için baştan beri bu
şekilde duruyor olmalılar değil mi...?
Tekrar kendini yanlış bir şey olmadığına ikna etmeye çalışan Nell,
arkasını döndü---tam döndüğü yerde bir tane zırh duruyordu.
“Aaaaaaa!?”
Bağırırken kılıcını savurdu. Hazırlıksız yakalansa da vücudunun
derinliklerine işlemiş içgüdüleri sayesinde kılıcıyla harika bir çapraz kesiş
yapmıştı. Kılıcı zırhın içinden yumuşak bir şekilde geçip herhangi bir zorlanma
belirtisi olmadan onu ikiye ayırmıştı. Taş heykelin üst yarısı altından kopup
uçmuştu; yere çarpınca çıkan yüksek ses tüm koridorda yankılandı.
“L-lanet... O şey nasıl oraya geldi...?”
Nell tedirgin bir şekilde zırhlı kabuğa baktığında içinin bomboş
olduğunu, hiçbir yaşam ya da güç belirtisinin olmadığını gördü. Tüyleri diken
diken olmuştu. Bunu yapan birisinin olmaması kafasını karıştırmış ve onu
korkutmuştu.
Bu tuhaf olay kaçmak istemesine neden olduğu için koridordan bir an
evvel çıkmak için adımlarını hızlandırdı. Uzun koridorda ilerlerken zırhlı
heykelleri bir bir geçiyordu. Uzun sürmüş olsa da bir şekilde bir kıvrıma, bir
kaçış yoluna gelmişti.
“Hmm...?”
Ama köşeyi döner dönmez yine bir şeylerin doğru olmadığını fark
etti. Girdiği yeni koridor, öncekiyle aynı, taş heykeller dizili bir
şekildeydi. Ortasında ise ikiye ayrılmış bir tane duruyordu. Ne olduğunu
anlaması çok uzun sürmemişti. Kaçmayı başaramamıştı. Düz gibi gözüken yolda
devam edeceğini düşünse de geldiği yere geri dönmüştü.
“Aieeeeee!” Kahramanın ağzından, korku dolu tiz bir ses yükseldi.
Çığlığıyla birlikte harekete geçen duvarlar birbiri ardına
kapanmaya başlamıştı. Derinlerden bir yerden de garip sesler geliyordu.
“AaaaAAaaaAAAaaahhHHhhh...”
“GugieAaagigiagiea….”
“GURUaruRUARUrururu…”
Nell’in kalbi çok hızlı atmaya başlamıştı. Öyle korkmuştu ki nefesi
hem derin hem kesik kesikti. Kapıdan gelecek şey ne olursa olsun, ondan
kaçabilmek için bir adım geriye atmıştı. Ama faydası olmamıştı; attığı adım bir
şeye çarpmıştı. Arkasında yine bir şey vardı.
Kahramanın bütün vücudu kaskatı kesilmişti.
Bir tarafı ona bakmaması için kendini yırtıyordu ama bunu
umursamadan korku içinde kafasını arkaya çevirdi. Kafasını çevirirken görüş
alanına ilk giren şey kocaman bir dişti.
Neye baktığını anlaması kısa sürdü. Bu bir kadındı. Ya da daha
doğrusu bir kadının devasa, tam arkasında süzülen yüzüydü. Kadının yanaklarının
yan tarafları yarıktı. Ve yırtık derinin içinde gözüken şey anormal derecede
büyük bir çeneydi. “Kadın”ın devasa ağzı ardına kadar açılmış, sanki kahramanı
bütün halde yutmaya hazırlanıyordu.
“Kyaaaaaaaaaaaaaaahhhh!”
Nell çığlık atmıştı. Tiz çığlık, her ne kadar devasa olsa da
kalenin her bir deliğine kadar her yerinde yankılanmıştı.
***
“Ahahaha!” Zindanın ekranındaki şamatayı izlemek, dizime vurup
kahkaha atmama neden olmuştu. “Oh adamım, bunu gerçekten yediğine
inanamıyorum.”
Zindandaki tüm tuzakları ben kurduğum için işe yaradıklarını
görmekten çok memnun olmuştum. Onları yerleştirirken harcadığım zaman ve
enerjiye gerçekten değmişti.
Sanki iblis lortlarının bu kadar cömert bir şekilde düşmanlarını
karşılamaya eğilimli olduklarını anlamaya başlıyor gibiydim. Çünkü kurdukları
tuzakların işe yaradığını görmeleri onlara gerçekten keyif veriyordu.
Kahramanlar kendileriyle ilgilenmeye başladıkça, iblis lortlarının keyiflerinin
yerinde olması gayet doğaldı. Gerçi, gerçek anlamda tuzaklar kullanmadığım için
benim durumum biraz farklıydı. Ekrana yansıyan her şey zindanın canavarları
tarafından organize ediliyordu. Hatta, tüm bu şamatanın sorumlusu yeni
çağırdığım üç canavardı. Yaptığımız eşek şakalarının bir öcünün işi gibi
gözükmelerinin tek sebebi tam olarak öyle olmalarıydı aslında.
Çağırdığım üç yaratık da hayaletti. Daha spesifik olmak gerekirse,
heyulalardı. Heyulalar, gerçek bir fiziksel forma sahip olmayan canavarlardı.
Yarı saydamdılar; neredeyse öteki taraflarını görebilirdiniz. Yeni çağırdığım
bu canavarlara Rei, Rui ve Lowe isimlerini verdim. Garip bir sebepten hepsi de
kızdı ve 3 ile 4 yaşları arasında gösteriyorlardı. Doğrusu, genç kız olmalarını
planlamamıştım. Hatta, öyle olmamalarını tercih ederdim. Lefi’nin tekrar
suçlamalara başlayacağından çekiniyordum ve asla bir pedofili olmadığım için
bana öyle demesinden uyuz oluyordum.
Görünüşleri dışında, hayaletler tam da istediğim gibilerdi. Her birinin uzmanlaştığı bir yetenek vardı.
Rei, telekinezide iyiydi. Kapıları çarpıp, tüm zırhı hareket ettirmekten
sorumluydu.
Lowe, zihin büyüsünde iyiydi; büyüleri hedefin duyularını manipüle
ederek gerçeklik algısını değiştirmekte uzmanlaşmıştı. Güçlü olmasına rağmen
kullanımı sınırlıydı. Zihinleri dengesiz olmayan kişilere aşağı yukarı hiç etki
edemiyordu. Neyse ki kahraman tamamen korkmuş ve sınırda olduğundan kolay bir
hedef olmuştu. Lowe bir şekilde dikdörtgen şeklinde birkaç koridor yapıp tek
bir koridor gözükmesini sağlamıştı. Bir başka deyişle kahramana fark ettirmeden
daire çizdirmişti.
Son olarak bir de Rui vardı. Sahip olduğu illüzyon büyüsü sayesinde
hem tüyleri diken diken eden homurtu sesleri hem de aşırı büyük ağızlı kadın
gibi şeyler yapabiliyordu. Rui’nin büyüsündeki en muhteşem şeyse, yaptığı
büyülerin maddeye sahip olmasıydı. Yarattığı şeyler gerçekten var olmasalar da
onları hissedebilirdiniz.
Heyulalar, hortlak olarak sınıflandırılırlardı. Çoğu heyula
hakkında yaşamayı sevmeyen yaratıklar olarak bahsedilse de ne Rei, ne Rui ne de
Lowe’nin intihara meyili vardı. Diğer heyulaların aksine, bir tür kin
güttükleri için heyula olmamışlardı. Formları, zavallı bir ruhun pişmanlıkla
dolu son dileğinden kaynaklanan kötülükle oluşmamıştı. Daha saf bir şeyden
oluşuyorlardı. İstedikleri şey yaşayanlara eşek şakası yapmaktı, hepsi buydu.
Ve kahramanın onları fark edememesinin sebebi de buydu. Düşman
arama yeteneği, kullanan kişiye zarar verecekleri aramaya programlıydı. Bu üç
heyulanın öyle bir niyeti yoktu. İstedikleri tek şey onunla oynamaktı. Yeteneğe
göre bu üç heyula kız onun düşmanı değildi. Onun yerinde olsam, duruma ayak
uydurup haritamı açar ve etrafımdaki alanı incelerdim. Ama benim aksime,
kahraman bir iblis lordu değildi. Zindanın özelliklerine erişimi yoktu. Ona
eziyet eden yaratıkları bulmasının imkanı yoktu.
Üç heyula epey pahalıya mal olmuştu. Pasif gelirimi biriktirmenin
yanında Rir’le ava gidip onları çağırmak için yeterince ceset stoklamam
gerekmişti. Sonuç mu? Harcadığım paraya kesinlikle değmişlerdi. Zindanın şu
anki ölümcül olmayan düzenine “korku evi modu” demeye karar verdim. Başka
savunma fikri daha da düşünmüştüm ama henüz “kesin ölüm modu” hakkındaki
detayları kararlaştırmamıştım. O kısım hala taslak aşamasındaydı.
Heh. Bu bayağı eğlenceli olmaya başladı. Ah adamım, güzelim kule
savunması. [1]
Kahramanı gözlemlemeye devam ederken sırıttım. Bana doğru dönük ve
çileden çıkmış bir ifadeyle bana bakan Lefi’yi görünce duygularımızın
karşılıklı olmadığını anladım.
“Ne ümitsiz, sapkın birisin... Korkarım, sadece bir pedofili değil,
ayrıca bir de sadistsin.”
“Ah hadi ama, kes şunu. Beni, delirmiş bir sapık gibi göstermeye
çalışıyorsun.”
“Ben de tam olarak ondan bahsediyorum zaten.”
Lefi’nin dediklerine karşı çıkmak istedim ama aramızda oturan
Illuna konuşmaya dahil oldu ve ben karşılık veremeden araya girdi.
“Onun adına kötü hissetmeye başladım. Ona sert davranıyor ve ona
zorbalık yapıyorsun...” genç vampririn bakışları acı doluydu. Yaptıklarımı
yanlış bulduğu çok belliydi.
“Y-yani, demek istediğim, sizi anlıyorum, ama o bir yerde bizim
düşmanımız, biliyorsunuz...” Kahramanın olduğu ekrana parmağımı kaldırıp
baktığımda durumun değiştiğini fark ettim. Üç heyula, zavallı kızı travmatize
etmişti; devam etme isteğini tamamen kaybetmişti. Hatta bir köşeye sinip
dizlerine sarılmış hıçkırarak ağlıyordu.
“Ahh...” konuşmaya devam etmek istedim ama yapamadım. Öne sürdüğüm
fikir çoktan çürümüştü.
“Yuki...” dedi Lefi.
“Bence artık ona zulmetmeyi bırakmalısın...” diye ekledi Illuna.
Bakışları sitem doluydu. İkisi de haklı olduğuma inanmıyordu.
“Tamam, tamam, anladım, bana böyle bakmayı kesin artık.” İç çektim.
Bakışlarına dayanamayarak hemen asıl taht odasından kaçıp kahramanın
olduğu yere doğru ilerledim. Savaşma isteğini çoktan kaybettiği için yüz yüze
gelsek bile bana saldıracağından şüpheliydim.
Dostum, hiç hoş değil. Tüm o heyulaları ve diğer şeyleri planlama
için yaptığım her şey boşa gidecek sanırım.