Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

11 Nisan 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1539 Görüntülenme
Bu bölümü 32 Kişi beğendi.
Cilt 7

İblis Lordu Maceracı Oluyor

“İtiraf etmeliyim, etkilendim.” Lefi, şehri tararken araya bir iltifat sıkıştırdı. Gözleri bir oraya bir buraya bakıyor, her şeyi tek tek yakalamaya çalışıyordu. “Her zaman insan yerleşimlerinin sıkıcı olduğunu sanmıştım. Görünüşe göre, pek de öyle değillermiş.”

“Bir dakika, bu senin bir insan şehrini ilk ziyaretin mi?”

 

Nasıl ya? Bin yılı aşkındır yaşamıyor mu bu?

 

Sokak göstericilerinin işleri çoktan bitmiş olsa da ejder kız hala omzumda oturuyordu. Manzarayı sevmişti. Galiba, herkese yukarıdan bakıyor olmak, ona güçlü bir pozisyonda olduğunu hissettirmişti. Yüce Ejderha böyle birisi, sanırım. İnsanların aynı şekilde hissetmemesi ne yazık.

 

Yanından geçip gittiğimiz insanların onu daha az kötü ve korkutucu olarak gördüğü çok belliydi. Hatta, bir sürü şefkatli gözün ona bakmasına neden olmuştu. Onu sıradan mutlu bir çocuk gibi gördüklerini hissetmiştim. İki zıt düşünceler arasındaki fark öyle fazlaydı ki, neredeyse etrafta dolaşıp insanlara, sırf itlik, serserilik olsun diye, onun hakkında ne düşündüklerini soracaktım.

 

“Daha önce yakıp yıkmadan, bir insan şehrini ziyaret etmemiştim. Bu türden bir kalabalığın içinde ilk defa yürüyorum. Yaptıkları şeyleri zerre merak etmiyorum.”

“Mantıklı.”

 

Doğru. Önceden, bir tür iç işlerine karışmama antlaşmasından bahsetmişti. O zamandan beri gezmek bir yana, hiçbir insan şehrine girmemişti bile. Bir dakika, şu an teknik olarak antlaşmayı bozmuş olmuyor mu? Şey... galiba bozmuyor olmalı. Bölgemize ilk onlar izinsiz girdi. Antlaşmanın artık bir önemi kalmamıştı.

 

“Ah, tabii ya, Yuki. Sana söylemem gereken bir şey olduğunu unuttum.” dedi Lefi.

“Nedir?”

“Bacaklarımın seni heyecanlandırdığının farkındayım, ama lütfen kendini tutmaya çalış. Düşüncelerin yüzünden okunuyor.”

“N-neden bahsettiğini bilmiyorum!”

 

Anına bağırarak reddettim ama işe yaramamıştı. Yanımdaki iki kız da, bir gram bile ikna olmamıştı.

 

“Ne sapık birisin.” Kahraman bana doğru güvenini yitirmiş bir bakış atmıştı.

 

Oh dostum. Yeter! Bana şöyle bakmayın! Yani, güzel ve yumuşak olduklarını düşündüğümü kabul ederim ama hepsi bu kadar! Kalktığım falan yok!

 

“Öhöm.” Yalandan bir öksürükle boğazımı temizliyor gibi yapıp kahramana sorumu sordum. “Şey, bir süredir sana bir şey sormak istiyordum, maceracılar tam olarak neler yaparlar?”

“Beni bu kadar kolay kandıramazsın Yuki. Konuyu değiştirmeye çalıştığını biliyorum.” Ona baktığımda, hoş görmeyen bir çift gözle tekrar karşılaştım.

 

Birbirini gereklilikten dolayı isimle çağıran tek kişiler kahraman ve bendim. Unvanları kullanmayı tercih ederdim, ama kimliğini gizli tutmak istediği ve şehrin ortasında bana iblis lordu şeklinde seslenmek istemediği için böyle yapmaya karar vermiştik. Bana bir isim takmayı düşünmüştü, ama en sonunda ismimin en doğru seçenek olduğuna karar verdi. Görünüşe göre, benden bir tür “komşu çocuğu” havası almıştı.

 

Mantıklı. Reenkarne olana kadar bir insandım ve gayet ortalama biriydim, bu yüzden nedenini anlamıştım. Gerçi ben daha çok iblis lordu havası vermek isterdim. Sanırım daha ağırbaşlı gözükebilmek için fazladan çaba harcamam gerekiyordu.

 

Aynı şekilde, Lefi’ye de isim takmaya çalışmıştı. Daha doğrusu, yeni bir isim takmaya çalışmıştı. Lefi bunu pek sevmemiş gibi gözükse de sessizce “sırıtarak” karşılamıştı. Ejderha, Lefi ya da Leficios dışında bir şekilde çağırmayı şiddetle reddetmiş ve ilki daha kısa ve sıradan olduğu için kahraman onu tercih etmişti.

 

Ben de, sırf kızdırmak için ejderhaya yeni isimler takmaya çalışmıştım. Öyle kızmıştı ki yüzümün ortasına bir tane geçirmişti. Off, çok acımıştı. Aptal ejderha, ayı gibi güçlüydü.

 

“Ama tabii, sanırım şu anki “tercihlerin” için seni maruz görebiliriz.” Zaferinin tadını çıkaran kahramanın yüzünde, neredeyse kendini beğenmiş bir ifade vardı. “Maceracılar canavarları öldürmek, bir şeyleri korumak ve nadir tıbbi bitkileri toplamakla görevlidirler. Lefi’nin bundan daha önceden bahsettiğini biliyorum ama aslında etrafta dolaşıp diğer ırklardan birilerini öldürmeye çalışmazlar.”

 

Hmm, o zaman Monster Hunter’daki avcılar gibiler.

 

“Emin misin? Ben birçok kez maceracılar tarafından saldırıya uğradım.” dedi Lefi.

“Muhtemelen seni bir canavar falan sanmışlardır.” Diyerek omuz silktim. Sonuçta bir “Yüce Ejderha” falansın. Muhtemelen insanların kabuslarına falan giriyorsundur. Sıçayım.

“Ne kadar kabalar...” Ejderha yüzünü buruşturdu. “Kabalıkları bir cezayı hak ediyor. Onları yok edip, geride bir tane bile bırakmamalıyım.”

“Lütfen yapma!” dedi Nell.

 

***

 

Şehrin yoğun sokaklarında kalabalığı yara yara ilerleyerek en sonunda bir iş hanına benzeyen bir binanın önüne geldik. Sürekli birileri girip çıkıyordu. İşlerin iyi gittiğini görmek için tek bir bakış yeterliydi.

 

“Sonunda geldik.” Binayı baştan aşağı inceledikten sonra sırıttım. Sabırsızca bir adım ileri atmaktan kendimi alıkoyamadım. “Pekala, bu kadar bakmak yeter. Hadi gidelim. Şimdi.”

“Bir hücren bile çekingen olamıyor değil mi?”

“Asla olmaz.” Omuzlarımdan yeni inmiş Lefi, başını sallayarak cevap vermişti. “Aptallığı, herhangi bir duyarlılık hissetmesine engel oluyor.”

“Evet, çünkü böyle duygusal davranarak ben aptal oluyorum. Aynen.” Gözlerimi devirmiştim. “Siz moronların aksine, ben kendimi aptal “duyarlılık” yüzünden tutamam.”

 

Kalbim heyecandan küt küt atıyor, bir yandan konuşurken bir yandan da ön kapıdan içeri yürüyordum. İçeri girerken, kulağıma kıvrıla kıvrıla gelen bir güç dalgası hissettim; loncanın bana verdiği ilk his, ses duyuma yönelikti.

 

İçerisi çok gürültülüydü. İçerisi kalabalık ve ses seviyesi tavan yapmıştı. Masalardan gelen tıkırtılar eşliğindeki konuşmaları duyabiliyordunuz ama öyle fazla konuşma dönüyordu ki, birbirinden ayırt edebilmeniz mümkün değildi. Kimin ne dediğini anlamam hayatta mümkün değildi. Yine de, aşırı gürültüye rağmen, rahatsız olmamıştım. Hatta bunun tam tersiydi. Ah dostum, bu yer cidden harika bir hisle doluydu.

 

Lefi genç bir kızdı ve Nell de ondan biraz büyük gözüküyordu, tam olarak bir yetişkin diyemezdik. İçeri girdiğimizde, birçok gözün dikkatini çekmişlerdi ama hiçbiri bir andan daha uzun sürmemişti. Maceracılar bir süre sonra yemeye, konuşmaya ve gün ışığına bulanmaya devam ettiler. Loncanın bir restoranla birleştiğini anladıktan sonra neden bu kadar kalabalık olduğunu hemen anlamıştım. Öğle yemeği zamanıydı. Burada olanların çoğu sadece yemek yemek için buradalardı.

 

Loncanın girişinden tezgaha doğru yürüdüm. Orada, yirmilerinde gözüken kadın bir resepsiyonist tarafından karşılanmıştım.

 

“Maceracılar Loncası’na hoş geldiniz. Size nasıl yardımcı olabilirim?” Şaşırtıcı derecede nazik bir tonda konuşmuştu.

“Arkadaşlarım loncaya kayıt olmak istiyor.” dedi kahraman.

“İkisi de mi?” Resepsiyonist Lefi’ye bakmıştı. “Kabalığımı bağışlayın ama bu hanımefendinin de kayıt olacağını mı söylüyorsunuz? Biraz genç gösteriyor.”

 

Seni gayet iyi anlıyorum. Yaşını saymasak bile Lefi hiç de maceracı gibi görünmüyordu. Saçları ve cildi çok iyi durumdaydı ve hiçbir yara izi yoktu. Bir bakışla savaşabilen biri olduğunu düşünmezdiniz. Resepsiyoniste göre, kız, muhtemelen zengin bir aristokratın kızı falan gibi gözüküyordu.

 

“Ve bu bir sorun mu?” Lefi gözlerini kısmıştı.

“Asla değil.” diye cevapladı.

“Kişilikleri ve geçmişleri için ben kefil olabilirim.” Kahraman, konuşma daha kötüye gitmeden araya girmiş ve lonca çalışanına bir süre önce gösterdiği mührü göstermişti.

“Güzel, bu, işleri daha da kolaylaştırır.” Resepsiyonist başını sallayarak cevapladı. Her ne kadar biraz şaşırmış olsa da, hemen kendine gelip işine devam etti. “Lütfen ikiniz bir elinizi tezgahın sonundaki büyülü makinelerin üzerine koyabilir misiniz?”

 

Çalışan bizi bir tür derme çatma gözüken makineye yönlendirmişti. Metalden yapılmış olsalar da ilkel ve kaba gözüküyorlardı. Lefi ve ben, ayrı ayrı bir cihazın önünde durup, resepsiyonistin söylediği şekilde bir elimizi cihazın üstünde bulunan düz plakaların üzerine koyduk. Tuhaf, mekanik sesler çıkarırken, bir miktar büyü enerjimi içine çektiğini hissettim. Bu ses bana belli belirsiz, bir baskı makinesini hatırlatmıştı.

 

Çok geçmeden, makineden, şehre girerken askerden aldığımız tahta kimliklere benzer boyutta, bakır renginde bir kart çıkmıştı. Üzerinde, üç tane dikey çizginin olduğu tuhaf bir sembol kazınmıştı. Bana Japon Kanjilerinden biri olan nehri () hatırlatıyordu.

 

Çalışan, “Ve, hepsi bu kadar. Kaydınız tamamlanmıştır. Tebrikler, artık Maceracılar Loncası’nın birer üyesisiniz.” dedi gülümseyerek. “Bu kart kimliğiniz yerine de geçeceğinden kaybetmemeye çalışın.”

“Hmm. Bu bayağı kolay oldu.”

“Bu işlem eskiden çok daha karmaşıktı ama çok fazla kişiyi yetersiz buluyordu. O zamanlar maceracılık işi hiç iyi gitmiyordu, bu yüzden değiştirmek zorundaydık. Şimdilerde tek yaptığımız büyü enerjinizi tarayıp buna dayanarak kaydınızı gerçekleştirmek.”

“Ah. Mantıklı.” Bu olay, geçici işçi sağlayan ajanslardan işçi aldığınızda kullanacağınız türden bir şey. Asıl çalışanlardan biri gelip, geçici işçiyi içeri alana kadar onu dışarıda bekletmektense, onlara kart ayarlayıp hem hayatlarını kolaylaştırır hem şirketi daha verimli hale getirirdiniz.

 

Resepsiyonist konuşmayı maceracılığın temellerini anlatarak bitirmişti. Ve böylece, sözleşme tamamlanmıştı. Biz maceracılar, lonca üyeleri, iş yapmak için hazırdık.

 

“Uyan Lefi. Ders bitti.” İçi geçmiş Lefi’yi sarstım. Sıkılmaktan uykuya dalmıştı.

“Mmmh...” yavaşça uyanırken gözlerini ovuşturdu. Hareketleri öyle tatlı ve şirindi ki gülümsemiştim.

 

Tekrar uyumayacağından emin olduktan sonra bakır renkli plakaya tekrar baktım ve gülümsedim. Vay anasını be, çok heyecanlı. Lefi ve kahraman, muhtemelen benim çocukça davrandığımı falan düşünüyordur ama dostum, az önce bir maceracı oldum be. Gerçek bir erkek nasıl heyecanlanmasın?

 

“Bu kart, istediğiniz zaman şehre girebilmenizi sağladığından, döneceğiniz zaman geçici kimliğinizi gidip kapıya bırakmalısınız.”

 

“Tamamdır. Teşekkürler Nell, sana borçluyum.”

 

Pekala! İşte şimdi, yürek hoplatan bir macera, hayatının macerasını arayan bir İblis Lordu’nun olduğu gizemli ve tuhaf bir hikaye başlıyor! Oley be! Hadi başlayalım!

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Yaoi'den_nefret_ederim (137 puan) Üye
2023-03-21 21:07:05
Slime yada şifali bitki'mi toplayacağız
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-26 17:38:26
Bölüm için teşekkürler
Uykuluaizen (22 puan) Üye
2020-04-12 15:14:52
Bölüm için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-04-11 19:21:59
Sanırım mangasına kadar bir 5-10 bölüm daha sürecek 😧😦😲.
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-04-15 11:15:39
@ASİLZADE, bunun mangası mı var? İsmi aynı mı?
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-04-16 02:12:55
@Sadecesama, maou ni natta noe... diye bayağı uzun bir adı var serimangada bulabilirsin.
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-04-11 15:56:16
Çeviri için teșekkürler.
efknyrk (1574 puan) Üye
2020-04-11 15:39:58
Mangasından zaten bildiğim olayları okumak zor geliyor artık :d insan sabırsızlanıyor
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-04-11 15:35:20
Ceviri icin tesekkurler