Overlord

03 Şubat 2018
Çeviri: Sinan Saçoğlu
Düzenleme: Lohengramm
1655 Görüntülenme
Bu bölümü 10 Kişi beğendi.
Cilt 6

Altı Kol

Bölüm 3: Altı Kol - 1



Krallıkta güneş battığında uyumak normaldi, çünkü lambaları yanık tutmak maliyetli olurdu. Kırsal alanlarda çoğu fakir olduğundan, bu tür bir uygulama normdu. Yine de şehirler kırsal kesimin tam tersiydi. Özellikle şehir merkezinde, her türlü mağaza ve insan gece hayvanları gibi aktifti. Climb'in gitmekte olduğu yer biraz farklıydı. Parlak ışıklı ve hareketli bir sokak yerine, karanlık tarafından yutulmuş bir ara sokaktı.

Climb sessizce cadde boyunca lambalar olmadan yürüdü. Karanlıkta sokakta gezinebilmesinin nedeni onun “Gece Görüş Miğferi”ydi. Maksimum mesafesi 15 metreydi, ama menzilindeki görüntü gün ortasındaki kadar netti. Ayrıca, demirden yapılmış zırhlardan farklı olarak, mithrilden yapılmış zırhlar o kadar ses çıkarmıyordu. Son derece iyi işiten biri veya ortalığı kolaçan eden çok yetenekli bir haydut yoksa, kimse Climb’in tamamen zırhlı bir şekilde yürüdüğünü tahmin edemezdi.

Gözcüler hazırdı.

Sokaktan çıktıklarında hedeflerini gördüler. Uzun duvarlar sanki içeriyi dışarıdan ayırmak istiyor gibi etrafını çevrelemişti. Bir kaleye ya da hapishaneye benziyordu. Orada ne tür yasadışı faaliyetler olabilirdi? İçinde olabilecek tüm karanlık aktiviteleri düşündü. Kapının her iki yanına yerleştirilen büyülü ışıklar, binadan sızıyormuş gibi görünen karanlığı uzaklaştırmaya yetmiyordu. Planda tarif edilen binayı dışarıdan göremiyordu.

“İşte bu. Hiç şüphe yok.”

Climb kendini gizlemek için çömelirken mırıldandı, veyanındaki bir ses yanıtladı.

“Öyle görünüyor, lider. Atmosfer de uyuyor. Gidip gözcülük yapacağım.”

Bu haydut sınıfı becerileri olan eski orichalcumseviye maceracılardan birinin sesiydi. Brain, Climb’in yerine konuştu.

“Dikkatli ol.Görünmezliği tespit edebilen savaşçıları olabilir.”

“Tabii ki, sonuçta onlar Sekiz Parmak. Benim seviyemde bir haydut ya da büyücü varmış gibi davranmayı planlıyorum. Peki, bana şans dileyin, ikiniz de.”

Bununla, yanındaki varlık kayboldu. Hiçbir şey duyamıyordu, ama benzer yetenekteki haydutlar malikaneye doğru yönelen ayak seslerini duymuş olabilirlerdi.

Geriye sadece Climb ve Brain kalmıştı.

Herkesi geride bırakmalarının sebebi gizli davranmaya alışık olmamalarıydı. Tam plaka zırhlar yüksek ses çıkarırdı ve yerlerinin tespit edilmesine neden olurdu. Her an bir savaş olabileceğinden, diğerleri yaklaşmak için zırhlarını çıkaramazlardı.

Bu yüzden ikisi de buradaydı.

İkisi de savaşçıydı, yani bir haydutu taklit edemezlerdi. Yine de, Climb’in zırhındaki büyü ve Brain’in karanlıkta dövüş sanatlarını kullanabilmesi sayesinde, karanlıkta hareket etmeleri mümkündü. Buradan itibaren, iş profesyonellere kalmıştı. İkisinin de tehlikeye rağmen bu kadar yaklaşmasının bir nedeni vardı: Eğer haydut tespit edilirse, gruplarının saldırı ve geri çekilme arasında hangisini seçeceklerine karar vermeliydiler. Şimdi onlar için  bekleme ve görme zamanıydı. Yine de, içerde neler olup bittiği hakkında hiçbir fikirleri yoktu. Zaman geçtikçe, olumsuz düşünceler onları şüpheye düşürüyordu. 

“O iyi olacak mı?”

Brain, Climb'in endişesine cevap verdi.

“Bilmiyorum... ama tek yapabileceğimiz ona güvenmek. O eski bir orichalcum seviyeli maceracı.”

“Umarım. Sanırım oldukça tecrübeli.”

Ne kadar beklediklerini unuttular. Sonra birden bire, Brain katanasına uzandı. Brain’i takiben, Climb de kılıcına uzandıveyanlarındaki bir adamın paniğe kapılmış sesini duydular.

“Bekle, bekle. Benim, döndüm.”

Bu gözcü olarak giden hayduttu. 

“Ah, sensin. Yaklaştın ama hiçbir şey söylemedin... Seni dövüş sanatlarıyla hissedip hissedemeyeceğimi test ediyordun değil mi?”

“Evet, bunun için üzgünüm. Ünlü Brain Unglaus'u test etmek içindi, benim hatam.”

“Sorun değil. Durum tersine olsaydı, ben de aynısını yapmış olabilirdim. Her iki şekilde de, içerisi hakkında ne söyleyebilirsin?” 

Climb havadaki telaşı veyanında birinin oturduğunu hissetti. Yanına baktığında orada kimseyi göremedi, ama orada zayıf bir varlığın garip hissini hissedebiliyordu. 

“Burası bir çeşit eğitim alanı olarak kurulmuş gibi görünüyor. Avlu da kurulu bir tane var gibiydi. Binaya kısa bir göz attım ve bir sürü oda vardı. Sanırım buranın Sekiz Parmak’ıngüvenlik bölümüneait olduğunu söyleyebiliriz. Yaklaşma riskini göze alamayacağım kadar sıkı korunan birkaç alan vardı. Ayrıca, bazı kötü haberler var, lider.”

Sözlerinin tonu ortamı çok gergin bir atmosfere dönüştürdü.

“Bunlar önemli noktalar. Binada hapishane hücreleri var ve içeride bir kadın hapsedilmiş. Ayrıca, burada Altı Kolun tanımına uyan insanlar var.”

Kadın beklenmedik olsa bile,zaten Altı Kolun varlığını hesaplamışlardı. Peki sorun neydi? Brain’in sorusu, Climb’in merakını giderdi.

“Kaç tane? ‘İnsanlar’ dediğini düşünürsek, birden fazla olmalı.”

“Beş tanesi. ‘İllüzyonlar Şeytanını’ zaten ele geçirdiğimiz için, muhtemelen herkes burada toplanmış.”

Başka bir ifadeyle, burasıele geçirilemez bir kaleydi. Olası en kötü yer. Ama—

“Bu bizim için kötü olabilir, ancak diğerleri için daha iyi. Eğer hepsi burada toplanmışsa, bu diğer yerlerin daha kolay halledileceği anlamına geliyor.”

Bu en kötü durumuniyi de bir yanı vardı.

“O zaman ne yapacağız lider?”

“Yapacak bir şey yok. Buranın icabına bakmak imkansız. Geri çekileceğiz.”

“Sorun yok, değil mi Climb?”

“Hayır, pek sayılmaz, ama başka bir seçeneğimiz var mı? Eğer Altı Kolun hepsi burada toplandıysa, o zaman burası iki önemli yerden biri olmalıvebunu kontrol edemiyoruz bile. Ama güç farkını düşününce, bu kaçınılmaz.”

“Bu doğru.”

“O zaman geri çekilmeden önce herhangi bir belge alıp alamayacağımı görmek için tekrar içeri gireyim mi?”

“Hayır, çok tehlikeli. Hala burada olduğumuzu bilmedikleri için geri çekilmek en iyisi. Ne düşünüyorsun?”

“Evet, katılıyorum. O zaman şimdi ne yapacağız? Diğer yerlere gidip onlara yardım mı edeceğiz?”

“Bu en iyi seçim olurdu. O zaman bekleyen diğerlerine haber verir misin? Burada bekleyip arkamızdan kimsenin gelip gelmediğine bakacağız.”

“Sanırım dikkatli olmanın hiçbir zararı olmaz. O zaman size bırakıyorum.”

Hala görünmez olan haydut kasıtlı olarak, Climb'e, grubun geri kalanının beklediği yere gittiğini fark ettirmek için ayak sesi çıkardı.

“...Peşinde kimse yok gibi, Climb.”

“O zaman geri kalanlarla birlikte bir sonraki yere geçelim mi?”

“Evet— huh? Şuraya bak, Climb.”

Döndüğünde, dün tanıştığı kişinin araştırdıkları binaya yaklaştığını görebiliyordu.

“Bu Sebas-sama mı? Neden burada...”

“...Bunun bir tesadüf olduğunu düşünmek çok zor... Neler oluyor? Onlardan biri mi?”

“Bence durum bu değil. Sen de öyle düşünmüyor musun.”

“Bu doğru. Belki iyi rol yapabilen birisidir, ama öyle biri olduğundan şüpheliyim.”

“Onu çağırmalıyız—”

Bunu söyler söylemez, Sebas doğrudan ikisine baktı. Climb ve Brain binayı incelemek için oldukça uzakta gölgelerin arasında saklanmışlardı. Onları fark etmesi kolay olmazdı. Onlara doğru bakması bir tesadüf olabilirdi, ama Climb böyle olduğunu düşünmüyordu.

Sebas tempolu adımlarla ilerledi.

İnanılmaz hızlıydı. Gözlerini her kırptıklarında, sanki ışınlanıyormuş gibi inanılmaz bir mesafeyi geride bırakıyordu. Normal bir şekilde yürümesine rağmen, beynin algılamayı reddettiği bir hızda hareket ediyordu. Sonra ara sokağa girdi. Daha doğrusu, neredeyse ara sokağın girişinde saklanan iki adamın kafalarının üstünden uçuyordu. 

“Hm. İkinizi de burada görmek, ne tesadüf. Peki burada ne arıyorsunuz?”

“Hayır, bu sana sormamız gereken bir soru. Sekiz Parmak’a ait olan o binaya saldırmayı planlıyorduk.”

“...Sadece ikiniz mi varsınız?”

“Hayır, geride daha fazla kişi var.”

Climb, mırıldanan Sebas’a sordu.

“Burada ne yapıyorsun, Sebas-sama? O binada bir işiniz mi var...?”

“Evet, dürüst olmak gerekirse, dün sana bahsettiğim kadın kaçırıldı ve o binada tutuluyor. Beni çağırdılar, bende geldim.”

“Öyle mi?! Kimden bahsediyorsun, ileri keşif yapan yoldaşımız orada bir kadın olduğunu söyledi.”

“...O nerede?”

“Yakında dönecek... Ah, tam zamanında.”

Eski maceracı görünür olarak geri dönmüştü. Duruma uymayan, centilmence bir atmosfere sahip yaşlı adama karşı çok ihtiyatlıydı. 

“Bu Sebas-sama. Dün "İllüzyonların Şeytanını" yakalamamızda bize yardımcı olmuştu. Daha önce bahsettiğin kadını tanıyor gibi görünüyor. Güvenebileceğimiz biri, fazla endişelenme.”

Haydut anlayış göstergesi olarak başını salladıvekadından başlayarak topladığı bilgiler hakkında kapsamlı bir şekilde konuştu. Sebas her şeyi dinledikten sonra minnettar bir sesle cevap verdi.

“Demek öyle, anlıyorum.Teşekkürler, şimdi onu kurtarmak daha kolay olacak.”

“Endişelenme, yaşlı adam. Bu arada, herkes çekilmeye hazır...”

Haydut, Sebas'a geri çekilmek ve Sebas'ın tanıdığı birinin rehin tutulduğunu bilmesine rağmen onu yalnız bırakmak zorunda olduğu için üzülüyormuş gibi baktı. 

“Sebas-sama. Sekiz Parmak’ın Altı Kolu olarak bilinen en güçlüleri burada toplanmış... Hepsiyle ilgilenebilir misin?”

Haydut,Climb'in sorusuna kaşlarını çattı. Climb deHaydutun ne düşündüğünü anlamıştı. Altı Kol adamantium seviye maceracılara denk düşmanlardı. Onlardan beşine karşı kazanmak imkansız olurdu. Yine de, bu tür kuşkuları görmezlikten gelerek, Sebas kolayca yanıtladı.

“Eğer dünkü Succulent gibi beş kişi daha varsa, bir sorun olmaz.”

Haydut, Brain ve Climb’i kenera çekmeden önce göz kırptı ve acıyan gözlerle Sebas’a bakarken sordu.

“...Lider, bu adam deli mi?”

Şu anda Sebas’ı dinleyen herkes aynı fikirde olurdu. Özellikle de bir adamantium seviyeli maceracının yeteneklerini bilenler. Ama Climb, Sebas'ın yeteneklerine tanık olmuştu, ve kendini abartmadığını biliyordu.

“Hayır, güçlü.”

Haydut, Climb’e sanki deli bir adama bakıyormuş gibi baktı.

“Brain de öyle düşünüyor.”

“Ne?! Unglaus, sen de öyle mi düşünüyorsun?”

Brain acı bir şekilde gülümseyerek başını salladı.

“Doğru. Gazef ve ben aynı anda ona karşı savaşsak bile, kazanamayız.”

“Ben, bu... Hayır, eğer bu doğruysa, inanılmaz...”

Haydut yine de duyduklarına inanamayarak Sebas'a baktı, ancak sadece onların söylediklerine güvenebilirdi.

“Eğer Sebas-sama'dan yardım istersek... Uygunsuz olabilir, ama Sebas-sama'ya Altı Koldan bahsedebilir misin?” 

Sebas'ın beyefendi havasını kırdığı tek zaman,Altı Koldan birinin adını duyduğu zamandı.

“ ‘Ölümsüz Kral’ Deibanock mu dedin... Aptal bir yaratık için gereksiz bir lakap.”

Bu mırıltının dışında, bilgi alışverişi aksamadan bitti. Climb o zaman sordu.

“Ee, Sebas-sama... Bize yardım etmeniz mümkün mü?”

“Elbette. Sonuçta Tsuare'yi kurtarmak için geldim. Altı Kolla ilgileneceğim.”

“Bu durumda, Sebas-sama ön taraftan içeri girecek vebiz Tsuare-san'ı kurtarmak için gizlice sızacağız. Tüm mücadeleyi sana bıraktığımız için üzgünüm, Sebas-sama...”

“Sorun değil. Benim için de iyi olur,bu sayede dikkatleri dağınıkken onu kurtarabilirsinizve onu gizli bir geçitten kaçıramazlar.” 

“Anlıyorum. Ne olursa olsun Tsuare-san'ı kurtaracağım. O zaman kimler gidecek? Planlandığı gibi herkesle birlikte girmenin iyi bir fikir olmadığını düşünüyorum...”

“Hmm... Eğer sızmamız gerekiyorsa, mümkün olduğunca sessiz olmak en iyisi olur. Onu kurtardıktan sonra, dışarı çıkmak için mücadele etmek zorunda kalabiliriz. Eğer durum buysa...”

Haydut, Climb ve Brain’e baktı.

“Eğer görünmezlik büyüsünü sonsuza kadar kullanabilseydik, farklı bir hikaye olabilirdi... ama bence sadece üçümüzün gitmesi en iyisi olur.”

“Seninle gelmem sorun olmaz mı?”

“Tabii ki, lider. Savaşçı yoldaşlarım sızmaya pek uygun değil, çünkü zırhları çok gürültülü.” 

“Anlıyorum, o zaman buradaki insanlarla sızacağız.”

“Büyücümüz gürültüyü yok eden bir büyü yapabiliyor olsaydı çok iyi olurdu... Şey,eğer sadece 3 kişi ise, görünmezlik büyüsü yapmasını isteyeceğim.”

“Görünmezlik...”

Climb endişeli bir tonda konuştu.

“Herkes görünmez olsa bile, miğferim günde bir kez görünmezlik algılamayı etkinleştirebilir... ama diğerleri ne olacak? Eğer kimse birbirini göremezse ve birbirimizi kaybedersek, sorun olur.”

“Merak etme Climb, görünmezliği tespit edebilen büyülü bir eşyam var. Tek kullanımlık olsa bile, iyi olacağım.”

“Benim için endişelenmenize gerek yok. Lider ve Unglaus'u ayak seslerinden takip edebilirim.”

“O zaman iyi bir iletişim kurabileceğiz. Sızmadan önce Sebas-sama'ya biraz zaman vereceğiz.”

“Size güveniyorum.”

Sebas, şaşırmış Climb ve Brain’e doğru başını eğdi. Sebas gibi birinin karşılarında başını eğmesini hak edecek hiçbir şey yapmamışlardı. Basitçe onu dün genelevde yaptıkları gibi kullanıyorlardı.

“Hayır, biz sana teşekkür etmeliyiz. Buraya saldırmaya geldiğimizden, Altı Kolla ilgilendiğin için minnettarız.”

“Bu durumda sanırım ödeştik.”

Sebas'ın parlak gülüşünde herhangi bir olumsuzluk belirtisi bulamadılar. Climb rahatlama hissiyle ayağa kalktı.

“O zaman biz geri çekileceğiz ve görünmezlik büyüsünü yaptırıp geri geleceğiz.”

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
seyirci343 (3138 puan) Üye
2021-12-31 11:34:59
Elinize emeğinize sağlık.
ramazan (64 puan) Üye
2021-02-17 20:07:27
Bölüm için teşekkürler.
maahhaam (4749 puan) Üye
2021-01-14 01:16:32
Çeviri için teşekkürler
Vampire (369 puan) Üye
2018-12-22 15:14:27
Güzel bölümdü elinize sağlık