Kuzeyli Asilzade ve Yırtıcı Kuş Hanımının Kar Ülkesindeki Avcılık Hayatı

07 Temmuz 2020
Çeviri: deantrbl
Düzenleme: Residenttt
768 Görüntülenme
Bu bölümü 7 Kişi beğendi.
Cilt 1

Mantar Avı

Yaz aylarında, beyaz geceler denilen ve güneşin ziyaret etmediği bir dönem vardı. Güneşin doğmadığı kutup mevsiminin tam tersiydi.
O günler geldiğinde mantar için dışarı çıkarıyorduk. Böğürtlenlerle doldurulmuş sepetler daha sonra mantarlarla dolduruluyordu.

Orman da yazın gür yeşil tonlarıyla kaplıydı. Canlı yeşil renk insanın kalbini sakinleştiriyordu.

Hızla yürürken bir mantarla karşılaştık.

"Ah, Sieg, bu zehirli bir mantar."
“Yani sadece bakarak anlayabiliyorsun.”

Sarı noktalı gösterişli bir kırmızı şapka. Gerçekten zehirli bir mantardı ama o kadar da tehlikeli değildi. Üç ya da dört gün yatakta yatmak zorunda bırakacak kadar kötüydü. Ayrıca, bunun için panzehir olmadığından dikkatli olmalıydık. Çok lezzetli olması gerekiyordu, bu yüzden zehirden kurtulduktan sonra mantarın yenildiği yerler de vardı.

“Bu da zehirli.”
“Normal görünüyor.”

Sıradaki de zehirli bir mantardı. Dükkanlarda satılan mantarlardan çok farklı görünmeyen yuvarlak kahverengi bir şapkası vardı. Ancak bunun ölümcül bir zehri vardı. Bu yüzden asla yenilmemeliydi!
Karakteristik özelliği, şapkasının altında kahverengi solungaçlara sahip olmasıydı.

Kalın, geniş ağızlı mantar da zehirliydi ve sıradan mantarlara benzeyen beyaz mantar da zehirliydi. Bir beyne benzeyenin de zehri kaynatılarak giderilebilirdi ancak buharda nefes almak bir kişiyi zehirleyebilirdi ve onu çiğ yemek yemek de öldürebilirdi. Bu yüzden asla yemeye çalışmamıştım. Ayrıca tuhaf görünüyordu.

Bundan sonra daha zehirli mantarlarla karşılaştık. Zehirli mantarlar için tur yapıyor gibiydik.

“Ah, bu iyi!”

Sonunda bulduğumuz bir yuvarlak şapka vardı ve sanki kambur gibi görünüyordu. Güzel kokuyordu ve haşlanmış yemekler yapmak için iyiydi. Kurutulunca farklı bir tadı olan garip bir mantardı. Çok vardı, bu yüzden ikimiz de çömelip topladık.

“Çok fazla mantar var. Zeminin mantarlarla dolu olacağını düşünmemiştim.”
“Doğru…… yaklaşık yüz farklı türde yenilebilir mantar ve yaklaşık elli farklı türde zehirli mantar var.”
“Biraz korkutucu geliyor.”
“Hangilerinin yemek için uygun olduğunu hatırladığın sürece sorun yok.”

Kendilerini zehirleyenler maceracı olanlardı.

İnsanların çok sayıda zehirlenmesi olayı vardı, ancak duyuru panosuna zehirli mantarların çizilmesiyle bu olayların sayısı büyük ölçüde azalmıştı. Mantarlar zehirli olduğu için dikkatli olmalıydık.

Ormandaki sabah yürüyüşümüzden sonra sepetler mantarla dolmuştu.

Ruruporon’un izin günüydü, bu yüzden bugün yalnız pişirdim.
Tabii ki, taze mantar yiyorduk.

Yaz aylarında şöminede yemek yapmak zor olduğu için dışarıda evin arkasındaki mutfakta yemek pişirdim.
Çömeldiğim için sandığımdan daha yorgundum. Bu yüzden basit bir yemek yemek için Sieg ile konuştum.

“Küçük şapkaları olan bu mantar daha lezzetli.”

Sepette sadece en lezzetli boyutlarda mantar vardı. Memnun hissederek kokuyu çektim.

Mantardaki tozu bir fırçayla temizlemenin ve ıslak bir bezle silmenin kokuyu daha kalıcı yaptığını duymuştum ancak bu yöntem tüm tozu temizlemiyordu, bu yüzden sadece suda yıkadım.

Yanımda, Sieg çavdar ekmeğinin üzerine tereyağı yayıyordu. Sonra sobanın üzerine düz bir tava koydu ve tavaya da biraz tereyağı koydu.

"Tadı daha iyi olacak."
"Olacak mı?"
"Olacak."

Bunu söyledikten sonra Sieg'in yapacak başka bir şeyi olduğu için içeri girdi.
Artık yalnız kaldığım için yemek yapmaya odaklanmaya karar verdim.

Sert sap parçalarını kestim ve incecik dilimledim.
Onları Sieg'ın hazırladığı tavaya koydum ve ayrıca karelere kesilmiş füme yaban domuzu eti de koydum. Biraz da baharat koydum. Mantarlar piştikten sonra yapılıyordu.
Daha sonra tereyağlı çavdar ekmeği yerleştirilir ve son olarak üzerine bir miktar toz peynir serpilirdi. Basit bir yemekti.

Bitmiş yemekle içeri geri döndüğümde Sieg kahvaltıdan kalan çorbayı ısıtırken ve kahve hazırlarken bekliyordu.

“Soğuk bir meyve suyunu tercih eder miydin?”
"Hayır, asla."

Oturdum ve doğanın bu kutsaması için Ruh'a dua ettim, sonra yemeye başladım.

Ekmek hala yumuşaktı ve tereyağında kızartılmış mantar ve füme et birlikte iyi gidiyordu. Mantarlardan aromalar akıyordu ve füme etin ağzımda yayılan hoş bir tadı vardı. Tereyağı ve peynir, ekmeğin aromatik lezzetini vurguluyordu. Genel olarak biraz sert olabilirdi ama yine de harikaydı.

“İçki içmemi sağlayan bir aroma.”
"Aynen."

O zamanki birayı düşündüm. Böyle terli bir günde, soğuk bira güzel olurdu. Şu anda sahip olmadığım birayı düşündüm.

Kahve ile sakinleştim ve öğleden sonra da çok çalışmaya karar verdim.

◇◇◇

Öğleden sonra Sieg ile ayrı ayrı çalışıyordum. Mahallede bir hanımla nakışta çalışacak gibi görünüyordu.

Ona yarıya kadar eşlik ettim ve dükkanın önünde yolları ayırdık.

"Tünaydın."
"Ah, Efendim."
"Bebek ayıları getirdim."

Boş zamanlarında yaptığım bebek ayıları teslim ettim.

Bu mevsimde turist yoktu ancak bazen gezginler oluyordu, bu yüzden hazırlıklı olmalıydık.

Raftaki gümüş süslere baktım.

"Bu nedir?"
"Bu mu? Daha önce bir süs tüccarı geldi ve bunu burada satmamı istedi.”
"Ah……"

Sieg’in küpesini satan tüccar olabilir miydi? Köyde satış yaparken dükkana mal gönderdiğine göre iş zekası vardı.

Çiçek şeklindeki kolye bakışlarımı yakaladı. Sieg'de çok iyi görüneceğini düşündüm.

"Alıyor musunuz?"
"Hayır."

Bunun için param yoktu. Küpe çok pahalıydı.
Bakmak ücretsiz olduğundan doya doya baktım. Sonra bir misafir geldi.

"Hoş geldiniz. Tanrım, uzun zamandır görüşemedik.”

Ziyaretçi bir misafir değildi, şehirdeki bu köyden geleneksel el sanatları satan genel bir dükkanın sahibiydi.
Her iki ya da üç ayda bir uğruyormuş gibi görünüyordu.

Yaptığım ahşap bebek ayılarını gerçekten sevmişe benziyordu ve bu yüzden onları çok yüksek bir fiyata satın aldı. Ani bir gelirle kendimi harika hissettim.

“Şimdi, satın alıyor musunuz?”
"Hayır."

Para önemliydi. Ne kadar Sieg'e yakışacağını düşünsem de son seferde olduğu gibi birden satın almamalıydım.
Ayrıca, köyün fonlarının azaldığı dönemdeydik bu yüzden gereksiz şeylere para harcayamazdım.

Onu enayi yerine koyuyordum, bu yüzden birkaç şişe bira aldım.

Eve döndükten sonra mantarları kurutmaya başladım. Kurutulmuş mantarlar kışın çorbalar için önemli bir dokunuştu. Doğal olarak kurutulmuş mantarların tadının yoğunlaştığını ve daha fazla besin maddesi olduğunu duymuştum. Onları kurutmaktan başka çarem yoktu.
Ancak, çiğ mantarlar iyiydi. Gevrek doku dayanılmazdı. Bu mevsim eğlenceliydi.

Ben bu işi yaparken Sieg geri geldi.

“Sieg, akşam yemeğine ne dersin?”
“Öğle yemeğinden kalan mantar var mı? O ve biraz alkol.”
"Bira aldım."
“Bu muhteşem.”
"Değil mi?"

Akşam yemeği, salamura balık, işlenmiş et ve çavdar ekmeği ile birlikte öğle yemeğinden arta kalanlardan oluşuyordu. Basitti ama iyiydi.

Akşam yemeğinden sonra banyo yaptık ve oturma odasında oyun oynadık.

“Gece olmasına rağmen parlak olması garip.”
“Bazen, biri bütün gece ayakta kalabilir.”

Beyaz gecelerde güneş batmıyordu.
Bu sayede şafağa kadar Sieg ile oyunlar oynadım.

Gece geç saatlere kadar oyun oynadığımız için yorulmuştuk.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
ŞahiTopu (56 puan) Üye
2021-11-02 08:53:27
Ama Ritz de haklı şimdi güzel bir mücevher ayrı güzel Sieg ayrı bir güzel ama ikisi birleşince... Dünya bı yana bu şaheser bı yana. Mücevher ve mücevherin ağırlığını taşıyabilen kişi gerçekten ayrı bir zevk konusu
Waga na wa Megumin (136 puan) Üye
2021-01-07 16:08:04
emeği geçenlerin ellerine sağlık...