Kuzeyli Asilzade ve Yırtıcı Kuş Hanımının Kar Ülkesindeki Avcılık Hayatı

02 Temmuz 2020
Çeviri: deantrbl
Düzenleme: Residenttt
736 Görüntülenme
Bu bölümü 4 Kişi beğendi.
Cilt 1

Hermann Artonen’in Faaliyet Raporu

Bahar topraklarımıza geldi.
Efendinin mektubunda yazan buydu. Şehirdeki kar erimişti, bu yüzden atanacağım yerin de ısındığını düşünmüştüm.

Ancak, geldiğimde limanda hala biraz kar vardı ve esen rüzgar biraz soğuk biriydi.
Bunun neresi bahar! Henüz görmediğim efendiye kendi içimde karşılık verdim.

Her ihtimale karşı, atama mektubunu açtım ve nereye gideceğimi kontrol ettim.

—— Hermann Artonen'e.
Laponya, Revontulet İlçesi’nin kale kaptanı olarak atandığınızı bildiririz. İlkbaharın ilk evresinden çalışmaya başlayacaksınız.

Yakındaki bir denizciye buranın nerede olduğunu sorduğumda Revontulet İlçesi’nde olduğumuzu söyledi.
Yer kesinlikle burasıydı.

Pes ettim ve oraya gitmek için köye giden bir tüccara para ödedim.

Kuzey kutup bölgesinden çok uzakta olmayan bu yer, ordu içinde sorun yaratanlar için bir sürgün yeri olarak ünlenmişti.
İnsanlara zarar veren herhangi bir hayvanı gözlemek ve devriye gezmek basit bir işti, ancak kalın, uzun duvarlarla korunan köyün hayvanlardan hasar aldığına dair hiçbir kaydı yoktu. Köyde kale olduğu için, bir garnizonun konuşlandırılmasına gerek olduğunu düşünmüyordum, ancak eskiden kral ve köydeki metresinin bölgeye birlik yerleştirmeyi kabul ettikleri bir hikaye vardı.

Bundan ziyade, kötü şansımı lanetledim.
Amirimin yolsuzluğu bana yüklendiği için buraya gelmiştim.
Biri asil, diğeri sıradan bir kişi. Her ikisi de eylemi reddederse kimin kazanacağı açıktı.

Verimsiz bir yaşamdı, diye düşündüm.
Bu yılları iş peşine düşerek harcayıp evlilik şansımı da kaybettikten sonra bu yıl 55 yaşına girip çöküş yıllarıma giriyordum.
Şimdi, aşırı soğukların hakim olduğu uzak topraklara gidiyordum.
Bu görevde görev sürem ayarlanmamıştı ve oradaki askerler baş belası bir ayaktakımıydı.

Hayatım da yakında bitmek üzereydi, ya da neredeyse pes edecektim.

Uzun bir süre sonra köye geldim.

Söylenen kale etkileyiciydi. Sadece birkaç yüz kişilik bu köy için hayal bile edilemezdi.
Bu kalenin birkaç yüzyıl önce kralın bu köyden olan en sevdiği metresinin, halkının hayvanlardan aldığı zarardan endişe duyduğu zaman inşa edildiğini duymuştum. Ormanla çevrili bu köyde bu askeri tesis çok yersizdi.

Yük arabasından indiğimde kale kapılarının yanında duran biri vardı.
Beline kadar örülmüş beyaz saçları olan parlak mavi ve kırmızı geleneksel kıyafetler giyen genç bir adamdı.

Yumuşak bir havası vardı.
Bu görünüm kasvetli kale duvarlarına uymuyordu.
Aslında. Peri gibiydi. Bu dünyadan değilmiş gibi fantastik duruyordu.

“Hermann Artonen-dono, değil mi?”
“!”

Onun sözlerinden onun bu dünyadan bir varlık olduğunu doğruladım.
Ve bu adam bu toprakların hükümdarı Kont Revontulet'ti.

Birinin beni selamlayacağını hiç düşünmemiştim, bu yüzden çok şaşırdım ve Efendi beni karşılamaya geldiği için minnettardım.
Ancak oda, yemek salonu ve eğitim tesisleri gibi kale tesisleriyle ilgili bana bilgi veren nazik bir insandı.

Sonunda, askerlerin hazırda beklediği personel salonunu ziyaret ettik.
Efendi, fazla beklememem gerektiğini söyleyip kapıyı açarken mahcup görünüyordu.

“……”
“……”

Kapılar açılmadan önce bile kötü bir his hissettim, ama çok daha kötüydü.

Birbirlerine dik dik bakan iki asker vardı, kavga edeceklermiş gibi görünüyorlardı.
Bu ikisini yuhalayan ve kışkırtan askerler vardı.
Biri uyuyordu, elinde bir şişe vardı.

Kötü çalışma davranışı, üstelik efendiyi ve beni görmezden geliyorlardı.
Bu sahne karşısında inanamayarak istemeden tavana baktım.

Aniden kavga başladı. Etraf hareketlendi. Sarhoş adam uyandı.
Bu bir kıyametti.

“Hey, durun!”

Dikkatsizce, Efendi onları durdurmak için aralarına girdi. Ancak durmadılar.

“——!?”

İkisi birbirleriyle güreşirken Efendi, adamın dirseğiyle yanağına darbe aldı. Oldukça güçlü bir darbe olduğu için yerde düştü.

“E-Efendim!?”

Kavgayı durdurmak için müdahale eden Efendi yaralandığı için savaşan askerler tedirgin görünüyordu. Büyü bozuldu ve kavga hızla durdu.

Efendi iyi olduğunu söylerken hızla ayağa kalktı, ancak elmacık kemiklerindeki büyük kanama kötü görünüyordu.

O zaman bile Efendi öfkelenmedi ve sadece onları uyardı. Daha sonra beni tanıtmaya ve ayrılmadan önce cesaret verici sözler söyleme başladı.

Askerler onunla korkak Efendi diye alay ediyorlardı, bunu gerçekten kabul edemedim.

Ertesi gün.
Askerler sabah çoktan içmeye başlamışlardı ve güne kaba şakalarla başladılar.
Elbette patronları olarak işe geldiğimi bile fark etmediler. Bir şey yapamadım, sadece resepsiyonda durmaya karar verdim.

Biraz umudum vardı, ama burada her şey dikkatsizce yapılıyordu.
Resepsiyonda, mürekkep kabı boştu. Kalem bile yoktu.
İç çekerek belgeleri düzenlemeye başladım.

Ben çalışırken köyden bir kişi geldi. Hala karanlıktı, bu yüzden dışarı baktığımda oldukça uzun bir kadın silueti görünüyordu.

Kendisini 'Sieglinde Salonen Revontulet' olarak tanıttı. Söylemeye gerek yoktu, o efendinin eşiydi.

Benden onu askerlerin salonuna götürmemi istedi ama içinde sadece kötü disiplinli askerler vardı. Bir kadının gireceği gibi bir yer değildi.

Ancak, kontes bazen burayı ziyaret ediyordu ve görünüşe göre bugün gelmesi özel bir şey değildi.

Israr ettiği için ben de ona inandım ve rehberlik ettim.

Bana fazla tepki vermemelerine rağmen kontese büyük tepki verdiler.
İlkel şakalar havada uçarken kontes onların içkilerini aldı ve onları azarladı.

“Hey hey, bu ne? Hanım değilse her zamanki şey için gelmiştir!”
“Heheh, muhtemelen intikam almak için burada.”
“Ne dedin?”
“Haahh, sen burada değil miydin~? Zayıf kocan burada dayak yedi.”
“!?”

Bunu duyduktan sonra, kontesin ifadesi tehditkar bir görünüme dönüştü. Kötü bakışları şiddetlendi ve bir yırtıcınınkine benzeyen bir keskinliği vardı.

“Hey, Ars, sendin, değil mi?”
“Aa, yıkılsın diye yapmadım.”
“Yani bunu bilerek yaptın.”
“Haha! Düşündüğüm gibi efendi sevgili karısına söylememiş bile!”
“Tabii ki söylemeyecek, kavgamızı durdurmaya çalışırken yaralanmak, bu utanç verici!”

Kontes odayı temizlemeyi bıraktı ve askerlere baktı.
Ona geri dönmesini söylemek istedim ama onun öfkesini hissettiğimde kelimelerin ağzımdan çıkamadı.

“O gözlerinin nesi var?”
“Kaşınıyor musun sen!?”

Kadınlara el kaldırmamaları için onlara bağırdım, ama beklendiği gibi görmezden gelindim.

Hanımefendi de bu ifadeyi bırakacakmış gibi görünmüyordu.

Sonra nedense kontes onları gelmeleri için onları çağırdı ve kışkırttı.

“Hanımım!”

Kolayca kışkırtılan askerler ona saldırdı.
Mümkün olan en kötü olaya tanık olmamak için göz kapaklarımı sıkıca kapattım.

-Bam- Bir yumruk sesi, bir çığlık ile birlikte odada yankılandı. Ayrıca duvara çarpan bir şeyin donuk sesi geldi ama daha da önemlisi çığlık sessizdi, bir adamdan gelmişti.

Dikkatli bir şekilde gözlerimi açtığımda kontes bir kavga pozisyonu almıştı ve ikinci rakibi ile yüzleşmeye hazırlanırken sıçrıyordu.

Kişinin fiziksel yeteneklerini arttırmak için böyle adımlar attığını duymuştum.

Zarar gören kişinin kontes olmadığını görünce rahatladım ve ikinci rakibine saldırmak üzereydi.

“Ah, d-durun!”

Zayıf bir şekilde bunu dediğim gibi, iki gölge aynı anda hareket etmeye başladı.

Kontes ilk vuruşu yaptı. Asker aparkattan ustaca kaçındı ve sonra gelen yumruğa dirseğiyle vurmaya çalıştı ancak dizine bir darbe aldı ve çöktü.

Diz, insan vücudunun zayıf noktalarından biriydi ve yan taraftan darbe almaya karşı zayıftı. Bunu iyi biliyordu. İlk yumruk daha da yakınına yaklaşmak içindi.

Hala öfke doluydu, askerler kontese saldırmaya çalıştılar ama talihsiz sarhoşlar oldukları için kazanamadılar.

Kontesin yüzü normale döndü ve hiçbir şey olmamış gibi odayı temizlemeye devam etti.

Yeri temizlerken yere düşen askerleri köşeye fırlattı.

Odadaki tüm alkolü pencereden attıktan sonra, kontes soğuk bir ifadeyle ayrıldı.
Askerler küçük düşmüş bir şekilde köşede inlediler.

Ertesi sabah, kontes tekrar geldi.
Bu sefer askerler sarhoş değil, doğru dürüst bir haldeydiler.

Hepsine durmalarını söyledim ama kimse dinlemedi.
Bugün askerler sarhoş değildi. Efendinin eşine bir şey olursa kötü olacağından onları durdurmaya çalıştım ama askerlerden biri beni kısıtladı.

Ancak, gereksiz yere endişeleniyordum.
Kontes yine kazanmıştı.

Daha da sinirlenmiş hisseden askerler antrenmana başladı.

Birkaç gün sonra kontes yine geldi ve onlarla kavga etti, sonuç aynıydı.
Eskiden sarhoş ve motive olmayan askerler bana, kaptanlarına, nasıl güçleneceklerini sordular.

Onlara dövüş sanatlarının temel teorilerini öğretebilirdim ama pratikte uygulamak farklı bir hikayeydi.
Gerçek şu ki, iyi bir fiziksel yeteneğim yoktu, bu yüzden sadece orduda evrak işi yapmıştım.

Antrenmana devam ederken kontes durumu görmeye geldi.
Askerler hemen tedirgin olmadılar. Başımı eğdim ve dövüş sanatlarının temellerini öğretip öğretemeyeceğini sordum.

Görkemli kontes bizim dileğimizi yerine getirdi.

O andan itibaren kontes her gün geldi ve askerlere nasıl dövüşeceklerini öğretti.
Bir gün, ona hayran olan köy kadınları geldi ve bazı atıştırmalıklar getirdi. Askerler de bundan hoşlanmıyor değillerdi. Bu atıştırmalıklar sayesinde sonunda kontese isyan eden askerler yok olmuştu.

Bir ay sonra birkaç yetenekli asker kontesten daha iyi hale gelmişti.
Ondan sonra bu insanlar diğer askerlere nasıl savaşacaklarını öğrettiler.
Kontes bundan sonra kaleye gelmeyi bıraktı.

Ancak kadınlar atıştırmalıkları getirmeye devam ettiler ve askerler de canlarını dişlerine takarak antrenman yapmaya devam ediyorlardı.

Göz açıp kapayana kadar düzensiz askerler gayretli askerler haline gelmişti.

“Nedense şimdi herkes daha gayretli.”
“Ö-Öyle mi?”
“Evet. Garip~”

Efendi askerleri izlerken başını eğdi.
Yaralı yanaklarının tamamen iyileştiğini görünce rahatladım.

Bana askerlerin kontes tarafından nasıl geliştiklerini söylememem söylenmişti, bu yüzden ona söyleyemedim.
Efendi de merak etmeden ayrıldı.

Bu uzak yer ilginçti.
Perilere benzeyen insanların yaşadığı, iyi kalpli bir efendinin ve dostça bir hanımın olduğu uzak ve fantastik bir yerdi.

Bu yeri sevmeye başlamıştım.
Gelecekte iyi şeyler olacağını hissetmeden edemedim.

 

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
ŞahiTopu (56 puan) Üye
2021-11-02 08:08:59
Böyle soylu bulsakta bizde onların köylüsü olsak be... Köyün Efendisi bı yandan Hanımı diğer koldan resmen köyü kanatlandırdılar
Waga na wa Megumin (136 puan) Üye
2021-01-06 16:50:58
sieg yargı dağıtmana kurban :D emeği geçenlerin ellerine sağlık...