Overlord

03 Kasım 2018
Çeviri: dmc3
Düzenleme: -
2136 Görüntülenme
Bu bölümü 23 Kişi beğendi.
Cilt 9

Katliam - 7

Ainz yavaş bir şekilde elini yüzüne götürür ve maskesini çıkarır.

Üzerinde ne bir et ne de bir deri bulunan cilalanmış, pasparlak kafatasını tüm cihana sergiler.

Az önce bizzat tanık oldukları olaylar olmasa maskesinin altında başka bir maske daha olduğunu düşünebilirlerdi. Ancak kafatasını görür görmez Nimble’nin de İmparatorluk şövalyelerinin de kalplerine resmen öküz oturmuştu.

Ainz Ooal Gown’un, karşısında tir tir titredikleri canavarın gerçek simasını açık bir şekilde görmüşlerdi zira.

Öyle bir gücü kontrol edebilen kişi insan olamazdı. Bu kafada oldukları için gördükleri kafatasını sorgulamadan gerçek olarak kabul edebilmişlerdi.

Ainz ise yavaşça kollarını açtı. Bir dostuna sarılan birini andırıyordu. Yoksa kanatlarını açan bir şeytanı mıydı? Tüm dikkatleriyle Ainz’i izleyen gözler, onu olduğundan iki veya üç, hatta muhtemelen çok daha büyük görüyorlardı.

Iraklardan işitilen Krallık askerlerinin ıstırap dolu çığlıklarının böldüğü o sessizlikte Ainz’in alçak seste kurduğu cümle son derece net bir şekilde duyulmuştu.

“Alkış öyleyse.”

Ağzını açan Ainz için kendi kendine “Ne mırıldanıyor bu?” demişti Nimble.

Söylediklerini işitebilen istisnasız herkes aynı şeyi düşünmüştü. Ainz’in söyledikleri konuşlanmış tüm ordu genelinde kulaktan kulağa yayılmasıyla da üzerine çevrilen gözler gitgide artıyordu.

Herkesin dikkatini üzerinde toplamayı başardığında ise tekrar ağzını açtı.

“Yüce kudretimikutlamak için bir alkış tutun.”

İlk hareket belirtisi ise Nimble’nin tersinde, yani Ainz’in diğer yanında duran Mare’den gelmişti. Bu hareket de sanki bir kıvılcım görevi görerek askerler arasından alkış sesleri yükselmesine neden olmuştu, ta ki yer gök inleyene kadar.

İçten içe kutladıkları yoktu bittabi.

Yanında böylesi zalim bir mezbaha getiren birini pekâlâ kimse alkışlamak istememişti. Tanık oldukları şey, savaş değildi. Katliamdı. Bir soykırım.

Ama geniş ovaya yayılmış yüz binlerce kişiden hiçbiri bunları sesli söyleyemiyordu işte. Tek bir kişi bile buna cüret edemiyordu.

Yeri göğü inleten alkış sesleri ise şövalyelerin korkularını gösteriyordu.

Askerler artık ellerini daha sert birbirine vuramayacaklarını düşünürken alkışların şiddeti iyice artmaya başlamıştı.

Bu gelişmenin ardında yatan sebep ise Kara Oğlaklar’dan birinin istikametini değiştirmiş olması idi. İmparatorluk Ordusu’nun üzerine geliyordu.

Bu durum karşısında sevinç çığlıkları duyulmaya başladı.

İmparatorlukşövalyelerinin çaresizlikten boğazları yırtılana kadar attığı, Ainz Ooal Gown’u hedef alan övgü doğu bağırışlardı.

Yine de Kara Oğlak hızını biraz olsun düşürmemişti.

Bunu gören şövalyeler ise daha yüksek sesle bağırmaya başladılar. Ainz’i yeterince yüksek sesle övmedikleri için canavarın üzerlerine geldiğini düşünüyorlardı.

Gelgelelim canavar durmamıştı.

Askerlerin dinmek bilmeyen nabızları ise bu sefer tavan yapmıştı.

İlk feryadı kimin attığı bilinmiyordu. Askerlerden birinin kendini kaybetmesinden dolayı gerçekleşmiş olabilirdi. Lakin kaldıramayacakları kadar maruz kaldıkları dehşetin dışa vurumu için yeter de artardı.

“Aieeeeeeeeeeee!”

Ordu saflarında yankılanmaya başlayan çığlıklar tüm İmparatorluk savaşçılarını derinden sarsmıştı.

Şövalyeler yaya olarak kaçmak için yerlerine çakılı kalmış atlarını arkalarında bıraktılar. Bu bilinçsiz hareketlerinin nedeni ise daha biraz önce Kraliyet Ordusu’nu ayakları altına alıp çiğnemiş canavarlardan birinin doğruca üzerlerine gelmesinden başka bir şey değildi. Ovada yaşanan dehşet verici hadiselere ziyadesiyle tanık olmuşlar idi. Güçlü bir hayal gücü olmayan askerler dahi üzerlerine koşan canavarın toynaklarının altına geçtiklerinde olacakların pekâlâ farkında idi.

Hiç şüphesiz ki korku, bulaşıcı idi.

İlk başta yüz kadar kişi kaçıştığı bir olay, çok geçmeden 60 bin askerin birbirlerini ezerek kaçmaya çalıştığı bir karambole dönüşmüştü.

Evet.

İmparatorluk ordusu bozguna uğramıştı, yere göğe sığdıramadıkları ordu disiplinlerinden eser kalmamıştı.

Utanç verici bir geri çekilme idi.

Şövalyeler pek tabii nizami geri çekilme eğitimleri almışlardı. Fakat öyle lüzumsuz kurallara bağlı kalacak kadar vakitleri yoktu. Bulundukları ovayı bir saniye daha erken terk etmelerini sağlayacaksa, güvenli bir yere bir adım daha önde gidebileceklerse gözlerini bir an bile kırpmadan silah arkadaşlarını itip üzerlerinden geçerlerdi.

Arkadan itildiklerinde kişinin dengesini kaybedip düşmesi işten bile değildi. Bir kere yeri öptüler mi de korkudan kendini kaybetmiş kalabalıklar onların kalkmalarını beklemeyecekti.

Yere düşen askerler, kendi silah arkadaşları tarafından diri diri çiğnendiler.

Yerdekiler çelik bir zırh kuşanmış olsa bile unutmamak gerekir ki üzerinden geçen binlerce asker de aynı ağırlıktaki zırhları kuşanmışlar idi. Çelikle beraber vücutlarındaki etlerin ezilip büzülerek kanla kaplı et parçalarına dönüşmeleri saniyeler sürmüştü.

Ordunun dört bir yanında aynı manzara hâkimdi.

Ancak İmparatorluk Ordusu’na bu zayiatları veren düşman değildi, kendi müttefikleri idi.

Nimble ne yapacağını bilemez vaziyette tereddütte kaldı.

Kendisi de diğer askerler gibi tabanları yağlamak istiyordu. Lakin bunu yapamazdı, hem şövalyelerin tamamı ovayı terk etmemişti.

Şöyle dönüp de İmparatorluk Ordusu’na baktığında çok az sayıda askerin hâlâ atları üzerinde durduğunu gördü.

Hareket edemeyecek kadar korktuklarından öylece durmuyorlardı. Daha ziyade insanların huzurunda elleri kolları bağlı hissettiği yüce bir güce hayranlık duymaları misali büyülenmişlerdi.

Normal insanlar, etraftaki her şeyi yutarak üzerlerine gelen devasa bir kasırgayı görünce kaçarlar. Gelgelelim kimileri ise canlarından olacaklarını bildikleri hâlde yerlerinden bir adım dahi atmayarak kasırganın ihtişamına hayran hayran bakar. Kaçmayıp geride kalanlar anormal olarak görülebilirdi.

Kara Oğlak ise Ainz’in huzuruna çıkınca dizleri üzerine çöktü ve dokunaçlarını indirdi. Efendisine bağlılığının göstergesiydi muhtemelen.

Acımasız canavarın daha ziyade bir köpek yavrusuna yakışır biçimde uysal davrandığına tanık olan Nimble bir yandan tebessüm ederken bir yandan da gözleri seğiriyordu.

Kara Oğlak’ın derisi çoğu kanı emdiği hâlde bedeninin ön kısmı âdeta kan banyosundan çıkmış bir canlıyı andırıyordu.

Dokunaçlarını Ainz’in beline doladı, efendisini havaya kaldırmadan önce sıkıca tutmak için birkaç dokunacını daha uzattı. Efendisini başına oturtmuştu.

“Planımızın esasen Krallık saflarında bir boşluk yaratacak bir büyü yapmamla birlikte İmparatorluk Ordusu’nun arkadan saldırmasını sağlamak olduğuna inanıyorum. Fakat İmparatorluk Ordusu’ndan bu yönde hiçbir hareket göremedim.”

Nimble’nin verecek bir cevabı yoktu.

Ainz'in dedikleri kelimesi kelimesine doğruydu. İmparatorluk Ordusu müttefik ülkenin Kralı ile yaptığı anlaşmanın şartlarını yerine getirmemişti.

Lakin şövalyelerin cesaretinin kırılması gayet anlaşılabilir bir durumdu. Askerlerin çıplak gözleriyle tanık oldukları dehşetin tarifi olmadığını bildiği için Nimble, orduyu Jircniv huzurunda savunabilirdi hatta.

“Ah, sizi iğneleme gibi bir niyetim yok. Taarruz düzenlemeye karar verdiğinizde pekâlâ sizlerin de düşman birlikleriyle birlikte ezilme ihtimalinizin olduğunun farkındayım. Açıkçası öyle bir şey olsaydı, yaşanacak kayıpları İmparator’unuza açıklamakta sıkıntı çekerdim. Neyse, hâl böyleyken sizin rolünüzü de devralayım bari.”

Nimble dönüp yerindne kıpırdamayan namevt müfrezesine şöyle bir baktı.

“Acaba… Şey… Namevt müfrezesi mi taarruza kalkacak?”

“Yok be, güzel kuzucuklarım o işin ekseriyetini gördü zaten. Dağınıklığı gidermek istiyorum sadece. Mare, tedbiri elden bırakma.”

“Hay hay! Bana güvenebilirsiniz Ainz-sama!”

Nimble’nin diyecekleri boğazına düğümlenmişti.

Böylesi korkunç bir büyüyü yapan adam, verdiği onca zarara karşın taarruza devam etmek istiyordu.

Savaş alanında canlı kimse bırakmamak mı istiyor bu adam?! Öldürme arzusu tatmin olmak bilmiyor mu?!

“Meğer… Bunca ölüm kâfi gelmiyormuş. İblis mi bu herif?”

Kendi kendine mırıldanmasına karşın Nibmle’nin ağzından çıkanlar sandığından daha yüksek bir tonda idi. Bunları işiten Ainz de Kara Oğlak’ın üzerindeyken ürpertici suratını Nimble’ye çevirdi.

Tir tir titreyen Nimble’ye bakarken kafasını salladı.

“Karıştırıyorsun bak. Namevtim ben.”

Ainz’in anlatmak istediği, kötücül fikirlerin mimarı bir iblisten ziyade hayatın kendisinden tiksinen bir namevt olduğu idi. Tek bir Krallık askerinin dahi savaş alanından sağ ayrılmasına izin vermeyecekti. Can almaya devam edecekti yani.

Demek istediği muhtemelen buydu ve yine kuvvetle muhtemel ki Ainz’in bu iki cümlesi ima edebileceği en zalim şey idi.

Bir namevt olduğu için Ainz nefes alan her şeyin kökünü kazımak istese gözünü günün birinde cıvıl cıvıl kalabalıkların oluşturduğu İmparatorluk’a dikmesi de gayet olası idi.

Hatta bu dehşet verici istikbal kaçınılmaz idi.

Karışık duygularla ve korkuyla imtihan edilen, kafasını toplayamayan bir vaziyette olan Nimble ne yapacağını düşünürken Ainz’in son laflarını işitiverir.

“Hedefimi de buldum galiba.”

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Jester (1457 puan) Üye
2021-08-31 13:48:49
Ceviri icin tesekkurler
maahhaam (4749 puan) Üye
2021-01-20 00:15:40
Çeviri için teşekkürler
shypax (132 puan) Üye
2020-10-01 23:27:57
Teşekkürler 😜
ozant40 (42 puan) Üye
2020-09-23 22:05:16
Elinize sağlık ağam
ARS (1843 puan) Üye
2020-08-05 01:46:05
Bölüm için teşekkürler. Sadece yanlış söylediği için hatasını düzeltmişti. İyilik yapsada yaranamıyorsunuz.
Bazil (1684 puan) Üye
2020-06-25 09:31:17
Emeğiniz için teşekkürler
Vampire (369 puan) Üye
2019-02-05 11:05:51
Güzel bölümdü elinize sağlık