Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Kahraman ve İblis Lordu
Nell, ertesi gün tam dinlenmiş bir şekilde uyandı. Saldırma
bir yana tehdit bile edilmemişti ve ona verilen yatak çok rahattı. Aynı şekilde
yemekler de öyle lezzetliydi ki, hayatında daha önce hiç görmemiş olsa bile
midesine indirmişti. Buraya gelme amacı olan görevini unuttuğu için utanmış
hissetse de bu hissi çok uzun sürmeyecekti.
“Peki seni buraya tam olarak kim gönderdi?”
İblis lordu ona seslenerek, onu düşüncelerinden
uzaklaştırdı. Muhtemelen dün gördüğü kız onu gece boyunca azarladığı için
uykulu gözüküyordu.
“Ş-şey... Kilise. Bana senin seri cinayet işleyen kötü bir iblis
olduğunu ve seni alt etmek için bana ihtiyacı olduklarını söylediler.”
“Tüm söyledikleri bunlar mıydı?”
“H-hıhı!” Başını onaylayarak salladıktan sonra geriye
yaslandı. Ah tanrım! Ne aptalım! Bunu ona söylediğime inanamıyorum!
“Bak, birilerine güvenmek falan iyi, ama biraz fazla
güvendiğini biliyor olmalısın...” dedi iblis lordu bıkkın bir şekilde.
“Ş-şey... Özür dilerim. Daha dikkatli olmaya çalışacağım.”
Utanmaktan ne karşı çıkmış ne de sızlanmıştı. Sadece başını sallayıp iblis
lordunun sözlerini dinledi.
Her ne kadar zindanda bir sürü yaşayan olsa da, iblis lordu
şu an burada olan tek kişiydi. Hatta, o ve boynuzlu koyun iblisi, bütün sabah
boyunca gördüğü tek kişilerdi ve hizmetçi de zaten kahvaltı hazırlamaya
gitmişti.
Kalenin başka yerlerinde olmalılardı.
“Bir dakika, orduya bağlı değil misin?”
“Hayır, ben kilisedenim. Bana senden kurtulma görevini
veren, kutsal şövalye birliklerinin yüzbaşısıydı ama o da bu fikre pek sıcak
bakmıyor gibiydi...”
“Anladım.” Nell yüzbaşıdan bahsederken, yüzü gözünün önüne
gelmişti. Yüzü sürekli sakin, cesur ve zarifti ama Nell’e görevini verirken
öyle değildi. Sanki bunun sebebi, kahramanı ormana gönderme emrinin üst
kademelerden gelen bir baskıyla gelmiş olmasıydı.
Dur, yine mi fazla konuştum? Nell, iblis lorduna ordu
hakkında çok fazla bilgi verdiğini çok geç fark etmişti. Düşmanları.
Endişelenmişti, gözlerini utanarak ona doğru çevirdi ver bir soru sordu.
“Ş-şey... Şimdi gidip kiliseye saldırmayacaksın, değil mi...?”
Omzunu silkerek, “Değişir. Bana karışmazlarsa ben de onlara
karışmam.” dedi iblis lordu. “Ama bana zıt giderlerse, elimdeki her şeyle
onları ayağımın altında ezerim. Onlara bunu açık ve net bir şekilde
söylediğinden emin ol.”
Kararını belirten iblis lordunu gözleri birden sertleşmişti.
Aurası yükselmiş ve varlık hissi birden artmıştı. Yaydığı baskı yüzünden Nell
konuşmakta zorlanmıştı, bu yüzden sadece başını salladı.
“T-tamam.”
“Şunu söyleyeyim, eğer mümkünse kimseyi öldürmek istemem. Gerçekten
vahşetten falan hiç hazzetmem, ama eğer üzerime bir ordu yürüyecek olursa asla
onu oturup beklemem.”
“Sanırım haklısın...”
İblis lordunun sözlerinin mantıksız olduğunu söyleyemezdi.
Ya da yanlış olduğunu. Önceki gece, uzun uzun düşünmeye vakti olmuştu. Süper
rahat yatağına yattığı andan itibaren düşünmeye başlamıştı ve rüyalar alemine
dalana kadar da devam etmişti.
Kahraman, bu zamana kadar yaptığı ve ileride yapmayı
planladığı her şey hakkında uzun uzun düşündü. Kendini bulduğu bu yer ve sahibi
iblis lordu hakkında düşündü.
Zindanda sadece bir günlüğüne bulunmuş olsa bile Nell, iblis
lordunun zindanda yaşayanlar tarafından güvenilen biri olduğunu anlamıştı.
Hatta, güvenleri öyle belirgindi ki bunu anlamak için tek bir bakış bile
yeterliydi. Bundan, onun kötü bir insan olmadığını çıkartmıştı. Tiranlıkla
yönetenlere daha az güvenilirdi. Eğer iblis lordu onlara anlamsız bir şekilde
baskıcı davransaydı, zindanda yaşayan kimse bu kadar mutlu olmazdı.
Burada yaşayanlara göre, bu ünvanı taşıyan kahraman değil
ama oydu.
Ve o bunu görmeye başlamıştı. Efsanelerde anlatılan
kahramanlar, diğerleri için güçlenir ve yaptıklarından dolayı onların
güvenlerini kazanırdı. Gerçek kahramanlar, herkesin sevdiği kişilerdi. Her ne
kadar bencilliğini görmemiş olsa da herkesin güvenini kazanmak için kahramanca
bir şey yapmış olduğundan emindi. Ama diğer yandan, kendi yaptığı şey sadece
emirleri uygulamak ve etrafındaki insanların dediklerini yapmaktı. Ona göre,
iblis lordu, en azından kendinden daha kahraman biriydi.
Düşünceleri öyle garip ve iticiydi ki onu hem kendi hem de
iblis lordunun rolünü sorgulamaya itmişti. Asıl iblis lortları kimdi? Peki ya
asıl kahramanlar? Sorularına cevap bulamamıştı ama yine de ölçüp tartmaya devam
etti. Bütün gece boyunca düşünmüş olsa bile tam olarak bir sonuca varamamıştı.
Yapabildiği tek şey, ikisinin arasındaki farkları iyice anlamak olmuştu.
“İyi misin? Bir süredir dalıp gittin.”
“Ah, şey... evet. Özür dilerim.” Düşüncelerinin onu tekrar
ele geçirmesine izin verdiği için, kahraman biraz utanmıştı. “N-neyse, biraz
kişisel bir şey sormamın sakıncası var mı? Bu kafamı bir süredir kurcalıyor, o
yüzden bundan kurtulmak istiyorum.”
“Buyur bakalım.” Sorusunu yanıtlayacağını söyleyen iblis
lordu ağzına çay dolu bardağını götürdü.
“Şey... Sen bir pedofili misin?”
“Ne!?”
Soru iblis lordunu öyle şaşırtmıştı ki içtiği çayı
püskürtmüş, öksürüp her yeri çay yapmıştı.
“Öf... Bu iğrenç.”
“Aynen, acaba kimin hatası?” Biraz daha öksürmek için ara
verdi. “Neden herkes benim bir lolicon olduğumu düşünüyor!?”
“Lolicon mu?”
“Küçük kızlardan yararlanan bir manyak, bir pedofil!” İblis
lordu, bardağını masaya koyarken gücenmiş bir şekilde bağırdı. “Neyse, sorunun
cevabı, kesin bir “hayır”. Burada takılan bir sürü küçük kızın olduğunu kabul
ediyorum ama yemin ederim masumum. Gidip onları topladığım falan yok. Olaylar
kendi kendine böyle gelişti. Netleştirmek için tekrar söyleyeyim. Ben bir
lolicon DEĞİLİM.”
“Hmm... Yani, herkes farklı olduğundan seni çok fazla
eleştirmeyeceğim. Gümüş saçlı kızın yaşlarında sıkıntı olmaz gibi ama Illuna
gibi küçük kızlara el sürmemen gerek, biliyorsun.”
“Ah, Lanet olsun! Beni cidden dinlemiyor musun!? Az önce tam
olarak bir pedofil olmadığımı anlattım sana! Lefi tam olarak... Şey, tamam.
Onun için bir şey diyemem ama Illuna, benim için küçük bir kızkardeş gibi! Onu
asla öyle görmüyorum!”
“Demek Lefi’ye dokunuyordun yani?”
“Ne!? D-demek istediğim şey bu değil! İkimizin de aynı
şartlarda olduğunu söylemeye çalışıyordum. Illuna’yı korduğuğum gibi onu
korumama gerek olmadığından ikisini aynı şekilde düşünmüyorum.”
İblis lordunun bir bahane bulmaya çalışmasını izleyen Nell
kıkırdamıştı.
O da benim kadar insan.
“Şimdi neye kıkırdıyorsun acaba...?”
“Hiçbir şeye.” Nell gülümsedi. “Daha dün seni öldürmek için
gelen biri olmama rağmen seninle bu şekilde konuşuyor olmayı komik buldum.”
“Yani, öyle baktığın zaman durum gerçekten tuhaf sanırım.”
“Aynen dediğin gibi. Kendin görmeden ya da üzerine
düşünmeden, bazı şeyleri gerçekten anlayamazsın. Sanırım ben de bunu yapmaya
başlayacağım. Kendi kendim olmak ve kendi kararlarımı almak için elimden geleni
yapacağım.”
“Lütfen yap. Sadece bir iblis lordu olduğum için düşman
kazanıp durmayı istemiyorum.”
İblis lordu omzunu silkmesi, Nell’in tekrar gülümsemesine
neden olmuştu.