Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Ara Sokaklar
Lefi, kahraman ve ben, loncayla işimiz biter bitmez şehrin
kapılarına doğru yöneldik. Henüz ayrılmayı planlamasak da aramızda insanlarla
ilgili bir şey bilen tek kişi, artık ihtiyacımız olmadığı için geçici kimliklerimizi
geri götürmemizi önermişti ve bu öneriye karşı çıkmak için bir sebep yoktu.
Aynı yoldan geri dönmek sıkıcı olacağından, manzarası güzel bir yolu tercih
edelim dedik. Aslında tam olarak öyle denemez.
Geçmek zorunda kaldığımız yer, şehrin az insan bulunan
yerlerinden biriydi. Evlerin kalitesiz yapıldığı belliydi ve etrafta bir sürü
bakımsız bina ve yıkıntı halinde bir sürü ara sokak vardı. Ve bu sokaklardan
birine girdiğimizde önümüz kesildi.
“Sanırım kendimize bela bulduk.” diye yakındım.
“Aynen öyle gözüküyor.” dedi kahraman. Gergindi. Hatta öyle
gergindi ki, elbisesini kenara itip elini kılıcının sapına koydu. Davranışı,
Lefi’ninkinin tersiydi. Ejder kız durumdan hiç etkilenmemiş gibiydi. Sanki her
şey normalmiş gibi davranıyordu.
Birkaç tane silahlı adam gölgelerden belirip sokağın iki
tarafını kapatmıştı. Önümüzde ve arkamızda üçer tane olmak üzere, toplamda altı
adam vardı. Hepsinin yüzünde aşağılık gülümsemeler vardı. Gruptaki beş kişi
silahlarını bize doğrultmuş haldeyken, bir tanesi kendini beğenmiş bir şekilde
kollarını bağlamıştı. Sanırım bir fincan çay içmek için davet etmeye
gelmemişlerdi.
Aslında duruşumun değişmemesinin en büyük sebebi, onları
uzun süredir tanıyor olmamdı. Loncadan çıktığımızdan beri peşimizdelerdi ve
zindanın harita özelliği attıkları her adımı takip etmemi sağlamıştı.
Tepelerine binmememin tek sebebi, onlarla nasıl başa çıkacağımı bilmiyor
oluşumdu. Burada yasalara saygılı bir vatandaş gibi davranmaya çalıştığımdan
onları öylece gömemezdim.
“Hey, ah... Bir yere yetişmemiz gerekiyor. Çekilebilir
misiniz?” Soğukkanlı bir ses tonuyla konuşmuştum. “Oh ve bu arada böyle keskin
objeleri insanlara doğru tutmamanız gerekir. Eminim okulda ilk öğrettikleri şey
budur.
“Heh. Kusura bakma velet, ama biz senin süslü okullarına
giden tiplerden değiliz. Geldiğimiz yerde hiç öğretmen bulunmaz.” Silahını
çekmemiş tek adam, grubun muhtemelen lideri, sırıtarak bir adım öne çıkmıştı.
Tek önemli özelliği devasa vücuduydu. Vay anasını. Adam, kas kelimesinin vücut
bulmuş hali gibiydi. Adamın vücudu, sağlıksız denebilecek kadar büyüktü.
“Şimdi beni dinle velet.” Konuşurken boynunu kütletti. “Eşek
sudan gelene kadar dayak yemek istemiyorsanız, malları ve paraları sökülün. Ve
bir numara çevirmeye kalkmayın. Aldığınız mangırları gördük. Sizi izliyorduk.”
“Söylesenize.” dedim. “Neden bütün loncayı dehşete düşüren
canavarları öldürebilecek kadar güçlü bir adamla uğraşıyorsunuz ki?”
“İyi deneme, ama bu blöfü bir kilometre öteden bile
görebiliriz. Senin gibi sıska bir piçin o kadar güçlü canavarları alt etmesine
imkan yok. Büyük ihtimalle, onları halleden birinden çaktırmadan arakladın.”
Hmm.. güçlü? Ben öyle düşünmüyorum, ama tabii dostum, her ne
diyorsan.
Yapmamam için bir sebep olmadığından lideri analiz edip,
özelliklerini kontrol ettim.
***
Genel Bilgiler
İsim: Dorga
Irk: İnsan
Sınıf: Yetenekli Baltacı
Seviye: 47
HP: 1601/1601
MP: 198/198
Kuvvet: 350
Dayanıklılık: 432
Çeviklik: 210
Büyü: 91
Maharet: 132
Şans: 111
Yetenekler
Balta Tekniği IV
Kriz Saptama III
Ünvanlar
Katil
Seri Tecavüzcü
Akılsız Savaşçı
***
Vay be. Baltacı, şaşırtıcı derecede güçlüydü, özellikle bir
insana göre. Gerçi, yine de yeterince iyi değildi.
İçinde bulunduğum durum, eski halimi paniğe sokardı ama
yeteneklerim sayesinde ondan çok daha güçlü olduğumu fark edebiliyordum.
Zaferimden emindim. Demek birine yukarıdan bakmak böyle bir şeydi. Dostum,
imparatorlar falan bayağı şanslıydı be.
Gerçi, rahat hissetmem gerekirken pek de mutlu değildim.
Daha çok tadım kaçmış gibi hissediyordum. Çıkmak üzere olan kavgaya karışmak
büyük ihtimalle şehirden atılmama neden olacaktı. Ve hala şehri tamamen
gezmediğimden, bu fikre pek sıcak bakmıyordum. Onları öylece öldürüp,
cesetlerini eşya kutusuna atabilirdim...
Bu fikri bir süre düşündüm ama bir kenara atmak zorunda
kaldım. Görünmeme izin vermezdim, bu yüzden büyü yapmak imkansızdı. Ve onları
tek tek öldürmek de bayağı sıkıntı olacaktı. Öffff.
Liderleri, sessizliğimi, şüphelerinin tam isabet olduğu
şeklinde yorumlayarak kahkahayı basmıştı. Ah tanrım! Neden bu kadar gereksiz
derecede gelişmiş bir vücudu var ki? Adamın özellikleri hem benim hem de
Nell’in özelliklerinden düşüktü. Fazladan kaslar, onu sadece daha çirkin
gösteriyordu. Amaç ne ki?
“Şu veletin insan olduğunu biliyorum, ama şu gümüş saçlı
orospunun damarlarında iblis kanı var değil mi?”
“Böyle düşünmene ne sebep oldu?” Meraklı bir ses tonuyla
konuşmuştum.
“Heh. Sanırım size eski bir ders verecek kadar nazik
biriyim.” dedi baltalı adam. “Bir yerlerde, birinin insan olup olmadığını
söyleyen bir tür büyülü bir cihaz var, anladın mı? Ve söylemeliyim ki, üzgünüm
ama sana sormadan onun üzerinde kullandım. İşimin gereği. Gücenmek yok.”
Grubun lideri yine iğrenç gülümsemesini takınmıştı. Hmm.
Böyle şeyler gerçekten var mı? Her gün yeni bir şey öğreniyorsun.
“Eee? Diyelim ki gerçekten bir iblis. Ne olmuş?”
“Heh. Sorduğuna sevindim. Biliyorsun velet, iblisler biz
insanlarla pek iyi geçinmezler. O lanet şeylere ne istersek yapabiliriz. Bizi
engelleyecek hiçbir kural yok. Ama eğer bize dokunacak olurlarsa, askerleri
çağırır ve hemen buraya gelmelerini sağlarız. Siz mankafaların etrafını anında
sararlar.” dedi devasa adam. “Şimdi, eğer gevezelik edip onlara canımızı
yaktığını söylememizi istemiyorsan, cebindeki tüm parayı sökül. Ve bir de şu
iblis kızı da gönder. Tahta göğüslü olsa da yüzü fena değil. Merak etme, iyi
hissetmesini sağlayacağız. İşimize başladığında canlı olacağını düşünürsek
tabii! Kim bilir, belki de cesetle oynamak isteriz. Gahaha!”
Şalterlerimi attırdı.
Adam konuşmaya başlar başlamaz kontrol edemediğim bir öfke
dalgası içimi doldurduğu için tek adımda aramızdaki yolu geçip, ensesinden
tutup onu havaya kaldırmıştım.
“Tekrarlar mısın orospu çocuğu?”
“Ne!?” Adam konuşmaya çalışmıştı ama ona izin vermedim.
Boğazını iyice sıkıp sözlerini boğdum. “Arghhh! Krghghhh!”
“Söyle hadi. Kadınıma ne yapacaktın, tekrarlar mısın?”
“Patronu sal seni piç!”
Solumdaki adam kılıcını savurarak kendini beni kesmek için
hazırlamıştı ama çok yavaştı. Elimdeki beyinsizi kaldırıp kılıcını bana savuran
adama doğru fırlattım. İkisi birbirine çarptığında küt diye bir ses gelmişti.
Fırlatmamın kuvvetiyle iki serseri havalanmış, yakındaki binalardan birine
çarpmışlardı.
“Seni piç!”
“Siz mankafaların bildiği tek hakaret bu mu? Bir iki yeni
kelime öğrenmeye ne dersiniz? Hazır kelime öğrenmeye başlamışken götünüze de
sözlüğü komple sokmayı ihmal etmeyin.”
Vücudumu çevik bir şekilde döndürerek üçüncü adamın kılıcını
savuşturdum. Kazandığım momentumu kullanarak alnının yanına bir döner tekme
yapıştırdım. Ayağım dokunur dokunmaz vücudu dönmeye başladı. Kafasını sert bir
şekilde yere çarpmadan önce o da havada bir süre süzüldü. Ve bu, ondan aldığım
son tepkiydi. Hareketsiz bir şekilde yatıyor, artık parmağını bile
kıpırdatamıyordu.
“Üzgünüm, ama sizden ne özür dilerim ne de sizi savunurum.”
dedi kahraman. Arkamızdaki üç adam, patronlarını havaya kaldırdığımda
saldırmaya kalkmıştı ama kahramandan yavaşlardı. İkisine hala kınında olan
kılıçla çoktan indirmiş, sonuncuyu ise konuşurken halletmişti. Vay be, kılıç
dövüşünde bayağı iyi gibi duruyor.
Bir anda, ayakta kalan sadece Lefi, kahraman ve ben
olmuştuk.
“Hay sikeyim!” Gerçi bu durum pek uzun sürememişti.
Fırlatışım, lideri bayıltmaya yetmediğinden, adam yavaşça ayağa kalkıp çarpmanın etkisinden çıkmaya çalıştı ve sırtından baltasını çekti. Silah sorun çıkaracak
gibiydi. Üzerine bir sürü iskelet simgesi oyulmuş ve şekli de bir cellatın
kullanacağı bir baltaya benziyordu.
Silahı eline aldığımda bir büyü enerjisi akışı hissettim. Emin
olmak için Büyülü Gözleri kullanarak büyünün kaynağının baltadan başka bir şey
olmadığını gördüm.
“Hepinizi sikeyim. Bunu kullandığıma pişman olacaksın piç
velet!”
***
Genel Bilgiler
İsim: Dorga
Irk: İnsan
Sınıf: Yetenekli Baltacı
Seviye: 47
HP: 1502/1891 (1601/1601)
MP: 456/456 (198/198)
Kuvvet: 552 (350)
Dayanıklılık: 681 (432)
Çeviklik: 429 (210)
Büyü: 211 (91)
Maharet: 132
Şans: 111
Yetenekler
Balta Tekniği IV
Kriz Saptama III
Ünvanlar
Katil
Seri Tecavüzcü
Çılgın Savaşçı
Silahlar
Kızgınlık Baltası Ona kurban gidenlerin nefreti ve kanında bekletilmiş,
öfke ve ıstırap tarafından ele geçirilmiş balta. Bu silah kullanıcısını
delirtirken, özelliklerinde sert bir artışa neden olur. Kalite: A+
***
Silahın açıklamasında olduğu gibi, Kaskafa’nın
özelliklerinde büyük değişimler olmuştu. Yeni kazandığı deliliğini bayağı belli
ediyordu. Gözlerinin kırmızıya dönmüş olması yeterli kanıttı.
“Hayır olamaz! Güçlendirilmiş bir silahı var!” Kahramanın
sesi panikle doluydu.
“Bir ne?”
“Bir güçlendirilmiş silah! Büyülü bir etkiyle güçlendirilmiş
bir silah, benim kutsal kılıcım gibi.” Kahraman konuşurken yanağından bir damla
ter akmıştı. “Ama baltasında, hayatımda hissettiğimden çok daha fazla negatif
enerji var! Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim!”
“Heh. Heh. Heh. Dinlemen gerekirdi. Ama artık çok geç! Sizi
bir kasap gibi doğrayacağım!”
Kaskafa silahını daha sıkı kavrarken, yaz güneşinin
altındaki bir asfalt gibi sağdan sola sallanmıştı. Yüzündeki deli gülümsemesi,
artık kontrolde olmadığını anlamama neden olmuştu.
“N-ne yapacağız!?”
“Sakin ol kahraman. Paniklemene gerek yok. Kaygı ve
karmaşanın sana bir faydası yok.” dedi Lefi. “Bir bardak çay ister misin? Seni
sakinleştireceğinden eminim.”
“Onu bilmem, ama ben isterdim.” dedim. Galiba bir çay
partisi yapacağız.
“Siz ikiniz çok rahatsınız! Ne oluyor ya!?”
Kahraman, davranışımızdan ötürü şaşırıp kalmıştı ama onu pek
umursamadım. Verdiğim tek tepki omuzlarımı silkmek olmuştu. Daha çok
envanterimi karıştırmakla meşguldüm; eşya kutumu açtım ve yarattığım boyutsal
yarığa elimi daldırdım.
Oradan, yakın zamanda yarattığım silahlardan birini aldım.
Aşırı kaslı balta kullanıcısı, yeni yarattığım şey için mükemmel bir hedef
olmuştu.