Kuzeyli Asilzade ve Yırtıcı Kuş Hanımının Kar Ülkesindeki Avcılık Hayatı
Baharda Çalışmak
Bugün,
sabahın erken saatlerinde Sieg ile dışarı çıktık. Bir ren geyiği kızağına
binerek yakındaki bir göle gittik.
Göl
hala hafifçe karla kaplıydı.
“Bu
uygun mu?”
Sieg
gölün üstünde yürümek konusunda endişeliydi. Buz, yükselen sıcaklıktan incelse
de üzerinde yürüyen bir kişiden çatlayacak kadar ince değildi.
Ancak her ihtimale karşı bir adım attı ve güvenli olup olmadığını kontrol etti.
Erime mevsimi olduğundan yüzeydeki kar şimdi ıslaktı. Bu her yıl yaşadığım bir
şeydi.
“Sorun
yok.”
“……”
Hala
endişeli olan eşimin ellerini tuttum ve donmuş gölde yürümeye başladım.
“Ritz,
ren geyiği ne olacak?”
“Bu akıllı olan, bu yüzden endişelenme.”
“Öyle mi?”
Ren
geyiğini serbestçe hareket etmesi için kızaktan ayırdım. Çok uzağa gitmeyecek
ve ayılar, vaşaklar ve porsuklar bu bölgede yaşamıyorlar, diye Sieg'e açıkladım.
Sieg
ilk başta buz için endişeliydi ama bir kez üzerinde yürümeye başladığında
güvenle yürüdü. Ancak, elimi tutmaya devam etti. Eldivenlerin üzerinde olmasına
rağmen yüzüm, ona dokunabildiğim için gevşedi.
Yüzüme
ilgiyle baktığı için kısa sürede yeni bir konu açtım.
“Hiç
buz balıkçılığı yaptın mı?”
“Bu ilk kez.”
Buz
balıkçılığı, buzun içine bir delik açıp oradan balık avlayarak yapılırdı. Kışın
kırılamayacak kadar kalın olan buz ilkbaharın başlarında yapılırdı.
“Soğuk
mevsimde, Salvelinus alpinuslar{1} en iyisidir.”
Pembe
bir tona sahiplerdi ve güzel tatları vardı. Şimdi, yağları artmıştı bu yüzden
en lezzetli zamanındaydı. Ayrıca tuzlamak ve birazını da tütsülemek istediğim
için, gölün ortasında bir delik açmaya hazırlanırken birçoğunu yakalamayı
umuyordum.
Araçları
çantadan çıkarırken Sieg karı yüzeyden sildi.
Buz kıracağı kullanıyordum. Bıçağı buza doğru doğrultarak bir delik oluşturmak
için hafifçe vurdum. Çok sert yaparsam çevredeki tüm buzun çökme olasılığı
vardı bu yüzden dikkatli olmalıydım.
Buz
beklediğimden daha kalındı. Sieg ile vardiya değişerek sonunda buzda yuvarlak
bir delik açtık.
Büyük bir Salvelinus alpinus’un geçebileceği kadar büyük bir delik açtım ve
biraz uzakta başka bir delik açtım.
Hazırlıklar
bittiğine göre geriye sadece balık tutmak kalmıştı.
Yemler el yapımı sahte yemlerdi. İpe koydum ve aşağı indirdim.
“Sieg,
soğukla başa çıkabilir misin?”
“Aa, ben iyiyim.”
“Anladım.”
Aşırı
soğuk mevsim geçmiş olmasına rağmen beyaz nefes dumanı hala çıkıyordu ve açıkta
kalan yüz acıyordu.
Ancak gökyüzü berrak ve maviydi, bu yüzden depresif hissetmiyordum.
Sieg
birincisini yakaladı. Aslında köydeki en iyi balıkçıydı, onu içimden övdüm.
“Bu
nedir?”
“Bu bir levrek. Kuyruk yüzgecindeki sivri uçlara dikkat et.”
Sieg,
siyah çizgileri olan bir tanesini yakaladı. Kuyruk yüzgecinde keskin bir sivri
uç olduğu için makasla kesilmesi gerekiyordu. Lezzetli olduğu mevsim geçmesine
rağmen yüzeyi gevrek olana kadar baharatlarla ızgara yapıldığı zaman hala çok
lezzetliydi.
Sonra
bir saat boyunca hiçbir şey yakalayamadık.
Vücudunu sıcak tutmak için Sieg’e, alkolümü (içemediğim) teklif ettim.
“Sieg,
daha fazla yakalayabileceğimizi sanmıyorum~ Geri dönelim mi?”
“Bir süre daha kalalım.”
“Gerçekten mi? Sorun yok mu?”
“Aa. Biraz daha beklersem yakalayabileceğimi hissediyorum.”
Biz
böyle konuşurken vücudum aç olduğunun sinyalini verdi. Cep saatim ile zamanı
kontrol ettim, çoktan öğleni geçmişti.
Öğle
yemeğini Ruruporon’un yaptığı füme et ve peynir ile siyah arpa ekmekle yedik.
Yemek yerken Sieg, yem olarak ekmek parçalarını kullanmamızı önerdi ve bu
harika işe yaramıştı.
Bundan
hemen sonra beş tane Salvelinus alpinus avlayabilmiştim.
“Gerçekten
bazen iyi yakalanmıyor. Bazen de izlemek zor.”
“Anlıyorum.”
Sieg
küçük bir levrek, bir çoprabalığı ve bir Salvelinus alpinus yakalamıştı. İlk
denemesi olmasına rağmen harikaydı.
Balığı taze tutmak için çantayı karla doldurdum ve eve döndük.
Düdüğü
çaldığımda ren geyiği buraya geri döndü.
Döndükten
sonra balıkları Ruruporon'a verdiğimde onları memnuniyetle aldı. Bir şekilde
ona üç tane Salvelinus alpinus’u evine götürmesi gerektiğini söyledim, gerisini
akşam yemeği için kullanacaktık.
Akşam
yemeği zamanı. Bugün yemek taze balık kullanılarak yapılmıştı ve bu baharın
geldiğini işaret ediyordu.
Levrek ve çoprabalığı otlar ile doldurulur ve tuzla beraber ızgara yapılırdı.
Salvelinus alpinus, ren geyiği sütü çorbası içinde patates ve otlar ile beraber
servis edilirdi. Bir tanesini de narenciye suyu püskürterek ızgara yapmıştık.
Hepsi ekmekle beraber iyi gidiyordu.
“Yarın
biraz balık tütsülemek istiyorum, yarın tekrar dışarı çıkabilir miyim?”
“Aa, fark etmez.”
Yüce
gönüllü eşim sayesinde yarının programına karar verilmişti.
Ertesi
gün, belki de bir balık sürüsünün üstünde balık tuttuğumuz için sadece iki
kişiyle on sekiz balıktan oluşan yüklü miktarda balık tuttuk.
Ancak,
tüm bu balıkları kendimiz alamadığımız için geri kalanını tütsülemeden önce
yarısını köye sattık.
İlk
önce balıkların içi temizlenir ve sonra da yıkanırdı, daha sonra iki parçaya
bölünürdü. Sonra üzerlerine tuz serpiştirilir ve bırakılırdı. Bundan sonra
otlardan ve alkolden oluşan bir çorbaya dinlenmeye bırakılırdı. Balıklar
tütsülenmeden önce kurumaya bırakılırdı.
Onları
uzun süre korumak için soğuk tütsüleme yöntemini kullanıyordum. El yapımı tütsü
rafları kullanıyordum. Sıcaklığın kontrol edilmesi gerektiğinden ayrı bir
tütsüleme yerinde yapılıyordu.
Yarım yıl boyunca kurutulmuş huş ağacı mıcırları ve otlar kullanarak bir ay
boyunca tütsülenmeye bırakılırdı.
“Kulağa
uzun zaman alacak gibi geliyor.”
“Evet. Bunu kış boyunca yiyecek temin etmek için yapıyoruz.”
İlkbaharda
avlanmadığımız için genellikle yaptığımız iş buydu.
Artık
topraktaki kar erimişti, çiftçilik yapmalıydık.
Genellikle soğan, kolza tohumu, çavdar ve arpa ile birlikte patates, şalgam ve
havuç gibi kök sebzeleri yetiştiriyorduk.
Bitkiler ilkbaharda ekilir, daha sonra yaz veya sonbaharda hasat edilirdi. Daha
sonra kışın üzerlerine kar ilave edilirdi. Uzun süreli korumaya izin verdiği
gerçeğinin yan ısıra soğuk kar sebzeleri tatlandırırdı.
Erimeden
sonra, köydeki tüm erkekler tarlalara yardım ederdi. Duvarların dışındaki
tarlalar kıştan sonra korkunç bir manzara haline gelirdi, bu nedenle başından
tarlaya kadar bizi bekleyen zor işler vardı.
Önceden
planlamamıştık, ama doğal olarak karı süpürmek için tarlalarda toplanmıştık.
Yığılmış karın baskısından toprak sertleşmişti, bu yüzden elle yapmak bizi
zorluyordu.
Taşları,
kökleri ve tırtılları topraktan yavaşça çıkarmaya devam ettik.
Ben çalışırken meraklı bir köy çocuğu benimle konuştu.
“Hey,
efendim, bugün büyük eşle birlikte değil misiniz?”
“Büyük eş, bu çok sert oldu.”
“Ama o seninle aynı boyda.”
“Aslında, evet.”
Büyük
eşim Siegnlinde köyde turistlere hazırlık için çalışıyordu. Erkekler tarlada
çalışırken kadınlar yabancıları karşılamaya hazırlanıyordu.
Hanı temizler, yatak takımlarını yıkar, atıştırmalıklar yapar ve hediyelik
eşyalar yaparlardı.
Sieg,
tarlada çalışmaya yardım etmek istediğini, çünkü köyde çok fazla yardımcı
olmayacağını düşündüğünü söyledi. Ancak tarım, avcılığın aksine kişinin
ellerinde su toplanmasına neden olduğundan köy kadınlarına yardım etmesi
konusunda onu ikna ettim.
“Eşime
ne olmuş?”
“Hayır, annem kıskanıyordu.”
“Ne için?”
“Sürekli beraber olduğunuz için.”
“Ah, demek bu yüzden.”
Köyde
kadın ve erkek işi bölünmüş durumdaydı. Genellikle erkekler dışarıda ve
kadınlar içeride veya köyde çalışırdı. Ev işlerine hizmet eden hizmetçilerim
olduğundan Sieg ile birlikte çalışma şansım oluyordu.
“Ah,
iyi insan lafının üstüne gelirmiş.”
“Hm?”
Çocuk
köyün girişini işaret etti. Orada, Sieg bu tarafa doğru geliyordu.
Eşim
bana öğle yemeği getirmişti.
Şu
anda zaman öğleden sonraydı. Şimdi eve dönmeyi planladığım için ani duruma
şaşırmıştım.
Çevredeki
köylüler sessizce evlerinden getirdikleri ekmekleri yiyorlardı. Köydeki
kadınlar meşgul olduklarından onları rahatsız etmemek için yemeklerini tarlada
yiyorlardı.
“Teşekkür
ederim, Sieg!”
Sieg
de benimle yemek yemek istedi. Islanmaması için oturması için yere deri bir
çuval serdim.
Sieg
ile sevinçle sohbet ederken sıcak fasulye çorbası, taze pişmiş ekmek ve taze
yapılmış kahvenin tadını çıkardım.
Yemeğimi
bitirdikten sonra ikinci fincan kahvemi yaparken Sieg, gözleri keskin bir
şekilde parlarken bir şey söyledi.
“Bu
arada…”
“Hm?”
“Bakışları hissedebiliyorum.”
“Şey, bu……”
Köyde
Sieg gibi ziyarete gelen kadın yoktu. Kuşkusuz, buradaki erkekler soğuk
ekmeklerini yerlerken ‘Şu herif, umarım havaya uçar.’ diye düşünüyorlardı. Bunu
düşünerek, alaycı bir şekilde gülümsedim.
“Kadınların
buraya gelmeleri yasak mı?”
“Hayır hayır. Sadece kıskanıyorlar.”
“Ne için?”
“Eşimle beraber yemek yediğim için.”
Bundan
sonra çalışmaya devam ettik.
Çok
yorucu bir işti ama şaşırtıcı bir şekilde öğle yemeğinden sonra tüm yorgunluğum
gitmişti.
Bu baharın normalden çok daha sıcak olduğunu
düşünerek günleri memnun bir şekilde geçirdim.
{1} Salvelinus alpinus: Alabalıkgiller familyasından arktik,
subarktik ve dağ göllerinde ve kıyı sularında yaşayan göçmen soğuk tatlı su
balık türüdür.