Ejderhanın Kalbi
Yuvadaki Tehlike
“Brr... Brr... Brr...”
Maoras yoğun çalışmaları sonucu geniş mağarasının ortasında horul horul uyuyordu. Mağara her zamanki gibi ışıl ışıl parlıyordu.
Mağaranın aksine ejderha oldukça sönük ve yorgun düşmüş görünse de aslında durum öyle değildi.
Soluksuz bir şekilde her gün zehir bağışıklığını kuvvetlendirmek için yaptığı çalışmalar meyvesini vermiş ve ‘Zehir Direnci’ adlı yeteneğini 5. seviyeye kadar yükseltebilmişti.
Şimdi ise, geceden kalma son zehri de vücudu yok ediyor ve özümsüyordu.
Masmavi ve camdan daha az saydam gözüken buz yüzeyinde uyuyan Maoras yavaşça gözlerini aralarken, son fareyi de tüketmesinin sevinci ile uzunca süre esnedi.
Keskin dişlerle dolu korkutucu ağzını sonuna kadar açarak esnerken, uyku sersemi hali ile ayağa kalkamaya çalışıyordu.
Birkaç kez daha ağzını sonuna kadar açıp esnedikten sonra silkelenerek ayağa kalktı.
“Çok şükür bitti! Ama çok fazla yiyecek tüketmekten vücudum yağ tuttu ve gereksiz kilolar aldım” Diyerek mayışık bir halde kafasını sağa sola salladı.
Yüzünü buruşturarak tekrar kuvvetli bir şekilde esnedi ve kükremeyle karışık sesler çıkardı.
‘Baya yorulmuş olmalıyım, vücudum ayağa kalkmayı reddediyor resmen...’ İçten içe uyumak istese de, bunu yapamayacağını bilerek hafif adımlarla girişe doğru yürümeye başladı.
Yürürken sallanan tombullaşmış karnı gözle görülebilir derecede şişmişti, yediği fareler kendisinin bir yağ torbasına dönmesini sağlamıştı.
Yürürken seslice, istemsizce ve güçlü bir şekilde geğirdi.
“Gğrkk! Hay!”
Yaptığı iğrençlikten kendisi de tiksinse de çok fazla düşünmeden girişe doğru yürümeye başladı.
Yapacağı şeyleri kimse görmeyeceğinden bir ejderha olarak davranmıyordu bile. Uzaktan bakan birisi kesinlikle bir insanın, ejderha kostümü giyip dolaştığını sanabilirdi.
‘İnanılmaz... Neyse, eninde sonunda eriyecek bu yağlar. Ne de olsa ejderhayım, yemek yemekten zarar gelmez ya?’
Umursamaz bir halde omuz silktikten sonra arkasını dönerek mağaranın iç kesimlerini gözleriyle taradı.
Daha sonraysa gözlerini girişe çevirip ufak bir bakış attıktan sonra adımlarını durdurarak dışarı çıkıp, uçup uçmamak konusunda kararsız kaldı.
Gökyüzünde 30 dakika boyunca uçmak, her sabah kalktığında yaptığı rutinlerden birisi olmuştu.
Birkaç saniye karar vermekte zorlandıktan sonra, bugün sadece mağarayı keşfetmeyi düşünerek girişin tersine doğru yürümeye başladı ve az ötede ki yumurtasının yanına giderek oturdu.
“Bugün uçamayacak kadar tembelim, biraz mağarayı gezmek istiyorum” Dedi ve yerine biraz daha yayılırken “Statü!” diyerek sistem sekmesini açtı.
------------------------------------------------------------
Genel Bilgiler
-------------------
Seviye: 6
Can Puanı: 8.200/8.200
Mana: 3.000/3.000
Yorgunluk: 2.850/2.850
Açlık: 9.949/10.500
İsim: Ejderhalar Kralı Maoras
Yaş: Bebek (1 Hafta)
Unvan: Ejderhalar Kralı
Güç Bilgileri
--------------------
Dağıtılabilir Güç Puanları: 0
Kuvvet: 50 (+45)
Sağlık: 25 (+35)
Dayanıklılık: 40 (+30)
Zeka: 120
Çeviklik : 10 (+15) (Havada : 45)
Büyü: 15 (+50)
Yetenekler
---------------
-Ejderha Nefesi(Buz Alevi)(2)(Acemi)%67.82
-Kuyruk Darbesi(2)(Acemi)%10.61
-Keskin Pençeler(3)(Acemi)%07.89
-Buz Dişleri(1)(Acemi)%94.91
-Değerlendir(4)(Acemi)%62.44
*Zehir Direnci(5)(Acemi)%92.01
Element Yatkınlıkları
-------------------------------
Ateş: -15
Su: 32
Toprak: -5
Hava: 18
Buz: 75
?:?(????)
?:?(????)
-----------------------------------------------------------
Yüzüne zafer gülümsemesini yerleştirerek güçlü bir kahkaha attı ve uzunca süre gülmeye devam etti.
Birkaç dakika sonra gülmeyi keserek ciddileşti ve derince bir nefes çekti. Yorgun düşmüş sesi ile isyan edercesine söylendi.
“Gene de... 5 seviye bana yetmez, bu sadece ufak zehirlere karşı koruma sağlar. Bana daha güçlü zehirler gerek!”
Bunu dedikten sonra başını mağaranın iç taraflarına doğru çevirdi ve uzunca süre o tarafa baktı.
Kendisini huzursuz eden varlığın ya da şeyin orada bir yerlerde olduğunu hissedebiliyordu. Ne kadar güçlü veya ne kadar zayıf olduğu... Hiçbir şey bilmemek korkutuyordu kendisini.
İçten içe, güçlenmek istiyorsa bunun yolunun bu şeye gitmek olduğunu biliyordu. Bunun doğru bir karar olup olmadığından da emin değildi.
Henüz hazır hissetmese bile, güçlenme arzusu gün geçtikçe ağır basıyordu.
Kafasını yere koyarak gözünü kapattı ve kaşlarını çatarak tekrardan kendisini çağırmaya başlayan hisse kulak astı.
Zihninde sistem penceresini bir kere daha inceleyerek, kaçırdığı yerler var mı diye kontrol etti.
Sadece soru işaretleri ile dolu ‘Element Yatkınlıkları’ bölümü vardı. Bilinmeyen bir element türü olduğuna emin olsa da hangi element olduğunu kestiremiyordu.
Birkaç saniye sonra tekrardan kendisini çağıran o hissi yaşadı. Kafasını kaldırarak tekrar iç kesimlere doğru bir bakış attı.
Sinirlenmeye başladığı kasılan pençelerinden görülüyordu. Gözünü tekrar kapatarak hisse kulak asmaya devam etti.
Bu işin kesinlikle Hjuras tarafından çıktığını düşünüyordu, bu mağarada ondan bağımsız herhangi bir olay olmayacağına her zerresi ile emindi.
‘Henüz gelemem... Ya da gelebilir miyim? Bilmiyorum ki! Hjuras ne hazırladıysa bunu kesinlikle beni test etmek amacıyla hazırlamıştır!’
‘Gerçi beni öldürecek bir şey yapmaz sanırım... Ne de olsa test edecek değil mi? Uçurum olayı da testti ama neredeyse ölecektim!’
Tekrar yaşadığı ilk uçuş deneyimini hatırladı ve içine soğuk bir ürperti kaçmış gibi titredi. Derince bir nefes alarak kendisini silkeledi.
Oflayarak kuyruğunu birkaç kere sağa sola salladıktan sonra, sertçe tekrardan yerine koydu.
Mavi ve yılanımsı gözlerini aniden açarak, mağaranın derinliklerine kitledi. Hafifçe gözlerini kısarken, kuyruğunu bir kere daha yere sertçe vurarak hızla kalktı ve ileri doğru yürümeye başladı.
Pençeleri her an bir şeyleri ortadan ikiye ayırabilecek gibiyken, siniri gözle görülebilecek seviyedeydi.
“Amına koyayım! Bir rahat vermedin lan! 1 haftadır işkence çekerken bile sürekli çağırıp duruyorsun şerefsiz! Ne bokum varsa bulacağım ve yok edeceğim onu!”
Maoras, sürekli olarak kendisini dürten bu his yüzünden rahatça odaklanamıyordu ve koca 1 hafta boyunca uykusundan uyandırılıp durmuştu.
Yumurtasında bile bu histen kurtulamamış ve tüm gün başını ağrıtmıştı. Artık bunu sonlandırmak uğruna sinirli adımlarla mağaranın iç kesimlerine yürümeye başladı.
Mağara oldukça genişti, etrafta buzdan ve kalın yüzlerce dikit vardı. Her biri ayrı boyutta ve kalınlığa sahipti.
Geniş düzlükler ve parıldayan onlarca kristal adeta yolu gösteren bir araç gibiydi.
2 bin metre yüksekte tavandan sarkan keskin ve devasa sarkıklar, kristaller parlıyor ve etrafı aydınlatıyordu.
Doğal bir harika olsa da, Maoras için son günlerde çekilemez çileye dönmüştü.
‘Çok güzel oldu! İşte! Geliyorum memnun musun!?’ Gözlerinden ne kadar sinirlendiği belli olurken, içinden kendisini çağıran bu hisse lanetler okuyordu.
Büyük dikitlerin yanında geçip giderken sürekli olarak gözü etrafta kendisini rahatsız eden şeyi arıyordu.
Mağaranın devasa büyüklüğe sahip olması, baş etmesi güç bir dezavantaja dönüşmüştü.
Devasa vücudu dört dönüp dolaşırken, mağaranın iç kesimlerine daha çok yaklaşıyor ve kendisini rahatsız eden şeyin daha fazla çoğaldığını hissedebiliyordu.
Ama bir türlü bulamıyor ve gitgide daha da çileden çıkmaya başlıyordu. İçinden ‘Düşündüğümden daha büyükmüş lan mağara. İnanılmaz, dağın içerisinde böyle bir yerin olması...’ diye geçirerek aramaya devam etti.
Öfkesi bir yana şaşkınlığı da etrafını kuşatmaya başlamıştı. Güçlü adımlarını hızlandırarak daha seri bir şekilde ilerlemeye başladı.
Mağaranın iç kesimlerinde, dışarıya göre daha fazla kristal ve buzdan şekiller vardı. Mağara duvarları gittikçe küçülüyordu.
Maoras aniden yüzüne çarpan ve ilerilerden gelen soğuğu hissederek olduğu yerde durdu ve geldiğini düşündüğü yere doğru baktı.
Çoktan yumurtadan 10 dakikalık bir uzaklıktaydı, artık yuvası arkada kalmış ve hiç bilmediği bir bölgeye girmiş gibiydi.
Burada hava daha soğuk bir hale bürünmüş ve mağara duvarları daha da küçülmüştü.
Gözünü odaklayarak dikitlerin arasında birkaç metre ileride, mağara duvarında büyükçe bir delik olduğunu fark etti.
Soğuk dışarıya doğru akıyor ve etrafındaki kristalleri besliyordu.
Genişliği 10, yüksekliği 15 metre olan ilginç bir delikti. Garip bir şekilde mağaranın içerisinde başka bir mağara varmış gibi gözüküyordu.
“Küçük çaplı bir mağara desek yeridir, mağara içinde mağara... Çok garip” Mırıldanarak konuştuktan sonra adımlarını o yöne doğru çekti.
İçgüdüleri, kendisini çağıran şeyin o delikten geldiğini bağırmaya başlamıştı bile.
100 metre ilerleyip birkaç büyükçe dikit geçtikten sonra, deliğin önüne gelerek içeriye bir göz attı.
Işıl ışıl, beyaz ve mavinin tonlarında parıldayan kristaller her tarafı kaplıyordu. Soğuğun onlardan yayıldığını çok geçmeden anladı tehlike olmadığını varsayarak içeri adımını attı.
Tavanda, yerde ve kenarlarda, hatta her yerde bu tarz kristallerin olması kendisini biraz düşündürttü.
Dışarı kısma göre buradaki kristallerin kaliteleri sanki daha fazlaydı, yaydığı dondurucu soğukta bunu kanıtlar nitelikteydi.
Bunca zamana kadar hiçbir kristale dokunmamıştı, bu sefer birine dokunmak için yaklaştı ve pençesini uzatarak hafifçe tıklattı.
[ÇATIRT!] [KLİKÇ!] Anında çıkıp göğsüne doğru hızla çarpan rüzgar dalgası ile geriye doğru fırlarken, kristalden dışarı sızan mavimsi parıltılar hızla havaya karışarak yok oldu.
Olayın şokunu atlatmaya çalışırken düştüğü yerden hızla toparlanarak ayağa kalktı. Düşmemiş gibi birdenbire güçle dolup taştığını hisseder gibi oldu ve bu his birkaç saniye sonra hızla geçti.
Gözleri fal taşı gibi açık bir halde kristallere bakarak bir şeyler söylemek istedi ama ağzını açamadı. Birkaç saniye sonra ufak bir gülümseme attıktan sonra gülmeye başladı.
“Daha demin tam olarak ne oldu lan! Puhahaha! Mana mıydı o? Manamın dolup taştığını hisseder gibi oldum! Ve bu hissiyat tanıdık ve sıcak geldi... Lanet, neden bu mağarada sürekli bu hissi yaşayıp duruyorum!?”
Soluk soluğa heyecanlı bir şekilde cümlesini tamamladıktan sonra, kristallere bir daha dokunmama kararı aldı.
Şu anda kullanabileceği bir malzeme değildi ama ileride kesinlikle işine yarayacak malzemelere dönüştürebilirdi.
Kendi dünyasında bu tarz materyaller vardı ve değerleri oldukça yüksek sayılara ulaşıyordu.
Bir kılıç yapımında, büyü yaparken veya rün işlerken, veyahut büyü gücüne sahip eşyalar yapılırken birçok kullanım alanı mevcuttu.
Ve bu tarz materyaller, bulması en zor materyaller arasında ilk on içine giriyordu.
Heyecanını bastırarak şimdilik bu konuyu kenara itti, ne de olsa şimdilik bilmediği bir şekilde dokunduğu kristaller çatlayarak etrafa mana yayıyordu.
Ve bu mananın değerli bir şey olduğuna yüzde yüz emindi. Bu şekilde harcanmasına göz yumamazdı.
Kullanmayı çözene kadar mağaraya kimsenin girmemesini sağlamak zorundaydı, gerçi kim buraya ulaşabilirdi ki?
Onca kuzey yolunu geçerek bu dağa gelmeyi bırak...
Daha fazla düşünmeden bakışlarını tekrardan ileriye çevirdi. Daha işi bitmemişti, asıl hedefi henüz görünürlerde yoktu ve hissiyat hala devam ediyordu.
Uzunca bir tünel gibi uzanan deliğin içinde ilerlemeye devam etti, zaman geçtikçe kristaller daha güçlü bir şekilde parlıyor ve içinde barındırdıkları mana da yoğunlaşıyordu.
Gitgide küçülen duvarlar bir müddet sonra Maoras’ın kanatlarını sımsıkı kapatarak anca geçebileceği bir büyüklüğe geldi.
Merak dört bir yanını sarmış vaziyette adımlarını hızlandırdı.
Tek istediği yolun sonuna gelmek ve kendisini neyin beklediğini görmekti.
Birkaç on dakika boyunca yolu yürüdü, sonunun gelmediği dar koridorda yürümek bir süre sonra gerilmesine neden oldu.
Kocaman vücudu koridor için artık büyük gelmeye başlamıştı. Karamsar bir yüz ifadesi ile ‘Acaba buraya küçükken mi gelmem lazımdı lan? Seviye atlamam ve 1 haftalık olmam cüssemi büyütmüş olabilir...’ içinden geçirdi.
Onlarca dakikanın sonunda hafifçe parlayan çıkışı görmesi ile kalbi bir anda hızlanarak daha hızlı atmaya başladı.
Adımlarını hafifçe daha da hızlandırıp, koşar adımlarla çıkışa hücum etti.
Gitgide parıldayan çıkış ve ötesinde ne olduğunu göremese bile tek amacı artık buradan çıkmaktı.
Işık parlayarak güçlenirken, en sonunda çıkıştan ilk adımlarını atarak dışarıya ulaştı. Gözünü alan ışık kısa süreliğine kör olmasına sebebiyet verdi.
Henüz önünü göremiyorken, önünde oldukça güçlü bir çekim hissediyordu. Sanki bir şey vücudunu içeri çekiyordu.
Görüşü düzelmeye başlarken, adımlarını durdurdu ve tamamen görene kadar olduğu yerde bekledi. Zaman geçtikçe önünde ne olduğunu da anlamaya başladı.
Feci büyüklükte, aşağıya doğru uzanan bir uçurum... Etrafta o kadar fazla mana kristali vardı ki... Nefesi kesilerek birkaç adım geriye doğru yürüdü.
Korku bütün vücudunu sararken, Guma Çukuru’ndaki anıları aklına geldi. Kalbi delicesine çarpıyor ve vücudunun sarsılmasına yol açıyordu.
‘Burada... Burada ne oluyor böyle! Mağaramda nasıl böyle bir yer olabilir!? Her yerde kristaller ve aşağı doğru uzanan bir uçurum... Uçurum içinde bile milyonlarca kristal parlıyor...’
Nefesini düzene sokarken olup bitenleri kavramaya çalıştı. Çıkıştan 10 metre ileride başlayan büyük uçurum aslında kocaman ve aşağı doğru uzanan başka bir delikti.
Genişliği nereden baksa 200 metre olan bu deliğin sonu gözükmeyecek kadar uzundu, belki de dağın en sonuna kadar uzanan 20bin metre aşağı uzanan bir geçitti.
İşin en kötü yanı... Deliğin yukarısında bir girdap gibi dönen; Beyaz, mavi ve kırmızı renklerinin oluştuğu çok büyük bir portalın bulunmasıydı.
Çekim gücü ve hissettiği o garip hissin kaynağı şuan da tam karşısındaydı. Büyük ve oldukça ihtişamlı bir portal...
‘Kesinlikle böyle bir şey beklemiyordum, Hjuras... Aklından ne geçiyor tam olarak? Burada ne yapıyordun sen? Bütün bunlar ne için? Kahretsin! Neden her şey bu kadar gizemli olmak zorunda!?’
Gözlerinden umutsuzluk fışkıran Maoras göğsünde yaşadığı endişe hissi ile olduğu yerde kıpırdamadan sadece manzarayı izledi.
Kocaman bir delik ve üstünde girdaba benzer bir şekilde sürekli dönüp duran bir portal...
Sesli bir şekilde yutkundu ve deliğin etrafında dönmeye başladı. Neyse ki kenarlar oldukça genişti, delikten uzak kalarak etrafı inceledi ve kristallerin içinde delicesine dönen mana akışını fark etti.
Mana sanki burada kudurmuşçasına hareket ediyor ve girdaba doğru çekilmek istiyordu.
‘Bir tür... Enerji kaynağı olarak kullanılıyor olabilir mi acaba bu kristaller? Sanki birisi kasıtlı olarak manayı bu şekilde hapsederek tutsak etmiş gibi... Buranın gizemi beni şimdilik aşıyor, hiçbir şeye dokunmamam lazım!’
Bembeyaz bir cennette gibiydi, korkunç bir cennet...
Her yer parıldarken düzgünce düşünmek çok zordu, bir an önce bu yeri terk etmek ve bir daha geri dönmek istemiyordu.
Çukurun aşağısında ne olduğunu bile kestiremiyordu. Hafifçe derin çukura yaklaştı ve kafasını yavaşça aşağı doğru uzattı.
Bembeyaz ve sayısızca uzanan kristallerin arasından bir şeyler seçmeye çalıştı ama nafileydi, uzun bir hiçlik...
“Hassiktir ya! Çok korkunç! Elimi sürsem geberecek gibi hissediyorum!”
Geri çekildikten sonra kenara oturarak dinlenmeye çalıştı, gözünü kapatmasına rağmen ışığı tamamen engelleyemiyordu.
‘Neden beni çağırdı peki? Benim ile bağlantısı ne? B-’
-[ Sistem bağlantısı sağlandı! Diğer dünyalar ile bağlantı kuruluyor! ]-
-[ Erişim reddedildi! Erişim reddedildi! Yetki düşüklüğü! ]-
-[ !! Yönetici izni sağlandı! Kapı açılıyor! Lütfen girişe hazır olun!.. Test için kapı açılıyor!. ]-
-[ Görevlerinizden biri ile bağlantı sağlandı! ‘Hjuras’ın Vasiyeti’ adlı görev, Görev Listenize eklendi! ]-
-[ Kapı aktif edildi! Lütfen geçitten uzak durun! ]-
[GÜM!!!] [ÇATIRT!] [BRRR!!!] Aniden gelen sistem mesajları ile şoka uğramış Maoras, feci bir hızla dönmeye başlayan portaldan uzaklaşarak duvarlara dayandı.
Bütün dağ titremeye başlamıştı ve adeta yer yerinden oynuyordu, sanki dünya ortadan ikiye ayrılacakmış gibi her yer sallanırken, bütün kristaller delicesine parlayarak ışık saçmaya başladı.
İçlerinden çıkan mana hızla bir iplik gibi girdaba doğru çekiliyor ve yok oluyordu. Ne olup bittiğini anlamaya vakti olmayan Maoras’ın aklına ise tek bir şey geliyordu.
Hjuras arkasında çok feci bir güç bırakmıştı, kendisi için...
Ve bunu elde edecek gücü ise şimdi gireceği testte kanıtlaması gerekiyordu, kanıtlayamadığı takdirde...
“Öleceğim amına koyayım!! Arrhg!” Sesli bir şekilde bağırdıktan sonra, istemsizce portala doğru çekilen vücudunu korumaya çalıştı.
Kayalar ve taşlar parçalanarak portalın içine çekiliyordu. Kendisine çarpan büyükçe kayalardan son anda kurtulsa da, onlarca taş parçası bedenine çarpıyor ve canını yakıyordu.
Çekim gücü çok feci bir hal almıştı, hatta bazı kristaller mağara duvarlarından sökülerek direk olarak portalın içine girerek patlıyor ve etrafa korkunç derecede hava akımları yayıyordu.
Pençelerini zemine geçirerek, portalın çekim gücüne karşı koymaya çalıştı ama bu da nafileydi. Gitgide artan çekim gücü çelikten bile sağlam olan mağara duvarlarını bile sökmeye başlamıştı.
Girdabın çıkardığı ses yüzünden kulakları çınlamaya başlamış ve sistemin söylediklerini zar zor duyabilmişti.
-[ Lütfen portaldan geçin! Her geçen saniye daha fazla güç tüketilecek! ]-
-[ Güvenliğiniz için lütfen portaldan geçin! Her geç- CZRTT!! ]-
Maoras sistemin bozulduğunu çıkan ses ile anlarken, içine güçlü bir korku sinmişti. “Sistem! Sistem! Yanıt versene lan! Arhgg! Girmek istemiyorum! Girmek istemiyorum! Kapat şunu amına koyayım! Aaarhg!!”
Son kez direnerek pençelerini güçlendirip daha derine sapladı. Etraftaki her şey portala doğru çekilirken, güçlü hava akımı ve çıkan hortumun sesinden hiçbir şey duyulmuyordu.
Kulakları artan basınç ile kanamaya başlamışken, arka kısmı havaya kalkarak hortuma doğru uçmaya başladı.
Hızla dengesini kaybetse de, kanatları ile toplamayı başardı.
Çekim gücüne dayanmaya çalışarak pençelerini zorladı ve kanatlarını çırpmaya çalıştı. Gözleri çökerken önünü görmekte zorluk çekiyordu.
Kolları acımaya başlamışken pençeleri ile zemine son kez tutunmaya çalıştı ama kopan ve parçalanan zemin ile beraber kendisi de devasa portalın içine doğru uçtu.
Son kez güçlü bir şekilde kükreyerek kanatlarını çırpmaya çalışsa da, çoktan portaldan geçip gözden kaybolmuştu bile.
Maoras’ın geçmesi ile sakinleşen ve dinen portal, dönmeyi bırakarak birkaç dakika içinde yatışarak durgunlaştı.
Her şey eski haline dönerken, kristaller parlayarak bütün gücü ile taşları ve eksilen kristallerin yerini doldurmaya başlamıştı.
Birkaç dakika içinde de her yer düzelmiş ve sessizleşmişti. Parlayan kristaller, dönen; girdap benzeri bir portal ve sonsuza kadar uzanan bir çukur...
------------------------------------------------------------
Bu Bölüm Toplam 2500+ Kelimeden Oluşmaktadır.