Ejderhanın Kalbi
Uyuyan Şeytan
...
[GÜM!]
Yenilenen Nyleah ve karşısında bıkmış bakışlarıyla saldırılarını durduran Veexis, çemberin sağ tarafından gelen büyük bir patlamayla kafalarını çevirdiler.
Nyleah’ ın kılıç darbesini kolayca atlatan Veexis, karşı atak yapma fırsatı olmasına rağmen o da başını çevirip sese bakmıştı.
{KGĞAARK!!} İğrenç, her yerinden kan damlayan, canavar demeye bin şahit isteyen korkutucu bir varlık vardı. Ki üzerindeki bu damlayan kanlar da muhafızlara aitti.
Oldukça devasa gözüken, bir myniire göre 2 kat daha büyük gözüken, dehşet verici bir myniir lideri ortaya çıkmıştı.
Dört kola sahip olması bir yana, her elinde tuttuğu diğer myniirlerin oraklarına nispeten daha keskin gözüken orakları vardı. Bu orakların her biri kırmızı renge boyanmış bir şekilde etrafa savrularak dehşet saçmaya devam ediyordu.
“Maneda... Bu yaratık burada ne arıyor?!” Veexis’ in şaşkınlıkla ağzından kaçırdığı cümleleri duyan Nyleah, korkmuş halde ürkerek birkaç adım geriye tökezlemişti.
Hayatında hiçbir zaman bu kadar iğrenç ve korkutucu bir varlıkla karşılaşmamıştı. “Pekala, ismini bilmediğim şerefsiz! Acaba bu şeyi öldürecek birkaç hamle daha biliyor musun? Yoksa bütün bildiklerin gösterişten ibaret birkaç hançer darbesi mi?!”
Nyleah’ ın korkmuş sesini duyan Veexis, şaşkınlığını üstünden atarken sırıtmaya başladı ve “Neden bilmek zorundayım? Sadece toz olup gitmem gerek, değil mi? Hahaha...” diyerek hafif bir kahkaha attı.
Ardından yavaş yavaş geriye doğru yürümeye başlayan adama inanamayan gözlerle bakan Nyleah, dudakları titrerken kafasını çevirerek askerlerini paramparça eden bu canavara bakmayı da ihmal etmiyordu.
“Bu boku bize sen bulaştırdın! Korkakça çekip gidecek misin şimdi de!” Nyleah tedirgince Veexis’ in üstüne doğru yürümeye başladı. Kılıcını havaya kaldırıp pozisyon alırken, Veexis ise hiç umursamadan gerilemeye devam etti.
Suikastçı kafasını sağa sola sallarken “Düşman olduğumuzu unuttun sanırım küçük kız, hatırlatırım!” dedi ve hiç beklemeden hızla arkasını dönerek dağılmış muhafızların arasından gölge formuna bürünüp süzülerek kaçmaya başladı.
Veexis muhafızların acı çığlıkları geride kalırken, artık burada işinin bittiğine gerçekten emindi. Maneda’ dan kimse kaçamazdı, bu zamana kadar hep böyle olmuştu.
20 Metre boyu olan, kocaman ağzının rahatça 4-5 insanı kolayca yutabileceği, dört kolunda da tuttuğu geniş ve keskin orakları olan bu doğal avcı rolünde, ormanlarda dolaşan yaratık kuzeyin belalı canlıları arasındaydı.
Kitaplara yer edinmiş ismiyle, görüldüğü yerde kaçınılması gerekildiği büyük harflerle yazılmıştı.
Krallığın aradığı ve başında ödül olan bu yaratığı bu zamana kadar kimse avlayamamıştı. Artık avlamak isteyen de kalmamıştı.
Nyleah, arkasında kendisine yaklaşan yaratığın muhafızları nasıl kesip biçtiğine çaresizce bakarken, Veexis’ in gözden hızla uzaklaşmasını izliyordu.
Bu şekilde bitemezdi, bunu kabul edebilecek bir elf değildi Nyleah.
Gözleri harlanarak öfkeyle dolup taşarken, çemberin dışına düştüğü zaman yaptığı ışık patlamasını tekrar yapacak duruma gelmişti.
“Orospu çocuğu!! Ölsem bile peşini bırakmayacağım! Masumların kanını canınla ödemeden buradan kaçamayacaksın!”
Nyleah, vücuduna nüfuz eden ışıklar ile parıldarken gözlerinden çıkan beyaz parıltılarla beraber Veexis’ in gittiği tarafa doğru atıldı.
Atıldığı yerde tozu dumana katarken, herkesin gözünü alan büyük bir ışığı da arkasında bıraktı.
‘Muhafızlarımın boşa ölmesine izin vermeyeceğim! Onları kurtaramasam bile, seni öldürebilirim!’ Zihnin dolduran intikam hırsı, artık dışarıdan hissedilebilecek kadar kuvvetliydi.
Aniden, tekrar büyük bir sarsıntıyla ayaklarında patlayan ışıkla beraber, kuvvetle ileri doğru Veexis’ in peşinde bıraktığı izleri takip ederek ormanın içine doğru girdi.
Etrafında tek düze kalmış myniirler artık kendisine saldırmıyor ve hepsi gözleri dönmüşçesine kanın kokusunun kaynağı olan, açıklıkta dehşet bir şekilde parçalanan muhafızlara doğru koşuyorlardı.
Kaşla göz arasında dağılan formasyon yüzünden kıyıma uğrayan muhafızlar, komutanlarının da kendilerini bırakmasıyla çaresizce dizleri üzerlerine çökerek ecellerinin kendilerini almasını beklemeye başlamışlardı.
Yüzlerindeki ölüm korkusu, eski hallerinden eser bırakmamıştı.
O sırada, yetkili olan muhafız mızrağını başka bir myniiri parçalamak için kullandıktan sonra, kuvvetlice bağırarak diğer askerlere seslendi.
“Ölsem bile bu şerefsizlerden bir kaçını daha kendimle beraber götüreceğim! Vatanınıza hizmetinizi gerçekleştirme zamanınız geldi! Fellam Muhafızları! Silahlarınızı alın! Pes etmenin zamanı değil!”
Yetkili muhafızın sesini duyan askerlerin gözlerinde biten ateş tekrar harlanarak, gaza gelmiş bir biçimde yere attıkları kalkan ve mızrakları almalarını sağlamıştı.
Birkaç muhafız henüz kararsız kalsa da, onlar da zorlukla attıkları silahlarını alarak savaş pozisyonlarını almışlardı.
Titreyerek, yaratıkların arasına atılan muhafızlar ellerinden gelen en iyi şekilde dövüşerek büyük yaratığa doğru hızla ilerlemeye başladılar.
Hep bir ağızdan bağırarak myniirlere hücum eden muhafızlardan bir çoğu parçalara ayrılarak ölse de, hızla gözlerini bürüyen kan ve nefret çoktan ölümün korkusunu def etmişti.
Nyleah, arkasında kahramanca ölen askerlerin sesini duymasıyla yutkundu ve daha da hızlı bir şekilde Veexis’ i takibe koyuldu.
Bu bir savaştı, belki de en hafif kayıpları bu olabilirdi. İçinden bir ses, bu yaratıkların gelmekte olan yıkımın habercileri olabileceğini söylüyordu.
İsyanlar, büyük katliamlar, amansız suikastler ve nereden geldiği belli olmayan canavarlar...
Nyleah gönderildiği krallıktaki asıl vazifesinin yaklaştığını hissedebiliyordu, o geliyordu.
Büyük yıkımın hakimi.
Elf kahinlerinin sürekli olarak bahsettiği ve çocukluğundan bu yana kitaplarda ve büyüklerinden görüp duyduğu varlık.
Henüz ne cisimde geleceği bilinmese de, genel bir kitle onun... Bir ejderha olacağını söylüyordu.
Yutkundu ve bütün bunları bir kenara atmaya çalıştı.
‘Boşa olmayacak! Ölsem bile, bu şerefsizi dünyanın sonuna kadar takip edeceğim!’ Zihnini sağlama almak için, düşündüğü onlarca şeyi bir kenara attı ve tekrar halletmesi gereken bir avı olduğunu hatırladı.
Hırsı kendisini tekrar gösterirken, sonunda radarına giren suikastçıya doğru, envanterinde bulunan yayı çıkararak, çoktan kirişine yerleştirilmiş oku kuvvetlice gererek fırlattı.
Ağaçların arasından hızla geçip giden ok, karşılaştığı zayıf ağaçların gövdelerini bir kağıt gibi yarıp geçiyordu.
Veexis, kendisini takip edeceğini düşünmediği Nyelah’ ın okunu son anda fark edip sıyrılarak kaçsa da, ok önündeki karlı zemine saplanarak patlamış ve dengesini kaybetmesine yol açmıştı.
Beklemediği bu saldırıyla, patlama sayesinde yüzüne yediği şok darbesi bir yana oldukça hızlı bir şekilde, çarptığı ağacın ortadan ikiye kırılmasıyla duramamış ve çarpmaya devam ederek birkaç ağacın daha gövdelerinin kırılmasıyla anca durabilmişti.
Hızla nefes alıp verirken, acıyan vücudunu hiçe sayarak toparlandı. ‘Deli karı! Canına susamış resmen! Onu orada hemen öldürmediğim için pişmanım!’
İçinden küfürler ederek hemen ayağa kalkan Veexis envanterinden çıkardığı orta kademe iyileşme iksirini aceleyle tek seferde içerek bitirdi.
Önündeki koşarak gelen elfi tespit etmesiyle, envanterine koyduğu hançerleri çıkardı ve “Hiçlik Kalkanı” yeteneğini aktifleştirerek kendisine doğru gelen bir başka oku daha engelledi.
Karanlık şeffaf bir bariyere çarpan ok devasa bir güçle patlarken, etrafındaki ağaçlar, patlamanın etkisiyle kırılıp etrafa saçılmıştı.
Bariyerin dışından esen kuvvetli rüzgarlar ile etrafındaki çoğu şey de silinip süpürülmüştü. Elflerin icadı olan, “Işık Oku” nun şakası yoktu gerçekten.
Saldırıyı atlatmanın hemen ardından Veexis, vaktinin daraldığını hatırlayarak ormanın çıkışına doğru yardırmaya devam etti.
Bütün bunlar bir yana, emin olduğu tek bir şey vardı; Vakti daralıyordu, ne sebepten ötürü bilmiyordu ama içindeki şeytan onu bu ışığın kaynağına sürüklüyordu.
‘Onunla yolda çarpışacağım, vaktimi daraltmasına göz yumamam! Hjuras Dağları çok uzakta, yol beni beklemez!’ Aceleyle verdiği kararı uygulamaya koyulan Veexis, envanterini açtı.
Yolda hızlı bir şekilde envanterinde bulunan bir şeyi aramaya koyuldu.
Arkasından koşarak onu takip eden Nyleah ise kaçmasına fırsat vermek istemediği için bir başka oku daha çıkararak yayına yerleştirdi.
Nyleah, attığı iki okunun da etki etmediğini gördükten sonra, kaçmaya başlayan Veexis’ e diğer oklarını göndermeden önce daha fazla enerji yüklemeyi ihmal etmiyordu.
Her geçen saniye okların gücünün arttığını hisseden Veexis, envanterine koyduğu şeyi sonunda bularak rahatladı ve kullanmadan önce birkaç saniye düşündü.
‘Başka çarem yok... Hazır olduğuma inanıyorum ama... Umarım bu zırh benim sonum olmaz’ Envanterinde görkemli bir şekilde parıldayan bir zırh vardı.
Bu zırhın ne olduğunu çok iyi bilen Veexis ise, atasından kalma bu hediyeyi kullanmaya henüz hazır olup olmadığını bilmiyordu.
Agathri’ nin Zırhı, Fegasrio.
Bütün seti elinde olmasına rağmen giymemesini sağlayan şey, bu zırha layık olmayanların acı verici bir sonla boğularak ölmesiydi.
O sırada çoktan geride kalmış olan açıklıktan gelen seslerin kesilmesiyle, artık koca ormanda yalnız başlarına kalmışlardı. Nyleah geri dönüş yolunun olmayacağına artık kesinlikle emin olmuştu.
Ormanda duyulan tek ses, ikisinin de koşuştururken çıkardığı hışırtılar ve okların patlama sesleriydi.
Nyleah, griffonlarının ölmesiyle, askerlerinin de aynı kaderi paylaşması yüzünden kendisine artık tek bir çıkar yolu bırakan ormandan çıkması için bu yolu tamamlamak zorundaydı.
Suikastçıyı öldürmek.
“Aaarhg!” Kuvvetli bir savaş narası atarak yayına yerleştirdiği okları seri bir biçimde Veexis’ e fırlatmaya devam ederek uzun bir kovalamacanın başlangıcını ilan etmişti.
Veexis rahat süreceği yolculuğunun bu denli sekteye uğrayarak, zorlaşmasından hiç hoşnut değildi.
Elfi öldürerek başına ayrı bir bela almak istemiyordu ama çıkan bütün yollar bundan başka bir çare de bırakmıyordu kendisine.
Bu yüzden zırhı kullanmayı çok istiyordu, zırhın verdiği özel etkiler ve statüsüne eklediği delicesine güç oldukça fazlaydı.
Ensesinde biten bu küçük pireyle ne yapacağını düşünürken, büyük ve sonsuz gibi gözüken bu ormanın çıkışına doğru yol almaya devam etti.
Arkasında kendisini bir arı gibi sokmaya çalışan elf ile birlikte, zamanında hız statına verdiği puanlara teşekkür etmeye başlamıştı.
Aslında son günlerinde hızı sayesinde bir çok badireyi atlatarak kaçınmıştı.
Tek gücü hızı da değildi aslında, çok daha derinlerinde yatan bir şeytanın gücü... Düşüncelerini boş şeylere meşgul etmeyi bıraktı ve zırhı kullanmak için doğru bir an yakalamayı bekledi.
Veexis şu an bedeninde taşıdığı bu uyuyan güçle, neler yapacağını bilmiyordu. Bütün bu kovalamacanın ardından düşündüğü şey de bundan başka bir şey değildi.
Ama şimdilik bütün bu düşünceleri kenara koymasının vakti gelmişti. Savaşırken bile bu durumuna çare aramaya çalışması, onu bir hayli yoruyordu.
‘Sırası geldi gibi, önümde kocaman bir nehir var! Sesini duyabiliyorum, suya atladığımda zırhı giyeceğim ve akıntıya kapılarak zırhın özelliğini aktif edeceğim! Bu sayede beni hissedemeden ormandan çıkabilirim’
Zırhı kullanacağı için heyecanlanan Veexis, artık arkasındaki keneden kurtulacağının sevincini yaşamak istiyordu.
Nyleah oklarının bir işe yaramadığına sinirlenirken, artık son kozunu da kullanması gerektiğine karar verdi.
Bu yapacağı saldırı başarısız olursa artık suikastçıyı takip edebilecek kadar enerjisi olmayacaktı, dolaysıyla son derece dikkatli olmalıydı.
Sadağında kalan son 5 oku da aldı ve yayına yerleştirdi, gözlerini yumarken zihninden yeteneğini aktifleştirdi ve eski lisandaki kelimeler dudaklarından döküldü.
“Ronat de quyillan csag e mne sytmahı tyrlo i!”
Yeteneğini güçlendiren bu sözler ile, koşarken yayına yerleştirdiği beş ok da şiddetle parlamaya başladı.
Aniden durarak, tek bacağıyla yere diz çöktü ve yayını Veexis’ e doğru sabitledi.
Onlarca ağaç hedefini kapatırken oldukça sakin bir şekilde gözünü bile kırpmadan Veexis’ e kilitlediği yayının hazır hale gelmesini bekledi.
Yay etrafa delicesine ışıklar saçarken, oklar birleşerek tek bir ok haline geldi. Rengarenk ışıklar saçan bu ok, artık etrafındaki havayı bile kendisine doğru çekmeye başlamıştı.
Yeteri kadar yüklendiğini anlayan Nyleah, yayın kirişini çok hafif bir şekilde bırakarak nefretinin de ok ile beraber fırlamasına izin verdi.
“Geber seni orospu çocuğu!!” Kükreyerek söylediği cümlesinden sonra fırlayan ok, saliseler içerisinden akıl almaz bir hızla Veexis’ e doğru patlayarak fırladı.
[GÜM!!!] Nyleah’ ın diz çöktüğü alanda bulunan karlar anında eriyerek buharlaşırken, etrafındaki ağaçlar sertçe yerlerinden sökülerek dört bir yana dağıldılar.
Nyleah ise, oluşan geri tepmeyi azaltmak için kullandığı bariyer sayesinde fazla yara almadan birkaç metre geriye savruldu ve karların üzerinde yuvarlanırken anca durabildi.
Neyse ki yayını sabit tutabilmiş ve okun yönünü şaşmasına izin vermemişti.
O sırada ise yaydan fırlayan, önünde ki her şeyi yok ederek ilerleyen ok, sanki yaşayan bir canlı gibi Veexis’ i takip etmeye başladı.
Büyük ağaçların yanlarından sıyrıldı, önüne çıkan büyük engelleri aştı ve çok fazla hasar almadan hızını korumaya devam ederek arkasında ışıltılar saçarak, kaçmaya çalışan suikastçıya doğru süzüldü.
Veexis arkasında hissettiği aşırı ışık enerjisiyle, kafasını çevirdi ve kendisine doğru büyük bir parıltıyla gelen oku gördü.
Gözleri fal taşı gibi açılırken, içinden bir ses o okun kendisine değmesiyle beraber saniyeler içerisinde öleceğini haykırıyordu.
‘Bu ne sikim iş! Hile gibi arkamdan oklar yağdırıyor ve her defasında dönüp öldürmediğime pişman ediyor kendisini bana!’
Veexis nehire gelemeden okun kendisini yakalayacağını fark etti. Aşırı hızlı bir şekilde, hiçbir engele takılmadan süzülen oku sanki birisi kontrol ediyormuş gibiydi.
‘Elfler ve koduğumun kutsallıkları! Hepsi hile gibi!’ Sinirli bir şekilde düşünürken, hızını birkaç kat daha arttırarak enerji harcamasını en üst seviyelere çıkardı.
Artık bir myniirin bile kendisini yakalayamayacağı, aksine saniyeler içerisinde geride toz duman yutacağı şekilde hızlanmıştı.
Ağaçları atlatmak ve kayaları, büyük ağaç kütüklerini geçmek daha da zorlaşmıştı.
[FSII...] Veexis arkasından gelen okun artık saçtığı enerjinin sesini duyabileceği kadar yakınına girmesiyle, zırhı kullanmanın şart olduğunu anladı.
Artık düşünmeye bile fırsatı yoktu, kullanmalıydı.
“Umarım bu sonum olmaz!” Veexis bağırarak söylediği cümlesinden sonra, envanterinden seçtiği zırhı hızla kuşanarak vücuduna akın etmesini bekledi.
Daha önce üzerinde duran, siyah cübbesi ve altındaki hafif çelikten zırhı gitmiş ve yerine Agathri’ nin Zırhı Fegasrio gelmişti.
Yer yer deriden olsa da, gümüş ve çelikten dövülmüş kesimlerinin ışıltılar saçarak parladığı bu efsanevi zırh, hızla şeklini değiştirerek Veexis’ in vücuduna göre şekillenmeye başlamıştı.
Hareket ederken üzerinde şeklini değiştiren bir zırhın olması Veexis’ i gerse de, zaman geçtikçe üzerindeki zırhın daha konforlu ve vücudu için rahat bir hale geldiğini hissedebiliyordu.
Zırh sonunda eksik kısımlarının da tamamlanmasıyla, bütün vücudu kaplayan bir savaş zırhına dönüşmüştü.
Ayaklarını koruyan metal kaplamalarla korunmuş deri bir çizme, ellerini ve kollarını kaplayan metal kolluklar ve eldivenler.
Bütün vücudunu saran ve arkasında görkemli bir şekilde dalgalanan, Agathri’ nin simgesi işlenmiş kaliteli kumaştan bir pelerin...
Kafasını kapatan, üzerinde büyü olduğu besbelli bir kapşona benzeyen sıkı bir kafalık ile setin tamamlandığı hissetmişti.
Bacaklarını bile koruyan bu zırh setinin tamamlanmasıyla, vücuduna infilak eden güç patlaması yüzünden havada kısa bir denge kaybı yaşadı.
Veexis, ciğerlerinin hiç daha önce çekmediği kadar hava ile dolmasıyla ilk önce afalladı ve daha sonra damarlarında gezinen kanın kaynamaya başladığını hissetti.
Büyük bir tanıdıklık hissi kendisini sarmalarken, sanki ailesinden birinin kendisini kollarıyla sarmalamaya başladığını hisseder gibi oldu.
Hissettiği bütün bu etkiler, zırhın sadece küçük bir kısmını oluşturuyordu.
Bütün endişeleri yok olurken sırıttı ve zırhın kendisini boğmadığını, aksine kucakladığını fark etti. Buna ne kadar sevinmek istese de, arkasında kendisini öldürmek isteyen bir okun olduğunu hatırladı ve sırıtmayı kesti.
Veexis durumunu öğrenmek için hemen statü sekmesini açtı ve gördüğü puanlar karşısında büyük bir kahkaha attı.
Artık tamamen endişelerinden arınmış bir şekilde, özgüveni aşırı hızlı bir şekilde yükselmeye başladı.
“Puhahah! Artık kuzey benim için bir sıkıntı olmaktan çıkmış olmalı!” Dedi ve hızlanarak süzülmesini sağlayan yeteneğini, zırhın getirdiği özelliklerle beraber son kademesine kadar zorladı...
“Şeytan Adımları: Beşinci Seviye!”
------------------------------------------------------------
Genel Bilgiler
-------------------
Seviye: 35
Can Puanı: 14.892/25.000
Mana: 43.219/150.000
Yorgunluk: 560/1.500
Açlık: 205/500
İsim: Veexis Leo Noimardi
Yaş: Yetişkin (32 Yıl)
Unvan: Agathri’ nin Gölgesi, Korku Şeytanı
Irk: Darkhe (Dönüşmüş)
Güç Bilgileri
--------------------
Kuvvet: 70 (+45)
Sağlık: 58 (+25)
Dayanıklılık: 33 (+30)
Zeka: 122
Çeviklik : 55 (+40)
Büyü: 60 (+15)
Yetenekler
---------------
-Hiçlik Kalkanı(4)(Usta)%41
-Şeytan Adımları(5)(Tecrübeli)%67
-Zehir Oluşumu(7)(Usta)%89
...
Element Yatkınlıkları
-------------------------------
Ateş: 0
Su: 0
Toprak: 0
Hava: 15
Buz: -2
Işık: -5
Karanlık: 69
-----------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------
Bu Bölüm Toplam 2300+ Kelimeden Oluşmaktadır.