Kedi Olarak Geçirdiğim On Dört Yıl
Kız çocuğu ve ben
Kız çocuğu lise hayatı boyunca hiç bu kadar meşgul
olmamıştı.
Kulüp aktivitelerinin yanında, çalışması gereken çok şey
vardı. Öğrenci olmanın getirdiği sorumluluklar, arkadaşlarıyla çıktığı
gezmeler... Kısaca son iki yıl dolu dolu geçmişti.
Belki de iş yükü hafiflediğinden, bu sıralar adam tüm günü
çalışma odasına kapanarak geçirmiyordu. Kız çocuğuyla daha fazla ilgileniyordu.
Kadın da işi bırakmıştı. Sabah kız çocuğunu okula uğurluyor, akşamları
karşılıyordu. Diğer ev hanımlarıyla vakit geçiriyordu. Zaman kadın için neşeyle
akıp gidiyordu.
Son iki yıl boyunca kız çocuğu iyice olgunlaşmıştı.
Bir sene önce uzatmaya başladığı saçlarını her zamanki
sevimli şekilde topluyordu. Belki de artık çok daha kadınsı göründüğünden,
hafif makyaj yapmaya başlamıştı.
"Ay, ceketimi unuttum!"
"Hey, her şeyin yolunda gideceğinden emin misin?"
Yemek masasından aniden kalkıp dışarı kaçan kızını gören
adam şaşkınlıkla homurdandı.
Kız çocuğunun lise son senesi başlıyordu bugün. Kız çocuğu
dün beni de peşinde sürüklemişti. Bu yüzden de bugün yorgun hissediyordum.
Bahar tatilini güle oynaya geçiren kız çocuğu bugün için hazırlıklarını
tamamlamamıştı. Adam, kız çocuğu ve ben, dün geç saatlere kadar ayaktaydık.
Dün akşam kadın, kız çocuğuna okulda gereken şeyleri almakla
meşguldü. Adam kız çocuğunun peşinde evrakları kontrol ediyordu. Bense günlük
formasının ve eşofmanlarının arasına dalıp ayakkabılarını unutup unutmadığını
kontrol ettim.
Kız çocuğu elinde ceketiyle aceleyle masaya döndü. Tostundan
kalanı ağzına tıktı. Bronzlaşmış buğday rengi bacaklarını yaşı büyüdükçe daha
da kısalan mavi denizci eteğinin altından görebiliyordum.
"Yuuka, bir şey unutmadın değil mi?"
"Hayır sanırım!"
Yemeğini olabildiğince hızlı çiğnemeye çalışan kız çocuğu
cevap verdi.
'Hey hey! Topla kendini kız çocuğu.'
Koltuğa fıydırılmış kravatı ağzıma alıp yerde duran ayakkabılarının
üzerine koydum. Yaptığımı gören adam acı bir gülümsemeyle "Aferin
Kuro." dedi. Adamın yüz ifadesi de bitkindi.
Adamın sözlerini duyan kız çocuğu bana doğru döndü.
"A, doğru ya! Kravatımı unuttum!"
Suçunu kabul eden kız çocuğu ceketini kolunun altına
sıkıştırıp pembe kravata uzandı. Kafamı sertçe okşadı.
"Teşekkür ederim Kuro~!"
'Bir şey değil. Başka bir şey unutmadın değil mi?' diye
sordum. Kız çocuğu çantasına koyduğu üniformayı ve eşofmanı kontrol etti. Diğer
çantadaki peçete ve ıslak mendile baktı.
"Tamamdır! Her şey hazır! Çıkıyorum!"
Kızın sesini duyan kadın mutfaktan çıktı.
"O zaman seni arabayla bırakayım. Sen de biraz kestir,
olur mu tatlım?"
"Teklifiniz kabul edilmiştir."
Adamın bitkin gülümsemesini göremeden kız çocuğuyla kadın
evi hızlıca terk etti.
Adam masayı toplarken ben de koltuğa uzandım. Biraz sonra
adam da yanıma gelip oturdu ve televizyonu açtı.
Kanallar arasında gezinip hava durumunu anlatan bir kanalda
durdu.
"Anlaşılan yarın da hava bugünkü gibi olacak..."
Adamın yanından televizyona umursamazca bakarken 'Öyle
gibi.' dedim. Verandanın sağımızdaki geniş penceresinden gün ışığı üzerimize
düşüyordu. Kadının sabah erken saatlerde astığı çamaşırlar ve camdan esen serin
rüzgarla etrafa güzel bir koku yayılmıştı.
Hava tahmini bitmiş, burç yorumuna geçmişlerdi. Bu sırada
adam uykulu gözlerle esnedi.
Ben de yorgunluktan çok serin rüzgar ve ılık havanın
etkisiyle esnedim.
"Sen de mi yoruldun Kuro?"
'Sizin kadar değil.' diye dürüstçe cevapladım. Gerçek şuydu
ki masada kız çocuğu ve adam işlenirken ikisini de ekip kız çocuğunun yatağına
kıvrılıp kestirmiştim.
Buna rağmen ben de yorgun hissediyordum.
"Kediler mekan, zaman fark etmeksizin uyuyabilen
canlılar." deyişini son yıllarda iyiden iyiye tecrübe edinmiştim.
Adam koltuğa uzanıp beni göğsünün üzerine yerleştirdi.
"Biraz uyuyacağım Kuro. İyi uykular-..."
Adamı bildim bileli kafasını koyar koymaz uyurdu. Bence bu
da bir yetenekti.
Ancak hakkını vermek gerekti eğer uyumamakta kararlıysa
gözünü dahi kırpmazdı.
Bir keresinde çalışma odasından iki gün aralıksız klavye
sesleri gelmişti. O sıralar oldukça endişelenmiştim. Evde duyulabilen tek ses
bu olmuştu.
Lütfen bir daha öyle şeyler yapma, diye içimden geçirip
kıvrıldım. Adamın düzenli nefesi ve kalp atışıyla gözlerimi kapatıp hemen
uykuya daldım.
Bir süre sonra hafif uykumdan kadının tanıdık ayak sesleri,
kapının açılıp kapanmasıyla uyandım.
Uyanacak gibi görünmeyen adamı bırakıp dikkatlice koltuktan
indim. Kadına doğru yürüdüm. Elinde küçük bir poşet vardı.
"Kuro-chan. Demek uyuyor bizimki." derken mama
kasesini eline aldı. Poşettekileri çıkarıp mama kasesine boşalttı.
Dün gece "Çok çalıştın bugün. Emeğinin karşılığı olarak
sana yarın sabah yaş mama alacağım." demişti. Demek unutmamıştı. Adamla
tanıştığımdan beri sayısız konserve yemiştim. Sabah doyurduğum karnımı
guruldatan mamanın iştah açıcı kokusu etrafa yayıldı.
"Al bakalım Kuro-chan. Afiyet olsun."
Mm, memnuniyetle kabul ettim.
Kaba koyduğu mamayı yemeye başladım. Her zamanki gibi
lezizdi.
Çömelip nazik bakışlarıyla yemek yiyişimi izlemeye başladı.
Fındık kabuğu rengi saçlarını at kuyruğu yapmıştı. Rüzgarda savruluyordu.
"Ne kadar da çabuk büyüdü değil mi? Hangi ara
üniversiteden bahsetmeye başladı..."
Yemeye devam ederken cevap verdim. 'Evet, değil mi?'
"Arabada üniversite sınavının yaklaştığından bahsettik
biraz. Sonra üniversiteye gidecek. İlkokul öğretmeni olmak istiyormuş..."
'Zamanla daha da büyüyecek' diye cevap verirken ardımda ayak
sesleri duydum.
"Dönmüşsün. Az önce dediğin şey doğru mu?"
"Uyandın demek. Evet doğru. Buralarda kazanabileceği
iki üniversite var. Biri K üniversitesi. Diğeri de F Kadınlar Okulu değil
mi?" diyen kadın zarif bir gülüş attı. Yemeğimi bitirdiğimi görünce mama
kasesine uzandı.
Ayağa kalkıp "Gideyim de kabını güzelce yıkayım."
dedi. Kadının her gün kabımı iyice yıkaması sayesinde her çeşit yiyeceğin
tadını alabiliyordum.
Yüzümü temizlerken arkamda duran adam boynunu kıtlattı.
"Evet, bu kadar büyüdü demek."
"Biz de yaşlandık hayatım. Gün gelecek adamın biri
gelip kızını isteyecek."
Kadının alayla karışık söylediklerini duyan adam kaşlarını
çattı.
"Dur bakalım. Bunları konuşmak için daha erken."
"Diyorsun. Evlendiğimizde daha liseden yeni mezun
olmuştum. İşe daha yeni yeni başlarken evimize gelip 'Mezun olduktan sonra
kızınızla evlenmeme izin verin!' diyen kimdi acaba?"
Anlatılan olayı hatırlayan adam utangaçça yüzünü çevirdi.
Kadının kurnaz bakışları altında isyan etti. "Yeter bu kadar ama..."
"Bu arada ilk tanıştığımızda abinden daha büyüktüm. Bu
yüzden beni pek sevmemişti."
"Abartma. Sadece erkeksi olmayan erkeklerden pek
hoşlanmıyor." Kadın elinde kabımla gülerek mutfağa girdi.
Bahsettikleri abiyi biliyordum. Annesi ve babasıyla birlikte
her yıl birkaç kere ziyarete gelirdi. Dost canlısı ve kaslıydı. Kadının babası
da abisi de iriydi.
'Zayıf olsan da ben seni seviyorum. Üzülme.' dedim adama.
Sanki dediklerimi duymuş gibi beni kucağına alıp kafamı sevdi. Nedense yüzü
neşeli değildi.
"...Evlilik demek..." Adam derin derin iç çekti.
Adamın kollarına yerleşirken, kız çocuğunun kendi hayatını
kuracağı günü düşündüm.