Kedi Olarak Geçirdiğim On Dört Yıl
Sevgili kız çocuğu
Böylece bir yıl daha geçti.
Kız çocuğu üniversiteye başladıktan sonra bir adamla çıkmaya
başladı. İkinci senesinde ailesiyle tanıştırmak için eve getirdi.
Adam nasıl söyleyecek bir şey bulamıyorsa, diğer genç adam
da bir o kadar şaşkındı. Anlaşılan kız çocuğunun erkek arkadaşı, babasının
meşhur bir yazar olduğundan habersizdi. Demek kız çocuğu okulda babasının kim
olduğundan bahsetmemişti.
Şan şöhret peşindeki birilerinin kız çocuğunun peşine
takılmasından korkuyordum ancak kız çocuğu kendi başının çaresine bakmıştı.
Eve gelen adam Noguchi adında bir beyaz yakaydı. Kız
çocuğundan altı yaş büyüktü.
Itou ailesinin reisine benzer bir havası vardı. Kız çocuğuna
ve bize yönelttiği bakışları nazik ve samimiydi.
Daha büyük ve nazik genç adamı görünce kız çocuğuna yakışan
biri olduğuna karar vermiştim. Kadın da ben de adamı kabul etmiştik. Tek
sıkıntı, şaşkın babaydı.
Gerçi bana kalırsa adamın tavru onaylamamaktan değil de
kafası karışık olduğundandı. Ağlasa mı sevinse mi bilemiyordu.
Birlikte biraz zaman geçirince Noguchi'nin çok kibar biri olduğuna
oy birliğiyle karar verilmişti. Kitap kurdu olan Noguchi ve adamın arası
zamanla ısınmaya başlamıştı. Adam zaman zaman, Noguchi'yi kitaplar hakkında
konuşmak için davet etmeye başlamıştı. Böylece ikilinin arası sıkılaşmıştı.
Kız çocuğunun kucağında otururken etrafı neşeyle izledim.
Memnuniyetle gözlerimi kapattım.
Kız çocuğu büyüyüp çok güzel bir hanımefendi olmuştu. Uzun
siyah saçları sırtına dökülüyordu. Zeki bakışlarıyla beni izliyordu. Uzun ince
parmaklarıyla beni okşuyor, olgun kadınsı sesiyle "Kuro" diye adımı
sesleniyordu. Annesinin sesine ne kadar da benziyordu.
Kız çocuğu yakında kendi hayatını kuracaktı. İhtiyar
bedenimi saran sesi dinledikçe rahatlıyordum. Eskisi gibi etrafta koşamıyordum
artık.
Üniversiteden mezun olur olmaz kız çocuğu ve Noguchi
evlendi.
Kız çocuğunun ricası üzerine Noguchi bir davetiye de bana
ayırmıştı. "Sana ne zaman baksam, Itou-san'ı görür gibi oluyorum."
diyordu.
Adam gibi ben de kız çocuğunu çok sevdiğimden böyle
düşünüyor olmalıydı.
Anlaşılan Noguchi adındaki adam sandığımdan zekiydi.
Adamın kucağında gelinliğinin içindeki kız çocuğunu izledim.
'Dünya üzerinde gelmiş geçmiş en güzel gelin' diye geçirdim
içimden.
Mutluluktan gözyaşlarına boğulan kız çocuğunun mutluluğu
için dua ettim.
Yüreğimden taşan bir duyguyla gözlerim dolmuştu. Bir evlat
yetiştirmenin böyle gurur verici bir şey olduğunu bilmiyordum.
Böylece kız çocuğu evimizden ayrılıp kendi hayatını kurdu.
Oturma odasında kız çocuğunun; lise mezuniyet fotoğrafı, 20.
yaş günü fotoğrafı, bir de düğün fotoğrafı vardı. Sehpanın üzerine bile
çıkamıyordum artık. Bu yüzden de fotoğrafları rahatça görebileceğim yerlere
asmışlardı. Koltukta otururken bile fotoğrafları rahatça görebiliyordum.
Yemeklerim çok çiğnemeden yutabileceğim yiyeceklerden
oluşuyordu. Hepsi de her zamanki gibi lezizdi. Favori yiyeceğim olan konserve
yediğim günlerin sayısı artmıştı.
'Pahalı yiyecekleri bu kadar sık yemek sorun değil mi?' der
gibi kadına bakınca kadın cevap verdi. "Yemeğini ye ve uzunca süre
sağlıklı kal tamam mı?" Kız çocuğundan kat kat hızlı büyüyen vücudum iyice
ihtiyarladığından yiyecekleri memnuniyetle kabul ettim.
Adam sabahları çalışma odasında kalırdı, akşama doğru
benimle vakit geçirirdi. Kadın, adamın yemeğini 12'de hazırlardı. Akşama doğru
çayla birlikte atıştırmalık şeyler getirirdi. Benim için de yumuşak
kurabiyelerden pişirirdi.
Güzün geçmesiyle onuncu kışıma girdim. Kız çocuğu müjdeli
haberle eve geldi.
'Amanın! Kız çocuğunun yavrusu olacaktı!'
Gelecek sene haziran ayında torunlarının doğacağını duyan
kadın ve adam çok keyifliydi. Ben de kız çocuğunun yavrusunu görebilmek için
sabırsızlanıyordum.
Adamın iş için dışarı çıktığı bir gün televizyon izleyen
kadın aniden iç çekti. "Umarım çocuk sağ salim doğar..."
Kadının kucağına kıvrılıp yüzüne bakmaya başladım.
Beyaz cildinde kırışıklar belirmişti.
Benden çok, çok daha genç olan kadına bakıp 'Zaman nasıl da
akıp gidiyor' diye düşündüm.
"Ben geldim~"
Adam, daha öğle olmadan dönmüştü.
Usulca kadının kucağından atlayıp nezaketen başımı verandaya
çevirdim. Kadın koltuktan kalkıp oturma odasına gelen adamın ceketini ve
atkısını astı.
"Hayatım, bugün erkencisin."
"Bu yıl yapacak pek bir şey kalmadı." deyip yanıma
oturdu. Soğuktan kızaran burnu hala ısınmamıştı.
"Merhaba Kuro."
'Hoş geldin.' Cevap verircesine kafamı çevirdim. 'Dışarısı o
kadar soğuk mu?'
"Dışarısı buz gibi~ Kar iyice hızlanmadan döndüm iyi
ki." deyip beni kucağına aldı. Büyük elleri üşümüştü.
"Kuro, sıcacıksın~"
Soğuk elleri bedenime değince titredim. Ancak adamın
üşüdüğünü bildiğimden kaçmadım. 'Sadece bugünlük müsaade ediyorum tamam mı?'
deyip istediğini yapmasına izin verdim. Son yıllarda hava soğuyunca
eklemlerinin ağrıdığından bahsediyordu. Belki de bu yüzden müsamaha
gösteriyordum.
'Hay Allah, ikimiz de ihtiyarladık baksana.' dedim. Benim
kadar yaşlanmamışsa da adam da geçen yıllardan nasibini almıştı.
Son zamanlarda berbere her gidişinde saçını boyatıyordu.
Geçen hafta da berberi ziyaret ettiğinden saçlarında kimyasal hafif bir koku
vardı.
"Al bakalım." Kadın dumanı tüten bir bardak çay
getirmişti. Adam teşekkür edip yudumlamaya başladı. Ancak kısa süre sonra
"Ah!" diye acı dolu bir çığlık kopardı. Muhtemelen sıcaktan ağzını
yakmıştı.
Bunca yıldır aynı hatayı tekrar eden adama bakıp iç
geçirdim.
Böylece mevsimler birbirini takip etti. Sonraki yaz kız
çocuğu ilk bebeğini doğurmuştu.
Doğan bebeğin kız olduğunu söylediler. Kendim gidememiştim
ama kadınla adam arabayla gidip görmüşlerdi. Aynı kız çocuğuna benzeyen, minik
kız bebeğini en ince ayrıntısına kadar anlatmışlardı. Ekim ayında bebekle
birlikte ziyarete geleceklerini de söylemişlerdi.
Belki de yaşlanıp daha fazla uyuduğumdan, günler eskisine
göre çok daha hızlı geçiyordu.
Soğuklar başlarken kız çocuğu ve Noguchi bebekle ziyarete
geldi.
Bebeğini kucağında tutan kız çocuğu tam anlamıyla bir anneye
benziyordu.
Kadın ve adam neşeyle torunları kucaklarken Noguchi bitkin
bir şekilde koltuğa, hemen yanıma yığıldı.
'Yorgun görünüyorsun?' diye sordum.
Naguchi gülümseyip kafamı okşadı.
Kadınla kız çocuğu konuşuyordu "Geceleri bebek ağlaması
zor oluyor değil mi?"
Konuşmayı duyan adam ufak bir gülümsemeyle Noguchi'nin
yanına oturdu. "Zor değil mi?" deyip Noguchi için getirdiği bardağı
uzattı. "Hiç de bile." diye cevap verip bardağın yarısını tek dikişte
içti.
Bir süre sonra kız çocuğu gelip Noguchi'yle aramız oturdu.
Kucağındaki bebek; Noguchi'nin, kız çocuğunun, içtiği sütün
kokusunu taşıyordu. Uzaktan gördüğüm kadarıyla bebek küçük tatlı bir kızdı.
Minik elli; beyaz, tombul yanaklıydı.
"Kuro, bak Yuumi. Benim ve Makato-san'ın ismini
taşıyor. Anlamı, kibar ve iyi kalpli. Büyüdüğünde böyle biri olsun diye bu ismi
koydum."
Bebeklerin çok narin yaratıklar olduğunu bildiğimden, bebeğe
temas etmeden kız çocuğunun kucağına çıktım. Bebek biraz daha büyüdüğünde belki
dokunabilirdim. Sabırlı olmam lazımdı.
Noguchi baba şefkatiyle yavrusuna bakıyordu. Bebeğin
ellerine dokundu.
Anlaşılan bebek babasını tanıyordu. Büyük parmağı minik
elleriyle tuttu. Karşıda oturan kadın ve adam her şeyi mutlulukla seyrediyordu.
"Aklıma geldi, Kuro anneliği tadamadı... Çocuk sahibi
olma şansını elinden aldık..."
Kız çocuğunun dediklerini duyunca adam ve kadın şaşkınlıkla
bakındı. Akıllarına hiç gelmemiş gibiydi.
Sahiplenildikten kısa süre sonra kısırlaştırılmıştım. Dişi
olduğumdan ameliyat sonrasında yavrulama ihtimalim yoktu.
'Sen benim yavrumsun kız çocuğu. Başka yavru istemiyorum'
Söylediklerimi anlamalarını umarak kafamı kız çocuğuna
sürttüm. Noguchi de kız çocuğu da nazikçe kafamı okşamaya başladı.
Yaşananları gören kadın sevgiyle döndü. "Belki de
Kuro-chan... Seni kendi kızı olarak görüyordur."
"Bence de." dedi adam.
Noguchi bile kafasını salladı. Kendinden emin, onayladı.
"Bence de."
Kız çocuğunun kucağındaki bebeğe baktım. 'Biraz daha
büyüdüğünde ziyarete gel tamam mı? Hem, bir dahakine dokunabilirim sana.
Biricik kız çocuğunun tatlı kız çocuğu.'