Kedi Olarak Geçirdiğim On Dört Yıl
Ne olur, gitmeden önce...
14. baharıma girdim.
Nogachi'nin ani tayini yüzünden kızıyla ilk ziyaretinden
beri kız çocuğuyla görüşmemiştik.
Nisanın başında, yani bugün, döneceklerini haber aldım.
"Yuumi-chan üç yaşına girdi değil mi?"
"Evet, ne çabuk büyüyorlar."
'Aynı naftalin kokulu bir ihtiyar gibi konuşuyorsun' diye
koltukta oturan adama homurdandım. Adamın kucağına kıvrıldım.
Bu eve geleli, adamla tanışalı 14 yıl olmuştu.
Bedenim iyice yaşlanmıştı. Artık yürürken bile canım acıyordu.
Yemeğime de tuvalete de kaplumbağa hızında gidiyordum.
Belki de gözlerim de artık eskisi gibi değildi. Verandaya
baktığımda karşıdaki bulutlar daha karanlık görünüyordu. Muhtemelen eskisi gibi
olan tek şey işitme duyumdu.
14 yıl boyunca gözle görülür biçimde yaşlanmıştım.
Aileden çok daha sonra doğmuş, çok daha hızlı yaşlanmıştım.
Kadın ve adam da ihtiyarladığımın farkındaydı. Çalışma odası
da dahil, tüm odaların kapısını açık bırakıyorlardı.
İstediğim gibi girip çıkayım diye böyle yapmışlardı.
Olabildiğince çok vakit geçirebilecektik. Bu yüzden beni şımartmalarına ses
çıkartmadım. Yaptıklarından beni ne kadar sevdiklerini hissedebiliyordum.
Eskiden karşılıklı oturan kadın ve adam, artık beni
aralarına alıp oturuyorlardı. Sürekli okşuyorlardı.
"Evin tek katlı olması çok iyi oldu değil mi?
Merdivensiz istediğin yere ulaşabiliyorsun."
"Evet, bence de."
Kadın kafamı okşuyordu, adamsa sırtımı seviyordu.
Çok ömrümün kalmadığının farkındaydım. İçgüdüsel olarak
bildiğimiz bir olaydı. Muhtemelen baharın sonunu göremeyecektim.
'Kız çocuğu ne zaman gelecekti?' dönüp adama sordum.
Adam cevap vermeden beni okşamaya devam etti.
"Bu arada, Yuuka yakında ziyarete gelecek. Bu civarda
bir ev tutmuş. En kısa sürede gelecekmiş."
Kadın gülümseyip cümlesini bitirdi.
Adam "Öyle mi?" deyip bana döndü.
"Ne güzel değil mi Kuro? Üç yıl oldu. Muhtemelen
Yuumi-chan kocaman olmuştur. Görünce tanır mıyız?"
'Güzel, kız çocuğunu görmek için sabırsızlanıyorum.' dedim
kendi kendime. Gözlerimi kapadım.
Kız çocuklarının ikisini de görmek istiyordum.
Geçen her saniye her dakika sanki bir ömür gibiydi. Ancak
yapacak bir şey yoktu. Bu beden mühletini tamamlamıştı. Benim ne istediğimin
bir önemi yoktu. Son günlerimi yaşıyordum.
"Kuro-chan, Kuro..."
Kadın kafamı okşarken bana sesleniyordu.
Sesinde bir tuhaflık fark edince kafamı kaldırıp kadına
baktım. Gözleri yaşarmıştı.
"Ne olur. Yalvarıyorum. İyi ol. Biz hep senin yanında
olacağız. Tamam mı?"
'Evet biliyorum. Beni çok sevdiğiniz için teşekkür ederim.
Ailenizin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum.' derken sesim çatallaştı,
bakışlarım yumuşadı.
Bu sefer adam konuştu, "Kuro, hiçbir şeye kafa yorma
tamam mı? Biz hep senin yanındayız."
Adam sakin bir gülümsemeyle konuşuyorsa da sesi titriyordu.
Güzel bir "Miyav~" sesi çıkardım. Sağlıklı ve
enerjik göründüğüm sürece endişelenecek bir şeyleri olmayacaktı.
Ancak sırf kafamı kaldırıp ikisine dönmek bile çok yorucu
bir işti. İstemsizce tekrar tostoparlak oldum.
Aniden kadın gözyaşlarına boğuldu. Adam kadına sarıldı.
"Yapma böyle. Kuro izliyor bak."
"Ama hayatım... Kuro-chan, geceleri bağırıyor. Sürekli,
güçsüz bir sesle. Ne kadar okşarsam okşayayım, kucağıma alırsam alayım
uykusunda bağırıyor. Sanki bizden ayrılmak istemez gibi... Yorgun
sesiyle..."
Kadının hıçkırıkları devam ederken son zamanlarda neden bu
kadar yorgun hissettiğimi de anlamış oldum.
Anlaşılan duygularım uykuda yüzeye çıkıp kontrolü ellerine
alıyordu.
Evden gitmek istemeyişim, 14 yıl önceki halimin hayal bile
edemeyeceği bir dilekti.
Üzgün değilim. Yalnız değilim. Halimden memnunum.
Sevgilerine doydum.
Bu harika aileyle tanıştım, harika kız çocuğuyla tanıştım.
Hatta kız çocuğunun bebeğiyle bile tanıştım.
Sadece son bir kez iki kız çocuğunu görmek istiyordum.
Aniden nefes almam zorlaştı, adamın kucağında yatarken
pençelerim çıktı.
Kalbim hızla atıyordu. Vücudumu saran bir ürpertiyle
tüylerim diken diken oldu. Gözlerimin önü karardı. Bir yandan da tüm kuvvetimi
kaybetmiştim.
"KURO!" adam bağırdı. İşitmekten başka bir şey
yapamıyordu vücudum.
Ayağa kalkmaya çalışsam da bacaklarımı çalıştıracak gücü
bulamamıştım kendimde.
Zayıf zayıf nefes alıyordum. Kafamı kaldırıp ikisine baktım.
Görüşüm biraz daha kararmıştı ama bilincim az da olsa açıktı.
'Daha değil.'
Kadının önünde duran eski mindere baktım. Ayağa kalkıp
uzanmaya çalıştım.
Kız çocuğunu görmeden olmaz.
"Kuro-chan, *ühü*, bunu mu istedin?"
Yaşlı gözlerini açan kadın hemen yastığa uzandı. Adamla
aramdaki boşluğa koydu.
Adam beni kaldırıp yastığa koydu. Tanıdık, nostaljik kokuyu
içime çektim. Bu benim yastığımdı.
Eskiden ne kadar büyük olduğunu düşünürdüm. Oysa şimdi
yattığımda bacaklarım ve kollarım taşıyordu.
'Ne olur, yalvarırım son bir kez kızı göreyim.' diye dua
ettim. Kime dua ettiğimi bilmiyordum.
Adam panikle ayağa fırladı. Birilerini aradığını
görebiliyordum.
Tırnaklarımı çıkaracak gücüm bile yoktu. Üzerinde birkaç
çizik bulunan yastıkta yatarken kadının "Kuro" diye sayıklamasına
odaklandım. Var gücümle bu dünyaya tutunmaya çalıştım.
'Daha olmaz, kız çocuğunu ve kızını görmeden olmaz.' O kadar
çok yaşamak istiyordum ki hislerimden kendim bile ürkmüştüm.