Kedi Olarak Geçirdiğim On Dört Yıl
Ben... Bir sokak kedisiyim
Başlangıç ~ Ben... Bir sokak kedisiyim~
İrili ufaklı arabalar, çeşit çeşit insanlar geçip gitti.
Bulutlu gri gök sıcak ve nemliydi.
Nefesimi tuttum, üzerimdeki gri göğe baktım.
Rahatsız edici sesler yağmur gibi yağarken orada duruyordum.
Ara sokağın birinde, yere atılmış çöp torbalarının arasında, soğuk betonun
üzerinde.
Ne bir ailem ne bir evim oldu. Kendimi bildim bileli
buradayım.
Yoğun bulutların bu kadar alçaldığını yedinci kere
görüyorum.
Etrafımdaki olayları anlayacak kadar bilincim açıldığından
beri, genç yaşıma rağmen, sokak kedisi olduğumu anlamıştım. Orta yaşlı, etine
dolgun, balık satan hanımın öğle yemeğinden hemen sonra paylaştığı yiyecekler
dışında hayatım anlamsız ve tekdüze geçiyordu.
Kadın balığı parçalayıp bana uzatırken "Yağmur yağacak
gibi." dedi.
Dikkatlice ve yavaşça kafamı çıkardım. İnce kağıt tabağa
atılmadan önce yağmuru düşündüm.
Çok, çok açtım.
Yemeğime doğru dikkatlice ilerlerken bulutlu yedi günü
düşündüm. İki seferinde sağanak yağışlıydı. Karanlıkta her şey ölüm
sessizliğine bürünmüşken yağmur, kara gökten acımasızca yağmıştı.
Yağmur can sıkıcı bir olaydı. Havanın soğuması da değildi
tek sorun. Yatağım ıslanıyordu, ıslak vücudumla kıvrılıp dişimi sıkmaktan başka
seçeneğim de yoktu.
"Dükkanı kapatmadan önce biraz daha getiririm."
Kadın tabağı almak için eğilirken hemen çöp poşetinin içine
girdim.
İnsanlar etraftayken olabildiğince dikkatli davranıyorum.
İlk kez bulutlu bir günle karşılaştığımda, hiçbir şey anlamadığım günlerdi,
sayısız insanın aşağılamasına maruz kalmıştım. Hatta kimileri neredeyse
vuracaktı.
Kadının yüzü yalnız bir ifadeye büründü ve işine döndü.
Kısa bir süre sonra "Taze balıklarım var!" diyen
kadının sesi gelip geçen kalabalığa doğru yankılandı. Bir sürü insan ve araç
geçip gidiyordu. Erkeklerin çoğu takım elbise giymişti. Deri ayakkabılarının
kaldırımda çıkardığı ses rahatsız ediciydi.
Hep aynı suratı takınan insanlar yürüyordu. Ve de ürkütücü
hızlarda ilerleyen soğuk, metal araçlar.
Önümde uzanan renksiz hayata hareketsizce bakarken, ne kadar
da acımasız bir dünya, diye geçirdim içimden.
Her şeyden haberdarım. Hatırlamıyor olsam da metal araçların
birinde buraya getirilip atıldığımdan eminim. Kimse bize söylemese de içgüdüsel
olarak bileceğimiz şeylerden.
Olay şu ki farkındalığım sonradan oluşsa da içgüdülerim
yüzünü dahi bilmediğim annemin karnından doğduğum anda devreye girdi.
Yaşadıklarımdan edindiğim tecrübe benliğime işlenmişti.
"Kimseye inanma", "Kimseden bir şey bekleme",
"Kendinden başka kimsen yok".
Bu durumu ne kadar kanıksadıysam da içimdeki kötümser ruh
halinden kurtulamıyordum.
Mesela, son nefesimi verecek olsam nerede ya da nasıl
olduğunun hiçbir önemi yoktu.
Hayatta kalmak için yemek yiyorum ve uyuyorum. Günün birinde
bir yerlerde öleceğim.
Şu an için minik ve gencim. Kadının verdiği yiyeceği kabul
etmekten başka şansım yok. Ancak biraz daha büyüdüğümde kendi yemeğimi kendim
bulabileceğim. Büyüyebilmek için de burada kalmaktan başka seçeneğim yok.
Dişimi sıkıyorum. Hayatta kalmak için yiyorum.
Zaman zaman” gölgelerde saklanan ben” i fark edenler oluyor.
Göz göze geldiğimizde küçülttüğüm hareketsiz bedenimle kaçamak bakışlar
atıyorum.
Sırf meraktan inceliyorlar. Kadın gibi yemek getirmiyorlar.
Kendilerinden daha aşağı, zavallı bir yaratıkla egolarını tatmin ediyorlar. Ne
kadar da kabalar.
Bir süre sonra bulutlar dağılmaya başladı. Günün son
ışıkları için yol açıyorlardı.
Rahatsız edici gürültüleri duyunca köşeme iyice sokuldum.
Çöp poşetlerinin arasında olabildiğince gizlendim.
Günün bu saatlerinde insan yavruları geçmeye başlardı.
Çocuklar ürkünç varlıklardı. Sırf eğlence olsun diye bana
saldırıyorlardı.
Benim gibi küçük bir yaratığı itip kakıyorlar. Hatta eğer şanssızsam
bir şeylerle vurdukları bile oluyordu. "Yapmasanıza, zavallı şey"
diyenler bile gelip geçerken lafın gelişi konuşurlardı. Gözlerinde hoşnut bir
parıltı belirirdi.
Amanın, ne kadar da saçma.
İç geçirdim. Kendi ırkından olmadıkça insanların her istediğini
yapmasına kim karar vermişti.
Evet, insan olmayabilirim ama yaşamak benim de hakkım.
Ben bir oyuncak değilim. Ben de varım, yaşamak için
debeleniyorum.
"Of, acaba bu yaz tatilinde de bir sürü ödev verirler
mi?"
"Muhtemelen. Geçen yaz da tonla ödev vermişlerdi
zaten."
"Araştırma ödevleri de çok can sıkıcı oluyor."
"Eve gider gitmez başına otur o zaman."
Çocuklar kahkahaya boğulurken farklı farklı okul çantaları
taşıyan yavru insanlar yanımdan geçip gitti.
Biraz sonra aynı üniformayı giymiş, daha büyük çocuklar
geçti.
Farkına varmadan gökteki gri bulutlar dağılmış, yerini
kızıllığa bırakmıştı. Demek akşam oluyordu.
Arabalar farlarını, binalar ışıklarını yakmıştı.
Biraz sonra kadın muhtemelen günün son yemeğini getirecekti.
Kıvrılmış halimi bozmadan kafamı kaldırıp kadının gelmesini
bekledim.
Genç olabilirim ama aptal değilim.
Zaman zaman hala geçen insan yavruları vardı. Ancak durup da
bana saldıracak cinsten değillerdi.
"Yandaki marketten yaş mama aldım. Al bakalım."
Öğle yemeğimi getiren kadın eğilip önüme teneke kutu koydu.
Burnuma öğlen yediğimden çok daha leziz bir şeyin kokusu geldi. Gardımı
indirmeden ilerledim ve tadına baktım.
Tek bir ısırıkla kendimden geçtim. Çok lezzetliydi.
Hayat felsefem yiyecek bulduğum zaman yemek üzerineydi. Tüm
kutuyu hızlıca mideye indirecektim.
Kadın çömelmiş beni izliyordu. Tüm kutuyu nefes bile almadan
ağzıma doldurdum. Etrafa saçılmış parçalar vardı ama önemli değildi. Sonradan
temizleyebilirdim.
Tam o sırada kadının arkasından bir adam yanaştı. Aniden
durdu ve benim olduğum tarafa baktı.
Kim olduğunu anlamak için şöyle bir baktım. Gözlüklü bir
adamdı. Üzerinde eğreti duran komik bir takım elbise giyiyordu.
Takım elbisenin içine giydiği beyaz gömlek kırışmıştı.
Gömleği pantolondan yer yer çıkmıştı. Kravat takmıyordu, son düğmesini
iliklememişti. Geniş burunlu kahverengi, deri ayakkabı giyiyordu. Elinde
kahverengi bir zarf tutuyordu.
Yemeği bırakıp tehditkar bir bakış atıım.
Nasılsa adamla aramda kadın duruyordu. Kadın burada olduğu
sürece kimse zarar veremezdi, diye düşünüp yemeğime devam ettim.
"Merhaba."
Adam kadına selam verdi.
İrkilen kadın arkasına döndü. Kim olduğunu görünce rahatladı
ve gülümsemeye başladı.
"Amanın, Itou-san. Yayınevine mi gittiniz bugün?"
"Evet, senaryo işleri işte."
Itou adlı adam cevap verirken neşeyle gülümsüyordu.
Erkek bir insan için sesi tizdi. Konservenin dibindeki
yiyeceğe ulaşabilmek için kafamı gömdüm.
"Ne kadar da sevimli bir kara kedi." dedi adam.
Kadın da bana bakmaya başladı.
"Değil mi. Ancak sahiplenecek kimsesi yok
anlaşılan."
"...Bir sokak kedisi demek..." diyen adam derin
bir iç çekti.
Konservenin dibinde kalan artıkları temizlemekle meşguldüm.
"Yaklaşık iki haftadır burada. Başlangıçta beş yavru
vardı. Bu siyah yavru dışında hepsi sahiplenildi. Kedilerin annesine bakan kişi
doğum sonrasında yavrulara bakamayınca buraya atmış olsa gerek. Nasıl vicdansız
insanlar var.
"Duyduğum kadarıyla marketteki amca bir kedi
sahiplenmiş. Doğru mu?"
"Evet. Yamada-san müstakil evde yaşıyor. Bu yüzden kedi
bakabiliyor. Benim evim de müstakil ama köpeğim olduğundan..."
Bir şey kalmamış konserveyi yalarken aynı anneden
doğduğumuz, hiç tanışmadığım kardeşlerimin sıcak yuvalarının olduğunu duyunca
içimi tuhaf ama bir o kadar da rahatlatıcı bir his kapladı.
Demek benim gibi umursamaz biri dahi böyle şeyler
hissedebiliyordu.
Konserveyi bırakıp patimi kullanarak yüzümü temizlemeye
başladım. Kadın yavaşça kafamı okşadı. Dokunulmaktan hiç haz etmesem de yemek
getirdiği için nezaketen sesimi çıkarmadım.
"Minik pisi pisi, beğendin mi yemeğini?"
Kadın nazikçe sorduğundan ben de cevap verdim. 'Çok
lezzetliydi'
Muhtemelen cümlem kadının kulağında anlaşılmaz bir
"miyav"dı.
Kedi olarak öyle ayrı bir sevimliliğim yoktu.
"Sütten kesilmiş anladığım kadarıyla."
"Evet, öyle. Yamada-san'ın eşinden duyduğuma göre sütle
beslemiş bir süre. Sütle beslendikleri dönem bayağı iş çıkıyor değil mi?"
"Evet. Kedi yavruları için özel üretilmiş biberonlarla
beslemek gerekiyor."
"Amanın, Itou-san. Hiç kedi beslediniz mi?"
"Evlenmeden önce kız kardeşim kedi sahiplenmişti.
Üniversite tatillerinde bakması benim başıma kalıyordu."
"Öyle mi?"
Kadının gözleri şaşırmış gibi irice açılmıştı. "Hadi
bakalım." deyip ayaklandı.
Çöp torbalarının arasına gizledim. Eğilip kadın ve adamın
hareketlerini takip etmeye başladım. Kadın Itou adındaki adama veda babında bir
iki kelime edip gitti. Adam eğilip kadını selamladı.
Ansızın adam dönüp bana baktı.
İyici büzülüp uyarırcasına dik dik baktım.
Adamın gözlüklerinin ardındaki bakışları hüzünlendi,
gözlerini kıstı.
"Görüşürüz."
'Görüşürüz, ya da her neyse, insan' diye cevap verdim.
Çöplerin arasında kayboldum. Vücudumu tostoparlak yaptım.
İnsanların hepsinden nefret ediyorum.
Sırf egolarınızı tatmin edeceksiniz diye elinizde oyuncak
olmayacağım, diye düşünürken gözlerimi kapattım.