Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
Ölü Ruhlar İçin Açık Büfe
Kurtardığım daha korunaklı bir yere kaçmadan önce bana
teşekkür etti. O da ayrıldıktan sonra, sonunda cesetle baş başa kalmıştık.
“Dostum. Buna ne olmuş acaba?” Cesedi incelerken yüzümü
buruşturdum.
“Yakın çevremizde onu kontrol eden herhangi bir büyücüyü
tespit edemedim. Ama bu, pek de şaşırtıcı değil.” dedi Lefi. Kızgındı; sözleri
kin doluydu. “Hiçbir ölü dirilten, nezaket nedir bilmez. Bu yüzden, olayları
şüpheli ve kötücül bir büyüyle çok uzaktan izlediğini varsaymak, en mantıklı
çıkarım olur.”
“Diğer olasılıklar nedir?”
“Düşünebildiğim tek şey, bu hortlağın aşağılık sahibinin
kontrolünden kaçmış olabileceği.”
“Birilerinin ağzı bugün her zamankinden daha kaba.”
“Elimde değil. Birilerinin ölülere saygısızlık etmesi ve
bedenlerini bir araç olarak kullanması midemi bulandırıyor. Sen de böyle
hissetmiyor musun?”
“Eveeet, yanlış düşündüğünü söyleyemem.”
Ona katıldığımı söyledikten sonra adamın vücudunu olduğu yerde
bırakamayacağımız için onu götürmesi için bir muhafız aramaya başladım.
Ama engellendim.
Birkaç tane gürültülü çan çalmaya başladı. Ses öyle yüksekti
ki, bütün şehirde yankılanıyordu. Yaptıklarımızı izleyen, oradan geçen meraklı
gözler paniklemeye başladı. Hepsi korku içinde gidecekleri yerlere koşturmaya
başladılar. Birkaç dakika önce tadını çıkardığımız keyifli atmosfer kaybolmuş,
yerine gerilimden başka bir şey gelmemişti.
“Tüm bu çınlamalar da ne?” Koşanlardan birini durdurup,
sesin ne olduğunu sordum.
“Sizler buralı değilsiniz sanırım.” dedi. “Bu tahliye
bildirimi. Ne olduğunu bilmiyorum, ama bunu son çaldıklarında büyük bir grup
ejderha tarafından saldırıya uğramıştık! Bana sorarsan buralar fena karışacak,
o yüzden buradan acilen topukluyorum! Siz de öyle yapsanız iyi olur.”
Açıklaması biter bitmez tekrar koşmaya başladı. Etraftaki
diğer insanlar gibi onun da yüzünde bir panik havası vardı.
“Hadi ama.” İç çektim. “Her şey arka arkaya geliyor değil
mi? Hay sıçayım ya.”
Yemin ederim, tatilimiz mahveden pezevengi bulunca...
Sokacağım ya, bunlar neden biz şehirdeyken oluyor ki?
“İnsan şehirleri gerçekten çok gürültülü oluyor.” dedi Lefi.
“Değil mi?” Diye cevapladım. “Her neyse, hemen havalanıp
neler olduğuna bakacağım. Biraz bekleyebilir misin?”
“Pekala.” dedi, başını sallayarak.
Gizlenme yeteneğimi aktifleşmeden önce yakınlardaki
sokaklardan birine girip kimsenin olmadığına emin olduktan sonra kanatlarımı
çıkarıp havalandım.
***
Nell kılıcını çekip önündeki adamın kafasını keserken, gümüş
renkli bir ışık havayı kesti. Her ne kadar yara ölümcül olsa da, saldırılarına
devam etti. Adamın göğsüne bir tekme indirdi ve onu, saldırının ortasındaki bir
ana kızdan uzağa fırlattı.
Nell’in aşırı saldırganlığı bir süre sonra duruldu. Artık
başsız saldırgan, ayağa kalkmaya çalıştığı için Nell onun üzerine çıktı ve onu
yere zımbalamak için kılıcını göğsüne sapladı.
“Kaçın! Koşabildiğiniz kadar hızlı koşun!” Nell, bir yandan
altındaki yaratığı kontrol altında tutmaya çalışırken, kurtardığı kişilere
bağırmıştı.
“Teşekkür ederim! Çok teşekkür ederim!” Anne, çocuğunu
kucağına alıp göğsüne bastırdı ve koşmaya başladı.
Nell, dikkatini tekrar başsız cesede çevirdi ve büyülü birtakım
sözler söyledi. “Sen, doğru yoldan sapmış kişi, dön, bir zamanlar ait olduğun
yere dön! Dön hortlak!”
Parlak bir ışık, başsız adamın vücudunu sardı, onu tamamen
yuttu. Homurtuları, kıvrandıkça daha da arttı, ama bir süre sonra bütün hayat
belirtileri bir bir kayboldu. Ve o zaman, ışık da sönmeye başladı. Nell,
hareket etmediğinden emin olmak için ona ikinci bir bakış attıktan sonra,
benzer bir başka düşmana doğru harekete geçti.
Salgın hızlı ve aniydi.
Nell, iblis lordundan ayrıldıktan kısa bir süre sonra bir
şeylerin yanlış olduğunun farkına varmıştı ve geceyi geçireceği kiliseye derhal
harekete geçti. Yolda cinnet getirmekte olan bir serseriye denk geldiği için,
daha fazla zarara sebep olmaması için onu hemen etkisiz hale getirdi.
Kalıplı adamı bayıltabilecek kadar kuvvetli bir şekilde
diyaframına bir darbe indirdi. Öldürülmesini gerektirecek bir durum yoktu. Ve
bu yüzden, hareket etmeye devam edince savunmasız yakalanmıştı. Aslında, bu
beklemediği olay karşısında kılıcını çekip adamın karnına bir delik açmasına
daha çok şaşırmıştı. Bu tamamen refleksle yapılmış bir hareketti. Lanet olsun!
Onu öldürdüm mü!?
Paniklemişti. Saldırısı ölümcüldü. Karnını ikiye bölmüş ve
organlarının etrafa yayılmasına neden olmuştu. Biraz gürültü çıkardı diye
birini yanlışlıkla öldürdüğünü düşünmüştü.
Ama üzüntüleri kısa süre sonra tamamen yok olacaktı.
Saldırısının adamın hareketlerine hiçbir etkisi olmamıştı. Kahraman, serseriyi
tekrar kesti. Bu sefer boynuna hedef aldı ve kafasını uçurdu. Ama, o hala
yürümeye devam ediyordu.
Nell’in vücudu ürpermişti. Önündeki doğal olmayan manzara
karşısında bütün tüyleri diken diken olmuştu. Adam ölüydü. Kendisi iki tane
ölümcül saldırı yapmıştı. Ve adamın ölü olması gerektiğinden emin olduğu için,
adamın artık sıradan bir serseri olmadığını, bir hortlak olduğunu anlamıştı.
Hortlaklar, yaşayanları kıskanmalarıyla bilinirlerdi. Buna
karşın, ateşe uçan güveler gibi yaşama çekilirlerdi. İçlerindeki yaşam
enerjisini geri kazanabilmek için, umutsuz bir şekilde canlılara saldırıp
etlerini yerler. Ama ne kadar yerlerse yesinler ne kadar yaşamı özlerlerse
özlesinler, ölümün prangalarından kaçabilmelerinin imkanı yoktu. Durumları öyle
umutsuzdu ki, neredeyse acınası denebilirdi.
Nell, tek başına bir hortlağı halletse de benzer vakalar
şehrin her yerinde görülmeye başlanmıştı. Göz açıp kapayıncaya kadar,
Alfyro’nun her yerini yürüyen ölüler kaplamıştı.
Hortlak salgınının yayılmasının iki ana faktörü vardı. İlki
onlarla mücadele etmek isteyenler için büyük sorun yaratmalarıydı. Saldırıları
güçsüz ve hareketleri yavaş ve ağırdı. Ama canavarların aksine, fark edilmeleri
çok daha zordu. Neredeyse bütün cesetlerin insan olması nedeniyle, çoğu insan
kendini eski arkadaşları tarafından saldırıya uğramış bir halde buldu. Bazısı
ya gafil avlandığı ya da sadece istemediklerinden, karşı koyamamıştı, ama durum
ne olursa olsun, sonuç her zaman aynıydı: daha fazla ceset yaratılıyordu.
Şehrin canavarla kaplanmasının ikinci sebebi ise, nedeni
belli olmayan bir sebepten dolayı, ölenlerin hortlakların tarafına katılmasıydı
ki Nell’e göre bu pek mantıklı değildi.
Hortlaklar, sadece belirli koşullar sağlandığında ortaya
çıkması gereken yaratıklardı. Bu koşullar, yürekleri pişmanlıkla dolu bir
şekilde ölenlerin kalıntılarının büyü parçacıklarıyla etkileşime geçmesiydi.
Kimse sürecin tam olarak nasıl gerçekleştiğini bilmiyordu ama dolaylı kanıtlar,
bilginleri, sadece yoğun büyü parçacığı konsantrasyonunun bulunduğu eski savaş
alanlarında sık sık canlandıkları sonucuna vardırmıştı.
Alfyro bunların ikisi de değildi.
Eğer Alfyro gibi bir şehirde bu kadar sık hortlak
canlansaydı, mezarları cehennem gibi dolu olurdu. Kapıları doğrudan, cesetlerin
özgürce dolaşabildiği ölüler diyarına giderdi. Ama durum bu değildi. Şehirdeki
insanlara saldıran yaratıkların doğal yollarla canlanmış olmalarına imkan
yoktu.
Ortada yapay bir şeyler olmak zorundaydı.
Hipotezini destekleyecek bir kanıtı olmamasına rağmen en
azından bir şeylerin garip olduğundan emindi. Keşke Yuki ve Lefi yanında olsa,
diye düşündü.
Kahraman kendini, daha birkaç dakika önce birlikte olduğu
kişileri düşünürken bulmuştu. Adamın yanındaki kıza gülerken, yanındaki kızın
da ona keyifli ve bıkkın bir şekilde ona bakışını gözünün önünde
canlandırabiliyordu. Kalbinde, gülümsemelerinin özgüvenini geri
kazandıracağından ve o, onların yapacaklarını görüp kafası karışmış bir şekilde
donup kalırken, onların, sorunu göz açıp kapayıncaya kadar çözeceklerinden
şüphesi yoktu. Ama sürekli onlara bel bağlayamazdı.
Nell, gözlerini kapattı ve bir başka hortlağa doğru
ilerlemeden önce derin bir nefes aldı. Kendim için düşünmeye ve işleri elime
başlamalıyım. Yani, her şeyden önce, elimden geldiği kadar çok insan
kurtarmalıyım!
Kutsal kılıç ve ilahi büyüsüyle, kahraman doğrudan şehrin
merkezine doğru harekete geçti--en çok çığlığın geldiği yere doğru. Yüzündeki
ifade hislerini hemen açığa çıkarıyordu. Yaşa ya da öl durumuydu. Ve kendini
her iki sonuç için de kendini hazırlamıştı.