Overlord
Ainz Ooal Gown'un Büyü Krallığı - 7
Ainz’in hissettiği ilk şey Albedo’nun yumuşaklığı oldu.
Çocukların aksine bu yumuşaklık, olgun bir bedenin yumuşaklığıydı. Ardından
Albedo’nun sıcaklığı Ainz’e yayılmaya başladı ve bu azıcık gıdıkladı.
Yine de cidden çok
yumuşak!
Albedo seviye 100 bir savaşçıydı, ama kaslarının nereye
gittiğine dair hiçbir fikri yoktu Ainz’in.
“Huhuhuhu~”
Albedo’nun sessizce kıkırdamasını duydu.
Albedo’nun uzun saçlarından güzel ve hoş bir koku yayılarak
Ainz’in burnunu gıdıkladı.
“Hm?”
O anda Ainz’in var olmayan beyninde bir kıvılcım çaktı.
Bu koku oldukça
tanıdık. Nerede koklamıştım ki daha önce? Albedo’nun kıyafetlerinde mi? Hayır,
onun parfümü mü?
Ainz Albedo’nun üzerindeki bu kokuyu daha önce aldığına adı
gibi emindi. Ancak ilk olarak nerede kokladığı hakkında hiçbir fikri yoktu ve
detayları da hatırlamıyordu.
“Hmm… Albedo. Parfüm falan mı kullanıyorsun?”
“Evet, parfüm sıkıyorum. Sizi rahatsız mı etti yoksa?”
“Hayır, tabii ki hayır. Güzel kokuyor.”
Albedo hemen yüzünü Ainz’e doğru çevirdi. Parlak gözleri
Ainz’i biraz korkutmuştu.
“Cidden mi, Ainz-sama! İsterseniz beni koklamaya ne
dersiniz? Bir saat boyunca mesela! Tüm gün boyunca da olur!”
“Hayır, ayrıca bir saat çok fazla…”
Yine de ne derse desin şu anda bununla ilgilendiği bir
gerçekti. Ayrıca onu koklarsa bu koku hakkında daha fazla detay
hatırlayabilirdi.
“O zaman, biraz koklayabilir miyim?”
Ainz dikkatlice kafatasını Albedo’ya yaklaştırdı ve
parfümünün aromasını içine çekti. Ona her zamankinden daha yakın olduğu için
kokuyu ok daha net alabiliyordu. Düşündüğü gibi, oldukça tanıdık bir kokuydu
ama hâlâ daha önce nerede karşılaştığını bulamamıştı. Tam Ainz beyin fırtınası
yapıp bu gizemi çözmeye çalışıyordu ki, kulaklarına soğuk bir ses erişti.
“Ainz-sama.”
Kim olduğunu bir anlığına anlayamasa da bu ses açık bir
şekilde Aura’ya aitti. Ainz endişeli bir şekilde dönüp ona baktı. Aura
yanaklarını şişirmiş ve surat asmış bir şekilde ona bakıyordu.
“Çok sapıkça görünüyorsunuz.”
“Ah, üzgünüm…”
Kızın hakkı vardı…
Ainz bir çocuğun önünde böyle bir şey yaptığı için kendine
küfretti. Bu onların cinsel eğitimlerinde kötü bir etki bırakabilirdi.
“O…O zaman Albedo, Aura. Lütfen kalkın. Oh, Albedo, o konuyu
konuşmaya devam edelim.”
Bir hareketlenme olmadı.
İkisi de hâlâ oturuyordu. İkisi de diğerinin önce inmesini
bekliyordu.
“Yok artık ya…”
Ainz Aura’yı tuttu ve yanında yere bıraktı. Albedo ise diğer
yandan kıs kıs gülüyordu.
“İlk oturan Auray’dı. Albedo, sen de insen iyi olacak.”
“Ama, ama… Aura tamı tamına 3 dakika 41 saniyedir oturuyor.
Ben ise sadece 57 saniyedir oturuyorum. Kulağa aptalca gelse de ben ce ben de 3
dakika daha oturmalıyım.”
“Sabahtan beri Ainz-sama’nın yanında değil misin zaten?”
“Ne yapalım, işti o.”
“Oh, iş demek! Onu iş için görmeye geldin yani! Ben tüm bu
yolu sadece Ainz-sama’yı görmek için geldim!”
“!!”
Albedo, Ainz’in uyluğundaki poposunu oynattı ve duruşunu
değiştirerek Aura’ya bakacak pozisyona geldi.
Albedo’nun neden
bacağıma oturmak istediğini az çok tahmin edebiliyorum da, Aura neden bunu
istedi ki? O beni Albedo gibi sevmiyor ki, diye düşündü Ainz.
Aura gibi birinin kendisini sevmesi için ne yaptığını
hatırlamıyordu. Aşkın tanımı Aura gibi birine bir gizem olması gerekiyordu. Tam
bunları düşünürken Ainz sonunda cevabı buldu.
“Anladım. Demek sahiplenici biri olmak istiyorsun.”
Ek olarak bir babanın sevgisine özlem duyuyor olabilirdi.
Aura ve Mare bir çocuk olarak tasarlanmıştı ve hâlâ ebeveynlerinin ilgisine
muhtaç oldukları yaştaydılar. Belki de istemsizce kalplerindeki bu boşluğu Ainz
ile doldurmaya çalışıyorlardı.
Eğer Kara Elfler için bir ülke olsaydı onları arkadaş
edinmeleri için oraya göndermeyi düşünebilirdi. Ancak Suzuki Satoru da bir
babanın sevgisini tatmamıştı, o yüzden bunun için çok geç olabileceğini
hissediyordu.
Acaba kütüphanede
çocuklara seks eğitimi için bir kitap var mı?
Bunlar sadece veriden ibaretken her şey oldukça iyiydi.
Ancak şu anda anlamıştı ki Aura ve Mare’nin sağlıklı zihinsel gelişimleri için
bazı şeyler eksikti.
Düşündüğüm gibi,
cidden de Kara Elf arkadaşlara ihtiyaçları var! Bunu bir öncelik haline
getirelim. Öyleyse…
“Aura, sana sormak istediğim bir şey var. Sana ve Mare’ye
bıraktığım üç elfe ne oldu?”
“Nazarick’e adım atmış ancak sizin tarafınızdan merhamet
gösterilmiş elfler mi, Ainz-sama?”
Ainz kafasını salladı.
O işçileri aldığı zaman elf köleleri Aura ve Mare’ye emanet
etmişti. Normalde davetsiz olarak Nazarick’e giren kişiler ancak hayatlarını
ödeyerek oradan çıkabilirdi. Ancak onlar büyük ihtimalle kendi istekleriyle
oraya gelmemişlerdi ve Nazarick’in hazinelerini kendilerine almak gibi bir
niyetleri yoktu. Bu yüzden de onlara böyle bir hoşgörü göstermek çok da
mantıksız değildi.
Ek olarak onlar Ağaç Elfi olsalardı büyük ihtimalle Aura ve
Mare’nin gelişimine katkı sağlarlardı.
“Evet. Şimdilik onları bizim katımıza koyduk.”
“Neredeler şu an?”
“Nasıl desem… Yapacak bir işleri yok ama bizimle ilgilenmeye
çalışıyorlar. Sürekli bizim etrafımızda dolanmaları biraz sinir bozucu.”
“Do… Doğru… Tıpkı bizim… Bizim… kıyafetlerimiz falan gibi…
Ben… Ben kendim giyinebilirim, ama sürekli bana… bana yardım etmeye
çalışıyorlar…”
“Kendini toparlaman lazım! Seni sürekli giydirmeye
çalışıyorlar çünkü öyle davranıyorsun. Bak bana! Benim bir problemim var mı
hiç?”
Anlıyorum. Demek bir
şeyler yapmak istiyorlar. Tıpkı etrafımdaki hizmetçiler gibi. Acını anlıyorum,
Mare. Yine de bu demektir ki kurtardığım o üç kişi tamamen de işe yaramaz
değillermiş. Eski kölelerin seks eğitimi vermesi kötü mü olur acaba? Hmm~”
“Şey, sonuçta hayatlarını kurtardık. Kızgın olsanız bile
sinirlenip öldüreyim demeyin. Eğer cidden baş belası olduklarını düşünüyorsanız
gelip ana söyleyin, ben onları farklı bir yere gönderirim.”
“Anlaşıldı! Zamanı geldiğinde söylerim.”
Ainz, kafasını eğmiş olan Mare’ye baktı ve “Ne,” diye
mırıldandı. Ardından dönüp buz gibi bir bakışla Albedo’ya baktı.
“Albedo, kalkma zamanı. Üç dakikayı geçti bile.”
Albedo bir anlığına hayal kırıklığına uğramış gözükse de
emre uydu ve bir şey demeden Ainz’in kucağından kalktı.
“Düşündüm de, ikiniz ne yapıyordunuz, Ainz-sama?”
“Hm? Ahh. Nazarick’teki insanlardan ülkeyi nasıl daha iyi
yapabiliriz diye öneri toplamıştım. Ah, doğru ya, siz ikinizin de iyi bir fikri
varsa neden söylemiyorsunuz? Her şeye açığım sonuçta.”
Aura’nın suratı birden aydınlandı.
“Eğer öyle diyorsanız, Ainz-sama! Benim çok iyi bir fikrim
var!”
“Hohoho, neymiş bu peki Aura? Söyle bakalım.”
“Tamam! Bence erkekler kız gibi, kızlar da erkekler gibi
giyinmeli!”
Bukubukuchagama!
Ainz içinden eski arkadaşlarının birinin ismini bağırmıştı.
Bir anlığına Ainz o pembe slime’ın “özür~dilerim” diyen
görüntüsünü bie aklında canlandırdı.
“Anlıyorum. Demek bu Bukubukuchagama-sama’nın fikriydi.
Cidden de çok iyi bir teklif. Dahası bu ülkede Yüce Varlıkların verdiği her
karar doğrudur.”
Doğru mu? Ainz,
Albedo’yla dalga geçmek istedi ama yapamadı.
Her durumda bu fikrin yapılmasına izin verilmemeliydi. Ancak
bunda bir problem vardı.
Bu iki Kara Elf tıpkı teklifteki gibi giyiniyordu, çünkü
Bukubukuchagama onları böyle tasarlamıştı. Eğer Ainz, Aura’nın fikrini kabul
ederse neden olduğunu diğerlerine anlatmak zorundaydı.
Ainz’in de şu an aklına böyle bir açıklama gelmiyordu.
“Ainz-sama. Aura’nın önerisini hemen uygulayalım mı?”
Neden bu kadar hızlı
karar veriyorsunuz yahu?
Zamanı tükeniyordu.