Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk
İşleri Yavaştan Toparlama
“Off Lefi. Biraz fazla güç kullanmadın mı!?” Kahraman
kollarını birleştirmiş, ejder kızı azarlıyordu. “Bir evi tamamen yakıp kül
ettiğine inanamıyorum!”
“Mmrpf”, gümüş saçlı kız homurdandı. “Bahsettiğin sorunu
göremiyorum. Bu sadece ufak bir yanık. Ve sanki alevlerin yanmasına izin
vermişim gibi konuşuyorsun. Aslında, onları hızlı bir şekilde söndürdüğümü
düşünüyorum.”
“Oh, bana sorarsan “söndürmekten” biraz fazlasını yaptın.”
dedi Nell. “Lanet olası bir sel yarattın! O kadar çok su vardı ki, sadece yanan
evi yıkmakla kalmadı, bitişiğindeki evi de yıktı! Ve o ev zaten senin
“yardımın” olmadan gayet iyi durumdaydı! Tutuşmayı bırak, yangına bile yakın
değildi!”
Bir elimde suçluyla birlikte kiliseye döndüğümde Lefi ve
Nell’in, tipik iki erkekli komedi skeçlerinden birine benzeyen bir konuşma
yaptıklarını gördüm. [1]
“... Siz ikiniz ne yapıyorsunuz?” Yanlarına indiğimde iç
çekip gözlerimi deviresim gelmişti.
“Oh, merhaba Yuki.” Kahraman beni selamladıktan sonra,
homurdanmalarına ve şikayetlerine geri dönmüştü. “Daha çok Lefi ne yapıyor
demelisin bence. Yani, şu yaptığına bakar mısın?!”
Gözlerimi işaret ettiği yere çevirdiğimde, iki tane ev
görmüştüm--tabii onlara hala ev denebilirse. İki ev de neredeyse tamamen
yıkılmıştı, ama durumları biraz farklı gibiydi. Biri tamamen yanmış, ikincisi
de bir tür selin mağduru olmuş bir halde gibi gözüküyordu.
“Ama, bu da ne şimdi?” Kahraman şikayetlerine devam ederken
kollarını birleştirip ejder kıza geri döndü. “Ateş kullanman mantıklı, ama her
şeyi yakmana gerek yoktu! Evin yakınlarında bile değillerdi! Onu yakmaktan
kesinlikle kaçınabilirdin!”
Kahramanın sinirli olmasını bekliyordum, ama Lefi’ye değil.
Daha önceki kışkırtmalarımdan dolayı kızgın olması normaldi ama bunun üzerine
yenisi de eklenmiş gibiydi. Sinirinin her bir zerresini, doğrudan Lefi’ye ve
yaptıklarına yönlendirmişti.
“Ben bir sorun göremiyorum. Ölüleri ait oldukları yere
göndermek için gerektiği kadar güç kullandım. Yaptıklarım doğruydu ve bu yüzden
sonuçları kaçınılmazdı.”
“Bu koca bir yalan ve bunu biliyorsun! Büyüyü yapar yapmaz,
ardından “oops” dediğini duyduğumdan eminim!
Köşeye sıkışan Lefi sadece gözlerini kaçırabiliyordu;
Nell’in gözlerine bakmaktan kaçındığı çok belliydi. Evet... Burada neler
döndüğün aşağı yukarı anladım şimdi.
İkisinin kavgasını seyretmeye devam ettikçe yüzümde yarım
bir gülümseme oluşmuştu, tabii bu sonsuza kadar süremezdi.
“Kolunun altındaki adam bahsettiğin embesillerden biri
olabilir mi acaba?” Lefi, zaman kazanmaya çalışıyordu. Nell’in sözlerine
verecek bir karşılığı yoktu ve azarlanmaktan hiç hoşlanmadığı için göze batar
bir şekilde konuyu değiştirmişti.
“Öyle de denebilir, evet. Bu şerefsiz, neşeli tatilimizin
içine edenlerden biri.
Şüpheli gözüken adamı yere, yer çekiminin kollarına emanet
ettim. Sonuç mu? Yüzü hemen yere yapışmıştı. Kaba saba yapılan tedaviye adam
cevap vermiyordu. Baygındı. Gerçi, baygın olmasa da ayağa kalkabilecek durumda
değildi. Bağlı olduğu zincirler, tam anlamıyla etine gömülüydü.
Ölü diriltenin çağırdığı zombilerle savaşırken biraz fazla
heyecanlanmıştım; kılıcımın yanlışlıkla adamın karnını deşmesine neden
olmuştum, çünkü başıma kan sıçramasına izin vermiştim. Her ne kadar adamın
kaderi umurumda olmasa da, yaptıklarının sebebini öğrenmeden ölmesine izin
vermek pek de akıllıca bir iş olmazdı. Neredeyse öteki tarafı boylamak üzere
olduğu için, iki tane yüksek seviyeli sağlık iksirlerinde alıp ikisini de adama
kullanmıştım.
Ölse bile umurumda olmazdı, ama yüksek seviyeli iksirler onu
Azrail’in tırpanından ufak da olsa uzaklaştırmayı başarmıştı. İksirler öyle
etkiliydi ki, yaranın ciddiyeti birden kaybolmuş gibiydi. Etleri, kemikleri ve
organları, hepsi birden gözlerimin önünde yenilenmeye başladı. Sanki bir
yaralama işlemini tersten izliyormuşum gibiydi. Öğk. Cidden bu ne be. Öyle
iğrençti ki ne desem bilemiyordum. Tüylerimi diken diken ediyordu.
Zincirlerinin etine gömüşü olmasının sebebi de, zincirleri,
iyileşmesi tamamlanmadan dolamış olmamdı. Onları çıkarmak istiyorsa, karnının
kesilmesi gerekecekti. Ayyynen, kaçmasına imkan yok. Hatta, muhtemelen hayatı
boyunca onlarla yaşayacaktı ama, yani, bana ne. Benim problemim değil. Ayrıca,
ölmüş olmaktan daha iyidir.
“O... Bayağı garip bir ti.” dedi Lefi, zincirlere bakarak.
Şey... Ahhh... O şey benim işim, onun değil Lefi.
“... Suçlu bu mu?” Kahraman gözlerini kıstı.
“Suçlulardan biri. Ölü diriltmeye aşağı yukarı benzeyen
şeyler yaptığı için onun suçlu olduğundan eminim. Yanındaki adamlardan emin
değilim. Onları zaten çoktan öldürdüm.”
“... Anladım. O zaman, sanırım bu, bütün hortlakların aniden
durduğunu açıklıyor.”
“Durdular mı?”
Kahraman, suçluyu alt ettiğim zamanlarda hortlakların
durduğunu hızlıca anlattı. Hmm. Sanırım bu,, buraya dönerken şüpheli gözüken
büyüyle efsunlanmış bir şeyi parçalamamla alakalı.
Konuşmamız, kısa bir süre sonra gürültülü bir kalabalığın
yaklaşmasıyla kesildi. Muhafızlar ve maceracılardan oluşan grup, şehrin ana
caddesinde yürüyorlardı. Ellerindeki silahlar saldırıya hazır bir şekilde
sokaktan yürürken, bir yandan da etraflarını kontrol ediyorlardı. Ama yüz
ifadeleri, gerginlikten çok şaşkınlık içeriyordu.
“Ne haltlar dönüyor burada...?”
Grubun öncülerinden bir adam hepsinin sormak istediği soruyu
sormuştu. Ölümle savaşmaya hazır bir şekilde ortaya çıkmışlar, öldürmeleri
gereken zombilerin çoktan yere serildiğini görmüşlerdi. Artık, ne yapmaları ya
da nasıl hissetmeleri gerektiğinden emin değillerdi.
“Oh, merhaba yaşlı adam.” şaşkınlığını ortaya koyan “askere”
seslenmiştim. “Bir dakika, sen şehrin başkanı değil misin? Bu kadar uzakta ne
arıyorsun? Dikkatsiz bir hareket, bana sorarsan.”
“Şehir saldırı altındayken evde oturamazdım tabii ki.”
Başkan beni başıyla selamladı. “Aynı soruyu size de sormak isterim. Siz neden
buradasınız?”
“Burada olmamın sebebi, Nell’in de burada olması.” dedim.
“Ah tabii. buyurun. Suçlu olan herif işte bu piç.”
Şüpheli gözüken aptalı tekmeleyerek başkanın ayaklarına
doğru yuvarladım.
“Onu, şehrin dışında gizli gizli bir şeyler karıştırırken
gördüm, bu yüzden gidip onu getirdim. Birkaç tane daha vardı ama hepsi öldü.
Oraya birkaç adam yollayıp bunu doğrulamanız sizin için iyi olur.”
“...Bunu ayarlayacağım.” dedi başkan. “Bize sunduğun bu
adamı derhal alıp hapse atmamızda bir sakınca yok değil mi?”
“Tabii ki. Onu yanımda taşımamın bir manası yok.” dedim.
“Tek şartım, uyandığında ağzından çıkardığı baklayı bana da söylemeniz.”
Adamı kendim sorgulamak isterdim ama insanları konuşturmada
pek tecrübeli değildim. Pek vahşet sevdalısı değildim, ve pes edene kadar ona
vurmanın ederinden daha çok zahmete neden olacağını düşünüyordum. Tek istediğim
arkama yaslanıp tatilimin tadını çıkarmaktı. Bunlara karışmış olmamın tek
sebebi, iki taraf arasında kalmış olmamdı. Benim yerime yaşlı adamın sorgulama
yapması daha mantıklıydı. Muhtemelen ya bu konuda benden daha iyiydi ya da bu
iş için elinin altında doğru adam bulunuyordu. Bulduklarını kendine
saklayacağından şüpheliydim, özellikle şerefsizi yakalayan da ben olduğumu
düşünürsek.
“Peki. Sana gerçekten borçluyuz, hem onu yakaladın hem de
şehri kurtardığın için. Ağzından her ne çıkarsa çıksın sana söyleyeceğime yemin
ediyorum.” Başkan konuşurken, cesetlere dönüşen zombilere göz gezdirdi. Ama,
malum iki evi gördüğünde gülümseyerek benim tarafıma bakmıştı. Dostum, bu
olduğunda ben burada bile değildim!
“Beni dinleyin!” Başkan arkasına dönüp adamlarına seslendi.
“Tehdit yok edildi! Ancak bu, etrafta tembel tembel oturup ara vereceğiniz
anlamına gelmiyor. Derhal işleri hızlandırıp, kendimizi yıkılan şeyleri yeniden
yapmaya adamalıyız!”
Ani durum değişikliğinden dolayı kendilerini kaybetmiş
şaşkın askerler ve maceracılar, başkanın sözlerini duyunca kutlamaya
başladılar. Savaşçılar girdikleri şoktan yavaş yavaş çıkıp olan biteni
kavramaya başladıkça, kutlama sesleri daha da arttı. Ve böylece, kısa sürede
kutlamalar bütün şehirde sağır eden bir gürlükte yankılandı.
[1] Muhtemelen manzaiden bahsediyor. Manzai, stand-up ya da
ona benzeyen, kelime şakaları, aynı anda konuşma ve yanlış anlaşılmalar gibi
şakalarla güldürmeye çalışılan, genelde iki kişilik bir komedi türüdür. Bir
kişi mantıklı, akıllı rolünde, diğeri aptal rolündedir. Mantıklı kişi bir
hikaye anlatır ve bu sırada aptal aralara girerek aptallıklar yapar (e haliyle
^^). Bunun üzerine mantıklı arkadaşımız aptala bir şaplak geçirir. Her ne kadar
gölge oyunu olmasa da bizdeki hacivat karagöze çok benzer.