Overlord

27 Ocak 2018
Çeviri: Sinan Saçoğlu
Düzenleme: Lohengramm
2936 Görüntülenme
Bu bölümü 15 Kişi beğendi.
Cilt 6

Saldırıya Hazırlık - 1

Bölüm 7: Saldırıya Hazırlık - 1


Brain durumu Climb’in çağırdığı muhafızlara bırakıp Gazef'in evine dönmeye başladığında, güneş çoktan batmıştı ve karnı acıkmıştı.

... Açken Stronoff'u bekletirsem, kötü hissederim.

Sanki kendi eviymiş gibi kapıyı açtı, ama bu sadece Gazef'den bunu yapmak için izin aldığı içindi. 

Gazef'in kendisine ödünç verdiği odaya doğru yürümeye başladığında, Brain ona doğru gelen ayak seslerini duydu. Muhtemelen Gazef olduğunu düşündü, ve ayak seslerinin aşağıdan geldiğini anladığı zaman emin oldu. 

“Geç kaldın Unglaus. Nereye gittin?”

Sesinde bir eleştiri iması yoktu. Brain’in cevaplamadığını ve derin düşüncelere daldığını görünce, Gazef’in gözleri merakla ışıldadı. 

“Eğer sakıncası yoksa, yemek yerken anlatmak ister misin?” 

Bu fikir kulağa gayet güzel geliyordu. Brain karnını ovuşturduğu sırada yanıtladı. 

“Kulağa harika bir fikir gibi geliyor. Ee, nerede?” 

Biraz şaşırmış bir ifadeyle, Gazef onu yemek odasına götürdü. 

“Hizmetçiler senin için yemek yapıyor mu? Yoksa yemeklerini kendin mi yaparsın?”

Gazef bu boş soruya acı bir şekilde gülümsedi. 

“Hayır, aslında yemek pişirmede çok kötüyüm.” 

Biraz düşündükten sonra devam etti. 

 “Belki de hizmetçiler yaşlanıyordur, çünkü yemekler her zaman baharatsız oluyor. Zor bir iş gününün ardından, güçlü bir şey istiyorsun, ancak hizmetliler çok anlayışlı olmuyor.” 

“Krallığın en güçlü Baş Savaşçısı az pişmiş sağlıklı yiyecekler yemeye mi zorlanıyor?” 

Brain, Gazef’le dalga geçerken gülümsedi, ama Gazef her zamanki gibi ciddiyetle yanıtladı.

“Unglaus, sana evimin baharatsız sağlıklı yemeklerinden takdim etmek isterdim, ama dışarıdan aldığım yiyeceklerle idare edeceğiz.” 

“Eğer öyleyse, bu kadar düşünceli olduğun için teşekkür etmeliyim.” 

Brain’in gülümsemesini görünce, Gazef küçük bir kahkaha attı. Yine de, karşı atakta bulundu. 

“Peki ya sen, yemek yapabilir misin?”

Gazef’in karşı atağı ıskaladı ve havada kaldı.

“Sadece basit şeyleri yapabiliyorum. Eğer eğitim gezileri veya keişfler sırasında yemek yapamıyorsan büyük bir sorun olurdu.” 

Gazef yavaşça başını salladıktan sonra, yemek odasının bir köşesine sıkışmış küçük bir sepet getirdi. Sepet bir bebeğin sığacağı kadar büyüktü ve burnu ile midesini hoşnut eden enfes bir koku yayıyordu. 

İki adam karşılıklı oturdular.

Sepetten birkaç yiyecek aldıktan sonra, kadehlerini şarapla doldurdular ve birbirleri için kadeh kaldırdılar. Kadeh kaldırmalarının özel bir nedeni yoktu ve sessiz bir şekilde şaraplarını içitiler. Brain bardağını indirmeden önce iki büyük yudum aldı. 

Derin bir nefes aldı ve titrek bir kalple mırıldandı.

"... İçmeyeli uzun zaman olmuştu.” 

“Benim için de aynı. Son zamanlarda evimde hiç yemek yemedim.” 

"... Saray görevleri zor olmalı.”

“Baş Savaşçı olduğumdan beri, her zaman bir şeyler çıkıyor.” 

“Kraliyet ailesini korumak gibi mi?”

“O da var. Doğrusu, ana görevim bu.” 

Gazef’in hikayesini duyduktan sonra, Brain, Gazef’in ne kadar tutucu olduğunu anladı. Zaman zaman ortalıkta dolaşabilirdi, ama düz bir çizgide ilerlemeye devam ediyordu. 

‘Böyle biri soylular tarafından nefret edilir.’

Sanki Brain’in varsayımları doğruymuş gibi, Gazef'in hikayelerinde soylulardan söz edilmiyordu. Baş Savaşçı gibi yüksek bir konumda olmasına rağmen, hikayelerin çoğu askeriye ya da kraliyet ailesinin hayatıyla ilgiliydi. Kendini beğenmiş dans galaları hakkında hikayeler yoktu.

İmparatorluk gibi komşu ülkelerde değişiklikler oluyordu, fakat Krallıkta soylular ve sıradanlar gibi farklı statüdekiler arasında geniş bir duvar vardı. 

Brain için, tüm bu durum komikti.

Bütün zamanını Gazef'i yenmek için eğitime adamıştı, ve bir daha karşılaştıklarında ölümüne bir dövüş bekliyordu. Şimdi, arkadaş olarak içiyorlardı. Sanki düşüncelerini okumuş gibi, Gazef de gülümsedi. 

Kadehlerini bir kez daha tokuşturdular, ama biraz sarhoş hissediyorlardı, bu yüzden fazla sert tokuşturdular ve masaya biraz şarap döküldü. 

“Yemeklere dökmemeye çalış.”

“Biraz şarapla tatları daha iyi olabilir.” 

“Lezzet hakkında fazla şey bilmem… Unglaus, belki sen de aynısındır?” 

“Brain. Bana sadece Brain de.” 

“Tamam, sen de bana Gazef de.” 

“Tamam, Gazef.” 

Güldüler ve kadehlerini bir kez daha tokuşturdular. 

Gazef'in hikayeleri çok farklıydı ve Brain’in bilmediği bir sürü şey vardı. Atmosfer ısınınca, Gazef çekinmeden sordu.

“Ee Brain, senin gibi yetenekli bir adama ne oldu?” 

Gazef açık bir yarayı tedavi ediyormuş gibi, dikkatli davranıyordu. Amacı Brain’in tepkisini ölçerek doğruyu söyleyip söylemediğini anlamak değildi, ama onun hislerini incitmek istemiyordu. 

“Teşekkürler.”

Gazef, sebepsiz yere bir teşekkür duyunca şaşırmıştı, bu yüz ifadesi Brain’i de biraz olsun rahatlattı. Konuşmadan önce kendisi hatırlamak için bir dakikasını ayırdı. 

"... Bir canavarla tanıştım.” 

“Bir canavar mı? Ne tür?” 

“Muhtemelen bir vampir… Shalltear Bloodfallen adında. Seni yenmek için yarattığım saldırıyı… sadece serçe parmağıyla engelledi.” 

Gazef'in gözlerinin genişlediğini görebiliyordu.

"... Öyle mi.” 

Gazef şarabından bir yudum aldı. Brain de bir yudum aldı ve savaşı tekrar anlatmaya geri döndü — Hayır, gerçekleşen katliamı. 

Tabii ki, haydutluk hakkında hiçbir şey söylemedi. Belki de Gazef çoktan Brain’in nasıl yaşadığını tahmin etmiş olabilirdi. Yine de, Gazef’e daha güçlü olabilmek için her şeyi yapabilecek türden biri olduğunu söyleme cesareti yoktu. 

Neyse ki, Gazef'in gözlerinde şüphe izi yoktu. 

“Bana inanıyor musun?”

"... Dünya büyük ve geniş. Böyle bir canavar varsa bile bu garip olmazdı. Geçmişe baktığında, Şeytan Tanrılar ve Ejderha Lordları gibi varlıklar vardı. Ama böyle bir canavar… benim yeteneklerimi aşar.” 

“Evet. Şu an ne kadar güçlü olduğunu bilmiyorum, bu yüzden sorumsuzca konuşmayacağım, ama ona karşı kazanmanın imkansız olduğunu söyleyebilirim. Bizim yeteneklerimizin ötesinde bir canavar. Birlikte savaşsak bile, sadece 1 ya da 2 saniye kadar daha uzun dayanabilirdik.” 

“Hey, lütfen öyle olmadığını söyle.” 

Gazef şaka sesiyle yakındı, ama Brain tüm ciddiyetiyle cevap verdi.

“Gazef, sen Kraliyet ailesini korumakla görevli bir Baş Savaşçısın. Eğer onunla karşılaşırsan lütfen savaşma. Senin hayatın değerli.” 

“Tavsiyen için teşekkür ederim, ama eğer Shalltear denilen canavar krala saldırmaya kalkarsa, hayatım pahasına olsa bile vakit kazanmaya çalışmalıyım.” 

O canavar Gazef'le oynamaya karar vermedikçe zaman kazanması bile imkansız olurdu. Yine de, Gazef olsaydı... Gazef'in bunu yapabileceğini hissetti. Birkaç saniyeliğine bile olsa. 

“Shalltear. Shalltear Bloodfallen.”

Gazef açıklamasını tekrar sorduktan sonra başını salladı. 

“Tamam, ikimiz de ayıldıktan sonra, bana bir kez daha anlatır mısın? Bu konuda mümkün olduğunca fazla bilgi toplamak akıllıca görünüyor.” 

“Bilgi toplasan bile, bununla ilgili bir şey yapılabilir mi emin değilim.” 

“Eğer bir fırtına yaklaşıyorsa, o zaman bunun için hazırlanmamız gerekir. Artı, kim bilir belki akıllı insanların iyi bir fikri vardır.” 

“Bu en iyi durum olurdu.”

“Adamantium seviyesinde birkaç maceracı tanıdığım var. Belki de birkaç fikirleri olabilir… Ee, Brain, şimdi ne yapacaksın?”

Brain soru üzerine kaşlarını çattı. Bundan sonra ne yapmalıydı. Bakışları yavaş yavaş küçük bir masanın yanında duran Katanasına kaydı.

Bu onun bir parçasıydı. 

Sonuçta, sahip olduğu tek şey buydu. Şu andan itibaren ne kadar çabaladığı önemli değildi, o canavarı asla yenemezdi. En güçlü olma hayali çoktan parçalanmıştı. Hayatı bir israftı. Artık kafasında bulutlarla yaşayamazdı. 

Bir çocuğun vahşi bir hayaliydi… 

“Ne yapmalıyım… Belki de çiftçiliğe geri dönmeliyim.” 

Aslında bir çiftçiydi. Zar zor hatırlıyordu, ama kafasının bir köşesinden çiftçiliğin temellerini biliyordu. Bunun dışında bildiği tek şey kılıç ustalığıydı. Kibarca söylemek gerekirse, hayatını tek bir amaç uğruna yaşamıştı. 

“Bu… kulağa kötü gelmiyor… ama, benimle birlikte krallığa hizmet etmeyi düşünür müsün?” 

Bu kötü bir teklif değildi. Shalltear gibi bir canavara karşı asla kazanamazdı, fakat bir insan olarak kendisini güçlü olanlardan biri olarak görüyordu. Yine de...

“Takım olarak çalışmaya pek alışkın değilim. Yaltaklanmada da iyi değilimdir.” 

“Yağcılık yaptığımı mı sanıyorsun?”

“Ah, üzgünüm. Yaptığını ima etmek istememiştim. Sadece sarayda çalışan tüm insanların böyle olduğunu hayal ediyorum... Gazef, senin fikrin hiç de kötü değil. Başkası için savaşmak… Ah! Konu açılmışken, Climb adında bir çocukla tanıştım.” 

“Climb? Boğuk sesli bir çocuktan mı bahsediyorsun?” 

Brain sesi şaşırmış çıkan Gazef’i doğruladı. 

“Climb ile mi tanıştın? O prensesin koruması, ben de onun yanından asla ayrılmayacağını düşünürdüm…” 

“Onu şehirde antreman yaparken gördüm.” 

“Şehirde antreman… Çok yetenekli değil, bu yüzden şu an olduğundan daha güçlü olması imkansız. Onun için geriye kalan şey, fiziksel gücünü arttırmak. Bu tür bir antreman mıydı? Eğer değilse, ona küçük bir tavsiye vermeliyim.” 

“Hmmm, kılıçta… yeteneksiz. Ama bazı yönlerden, benden üstündü.” 

Gazef, Brain’e şaka yapmayı bırakmasını belirten bir ifade takındı. 

Tabii ki, Brain ve Climb arasındaki fark mutlaktı, ve yetenek kıyaslanamazdı. Brain bu tutarsızlığın gerçek güç karşısında hiçbir şey ifade etmediğini biliyordu ve bu yüzden Climb'e gülmenin ikiyüzlülük olacağını hissetti. Her şeyden önce, Sebas gibi insanların öldürme niyetine karşı yürek sahibi olmak övgüye değerdi. 

Dayak yedim ve kaçmayı seçtim. Ama koruması gereken biri arkasındaysa Clib asla kaçmaz, dövüşmeyi seçerdi. Onun gibi biri… o canavarın tırnağını kıracak kadar iyi olabilirdi.

Gazef’in yüzünde meraklı bir ifade vardı, ama Brain sessiz kaldı. Bunun yerine, Sekiz Parmak tarafından işletilen genelevlerden birine yapılan saldırının hikayesini anlattı. 

“Demek öyle… Climb’le birlikte.”

“Eğer sorun olacağını düşünüyorsan, beni kovman sorun değil. Şimdi düşünüyorum da, benim gibi yeraltı dünyasıyla savaşmış biri evine girip çıkarsa, senin için bir sorun olabilir.” 

“Hayır, bu hiç sorun değil. Doğrusu, bütün kalbimle hoş geldin diyorum. Onlar Krallığı istila eden kurtçuklar. Eğer mümkün olsaydı, sen onları yere çarparken orada olmak isterdim.” 

“Sekiz Parmak, Krallık için o kadar zararlı mı?”

“Midemi bulandırıyorlar. Krallığın yeraltı dünyasının çoğunu kontrol ediyorlar. Kazandıkları parayla, soyluları satın alıyorlar ve halkı da sömürüyorlar. Onları ezmeye çalışsak bile, satın aldıkları soylular daima müdahale ediyor. Eğer saldırmak istiyorsak, senin yaptığın gibi gizli tesislerini vurmamız gerekiyor, Brain. O zaman bile, sıradan soylulardan daha güçlüler, eğer başarısız olursak, yankıları çok büyük olur.” 

 “Çekiç ve örs gibi.”

“Evet. Onlara senin yaptığın gibi bazı darbeler indirmek iyi olurdu. Ne yazık ki, bu o kadar kolay değil.”

“Kraliyet yetkisini kullanamaz mısın?” 

“Karşıt soylu gruplar yüzünden imkansız. Asıl sorun şu ki, her iki taraftaki insanları da satın almışlar.” 

İkisi de sessizce yiyip içerken etrafta ağır bir atmosfer vardı.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
ramazan (64 puan) Üye
2021-02-17 18:43:01
Bölüm için teşekkürler.
maahhaam (4749 puan) Üye
2021-01-14 01:15:08
Çeviri için teşekkürler
Vampire (369 puan) Üye
2018-12-21 10:39:30
güzel bölümdü teşekkürler