Sıfır İnananlı Tanrıça ile Isekai'yi Temizlemek - Sınıf Arkadaşları Arasındaki En Zayıf Büyücü

26 Ekim 2020
Çeviri: deantrbl
Düzenleme: Residenttt
1037 Görüntülenme
Bu bölümü 22 Kişi beğendi.
Cilt 7

Ay Kahininin Rüyaları

Furiae Naia Laphroaig Bakış Açısı

İlk defa Ateş Ülkesi'nin bir şehrini yavaş yavaş keşfettim.

Güneş güçlü geliyordu.

Sıcak rüzgar yanağımı sıyırıyordu.

Terli giysilerim cildime yapışıyordu.

Biraz rahatsız hissettiriyordu ama umrumda değildi.

İnsanların parlak yüzleri.

Gürültülü koşuşturma.

Rozes ve Bahar Kütüğü’nden farklı bir hava.

(Herkes… eğleniyor gibi görünüyor.) (Furiae)

Geçmişte, Laphroaig'in yer altı harabelerinde, sütannem bana diğer ülkelerin görünüşlerinden bahsetmişti.

Her zaman kara bulutlarla kaplı olan ülkemden farklı olarak, varlığını göze sokan güneş göz kamaştırıcıydı.

Kendi geçmişimi düşünmeye başladım.

Bana yemek yemem için biraz ortak yemek verildiği loş yeraltı harabelerindeki genç günlerimin anıları.

Tapınak Şövalyeleri tarafından kovalandığım acı zamanlar oldu ve ara sıra kaldığım yerleri değiştirmekten başka seçeneğim kalmadı.

(Ne haksız bir dünya...) (Furiae)

Bunu zaten biliyordum.

Bu dünya gerçekten adaletsizdi.

(Fark etmez. Yalnız yaşamalıyım…) (Furiae)

Birdenbire bunu düşündüm ve içimde fışkıran o karanlık duyguları bir kenara ittim.

Bu ülkeye ilk defa geldim.

Biraz daha etrafa bakalım.

Bu ülkedeki insanlar neşeli ve sadece onları izlemek eğlenceliydi.

“Hey, bak.”

“Bu ne güzellik.”

“Yabancı bir ülkenin kraliyet ailesi üyesi mi?”

“Ama onun sadece bir koruması var.”

“Belki de çok güçlüdür?”

“Yine de güçlü görünmüyor. O tamamen zayıf.”

Bu sesleri etrafta duydum.

Erkeklerin bakışlarına alışkındım.

Arkama baktım.

Şövalyem huzursuzca stantlardaki eşyalara bakıyordu.

Kahraman olmana rağmen siviller sana zayıf göründüğünü söylüyor, biliyor musun?

Aniden ortaya çıkan Ateş Kahramanı tarafından tamamen mağlup edildin ve yine de burada hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun.

(Bundan utanmıyor mu…?) (Furiae)

Bunu düşündüğüm an, Odun Ülkesi’ndeki zamanı hatırlamaya başladım.

Orada bize saldıran Yüce İblis Shuri.

Onu bir böceği eziyormuş gibi keyifsiz bir yüzle Meleklere yedirten adam, Takatsuki Makoto.

Hatırlayınca hala titriyorum.

(Ne düşündüğünü gerçekten bilmiyorum... Şövalyem.) (Furiae)

Şimdi bile, zar zor uyuyarak hala antrenman yapıyordu.

Muhtemelen bundan utanıyordu.

Sorun şu ki, Ateş Ülkesi’nde görünüşe göre hiç Su Ruhu yok. Bu sorun olmayacak mıydı?

Bunu düşünürken aç olduğumu fark ettim.

“Hey, hadi oraya gidelim.” (Furiae)

Çok az müşterisi olan bir lokantaya girdik ve Makoto ile öğle yemeği yedim.

Alışık olmadığım tada biraz şaşırdım ama çok lezzetliydi.

Tatlıyı yedikten sonra derin bir nefes aldım.

(Savaşçı Aya-san iyi mi? Güvenle Evrim geçirmeyi başardığına sevindim.) (Furiae)

Her gün onların kertenkele avına katılmam istendi.

Hata yapmadığıma sevindim.

Götürüldüğüm ardışık eğitim seanslarından yorulmuş olabilirdim, kara kedinin sırtını kaşıdım ve fark ettiğimde uyuyakalmıştım.

◇◇

Bir rüya gördüm

İnsanların çığlıkları.

Kan kokusu.

Havada toz fırtınası.

Can sıkıcı, ama… Böyle bir sahneye aşinaydım.

Laphroaig harabeleri ile aynı kokuyordu.

Fark ettiğimde etrafım molozlarla çevriliydi.

Birkaç dakika önce Ateş Ülkesi'nin başkentinde yürüdüğüm evlerin hepsi yıkılmıştı.

Enkazın altından çıkan kollar ve bacaklar vardı.

Hepsi bükülmüş, ezilmiş ve kırmızıya boyanmıştı.

Ölmüşlerdi.

Göz alabildiğine cesetler.

Birkaç dakika önce alışveriş yaptığım ve yemek yediğim şehir ölümle doluydu.

“Hah!” (Furiae)

Uyandım.

(Lanet olsun.) (Furiae)

Tekrar.

Geleceği Görme tekrar etkinleştirildi.

Şu anda gördüğüm şey yakın geleceğin bir manzarasıydı.

Ve ben, Ölüm Büyüsünü kullanabilen biri olarak ölümü görebilirdim.

Masanın üzerinde yatan başımı kaldırıp sokaklarda yürüyen insanlara baktım.

(…Mide bulandırıcı…) (Furiae)

Şimdiye kadar eğlenen insanlar… ifadelerinde yüzen acı bir kin vardı.

Bazı insanların kolları bükülmüş, bazılarının bir bacağı eksik, bazılarının başı yoktu.

Ah, artık bu şehirden zevk alamıyorum.

(Haah…) (Furiae)

Gözlerimi kapattım ve derin bir iç çektim.

Şu anda gördüğüm her şey bir illüzyon, bir illüzyon.

“Aah, tanrım! Bu en kötüsü!” (Furiae)

Bu şehrin insanlarının ölü mü diri mi olduğunu şimdiden söyleyemezdim.

Geleceği görme ve ölüm büyüsü karışımım ile sadece ölmek üzere olan insanların cesetlerini görebiliyordum.

“Prenses?” (Makoto)

Yakında bir ses yankılandı.

Oraya bakmamaya çalışıyordum.

Belki Şövalyem de ölümün geleceğinden etkilendi.

Tanıdığım birini o halde görmek istemiyordum.

Gergin bir şekilde Şövalyeme baktım.

Değişmedi.

Sadece Şövalyem değişmedi.

Ölümün dolup taştığı bu şehirde her zamanki aptal ifadesine sahipti ve bana endişeyle bakıyordu.

Takatsuki Makoto’nun Bakış Açısı

“Şövalyem, Ateş Ülkesi’nden hemen kaçıyoruz!” (Furiae)

“He?” (Makoto)

“Sadece yap! Hemen hana geri dönüyoruz. Büyücü-san ve Savaşçı-san'ı alı buradan uzaklaşacağız.” (Furiae)

“B-Bekle, bekle. Bununla ne demek istiyorsun?” (Makoto)

Ani paniğe kapılan Furiae-san, Ateş Ülkesi'nden ayrılmaktan bahsetmeye başladı.

Onu sakinleştirmeye ve ne söylediğini daha net duymaya çalıştım.

- Ateş Ülkesi halkının yakında öleceği bir gelecek gördü.

- Bilinmeyen bir sebepten.

- Benim de buna dahil olup olmayacağımı bilmiyorum.

- Ancak Ateş Ülkesi’nde kalmak tehlikeli.

Görünüşe göre işin özü buydu.

“Prenses, önce Sofia'ya danışalım.” (Makoto)

“…Peki. Ama hemen kaçmalıyız, tamam mı?” (Furiae)

“Tamam.” (Makoto)

Prenses Sofia'nın olduğu hana döndük.

Neyse ki, Ateş Kahini gittikten sonraydı, bu yüzden ona Furiae-san'ın gördüğü geleceği anlattım.

Hikayeyi duyan Prenses Sofia karmaşık bir ifade verdi, ancak kısa süre sonra bunu kararlılıkla söyledi.

“Ateş Ülkesi’nin de bir Geleceği Görme kullanıcısı olmalı. Bu yüzden hiç hazırlık yapmadıklarını düşünmek zor, ama… en iyisi bunu onlara anlatmaktır.” (Sofia)

“Bunu anlatacağın kişi Ateş Kahini mi?” (Makoto)

O halde onun peşinden gitmeliyiz.

“Hayır, Ateş Ülkesi’ni korumakla görevli askeri yetkililere söylemek daha iyi olur. Kahraman Makoto, lütfen sen de gel. Seni Ateş Ülkesi generaliyle tanıştıracağım.” (Sofia)

“Tamamdır.” (Makoto)

Bu arada, Sa-san yatakta uyuyordu, bu yüzden onu uyandırmadım.

Düzenli nefeslerini duyabiliyordum.

Sa-san'a baktığı varsayılan Lucy şimdi Sa-san ile aynı yatakta uyuyordu.

Gerçekten iyi anlaşıyorlardı.

Kara kedi herhangi bir zamanda yakınlarına kıvrılmıştı.

Gerçekten değişmiyorsun.

Prenses Sofia'nın önderliğinde Büyük Keith kalesine gittim.

İlk kez Büyük Keith tarzı bir kale gördüm.

Görkemli Dağlık Kalesi ve mütevazı ama zarif Rozes Kalesi'nden farklıydı.

Açıkça anlatmak zorunda kalsaydım, acımasız bir kale gibi olurdu.

Kalın betondan yapılmış surlar, sanki bize bakıyormuş gibi yüksek ve genişti.

Girdiğimizde herkes zırhlı askeri personeldi.

Sistematik olarak yürürken hepsinin sırtları dik duruyordu.

Bizi gördüklerinde hep selam veriyorlardı.

Daha doğrusu Prenses Sofia'ya veriyorlardı.

(Boğucu…) (Makoto)

Prenses Sofia ve ben, şövalye korumalarıyla birlikte kalenin derinliklerine doğru gittik.

Kralın karşılama odası değil de devasa bir toplantı odası gibi bir yere geldik.

Odanın en derin kısmında oturan iri, siyah sakallı adama yaklaştık.

Adam Prenses Sofia'yı görünce sandalyesinden kalktı ve başını eğdi.

“Prenses Sofia'nın buraya gelip bizi ziyaret etmesinden onur duydum.”

“General Tariska, ani ziyaretimize rağmen bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.” (Sofia)

Prenses Sofia, General olarak adlandırdığı adama kısaca bir selam verdi.

General Tariska… Ateş Ülkesi’nin askeriyesinde en yüksek konumunda olan kişiydi.

“Tanıştığımıza memnun oldum Kahraman-dono. Ateş Ülkesi ordusunu denetleyen benim, Tariska.”

“Tanıştığımıza memnun oldum, ben Takatsuki Makoto, Ekselans General Tariska.” (Makoto)

Prenses Sofia ile aynı şeyi yaptım ve başımı eğdim.

Önceden onun hakkında birkaç şey söylenmişti.

O, Ateş Kahramanı Olga Sol Tariska'nın babasıydı.

Ve o, Ateş Kahramanını bize saldırması için göndermesi en muhtemel kişiydi.

“Peki bu durumda sizi buraya getiren nedir? Acil bilgi olduğunu duydum.” (Tariska)

“Evet, geleceği gören bir yoldaşım var ve Ateş Ülkesi’ne yaklaşmakta olan bir tehlike olduğunu söyledi.” (Sofia)

“Hooh...” (Tariska)

General kaşlarını biraz kaldırdı ve ifadesi pek değişmedi.

Onun ne düşündüğünü bilmiyordum.

“Bu ‘Geleceği Görme’ kullanıcısı, Su Ülkesi Kahraman-dono'sunun yoldaşı olan Ay Kahini mi?” (Tariska)

Prenses Sofia hafifçe yutkundu.

Yani Ay Kahini'ni biliyordu.

Sonuçta ordunun en iyi adamı buydu.

İstihbarat toplama ekibi falan varmış gibi görünüyordu.

“…Buna cevap vermeye gerek var mı?” (Sofia)

“Hayır, bu yanıt gayet yeterli.” (Tariska)

Sofia-san, pratik olarak evet diyordu.

Generalin etrafındaki adamlar hiçbir şey söylemiyordu.

General tarafından emredilmedikçe büyük olasılıkla hiçbir şey söylemeyeceklerdi.

Ancak Ay Kahini denildiğinde, ifadelerinde açıkça düşmanlık ve küçümseme görüldü.

(O kadar hoş karşılanmadı, ha.) (Makoto)

Bunları rapor etmek için yolumuzdan çıktık.

“Prenses Sofia, uyarıyı takdir ediyoruz. Dövüş Sanatları Turnuvası yaklaşıyor ve başkentte çok sayıda insan toplanıyor. Güvenliği daha da sıkılaştıracağız.” (Tariska)

“…Öyle mi? Öyleyse şimdi gidiyoruz.” (Sofia)

Görünüşe göre Prenses Sofia'nın uzun süre kalmaya niyeti yoktu, konuşmayı tamamladı.

Onun peşinden gittim ve arkamdan benimle konuştu.

“Kahraman Makoto-dono, kızımın edepsizliği için özür dilerim.” (Tariska)

“Hayır önemli değil. O güçlü. Ateş Ülkesi’nin Kahramanından beklendiği gibi.” (Makoto)

“O kimseyi dinlemeyen vahşi bir at, anlıyor musun?” (Tariska)

Burada ‘bu doğru değil’ mi demeliydim?

Yoksa bunun onun emri olduğunu mu ima etmeliydim?

(Bilmiyorum.) (Makoto)

Prenses Sofia ve ben Büyük Keith Kalesi'nden ayrıldık. 

◇◇

Büyük Keith Kalesi’nden döndük, yemeği bitirdik ve ben odamda yalnız başıma antrenman yaptım.

Furiae-san kendini iyi hissetmediğini söyledi ve odasına kapandı.

Nasıl olduğunu görmeye gittim, ama girmememi söyledi.

Henüz Sa-san ve Lucy'yi kontrol etmeye gitmedim.

Su büyüsüyle küçük bir kedi yarattım ve Tsui ile oynattım.

“Takatsuki-kun.”

Kapıyı çalıp içeri giren Sa-san'dı.

Girdiği anda, şiddetli bir rüzgar esiyormuş gibi hissettim.

“Girebilir miyim?” (Aya)

“E-Evet… Tabii, buyur.” (Makoto)

Bunu söylerken, Sa-san beni korkuttu.

Dış görünüşü değişmedi.

Her zamanki insan formundaydı.

Fuji-yan'ın dediği gibi ise 1. seviyeye dönmüş olmalıydı.

Yine de bir İblis Efendisi ya da Antik Ejderha ile karşı karşıyaymışım gibi ezici bir baskı hissediyordum.

Nasıl desek… sanki korku duygusu daha da güçlenmiş gibiydi.

Bu Evrim yüzünden miydi?

“Sorun ne, Takatsuki-kun? Neden o tuhaf suratı yapıyorsun?” (Aya)

“Hayır, hiçbir şey yok. Bu arada, Lucy'ye ne oldu?” (Makoto)

Sanki konuyu değiştirmeye çalışıyormuş gibi söyledim.

“Fu-chan kendini iyi hissetmediğini söyledi, bu yüzden onu kontrol etmeye gitti.” (Aya)

“Anlıyorum... Öğleden beri keyifsizmiş gibiydi.” (Makoto)

Kişinin kendisi, geleceği görme kullanmanın çok fazla zihinsel güç gerektirdiği için yorucu olduğunu söyledi.

Sadece cildinin oldukça kötü olması beni endişelendiriyordu.

O anda Sa-san elimi sıkıca tuttu.

Ellerimi soğuk bir his kapladı.

“Hey, Takatsuki-kun. Dışarı çıkalım, sadece ikimiz.” (Aya)

Sa-san alaycı bir şekilde güldü, ama elimi çekti ve pencereden atladı.

(Bekle, hey! Burası 3. kat!) (Makoto)

Sa-san ve ben şimdi havadaydık.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
STERBEN (225 puan) Üye
2021-04-08 16:47:00
Çeviri için teşekkürler
IBetonYetmezI (1626 puan) Üye
2020-10-28 20:14:24
Bu makoto iyi hoş da biraz gerizekalı oluyor bazen
Damocles (222 puan) Üye
2020-10-28 19:41:27
Çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2020-10-27 01:15:15
ne mal bir MC var bu kitapta başka bir MC olsa mesela fang yuan , su Yang , kim hajin ,bu fang , shao xuan , Hong ting , sung jinwoo... Gibi karakterler olsa hikaye efsane bir düzeye çıkar mesajla fang yuan gibi bir karakteri hafif değiştirerek bu kitap şimdiki halinden 1000000 kat daha iyi olur ve mangası animesi çıkar ama bu MC ye kaldık
Foudre1234 (50 puan) Üye
2020-10-27 00:11:58
Elinize sağlık
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-10-26 23:03:30
Çeviri ve edit için teșekkürler.
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-10-26 23:03:21
Power up lar geliyor lakin biz hâlâ aynıyız. Makoto boșver bunları kötü yola sapalım biraz.
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2020-10-27 01:13:20
@DeliDana, aynen ne mal bir MC var bu kitapta başka bir MC olsa mesela fang yuan , su Yang , kim hajin ,bu fang , shao xuan , Hong ting , sung jinwoo... Gibi karakterler olsa hikaye efsane bir düzeye çıkar mesajla fang yuan gibi bir karakteri hafif değiştirerek bu kitap şimdiki halinden 1000000 kat daha iyi olur ve mangası animesi çıkar ama bu MC ye kaldık
agamoneypls (207 puan) Üye
2020-10-28 10:05:19
@OkuyucuS0, anladık reis fang yuan istiyonda artık boş ver yani. 157 olmuş ancamı aklına geldi:d
Night (23 puan) Üye
2020-10-26 22:29:03
E.S
ritrak (35 puan) Üye
2020-10-26 19:32:58
elinize sağlık