Kedi Olarak Geçirdiğim On Dört Yıl
Yapacak bir şey yok. İyi madem, bana bakmana izin veriyorum.
4. Bölüm Yapacak bir şey yok. İyi
madem, bana bakmana izin veriyorum.
Adamın evinde bir kadın bir de dişi bir insan yavrusu vardı.
Anladığım kadarıyla kadın adamın eşi, dişi yavru da kızıydı.
Adamla kız çocuğunun kokusu birbirine yakındı. Etraflarına yaydıkları hava da
benziyordu.
Adamın beni eve getireceğinden haberdar gibi, uzun saçlarını
arkada toplamış kadın, elinde havluyla hazır bekliyordu. Beni havluya sarıp
kucağına aldı.
Havluyu önceden ısıtmıştı sanırım. Sıcak yumuşak havlu güzel
kokuyordu.
"Ay, ne kadar da üşümüş."
"Miyoko, hemen banyo yaptıralım." dedi adam. Kadın
cevap olarak onaylamazca başını salladı.
"Birlikte giriyorsunuz banyoya."
"Nee..."
Kapıda elinde şemsiyeyle duran adam acı içinde sesler
çıkarmaya başladı.
"Söylemek için geç kaldım belki ama daha önce hiç kedi
bakmadım. Aniden hayvan bakmaya izin veren bir eve taşınalım deyince
şaşırdım... A, dur da kurulayayım. Saç kurutma makinesini bana ver, sen fazla
sakarsın. En düşük ayarda açıyorum değil mi?"
"...Hı, evet evet." dedi adam belli belirsiz.
Kadın adama aldırmadan konuşmaya devam etti.
"Üzerine giyeceğin kıyafetleri hazırladım. İkiniz de
doğru banyoya."
'Peki' cevabını duyan kadın havluya sarılı beni adama
uzattı. Kadının yanında duran kız çocuğunun meraklı bakışlarından rahatsız olup
kafamı çevirdim.
"Annecim, saç kurutma makinesini ben tutabilir miyim
~"
"Pisiyle oynamak istiyorsan, önce ödevini bitirmen
lazım Yuuka."
Adam ikisinin yanından geçip içeri ilerledi.
Kız çocuğunun yanından geçerken şöyle bir yüzüne baktım. İç
geçirip surat asmaya başlamıştı. Yüzü poğaçaya benziyordu.
"Daha ortaokuldayım. Neden bu kadar çok ödev
veriyorlar."
"Öğrenmen gereken çok şey olduğu için."
Kadın kız çocuğuyla konuşurken, adam ve kucağında duran ben
başka bir odaya girdik.
Havadaki nem burnumu gıdıkladı. Adam aşina bir şekilde
kapıyı kapatıp kıyafetlerini çıkarmaya başladı. İçimde kötü bir his vardı.
Kıyafetlerini çıkarmayı tamamlayan adam diğer kapıyı açınca kötü hissin
sebebini anladım.
Sıcak buhar dolu banyoda su dolu bir küvet vardı.
Hayatımda ilk defa banyo yapacaktım.
Tırnaklarımı çıkarıp mümkün olan her açıklıktan kaçmaya
çalıştım. Her denememde adam telaşla beni yakalıyordu. Boynumun aşağısı tamamen
suya girince debelenmek için tüm enerjimi yitirmiştim. Pes edip istediğini
yapmasına izin verdim. Daha sersemliğim üzerimdeyken banyonun dışında duran
kadının kollarında buldum kendimi. Bu sefer de havlu saldırısına uğramıştım.
'İşe bak, neden böyle şeyler yapıyorlar?' diye söylendim.
Nasıl olsa ürkünç banyodan daha kötüsü olamayacağını düşünerek kendimi kadının
kollarına bıraktım.
Ancak, çok daha kötü bir şey vardı sırada.
Kadın beni havluyla tutarken sıcak hava dalgasına maruz
kaldım.
Gürültü ve sıcak havayla birlikte minik kalbim deli gibi
atmaya başlamıştı. Bir süre sonra banyodan çıkan adam, pençelerimi havada
savurarak kaçmaya çalışırken, sanki daha önceden tecrübeliymiş gibi kıskıvrak
yakaladı beni.
Bu sırada, ev ödevi mi artık her neyse, onu yapan kız çocuğu
merakla olan biteni izliyordu.
Konuşma yeteneğimi tamamen kaybetmiştim. Farkına bile
varmadan yumuşak sıcak bir yastığa yerleştirilmiştim.
Canlılar basit yaratıklardı.
Bu eve ayak basmamla birlikte tüm enerjimi tüketmiştim.
Baygın baygın karşımda duran iki insana bakıyordum. Ancak vücudumun ısınmasıyla
yumuşak yatağımda keyfim yerine gelmişti.
Kafamı yastığa gömdüm. Güzel koku tüm bedenimi sarmıştı.
'Cennete gelmiş olmalıyım.'
Uykunun etkisine girerken etrafımda bana bakan üç insanı da
görmezden gelmeye karar verdim.
Başka bir şey yapmayacaklardı... Değil mi?
"İsmini ne koyacağız?" diye sordu kadın neşeyle.
Yanımda duran battaniyenin hareket ettiğini fark ettim.
Büyük bir el başımı nazikçe okşamaya başladı.
"Evet... Bir isim... Hiç aklıma gelmedi."
"Alexandria koyalım! Çok güzel bir isim değil mi!"
Kız çocuğunun konuşmasıyla ortalığı tiz bir ses doldurdu.
İçgüdüsel olarak bir tehlike sezdim ve ayaklandım. Hemen
karşımda adam oturuyordu. Yanında kadın ve kız çocuğu konuşuyordu.
"Annecim, Alexandria koyalım adını. Çok havalı bir isim
değil mi?"
"...Sence de fazla şatafatlı olmaz mı?"
"Güzel tarafı da o ya anne! İyi madem, Elizabeth'e ne
dersin!"
Hayatta olmaz!
Kız çocuğunun telaffuz ettiği isimleri duydukça içten içe
bağırdım.
Böyle isimlerle, nefret ettiğim isimlerle, çağrıldığımı
düşündükçe tüylerim diken diken oluyordu.
Uzun, şatafatlı isimler koymasanız olmaz mı?
Daha iyi başka hiç seçenek yok mu? Adama yalvaran gözlerle
baktım. Adam düşünmekten başına ağrı girmiş gibi homurdanıp kafasını eğdi.
Normalde ismim yoktu. İsmimin olup olmaması da zerre umurumda
değildi. Bir ismim olacaksa bana yakışan bir isim olsun isterdim.
Alexandria gibi bir isim de nereden çıkmıştı?
İlla bir isim koyacağız diyorsanız, basit, beni tanımlayan
bir isim yeterliydi.
"Baksana pisinin de hoşuna gitmedi anlaşılan."
Kadın neşeli bir gülümsemeyle kızıyla konuştu.
Çok haklısın kadın!
Böyle deyince ne kısa ne uzun saçı iki at kuyruğuyla
ayrılmış kız çocuğu derin düşüncelere dalmış gibiydi. Aydınlanma geçirmişçesine
yüzü parıldadı.
"Bir Japon ismi koyalım o zaman. Sei Shounagon
nasıl?" [Ünlü bir Japon yazar]
Yalvarıyorum sus kız çocuğu.
Bu isimler kime aitti hiçbir fikrim yoktu ama içimden bir
ses şiddetle karşı çıkıyordu.
'Sen mantıklı birine benziyorsun adam, ne olur düzgün bir
isim söyle.' Adam bana bakmaya devam ederken başını koluna yasladı.
"Peki... Kuro nasıl?"
"Kuro mu? Hiç beğenmedim. Çok basit."
Kız hemen yüzünü asıp karşı çıktı.
Adamın söylediği ismi içimden tekrar ettim. Kısa basit bir
isimdi ama bana uyuyordu.
Hoşuma gitmişti. Suratımda bir gülümseme belirdi. 'İnsanlar,
bana Kuro demenize izin veriyorum.'
"Baksana pisinin hoşuna gitmiş gibi."
"Ne? Cidden mi?"
Adam şaşırıp bana döndü.
Gözleri neşeyle büyüdü. Gururlu görünüyordu. Boğazını
gürültüyle temizleyip kafamı okşadı.
"Bugün itibariyle Itou ailesinin Kuro'su oldun.
Tanıştığımıza memnun oldum."
'Anlaşılan bana bayağı bir bağlandın. İyi o zaman, bana
bakmanıza izin veriyorum.'