Kedi Olarak Geçirdiğim On Dört Yıl
Konserve Mama ve Dört Göz
O gece yağmur yağmadı.
Sonraki gün hava açıktı. Bulutlar sanki hevesle geçip
gidiyordu.
Sokaktaki insan sayısı artmıştı. Doğal olarak satış
peşindeki marketlerden gelen sesler de yükselmişti.
Okul çantası takmamış çocukların konuştuklarından anladığım
kadarıyla bugün tatildi. Ağzımı iyice açarak esnedim.
Havadaki nem azalmıştı. Etrafa yayılan sıcaklık kemiklerimi
ısıtıyordu.
Beni gören insanlardan bazıları ekmek parçaları,
yemeklerinden arta kalanları önüme koyuyordu. Belki de tatillerde insanlar
tuhaflaşıyordu. Uzaklaştıklarından emin olunca koyduklarını memnuniyetle mideye
indiriyordum.
Ancak tabii kadının dün verdiği yiyecek kadar lezzetli
değildi hiçbiri.
Ancak seçme lüksüm yoktu. Bana verilen ne varsa silip
süpürdüm.
Kadın beni beslemek için balıkla geldiğinde akşam üstüydü.
İşleri yoğundu anlaşılan. Akşam olmuştu ama sokaklar hala insan doluydu.
"Merhaba, ne yapıyorsun."
Çöp poşetlerinin arasında uyuklarken tanıdık bir ses duydum.
Sokağa doğru kafamı kaldırıp bakınca dün gelen dört gözü
gördüm. Elinde nefis görünen bir konserve vardı. Bakışlarını üzerimden
ayırmadan yavaşça yaklaştı.
Bu adam ne yapmaya çalışıyordu?
Belki de meczubun tekiydi. Daha da yaklaşırsa saldıracağımı
belli eden bir poz alıp dik dik bakmaya başladım.
Adam durdu. Üzgünce başını eline yasladı.
"Amanın, ne kadar ürkeksin."
Beni kandırmak için daha kırk fırın ekmek yemen lazım genç
adam, diye geçirdim içimden.
"Hırlama. Sana lezzetli bir şeyler getirdim."
Konserveyi şaşkın şaşkın açtı.
Dünkü leziz kokunun aynısı havaya yayıldı. Kafamı uzattım.
Adam konserveyi yavaşça önüme koydu ve uzaklaştı.
İyi mi davranmaya çalışıyordu? "Seni
incitmeyeceğim." mesajı vermeye çalışıyordu muhtemelen.
Saçma. Bu kadar kolay tongaya düşeceğimi mi sandın?
Her zamanki gibi dikkatle konserveye ilerledim. Yol boyunca
zaman zaman adam uzakta dursun diye bakış atıyordum. Tavırlarım ne kadar
kabaysa yemek de bir o kadar lezzetliydi.
Konserveden yediğimi gören adamın ifadesi rahatladı.
"Itou-san"ın ardından gelen tanıdık bir ses duydum. Az önce yemek
getiren hanımefendi gelmişti.
"Merhaba."
Adamın kendisini nazikçe selamladığını duyunca nazikçe cevap
verdi. "Merhaba."
"Bugün de mi senaryoyu götürmen gerekiyordu."
"Hayır, bugün birisiyle iş hakkında görüştük..."
"Buralarda pek görünmezdiniz de. İki gün üst üste
görünce şaşırdım."
Hanımefendi 'Eşiniz sık sık uğruyor gerçi.' diye cümleyi
devam ettirdi.
"Haklısınız." adam kafasını kaldırıp iç çekti.
"Evet öyle, çoğunlukla odaya kapanıp
çalışıyorum..."
"İyi o zaman hazır dışarıdayken şöyle bir gezip
marketleri turlamak iyi olur değil mi? Hem hareket etmiş olursunuz. Bugün yeni
mallar geldi geç saatlere kadar açık kalacak marketler."
"Fiyatları uygun mu?"
"Şimdiden pazarlığa mı tutuştuk?"
Hanımefendi kahkaha attı. Adam utangaç bir gülümsemeyle
cevap verdi.
Konserveyi hızlıca bitirip çöp poşetlerinin arasına döndüm.
Adam "Aa!" diye şaşkınlıkla bana dönerken ben çoktan gizlenmiştim.
"Hay Allah, yine mi kaçtı?"
Hanımefendi cümlesini bitirince adam çömelip yerdeki boş
konserveyi aldı. Cebinden beyaz bir torba çıkarıp boş kutuyu içine koydu.
"Ahh... Anlaşılan ben etraftayken çekingen
davranıyor."
"Çoğu sokak kedisi böyledir. İnsanlara hemen
güvenmemeleri için haklı sebepleri var."
Hanımefendi adamı teselli etmeye çalıştı. Adam sessiz bir
"Anladım." deyip bana doğru hüzünle baktı.
Kimsenin beni kandırmasına izin vermeyeceğim. Eğer
farkındalığımı daha önceden kazansaydım belki de tutumum farklı olurdu ama
sonuçta içgüdülerimle hareket ediyordum. Kendimden başka kimseye
güvenemeyeceğimden eminim.
Hava dört gün daha güzel gitti. Bu süre zarfında kadının
getirdiği yiyecekler ve adamın verdiği konserve günlük yemeğim olmuştu.
Sağ olsunlar karnım toktu artık. Açlıktan karnıma acı dolu
kramplar girmiyordu.
Böyle bir hayatın ürkütücü bir güzelliği vardı.
Üçüncü günün sabahı çöp toplayan adamlar gelmişti.
Aralarından biri bir parça ekmek verdi. O bile çok lezzetli gelmişti.
Beşinci gün, sabahtan beri bulutluydu.
Hanımefendi dükkanını açtı. Nadiren yaptığı gibi sabah
erkenden bir konserve getirdi. Kendi kendine "Anlaşılan bugün yağışlı
geçecek..." dedi. Yemeğimi yerken 'sabah erkenden geldiğine göre ikinci
öğünü akşama doğru getirecek' diye hesaplıyordum.
Gri yollar, gözümü açtığım ilk günkü hallerine bürünmüştü.
Arabalardan ve yorgun insanlardan oluşan güruhlar geçip
gitti.
Hava biraz nemliydi. Çok rahat olmasam da çöp poşetlerinin
ardında kıvrıldım.
Uyuyabilmek için gevşeyip gözlerimi kapadım.