Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Bir Kahraman ve Bir Başkan Arasındaki Tartışma
“Ne şaşırtıcı.” dedi Raylow. “Gerçekten de gitti.”
“Evet.” dedim. “Biraz tuhaf ama kötü birisi değil.”
İblis lordunun, söz verdiği gibi dışarı çıkışını izlerkenki
gülümsemem, hislerimi fazlasıyla anlatıyordu. Etrafına yaydığı kana susamışlık
hissini algıladığım anda silahıma doğru uzandım ama şansıma, onu kullanmak
zorunda kalmadım.
Çünkü onunla savaşmak istemiyordum.
Az önce, o inanılmaz gücünü görünce tüylerim diken diken olmuştu.
Öfkeli bir fırtına gibiydi. Büyülü bir silahla yapılan saldırıları, sanki
sıradan bir şeymiş gibi kolayca savuşturmuştu. Hatta sadece kaba kuvvetle
onları pataklamıştı. Son zamanlarda diğer kutsal şövalyelerle olan dövüşlerimin
çoğunu kazanıyordum ama onu alt etmeyi hayal bile edemiyorum. Yuki, çok güçlü.
Belki ona birkaç kere vurabilecek olsam da eninde sonunda üstün geleceğinden
eminim.
Ve onunla savaşmak istemememin tek sebebi de sergilediği güç
değildi. Yuki, Lefi ve ben, gerçekten çok iyi anlaşıyorduk. Gerçi her ne kadar
davranışlarından şikayetçi olsam da, ondan nefret edemiyordum. Zerre kadar
bile. Benimle gereğinden fazla uğraşsalar da pek umurumda değildi. Onlarla
birlikte zaman geçirmek eğlenceliydi. Yaptıklarını gördükçe kendimi birkaç sefer
istemsiz güler halde bulmuştum.
“Kötücül birisi değil.” dedim. “Bana göre, korumak istediği
şeyler için savaşıyor gibi gözüküyor.”
“Evet... Bunu anlayabiliyorum.” Başkan Raylow ellerini
birleştirip başını öne eğdi ve derin bir iç çekti. Yaşlı adam odayı taradı ve
içeride sadece ikimizin olduğundan emin oldu. “Artık gittiklerine göre
kahraman, sana bilmen gereken bir şey söylemem gerektiğini düşünüyorum.”
“Nedir Bay Başkan?”
“İblis lordunun sorguladığı şeyin cevabıyla alakalı. Hem
senin hem de senden önceki ordunun görevlendirilmesinden sorumlu olan kişi
ekselansları Prens Riutt’tu.”
“Ekselansları mı...?” Çeneme bir parmağımı koyup adamı
hatırlamaya çalıştım. Kilisenin bir rahibinin yanındayken onunla tanışmıştım.
Gayet çalışkan gözüken genç bir adamdı. Niyetinin iyi olduğunu söyleyebilirim
ama biraz fazla inatçı biri gibi hissettirmişti.
“Uğursuz Orman, nesiller boyunca el değmemiş bir yer olarak
kabul edilmiştir. Ekselansları, insan eli değmemiş olduğundan, bir sürü kaynağa
sahip olduğunu ve bu bölgeyi ele geçirdiği taktirde ülkenin gerçekten iyi bir
kazanç sağlayacağını öngörmüş olmalı. Planını duyan diğer soylular onun
kaynaklarına yardım yaptılar. Bu orduyu aynen bu sayede toplayabildi.”
“Bu, majesteleri Kral’ın, ekselanslarının niyetlerinin
farkında olduğu anlamına mı geliyor?”
“Her ne kadar majesteleri mükemmel ve kelimelerin ötesinde
biri olsa da bir kral olarak yeterli yetkinliğe sahip değil. Ekselanslarının
yaptıkları hakkında bilgisi olduğundan şüpheliyim.” Raylow, üzgünce başını sağa
sola salladı. “Kraliyet sarayına birçok ziyarette bulundum ama bulduğum şeyleri
ona rapor edecek hiçbir fırsat yakalayamadım. Bundan vazgeçerek, orduyu
görevlendiren sorumluları uyarmaya çalıştım ama düşmandan korktuğum için
benimle dalga geçtiler ve onlara verdiğim bilgileri ciddiye almadılar. “
“Sizi tamamen görmezden mi geldiler?”
“Aynen öyle...” Raylow dişlerini sert bir şekilde sıkıp,
yumruklarını havaya kaldırmıştı. “Hiçbiri, yaptıklarının tüm ülkeyi nasıl bir
tehlikeye soktuğunun farkında değildi. Lanet olsun! Nasıl bu kadar sorumsuz
olabiliyorlar!?”
“Üzgünüm.” dedim suratımı buruşturarak. “Kiliseyi ziyaret
edip rahibe konuyla ilgili danışacağım. Bir şey başarabileceğimin garantisini
veremem ama en azından deneyeceğim.”
“Sonuç ne olursa olsun, nazik teklifin içimi biraz da olsa
ferahlattı. Teşekkür ederim kahraman. Sana borçluyum.” Raylow ellerini gevşetti
ve iç çekti. “Lütfen, kiliseye bu aptallığı anlat. Umarım bu ülkenin kendini
yıkıma götürmesini durduracak kadar güçlü bir hüküm verebilirler.”
***
“Demek bütün bunların sorumlusu prensmiş? Hmm.” Tuhaf bir
şey havada süzülüp avcuma konarken kendi kendime mırıldanıyordum. Yaratık,
böyle denilebilirse tabii, kanatlı bir kulaktı ama uzaktan bakıldığında, onun
bir kelebekten ayırt edemezdiniz. Bu bir Kem Kulak, zindanın Kem Gözü
yeteneğine benzer çalışan, zindan tarafından yaratılmış inorganik bir
canavardı. Aradaki fark, kem gözler vasıtasıyla görebilirken, kem kulaklar
sayesinde duyabilmemdi. Tam olarak, on metre çevresindeki her sesi bana
iletebiliyordu.
Diğer golemler gibi, çoğu Kem Kulak da sadece zindanın
sınırları içinde çalışabiliyordu. Ancak elimdeki bu üstün örnek, standardın
birkaç seviye üstündeydi. Bir tür büyü bataryası gibi bir şeye sahipti ve ona
mana verdiğim sürece sınırlarımın dışında da çalışabiliyordu. Bir iki işe yarar
yeteneği de vardı: Gizlilik IV ve Mana Gizleme III. Bu kombinasyon sayesinde
duyuları keskin birilerinin olmadığı yerlerde fark edilmeden kalabiliyordu.
Öyle gizliydi ki dostumuz Big Boss’u bile hayretler içinde bırakabilirdi. Gerçi
Lefi golemin varlığını hemen sezmişti. [1]
Özellikleri ne kadar hayranlık uyandırıcıysa, Kem Kulak bir
o kadar da pahalıydı. Fiyatı, kaplıcam ve etrafına inşa ettiğim Japon stili
hanın toplam fiyatı civarındaydı. Fiyatı, tek kötü özelliği de değildi.
Bataryasını doldurabilmek için tüm mana havuzumu ona aktarmam gerekiyordu ama
buna rağmen fazla uzun çalışamıyordu. Onu unutup bir yerde uzun süre bırakırsam
bataryasını tamamen tüketir ve kapanırdı. Büyü enerjisini kaybetmek, golemin
kendini gizleme özelliğini devre dışı bırakacağından birileri tarafından
bulunması kaçınılmazdı.
Yine de gayet kullanışlıydı. Kabul odasına bunlardan birini
yerleştirmek doğru bir seçim olmuştu. Yaşlı, kelleşmeye başlamış başkan,
Nell’e, bölgeme el uzatan aptal hakkında bir şeyler anlatabilirdi, bu yüzden
cihazı hemen çalıştırmıştım. İşte, varsayımım tam isabetliydi.
“Bu cidden tuhaf bir makineymiş.” dedi Lefi, golemden
bahsederken.
Kendimi beğenmiş bir ses tonuyla, “Heh. Bu şey, diğerlerinin
yanında hiçbir şey. Kullanmak için can attığım daha 27 tane farklı, gizli alet
var.” dedim. [2]
“Bundan eminim Yuki. Aferin sana.” Ejder kız, normal ses
tonuna dönerek ilgisiz bir şekilde gözlerini devirmişti. “Bundan, istediğin
bilgiye ulaştığını mı anlamalıyım?”
“Öyle de denebilir.”
“O zaman artık gidelim.”
“Evet, hadi.”
Üzgünüm yaşlı dostum. Üzgünüm kahraman. Golemi item kutuma
koyup Lefi’nin yanında yürümeye başladım. Her ne kadar eğlenip turist gibi
davranıyor gözüksem de buraya boş boş dolanmaya gelmemiştim.
Hedeflerimi tamamlamıştım. Şimdi, tam olarak kime karşı
olduğumu bulmuş ve bundan da muhtemelen ülkenin başkentinde yaşadığını
çıkartmıştım. Hmm... Bu biraz sıkıntı. Aslında bizimle uğraşan kimse tamamen
yok etmeyi planlıyordum ama bir başkente saldırı düzenlemek bayağı zor bir
görevdi.
Herhangi bir başkente saldırı yapmak mutlak ve ezici bir güç
olmadan başarılamayacak bir beceriydi. Kahraman seviyesindeki kişiler
tarafından yoğun bir şekilde korunuyor olmalıydı. Aynı anda bir iki tanesiyle
baş edebilecek kadar kendime güvensem de başkenti savunanlara hem doğrudan
saldırıp hem de canlı çıkacağım düşünecek kadar kibirli birisi değilim. Aynı
şekilde, gizlice içeri girip prense suikast de yapamazdım. Bunu yapanın ben
olduğum anlaşıldığında topyekün savaşa gireceklerinden emindim.
Tabii ki, Lefi yanımdayken böyle bir savaşı kaybetmeme imkan
yoktu. Ama cidden, ona bel bağlamak istemiyordum. Özellikle daha başlar
başlamaz. Düşmanlarımı ezmek benim sorumluluğum. Ve onu yalnız taşımamak için
sebebim yok. Dahası, Lefi’nin savaşmak zorunda kalmasını istemiyordum. Zindanda
dilediğince pinekleyebilmesini istiyordum. Mutlu olmasını istiyordum.
Düşmanlarımı yok etmeyi istememin başından beri tek sebebi
zaten Lefi ve diğer zindan sakinlerinin arkalarına yaslanıp hayatı diledikleri
gibi yaşamalarını sağlamaktı. Lefi’yi savaşa sokmak, düşmanlarımı arama
sebebimin tam tersiydi. Onun gücüyle kazanılmış bir zaferin manası yoktu.
Yapacaklarım, benim kabiliyetimle yapılmış olmalıydı. Sadece
ve sadece benim kabiliyetimle.
“Peki, iyi dostumuz prensi nasıl etkisiz hale
getirebilirim?” Görünüşe göre işler başta planladığımız kadar kolay
hallolmayacak.
[1] Metal Gear video oyun serisinden Big Boss göndermesi.
Harika seridir, oynamayan varsa oynasın, oynamak istemeyen de izlesin. Harika
bir olay örgüsüne sahiptir. ^^
[2] Doraemon’un gizli aletlerine gönderme.