Overlord

20 Ekim 2018
Çeviri: Kyuuseishu
Düzenleme: -
1960 Görüntülenme
Bu bölümü 14 Kişi beğendi.
Cilt 9

Bir Başka Savaş - 2

Kışın gelişi küçük köyler için adeta cehennem gibidir. Soğuk günleri evlerinde geçirirken tek yapabildikleri ılıman mevsimlerin geri gelmesini beklemektir. Eğer bahar gecikirse ya da güz zamanındaki hasat zayıf olursa köylüler tohum stoklarını yemek zorunda kalabiliyorlardı. Fakat böyle yapsalar bile insanlar yine de açlıktan ölebiliyordu.

Kışın tarlaların işlenmesi ve sürülmesi gerekmese bile köyler hâlâ oldukça “aktif” oluyordu. Besi hayvanlarının ve tarla eşyalarının bakımı gibi evin içlerinde yapılabilecek birçok iş vardı. Ayrıca evleri, ahırları ve kümesleri temizlemeleri gerekiyordu. Kısacası dinlenecek vakitleri yoktu.

Bu özellikle de Carne Köyü için böyleydi. Gulyabaniler gibi etçil yaratıklara destek olmaları gerekiyordu. Kapanlı tuzaklar kurarak yeterli miktarda et bulamıyorlardı, bu yüzden köylüler de onun yerine yetiştirdikleri bitkileri satıp domuz alıyor ve yetiştiriyorlardı.

Goblinler, domuzları otlaması için Tob’un Yüce Ormanı’na götürüyordu. Şu anda bu plan hâlâ deneysel aşamada olduğu için pek fazla domuzları yoktu ancak plan başarılı giderse ve kışı atlatırlarsa ileride daha fazla domuz yetiştirebilirlerdi.

Normalde topraklarının ait olduğu lorda vergi vermeleri gerekirdi fakat Carne Köyü’nün bunu yapmasına gerek yoktu. Bunun sebebi Tob’un Yüce Ormanı’nın yaratıkların mesken yeri olması ve insanlar tarafından yönetilmemesiydi.

Carne Köyü’nün geleceği cidden de çok parlak görünüyordu.

Bunların hepsi köyü kurtarıp destek olan Ainz Ooal Gown’un sayesindeydi. Ek olarak Kara Kahraman Momon da Orman’ın Bilge Kralı’nı bastırmıştı. Köydeki çoğu insan ikisine de minnettardı. Hatta bazıları kahvaltılardan önce dualarında tanrıların yanında o ikisine de dua ediyordu.

Bu şüphesiz ki yeni şef Enri Emmot’un çalışmalarıyla verdiği umuttan kaynaklıydı.

Bugün Enri, yanında Nfirea ile işleri için küçük bir kulübeye gidiyordu.

Carne gibi sınır köylerinde tüm köy halkı bir aileymiş gibi birlikte çalışırdı. Eğer böyle yapmazlarsa hayatta kalmalarının hiçbir yolu olmazdı. Birbirlerinin alet edevatlarını kullanırlar, hatta tarlaları sürmek için öküzleri sırayla kullanırlardı.

Bu sebepten de besi hayvanlarıyla ilgilenip beslemek de bir grup aktivitesiydi. İnekler için gereken saman da kışları bunun gibi küçük kulübelerde tutulurdu.

Enri ahşap kapıyı açtı ve peşinde Nfirea ile içeri girdi. Kapının hâlâ açık olduğunu düşündüğü için kendini dik tuttu ve bir saman yığınının üstüne oturdu. Kalçası, yumuşak samanın içine battı.

Kapıyı kapattıktan sonra Nfirea da yanına oturdu. Büyüden yapılma ışığı etrafı aydınlatıyordu.

“Şef, bu işi bitirdikten sonra oyalanmayı kesmelisiniz. Ne kadar samanımız kaldığına bakıp birkaç karara varmamız lazım.”

“Bana yine Şef diyorsun…”

Nfirea, Enri’nin bıkkın cevabı karşısında kıkırdadı.

“Neyse, kimin umurunda ki. Sonuçta ben Şefim. Agu istesem tüm goblinleri ezebileceğimi düşünüyor! Ona kıyasla bu problemler hiçbir şey!”

Agu’ya karşı kazandığı bilek güreşi maçından beri köy halkı “bu doğru olabilir” diye homurdanıyordu. Bunun sebep olduğu atmosfer de oldukça sıkıntılıydı. Aslında gulyabanilere meydan okumamıştı. Eğer kaybetseydi, bu bir şeyi kanıtlamayacaktı. Kazanır ya da burun farkıyla kaybederse durum daha da kötü olacaktı.

Eğer Enfi’nin gitmesine izin verirsem asla evlenemeyeceğim anlamına mı geliyor bu?

Enri’nin elleri boncuk boncuk terlemeye başladı.

“Ah, doğru. Pencereyi açmayacak mısın? Şu an hava kuru, o yüzden sorun olmaz.”

“Ne? Hayır, gerek yoktu. İhtiyacımız yok değil mi? Bak, büyüden ışığımız var.”

“Cidden mi? Şey, eğer Enfi için sorun değilse benim için de değil.”

Büyü ışığı bir güneşten daha parlaktı. Bunu biliyordu fakat Enri’nin önerisindeki mantık “güneş varken neden büyü ışığı için mana harcayasın ki?” olmuştu. Ek olarak odanın şu anki havasını değiştirmek istiyordu. Bunun için bir sebebi yoktu ve reddedildiğinde çok da umursamamıştı. Ancak yanına oturduğunda Nfirea’nın değişik bir tepki verdiğini gördü. Kulakları parlak bir kızıla boyanmıştı.

Cidden bu kadar çok mana mı tüketiyor? Işık oluşturan büyülerin çok da yorucu olmadığını duymuştum oysa. Buraya gelmeden önce başka bir büyü mü kullandı yoksa? Düşündüm de, bitki veya ot kokmuyor. Aslında kokusu… Hoş.

“N-ne oldu Enri?”

Enri onu koklamak için iyice yaklaştığında Nfirea’nın sözleri panikle çıkmıştı.

“Ha? Aah, şey bir şey yok. Güzel bir şeyin kokusunu aldığımı sandım da…”

“Öyle mi? Duyduğuma sevindim. Yeni yaptığım kolonyadan olmalı.”

“Cidden mi? Neden bir dahaki sefere kasabada satmayı denemiyorsun? İyi bir fiyattan satılabilir.”

“Hayır, onun… amacı… şey değil…”

“İyi, boş ver o zaman. Neyse, bu kulübede de yeteri kadar saman var gibi duruyor. Devam edelim mi?”

“Evet. Ama gitmeden önce bir şeyi kontrol etmem lazım. Sonuçta dışarısı soğuk.”

“Burası da öyle çok sıcak değil ki. Neyse, unut gitsin.”

“Şey… Seninle bir şey konuşmak istiyorum.”

Yanında oturan Nfirea oldukça ciddi görünüyordu.

Neler oluyordu?

Enri, Nfriea’yı şüpheli bakışlarla süzerken Nfirea bir tomar kağıt çıkarttı.

Kağıtlardaki harfler küçüktü. Enri bazı kelimeleri seçemese de bir anlık bakışla gördüğünden çok çok fazla kelime vardı.

“İlk olarak, Agu’nun kabilesindeki diğer goblinleri ve gulyabanileri nasıl besleyeceğimiz var.”

“Ne? Şu anda zaten sorunsuz gitmiyor mu o? Bize güz zamanındaki hasatta yardım ettiler, biz de gulyabaniler için şehirden yiyecek alabildik.”

“Evet, ayrıca bitkiler de iyi fiyattan satıldı. O yüzden yiyecek erzağımızın çok olduğunu söyleyebiliriz. Bu kışı geçirmek için yeterli olacaktır. Biraz ekstra iş eklesek bile yiyecek stoğumuz dayanacaktır. Ancak sayıları artmaya başlarsa hayatımız biraz zorlaşabilir. Belki de yemeğimizi farklı yollardan elde etmeliyiz.”

Agu’nun kabilesinde şu an 14 kişi vardı. Burada doğmamışlardı. Batı’nın Devi ve Doğu’nun Yılanı’nın bölgelerinden kaçmışlardı.

“Evet. Bir problem göremesem de büyük ihtimalle E-Rantel’den daha fazla yiyecek almalıyız. Ancak gulyabanilere birkaç metal alet edevat vermek için para biriktirmeyi düşünüyordum.”

“Gulyabanilere biraz tarla aleti yapabilirsek bahardaki tohumları daha hızlı ekeriz… Ancak bir sorun var, eğer gulyabaniler için alet edevat yaparsak bir insanın kullanamayacağı kadar büyük olurlar. Bu da akıllara çok fazla soru getirir.”

“Ve gulyabaniler hakkında etrafa bir şeyler yayılırsa bir sürü sorun çıkar değil mi?”

Güz zamanı vergi toplayıcıları geldiğinde Jugem ve diğerleri fark edilmemek için saklanmak zorunda kalmıştı. Neyse ki eforları sayesinde tahıl hasatı oldukça iyi geçmişti.

Carne Köyü İmparatorluk şövalyeleri tarafından saldırıya uğradığından beri sadece az bir miktarda haraç ödemeleri gerekiyordu. Bu da onlar için oldukça iyiydi. Ek olarak askere alınma konusunda da birkaç yıl muaflardı.

Bunların büyük çoğunluğunun sebebi Carne Köyü’nü doğru düzgün koruyamamaları ve suçlu hissetmeleriydi. Köyü saran heybetli bir duvardan bahsetmişlerdi ama soruyu “büyü kullanıcısının işi” diyerek geçiştirmişlerdi. Eğer bunu yapabiliyorlarsa gulyabanileri de örtbas edebilirlerdi değil mi? En azından Enri böyle düşünmüştü ve Nfirea da kafasını salladı.

“O su götürmez bir gerçek zaten. Eğer işler kötü giderse Krallık cezalandırıcı bir kuvvet bile yolabilir.”

“O kadarı da fazla olur!”

“Öyle diyorsun ama gerçekte gulyabaniler genelde insanlarla beslenir. Bizimle bu köyde yaşamalarının tek sebebi bizden daha güçlü olan Jugem-san. Bunu unutma.”

“Unutmadım…”

“Başka bir şey de köyde çok az kişi olmamız. Daha fazla yerleşimci bulmak için bir yol bulmamız lazım. Eğer yeni gelenler bahardaki ekme mevsiminde gelirlerse çok iyi olur.”

“Öyle olması fazla iyimser. Ve dediğin gibi, ya goblinleri ve gulyabanileri görürler ve kaçarlarsa? Sonra n’olur?”

Bu endişe dolu soru Enri’den gelmişti. Konuşurken Nfirea’ya garip bir şeyler oluyor gibi hissetti. Sanki… Aklı başka bir yerdeydi.

“Ne? Ha, hayır, bir şeyim yok!”

Bunun doğru olmasının imkanı yoktu. Uykusu mu vardı acaba? Sonuçta sevgilisi iksirlere fazla takabiliyordu.

Enri’nin endişelendiğini gören Nfriea derin bir nefes aldı ve duruşunu değiştirdi.

Ha? Demek cidden de uykusuzmuş. Her gün çok fazla deney yapıyor. Ama burada uyursa üşür. Her ne kadar saman balyaları ılık olsa da…

Enri bunları düşünürken Nfirea ağırlığını gitgide ona vermeye başladı.

Sorun ne? Düşündüm de Nfirea biraz daha güçlü olsa daha iyi olurdu. Biraz daha fazla et yemesi lazım galiba. Yeteri kadar yiyip uyumuyor.

Aniden Enri’ye bir şaka yapma dürtüsü geldi ve Nfirea’yı ittirdi. Amacı çok azıcık itmekti fakat gücünü fazla kullandığı için Nfirea’yı yere düşürdü.

“Ahhh!”

Enri’nin karşısında Nfriea’nın yüzü şaşkın bakışlarıyla beraber kızardı.

Aah… Bir erkeğin bir kadına güç konusunda kaybetmesi utanç verici olmalı. Bu yüzden daha fazla yemen lazım diyordum…

Enri onu yuvarlar yuvarlamaz Nfirea samanlıklara uzandı ve gözlerini kapadı.

Birkaç saniye öyle kalıp sessizliğin ve huzurun tadını çıkarttılar.

“Ne oldu Enfi? Uyumak mı istiyorsun?”

Nfirea tekrar kalktı, suratı alışılmadık bir biçimde kızarmıştı.

“Ah, şey… Hayır…”

“Ane-san!”

Samanlığın kapısı çalınmadan açıldı ve bir bağırış odayı kapladı. Kapı öyle sert açılmıştı ki bulunduğu duvara gürültülü bir şekilde çarptı.

“Haa?”

Bu tiz ses Nfirea’dan gelmişti.

“N-n-n-n-ne oldu?”

“Sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim ama acil bir durum var!”

“Ne oldu?”

Troll saldırısından beri Jugem’i ilk defa bu kadar endişeli görüyordu. Garip ve korkunç bir dürtü içini kapladı.

“Askerler! Çok fazla sayıda asker buraya geliyor!”

 

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Jester (1457 puan) Üye
2021-08-31 12:15:27
Ceviri icin tesekkurler
maahhaam (4749 puan) Üye
2021-01-19 22:17:54
Çeviri için teşekkürler
ARS (1843 puan) Üye
2020-08-05 00:25:05
Bölüm için teşekkürler. C-cidden mi?
Vampire (369 puan) Üye
2019-02-02 14:42:58
Güzel bölümdü teşekkürler
Çolakpiyanist (22 puan) Üye
2018-12-02 22:29:41
Elinize Sağlık
Ulaş (1600 puan) Üye
2018-11-18 11:08:20
Nfi seni hınzır seni samanlıkta ekşın yapıcaktın ha kerata :D