Kedi Olarak Geçirdiğim On Dört Yıl
Aileden biri oldum
Itou Ailesiyle günler hızla geçiyordu.
Adam her kahvaltıdan sonra çalışma odası diye bir yere
kapanırdı. Kadın ve mavi denizci üniforması giymiş kız çocuğu birlikte çıkar
akşama kadar da dönmezlerdi.
Bense, çoğunlukla güneş alan bir yerde uyurdum. Acıktığımda
koydukları yemekten yerdim. Sıkılırsam evde gezinirdim. Arada sırada odasından
çıkan adamla oynardım.
Mevsim denen döngülerden haberdardım.
İlkbahar ve güz sevdiğim mevsimlerdi.
Her mevsim kendine özgü olaylarla geçip gitti. Her mevsim
farklı farklı leziz yemekler yedim.
Kız çocuğu şaşırtıcı bir hızla büyüyordu. Ancak ben çok daha
hızlı büyüyor, yaşlanıyordum. Bir süre sonra vücut yaşım zihinsel olgunluğuma
yetişmişti.
Üçüncü baharda, kız çocuğu liseye başladı.
İki at kuyruğuyla bağladığı saçını kısa kestirmiş, daha da
sevimli olmuştu. Kadına benziyordu. Okula başlar başlamaz 'okul sonrası kulüp'
adı verilen bir şeye katılmıştı. Çoğu zaman, kadın işten döndükten çok daha
sonra gelir olmuştu eve.
Eskisine kıyasla daha da güçlenmiş olmalıydı. Bronzlaşmış,
buğday renkli kollarıyla beni ne zaman kucaklasa canım acırdı. İstemsiz olarak
çıkardığım tuhaf bir sesle söylenirdim…
"Tenis eğlenceli mi?"
Akşam yemeğinde kadın kız çocuğuyla muhabbet ediyordu.
Adamın kucağında esnerken kız çocuğu hevesli bakışlarla
annesine dönüp cevap verdi.
"Evet! Yeni bir çift ayakkabı almak istiyorum. İş
çıkışı mağazaya gidebilir miyiz?"
"Haha olur tabii. Hem babana da yeni bir takım elbise
alırız."
Kadının dediklerini duyan adamın içtiği Miso çorbası
boğazında kalmıştı. Gürültüyle öksürmeye başladı.
Oturağım, yani adamın kucağı da öksürükle sarsılıyordu.
Rahatsız olup aşağı atladım. Gerinip en sevdiğim yastığıma yerleşirken adam
bana kırgın bir ifadeyle bakıyordu. Olayı izleyen kadın ve kız çocuğu
kahkahalara boğuldu.
"Babacığım, yazar arkadaşlarınla akşam yemeğine
çıkacaksınız değil mi? Bence yeni bir takım elbise alman lazım."
"Yuuka haklı hayatım. Sagami-sensei ve diğerleri de
gelecekti yemeğe değil mi?"
"Hı... Evet..." Adam sessiz bir homurtuyla
konuşmayı bitirip yemeğine döndü.
Yaşananları izlerken 'Ne kadın ne adam olgunlaşmış' diye
geçirdim içimden. Böyle devam ederse kız çocuğu sizden akıllı olacak farkında
mısınız?
"Bu arada imza almayı unutma~ Sagami-sensei'n hayranı
olduğumu biliyorsun değil mi babacığım."
Kızının dediklerini duyan adam kalbi kırık bir çocuk gibi
kızına baktı.
"Peki... Babacığının imzasını da istemez misin?"
"İstemiyorum. Nasıl olsa hep birlikteyiz."
Kızının dediklerini duyan adamın dünyası başına yıkılmış
gibiydi. Adama bakıp iç geçirdim.
'Kız çocuğu bir gün yuvayı terk edecek genç adam.'
"Yapma böyle babacığım. Dediklerime takılma. Seninle
gurur duyduğumu biliyorsun değil mi? Arkadaşlarımla kitabının film uyarlamasını
izlemeye gittik. Harika olmuş! Gerçi bana sorarsan kadın karakterin duygularını
çok daha iyi yansıttığı için kitap çok daha iyiydi."
Kız çocuğu babasının gönlünü almayı biliyordu. Adam neşeli
bir gülümseme takınıp yemeğine döndü.
Kadınla kız çocuğu birbirlerine dönüp kıkırdamaya başladı.
Adam 'Neden gülüyorsunuz?' diye sordu. Yemek masası sıcak bir havaya
bürünmüştü.
Hayatta bu anları izlemekten daha çok keyif aldığım hiçbir
şey yoktu. Ne zaman benim de ailenin bir parçası olduğum aklıma gelse, ortamın
sıcaklığı beni de ele geçirirdi.
"Kuro gel buraya."
Yemeğini bitiren adam bana sesleniyordu. Kucağını pat
patlayıp oturmamı işaret etti.
Yastığımdan kalkıp Zarafetle adamın kucağına atladım. Adam
kafamı nazikçe okşarken kucağına iyice yayıldım. Adamın sıcaklığının keyfini
çıkarırcasına gözlerimi kapadım.
Adamı öyle çok seviyordum ki bu duygular karşısında kendim
bile şaşkındım.
İki ay daha geçti. Adamla tanıştığımdan beri üçüncü
haziranıma giriyordum.
Eve erken gelen kız çocuğu oturma odasındaki koltuğa oturup
notlarını ve test kitaplarını önündeki masaya yaydı. Eline kalemini alıp
kaşlarını çattı.
'Ne oldu kız çocuğu?'
Yanına oturup seslendim. Masanın üzerindekileri görünce
okulla alakalı olduklarını anladım. Ödeve de benzemiyordu gerçi, tanıdık
şekiller yoktu kağıtların üzerinde.
İç geçirip koltuğa yığıldı. Vücudum kızın hareketiyle
hopladı.
Akşam yemeği hazırlayan kadın masayı silerken kız çocuğuna
seslendi.
"Son sınıftasın ve dershaneye gidiyorsun. Yapacak bir
şey yok. Hadi bakalım madem sızlanacak vaktin var, çalış. Notların düşerse kulübü
bırakman gerekecek, biliyorsun değil mi?"
"Off... Biliyorum."
Kız çocuğu memnuniyetsizce dikeldi ve masaya bakmaya
başladı.
'Kız çocuğu hadi bakalım. Elinden geleni yapman kendi
yararına. Geleceğin için hepsi.'
Destek olurcasına seslenip yanına kıvrıldım. Kız çocuğu
şaşkın şaşkın bana döndü. Sonra rahatlayıp kafamı okşadı.
"Haklısın. Madem bir işe karar verdim, devamını da
getirmeliyim değil mi?"
'Evet. Ben de yanında olacağım.' dedim kendi kendime.
Gözlerimi kapatıp kafamdaki sıcaklığın vücuduma yayılmasına izin verdim.
Kız adamla kadının çocuğuydu. Bu yüzden geçen üç yıl boyunca
hep kız çocuğu diye seslenmiştim.
Ne zamandan beri böyle hissediyordum emin değilim ama kız
çocuğunu kendi yavrum gibi görmeye başlamıştım.
Zihnim bedenimden çok daha hızlı olgunlaşıyordu. Artık
adamla kadından daha yaşlı olmaya başlamıştım.
İnsan dışındaki hayvanlar, insanlara kıyasla çok daha
hızlı olgunlaşır. Doğduktan sonra kısa sürede kendi kendilerine yaşayabilecek
yetkinliğe ulaşırlar. Kuro burada otuzlu yaşlarında oluyor.