Kuzeyli Asilzade ve Yırtıcı Kuş Hanımının Kar Ülkesindeki Avcılık Hayatı
Ek Bölüm: Ritzhard Bir Kadın Tarafından Çağrılıyor
** Zaman,
Arno doğmadan önce Sieg’in ailesinin evinde kaldıkları zamandır.
Bugün dışarı
çıkıyordum.
Ancak ayaklarım ağırdı.
Çünkü güzel
kadınlarla buluşmak için dışarı çıkıyordum.
Dahası, bunu Sieg'den sakladığım için kendimi suçlu hissettim.
Gitmeden önce
hala zamanım vardı, bu yüzden karımla biraz zaman geçirdim.
“Yani bugün
arkadaşlarınla buluşacaksın?”
“Ah, evet.”
Sieg'den
bilinçsizce bakışımı kaçırdım ve tavana baktım.
“Ritz.”
“Evet?”
“Gerçekten mi?”
“G-Gerçekten!”
Olabildiğince
doğal davranmaya çalışıyordum ama sesim Sieg’in sorularından dolayı titriyordu.
Karşı taraf
benden bu olayı mutlak bir sır olarak saklamamı istemişti.
“……Bugün…”
“Evet.”
“Her zamankinden daha yakışıklı mı görünüyorsun?”
“Büyükbabamın bana hediye ettiği kıyafetleri giyme fırsatım olmadığı için.”
“……”
Normalden
daha iyi giyinen biri şüphe uyandırıyordu.
Sieg’in keskin bakışları beni hançer gibi deldi.
Huzursuz hissetmeye başladım, bu yüzden sandalyeden kalktım ve pencereye
yöneldim.
Cebimden bir cep saati çıkarıp açtım.
Hareket saatine kadar hala biraz zaman vardı. Bir süre bu odada beklemem
gerekiyordu.
Bugün gökyüzü açıktı. Masmavi gökyüzünde tek bir bulut bile yoktu.
Güzel hava vardı, elimle pencere eşiğinde mırıldandığımda, vücudum aniden
arkadan itildi. Alnım cam pencereye çarptı.
“—— Hey!”
“……”
Görünüşe göre
Sieg, varlığını gizleyip ve parmak ucunda yaklaşmıştı. Hiç fark etmedim.
Ve sonra beni arkamdan itti.
Kolumu sıkıca boynuma doğru büktü ve başka bir el sırtımda tutulan bileğimi
sıkıca tutuyordu.
Kilit noktalara doğru şekilde basıldığı ve ağırlığı bende olduğu için hiç
hareket edemedim. Gerçekten ordudan biriydi. İnsanları zapt etmeye alışkındı.
“S-Sieglinde-san,
benim.”
İçerideki
bebek şaşıracaktı, bu yüzden dolaylı şekilde sakin olmasını söyledim.
Ancak Sieg yanıt vermedi.
Sakinleşip tekrar hissettiğimde karnı bana baskı yapmamıştı. Bebeğe çok fazla
stres oluyor diye rahatlamış bir şekilde iç çektim.
Genellikle, bu şekilde vücut teması kurunca heyecanlanırdım, ama mecazi olarak
konuşursak bu ‘garip davranan bir şüphelinin tutuklanması’ydı. Hiç de hoş bir
pozisyon değildi.
“Sieg-san, şimdi
gitmeliyim.”
Karşı tarafın
beğenisini kazanmak için çiçek falan almam gerekiyordu.
Erken çıksam bile şehirde kolayca vakit öldürebilirdim.
“E-En kısa
zamanda eve döneceğim, yani…”
“……Baldızım bana söyledi…”
“Efendim?”
Korkunç bir
sesle konuştu, bu yüzden vücudumun her yerinde titreme oldu.
Ne olabilir ki, bunu sorduğumda saçma bir şey söyledi.
“Erkeklerin yarısının
eşlerinin hamileliği sırasında ilişkisinin olduğunu.”
”!?”
Bu, bilgi
nereden geldi!? Soruşturma neredendi!? Sonunda bunu bağırmaya başladım.
Doğrusu, güzel bir kadınla buluşmak için dışarı çıkıyordum, ama onunla bir
ilişkim yoktu. Bunu ona açıkça söylesem bile, Sieg’in tutuşu gevşemedi.
Ona dünyanın
en iyisi olduğunu söyledim ama tutuşu daha da güçlendi.
Biraz canımı yaktı, ben de ‘Hey!’ diye bağırmaya başladım. O anda, tutuşu
gevşedi.
“……”
“……”
Hayatımda sırtımı
dönmekten korktuğum bir an olmuş muydu?
Donmuş
haldeyken adımı kısık bir sesle söyledi, ben de arkamı döndüm.
Onun yüzünü
gördükten sonra, ‘Hey!’ diye bağırdım. Bir kez daha.
Sieg’in
gözleri dolmuştu. Gözleri gözyaşlarıyla doluydu, bir göz kırpması bile onların
sular altında kalmasına neden olabilirdi.
Çok kırılgan
bir ifadeydi, daha önce hiç görmemiştim.
Kafamın arkasından parçalanmış gibi bir şok hissettim.
“Ü-Üzgünüm!”
Yüksek sesle
düzgün bir şekilde özür diledim ve alnımın yere değmesine izin vererek yerde
secde ettim.
Daha sonra bugün buluştuğum kişinin ayrıntılarını ve bunun nasıl olduğunu
anlattım.
◇◇◇
Sakinleşip
yan yana oturduktan sonra konuştum.
Bugün bulaşacağım kişi Sieg’in kuzeni Hildegard von Hertling idi.
Geçen gün evliliğine karar verilmişti.
Birkaç gün önce ondan bir mektup geldi. Onunla tanışmamı ve yakınmasına izin
vermemi istedi.
“Affedersin.
Kuzeninin beni iyi bir insan olarak görmesinin güzel olacağını düşündüm, bu
yüzden her zamankinden daha çok giyinmeye odaklandım.”
“……Demek bu yüzden.”
Ayrıca Sieg'e
söylemememi söylemişti. Bunu söylerse Sieg’in hoşuna gitmeyeceğinden rahatsız olurdu.
Sieg yere
bakarken hareket etmeyi bıraktı.
Bu durumlarda ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.
Sadece üzüldüm.
Bunu yaparken
benim için dışarı çıkma vaktim gelmişti. Ancak, şimdi dışarı çıkmamın benim
için uygun olup olmadığına üzüldüm.
Her ihtimale
karşı, bir kez daha uğradım.
“Şey,
Sieg-san, şimdi gitmeliyim.”
“Ben de geleceğim.”
“He!?”
“Onunla nerede buluşuyorsunuz?”
“Ah, şey……”
“Nerede?”
“Ş-Şehrin kafesi.”
Şaşırtıcı bir
şekilde, Sieg, ‘kuzenim çok güzel, bu yüzden onunla yalnız buluşmana izin
vermek istemiyorum’ dedi.
Yanında bir hizmetçinin eşlik ettiği, evlenmemiş bir kadın olduğunu söylememe
rağmen elimi bırakmadı.
It’s probably
just me getting verbally bashed up by her cousin.
Muhtemelen
kuzeni tarafından dayak yiyecek olan bendim.
En ufak bir endişem yoktu.
Aksine, Sieg gelirse diğer taraf yine hüsranla eve dönecekti.
Bu yüzden
Sieg'in evde beklemesi iyi olurdu.
“Sieg.”
”……”
Elini
okşayarak yakında döneceğim dediğimde elimi bıraktı.
Böyle
ayrılmak kötü hissettirdiği için ona veda öpücüğü vermek için yanına gittim.
Dudaklarım onun yanağına değemeden, uysal Sieg beni uzaklaştırdı.
Düşünceli davrandığım halde hala nefret edildiğim için şok olmuştum, ama beni
tamamen reddetmiyordu.
Kulağına sevgi
sözleri fısıldadığım an yanakları kırmızıya boyanmıştı. Gözleri sımsıkı kapalı
Sieg en sevimli olanıydı. Dudaklarını öptüm.
Üzgün olmama
rağmen dışarı çıktım. Sonuçta ayak sesleri ağırdı.
Kuzen çoktan,
belirlediğimiz kafedeydi.
O çekici bir güzeldi, bunu uzaktan anlayabiliyordum. Ona eşlik eden üç
hizmetçisi vardı.
“Ah, merhaba~
İyi günler.”
Dükkana
koştum ve şapkamı çıkarırken kuzeni hızlıca selamladım.
Seninle tanışmak istiyordum, bunu kısık bir sesle söylediğimde bana baktı.
“Otur.”
“Evet teşekkür ederim.”
Hafifçe
gülümserken oturdum.
Siparişi almaya gelen garsona meyve suyu istediğimi söyledim. Sonra kınayıcı
bir ses tonuyla, ‘Bir centilmen olduğunda bunu sipariş ediyorsun.’ dedi.
Bir beyefendinin içeceği neydi, ciddi ciddi düşündüm.
Önden gelen bakış
beni delen tek bakış değildi.
Yukarıdan, kuzenin arkasında duran üç hizmetçinin bakışları bana yönelmişti.
Onlar da Sieg-sama'ya hayran olan kadınlar olabilir miydi? Biraz korkutucuydu,
bu yüzden onaylayamadım.
Garsonun
getirdiği meyve suyu susuzluğumu giderdikten sonra ana konuya geçtim.
“Peki, ne
istiyor olabilirsin?”
“Sieglinde-oneesama'nın hamile kaldığını duydum. Bu doğru mu?”
“Ah, şey, evet, çok şükür.”
Sieg, ona
oneesama deniyordu. Bu beklenmedikti. Ayrıca ona ben de ‘oneesama’ demek
istedim.
Onun kuzeniyle oynadığını hayal edince çok daha rahatlamış hissettim.
Belki de çok sırıttığım için sinirlendi. Tek yapabildiğim özür dilemekti.
“Seni
affedemem……!”
Öfkeyle
titreyen güzellikten daha önce hiç hissetmediğim bir korku hissettim.
Alnım neredeyse masaya çarpacak şekilde başımı eğdim ve sakinleşmesini
bekledim.
“Oneesama'nın
neyini sevmeye başladın?”
“!”
“Görünüşünden hoşlandığını söylemeye cüret etme.”
Tabii ilk
görüşte aşık olmuştum.
Sieg'i gördüğüm an, düşündüğüm şey buydu, ‘O aradığım kişi. Onu buldum!’ ve
vücudum doğal olarak hareket etti.
Bu, görünüşünü sevdiğim için ona evlenme teklif ettiğim anlamına mı geliyordu?
Emin değildim.
Ancak kesin
olarak söyleyebilirdim.
“……Sieg ile
ilgili her şeyi seviyorum.”
Ona
göstermediğim bütün kalbimi kuzene gösterdim.
Ortada biraz kekelediğim için utandım ama üstesinden gelebildim.
“……Ve işte
böyle.”
“……”
Kuzen yüzünün
yarısını kaplayan yelpazesini açtı, bu yüzden ifadesini söyleyemedim.
Ancak, delici bakışları artık hissetmedim, bu affedildiğim anlamına mı geliyordu?
“Ah, şey, bunun
dışında başka sorunuz var mı?”
“……kayeler.”
“Pardon?”
“Oneesama hakkında hikayeleri dinlemek istiyorum.”
“!”
Bana Sieg'in
son zamanlarda ne yaptığını öğrenmek istediğini söyledi.
Uzak diyarda nasıl olduğunu memnuniyetle anlattım.
Sieg’in köyün
kadınlarını nasıl büyülediğini, Emmerich'i döner tekme ile nasıl karşıladığını,
öfkeli bir ren geyiğini nasıl durdurduğunu, çok uzaktaki bir geyiği nasıl usta
silah becerileriyle vurduğunu, ona böyle hikayeleri anlattım.
Kuzeni neşeyle dinledi.
“Bu iyi.
Oneesama, yabancı bir ülkede kendini dizginlemek zorunda kalmadan rahat bir
yaşam buldu.”
Böyle
söyledi,
Sieg, bir hanımefendi olarak herhangi bir eğitim almadığı için bir asilzadenin
karısı olamazdı.
İyi gidiyor olsa bile kuzeni, Sieg'in kendini her gün tutacağından endişeliydi.
“Kesinlikle
yabancı bir ülkede zor bir hayat yaşadığını düşünmüştüm… Ancak bu benim
hatamdı.”
Başından
beri, Sieg ile buluşmaktan korkuyordu, diye mırıldandı.
Görünüşe göre, Sieg'in yabancı bir ülkede yaşamanın zorlu ortamında solup
gideceğinden endişeliydi.
Ayrıca, Sieg'in nasıl evlenmeye geldiğini öğrenmek için babasını rahatsız etmişti.
Sieg'in onun yüzünden kendisini istenmeyen bir evliliğe sürüklemiş
olabileceğinden endişeliydi.
Kuzeni,
Sieg'in nasıl yaşadığını duyduktan sonra gülümsedi. Ben de rahatlamış
hissettim.
Ondan sonra,
Sieg'in askerlik yaptığı yıllar boyunca kahramanlıklarını dinledim. Sonunda, sadece
sevdiğimiz kişi için endişelendik.
Güneş batmaya
başladığında geldim.
“Hey!”
“Ne oldu?”
“Doğrusunu istersen……”
Gelmeden
hemen önce Sieg tarafından suçüstü yakalandığımı itiraf ettim.
“Tanrım, bu
büyük bir sorun!”
Bunu
söyledikten sonra kuzen Hildegard-san beni eve kadar takip etti.
Sieg’in yüzünü görünce ağlamaya başladı.
Titreyen bir sesle, kendisiyle buluşmaya cesaret edemediğini söyledi.
Ayrıca bugün için de özür diledi.
Sieg nazikçe Hildegard-san'ı kucakladı ve başını okşadı. Kardeş sevgisinden
etkilendiğimi hissettim.
Fırtına
geçtikten sonra Sieg'den bir kez daha özür diledim.
“Sieg, şey,
üzgünüm.”
“Hayır, neler olduğunu anladım.”
“……Evet.”
Sieg ayrıca
benden şüphelendiği için de üzgün olduğunu söyledi.
“Hildegard çok
güzeldir, yani…”
Dikkatimin
dağılacağı için huzursuzdu.
Çekici kızıl
saçlarını yanağından aldım ve kulağına fısıldadım.
“……Sieg'den
başka hiçbir kadını görmüyorum.”
Sürekli utanç
içinde aşağıya bakan Sieg'e baktım.
Böylece, Sieg
ve kuzeninin sorunundan güvenle kurtulabildim.
Ayrıca bu,
Sieg'i bir daha asla ağlatmamaya karar verdiğim günün hikayesiydi.