Theoden
Kim Bu Saif
Tavandaki pencere sadece perdenin açık bıraktığı kısımdan ay ışığının girmesine izin veriyor ; sızan eser miktardaki ayışığı bile küçücük odasının en dip köşesinde yatağında uzanan Saif'in hoşuna gitmiyordu. Karanlığıysa son zamanlarda fazlaca sevmişti. Yalnızlığını gizliyordu çünkü . Kendini daha iyi hissetmesini sağlıyordu tabi asosyallik insanı ne kadar iyi hissettirebilirse. Ne zaman etrafına baksa kimseyi göremiyordu ve artık 16 yaşına girmiş olan Saif her ne kadar durumdan memnun olmasada son dönemlerde bu tarz bir yaşamı kendisinin tercih ettiğinin farkındaydı.
Artık kasaba halkından birisi olmadığının farkındaydı ; en azından birkaç haftadır... O günden önce etrafına şen kahkahalar saçan Saif artık hiç gülmüyordu...Doğum gününden birkaç gün önce kasaba tavernasının önünden geçerken duyduğu konuşmalar sebep olmuştu herşeye. Tavernanın sahibi Bay Task ile Başkan Ray’i konuşurlarken duymuştu. Ondan bahsediyorlardı ve güç şenliklerinden. Güç şenlikleri her 2 yılda bir bahar aylarında belirlenen günde 16 yaşına girmiş gençlerin en güçlüsünü belirlemek için yapılan turnuvalardır. O ana kadar kasabada gençlerin dövüşmesi sert kurallarla yasaklanmıştır. Hatta durum o kadar ciddidir ki okullarda yaft eğitimi verilir ancak gözetim dışında pratik yapılmasına dahi izin verilmezdi. Ta ki güç şenliklerine kadar. Güç şenliklerinde öğrenilen yaftların kullanılmasıda, fiziksel güç kullanılmasıda şampiyon belli olana kadar serbesttir. İlk üçe girenlerin ödülleri ise kasabanın bağlı olduğu şehirde beş yıl sürecek kapsamlı bir eğitim almaları, mezun olunca karakterlerine uygun bir görevde tecrübelendirilmeleri ve eğer şampiyon 30 yaşına geldiğinde isterse 2 yıllığına kasabanın lideri olmasıdır. Bu Seral kasabasında ulaşılabilecek en üst makamdır. Ancak her şampiyonun kasabaya başkanlık yapacağı kesin değildir. 5 yıllık sürenin sonunda kimileri geri dönmezler. Bazende dönenler başkanlık için savaşmayı saçma bulur, kabuğuna çekilir. Ola ki dönenlerden biri başkanlığı isteyecek olursa ve eski başkan makamını bırakmak istemezse meydan okuma gerçekleşir, kazanan başkanlığa devam eder. Şu anki başkan Ray 39 yaşında olmasına rağmen meydan okunduğu her seferde kazandığından dolayı hali hazırda kasabanın başındadır. Dokuz senedir başkanlık görevine devam eden Ray'in hayali 62 yıl başkanlık yapmış olan kasabanın efsanesi Sigifurd Kars’ı yakalamak...
Saif için bu karanlık döngü yaklaşık 3 hafta önce çarşıya peynir ve ekmek almaya çıkması, ardından yetişkin kasaba halkının (Başkan Ray 16 yaşından önce kasabalıların tavernaya girişini yasaklamıştı yıllar önce. Kasabalı gençlerde bu durumu taverna önüne koydukları sandalyelerle boykot etmişlerdi.) birlikte vakit geçirmesinin en iyi yolu olan tavernaya uğramasıyla başladı. Pencerelerden birinin altından geçerken hayal meyal güç şenliklerinden bahsedildiğini duydu. Tamamen içgüdüsel olarak kulak kabartıp devamını dinledi. Taverna sahibi Bay Task'tı konuşan.
-Güç şenliklerine sadece bir ay kaldı bu konuda ne yapacağız Ray?
Ray içkisini kafasına dikti, birkaç yudum aldı. Hafif kızarmış yanaklarıyla dudağının kenarında kalan sıvıyı elinin tersiyle yüzüne doğru sildikten sonra;
-Ne demek istiyorsun Task? Ben iki yıldır bu anı bekliyorum.
-Ah Ray yumrukların kadar kafanda işe yarar olsaydı kasabamız çoktan ihya olmuştu.
-Senden daha zeki olmadığımı kabul ediyorum Task ama kasabayı en zeki olan değil en güçlü olan yönetir. Yüzlerce yıldır bu böyledir. Hem zaten ben başkanlık koltuğunu seviyorum çok rahat. Şimdi erkek olda sorunun neyse lafı dolandırmadan söyle.
Bunu söylerken ciddileşmişti Ray. Artık ciddiye alındığına emin olan Task rahatça konuşabileceğini hissetti.
-Saif'ten bahsediyorum. O çocuğun daha ne olduğunu bile bilmiyoruz. Yüzlerce yıldır güç şenliklerinde tek bir kişi bile zarar görmedi, kimse hayatını kaybetmedi. Ama o çocuk... Onun bu durumu değiştirmesinden korkuyorum. Yani demek istediğim onu bir şekilde şenliklerden hayır hatta şenlikler süresince kasabadan uzaklaştırmalıyız.
-Neden böyle söyledin ki? Saif şu ana kadar kasaba kurallarının dışına çıkmadı, kimseyede zarar vermedi.
-Ah doğru ya senin hiçbir şeyden haberin yok (içkisinden bir yudum aldı, derince bir ah çektikten sonra devam etti). 15-16 yıl önceydi. Göklerden kasabaya kanatları olan efsanelerde yer alabilecek bir canavar indi. Sen savaştaydın ambarlarımız, ahırlarımız yakılmıştı. Kıtlıktaydık. Tüm bunlar yetmezmiş gibi tek bir kanadıyla kasabayı yerle bir edebilecek bir canavar tam karşımızda duruyordu. Başta Terranilerin destekçisi zannettik ve korktuk. Ancak insanlara hükmedebilecek bir canavarın onlarla iş birliği yapması saçma geldi ve anlamaya çalıştık. Nefes alıp verirken fırtınalara sebep olan bir canavardan bahsediyorum burada. Biz anlamaya çalışırken kasabayı savunmak için kalan küçük birlikle beraber yaşlı Sigifurd Kars göründü ve kasabasını savunmak için canavara doğru ilerledi. Birliğindeki askerler korkmuş görünüyorlardı ve tüm birlik yerinde donmuş izliyordu. Sadece Sigifurd Kars canavarın önüne kadar geldi ve ona kim olduğunu sordu. Canavar aşağılar gibi bakmaktan öteye gitmedi. Yaşlı savaşçı Sigifurd kasabalıların önünde aşağılanmaktan hazetmemiş olsa gerek ki kılıcını çıkardı ve doğrudan en güçlü yaftı olan ve kasabayı onlarca yıl yönetmesini sağlayan Rüzgarın Husumetini kullandı. Canavar saldırıya yöneldi, elini hareket ettirip sadece tek bir tırnağıyla saldırıya dokundu ve Rüzgarın Hüsumetini tamda Sigifurd'un üzerine geri gönderdi (artık gözleri dolmuştu ağlayarak anlatıyordu). Sigifurd Kars karşılık bile veremedi. Saldırısı canavarın üzerine gidişinden çok daha hızlı dönmüştü kendi üzerine ve muhtemelen Sigifurdun gönderdiğinden daha güçlü halde (içkisini bir dikişte bitirdikten sonra sakinleşerek devam etti). Hiçbir şampiyonun yenemediği efsanevi savaşçı ve ölümsüz başkanımız Sigifurd yere yığılmıştı. Yanına koştum şunları mırıldandı '' O şeye karşı kazanma şansımız yok. Yaşamanız için ne istiyorsa yapın. İnanın bana hayat güzel.'' diye gülümsedikten sonra canavara dönüp son nefesinde bağırdı. "Ben Sigifurd Kars yenilmez bir savaşçı olarak hayatımda ilk kez ve son sözlerimde sana yalvarıyorum. Kasaba halkının yaşamasına izin ver" dedikten sonra olabileceği en gururlu haliyle son nefesini verdi...
Ray şaşkınlıktan dilini yutabilirdi, bu anlattıklarında ciddi misin der gibi bakıyordu ve söze girmeye çalıştı:
-Ama nasıl?
Bir anda Task bağırdı :
-Şaşkınlığının farkındayım ancak bitirmeme izin ver. Çılgına dönmüştük başkanımızın kaybına üzülüyor ancak bunun için hiçbir şey yapamıyorduk. Ben dayanamadım gençliğiminde verdiği ateşle canavara bildiğim tek yaftla bir atak yapmayı denedim ve isabet ettirmeyide başardım, ancak canavar onu soğurdu. Biraz önceki saldırıyı yansıtan canavar onu soğurdu ve kimse zarar görmedi. Bana dönerek yerde yatan Sigifurd’un cansız bedenini işaret ederek gök gürültüsünden bile daha heybetli bir sesle: ''Onun ölümünün boşa olmasına izin verme, hayatlarınıza dokunmayacağım.'' dedikten sonra kasaba halkına döndü ve "Seral kasabası insanları en güçlünüzü öldürdüm hiçbiriniz bana karşı duramazsınız" dedi. Sinirden köpürüyordum ancak doğru söylüyordu. Devam etti: "Bana kızmayın güçsüz insanların savaşlarıyla ilgilenmiyorum. Size birini getirdim. Herkesten daha güçlü olabilecek biri. Benden bile. Ona bakmanız karşılığında düşmanlarınızı yok edeceğim." Kasaba yaşlılarından birisi söze girdi: "Zaten çok zamanım kalmadı senden de korkmuyorum canavar. Ama neden Sigifurd’u öldürdün?" Canavar cevap verdi: "Savaşarak ölmeyi hakediyordu ve hep bunu hayal ediyordu. Kendinden güçlü bir düşmanla savaşmayı. Ancak bu civarda onu bir savaşta öldürecek pek kimse olduğunu sanmıyorum. Ben onun dileğini gerçek yaptım." Bazıları kızmayı bırakmışlardı çünkü Sigifurd’un hayali gerçektende buydu ve yeterince yaşlanmıştı. Hasta yatağında ölmek ona yakışmayacaktı. Kalabalıktan Sue kucağındaki bebeğini iyice sarmalayarak öne çıktı ve canavara bağırdı: "Senden bile güçlü birisi mi? Peki o nerde? " Canavar söze girdi: " Evet benden daha güçlü. Bu kasabayı kolaylıkla yok edebilecek, beni bile yok edebilecek kadar güçlü." İnsanlar dahada korkmuşlardı. Canavar ensesine doğru uzandı ve oradan birşey aldı. Ne olduğu anlaşılmıyordu çünkü canavar bir dağ kadar büyüktü. Onu bize yaklaştırdı ve gördüğümüz şey karşısında nutkumuz tutuldu. Canavarın kocaman pençelerinin arasında minicik bir bebek vardı. Evet bir insan yavrusu. Onu biraz elinde tuttuktan sonra gerildi ve öylece bekledi bebeği bir taşı fırlatacak gibi elinde tutuyordu. Sue canavara iyice yaklaştı, kendi bebeğini iyice sarmalayarak bağırdı: " Yapma o daha bir bebek bir günahı yok." Canavar gülümsedi ve bebeği fırlattıktan sonra Sue'ye dönüp: " Öyle mi dersin sadece bir bebek mi?" dedi. Şaşkın bakışlarımız arasında bebeği bir taş gibi kasabanın demir kapısına fırlatmıştı. Hatta öyle şiddetli fırlatmıştı ki kapıda bebeğin çarptığı yerde bir göçük oluşturmuştu. Sue hemen kendi bebeğini kasabalı kadınlardan birisine verip bebeğe doğru çığlıklarla koştu. Beklediğimiz şey parçalanmış bir cesetti ancak gördüğümüz manzara inanılmazdı. Bebeğe hiçbir şey olmamıştı. Henüz çıkmaya başlamış kızıl saçları ve parlak yeşil gözleriyle etrafa gülücükler saçıyordu. Canavar devam etti " Benim ona zarar vermem zor. Sizlerden birinin zarar vermesiyse mümkün değil. Eğer neden biz diye soracak olursanız burası dünyanın en güvenli bölgesi ve bu bölgedeki savaşlar zayıf geçiyor. Onu iyi bir insan olarak yetiştirin. Yetişkin olana kadar güvenliğinden emin olun. Babasının yani patronumun dileği bu. Ben şimdi sizin zayıf savaşınızı sonlandırmaya gidiyorum. O kendi ismini bulana kadar ona bir isim koyun." dedikten sonra havalandı ve ayrılmadan hemen önce kendi kendine mırıldandığını duydum '' Bizim yanımızda kalırsa geleceği hakkında tercih hakkı olmayacak. ''.
-Ne!!! Demek öyle oldu ha! Bu anlattıkların gerçekten inanılacak türden şeyler değil. Ama düşündüğümde o zamanki savaşın sonunu hatırlıyorum. Savaşı kazanmıyorduk ama kaybetmiyordukta. Krallık birlikleri ölüleri toplamak için savaşa ara vermişlerdi. Belirlenen sürenin sonuna gelmiş, yeniden savaşmak için hazırlanırken düşman birliklerinin üzerine kara bulutlar çöktü. Onların fırtınaya ve yıldırımlara kapıldıklarını gözlerimle gördüm. On binlerce savaşçı ve yaft kullanıcısından oluşan Terrani birlikleri birkaç saniye içinde yok edilmişti...
-Canavar sözünü tutmuş olsa gerek. Bizde sözümüzü tuttuk. Eğer Saif güç şenliklerine katılırsa ne olacağını hiçbirimiz bilemeyiz. O sevimli bücür kasabayı bile yok edebilir…
Saif daha fazla dinlemeye tahammül edememişti. Hepsinin bİr rüya olmasını ümit ederek yaşadığı eve gitmek için koşmaya başladı. Ona selam veren kasabalıları bile fark etmemişti. Rüzgarla yarışırcasına çabucak evine ulaştı ve kapıyı açtı kapısını asla kilitlemezdi. Yatağına doğru yöneldi tam oturacakken vazgeçti. Ayakta dikilirken sesli bir şekilde kendine sordu:
-Ben kimim? Task Amcanın anlattıkları gerçek mi?
Ardından sağ eliyle çenesini tutup sol eliyle başını kaşıyıp saçlarını karıştırırken -ki birşeyleri düşünürken hep bunu yapardı- duyduklarının kritiğini yapmaya başladı.
-Tamam bu dünyada yaftın varlığı inkar edilemez. Hatta okulda anlatılanlara göre efsanelerde geçen 5. seviye yaft kullanıcıları bile mevcutmuş krallıklarda.
Dedikten sonra duraksadı. Bir şey keşfetmiş gibi oldu gözleri büyüdü ve parladı. Sesli olarak düşünmeye devam etti.
-Eğer Task Amcanın anlattıkları gerçekse... Hmm bir düşünelim... Task Amcanın anlattığı hikayelere göre ölümsüz başkanımız Sigifurd Kars dördüncü seviye yaft kullanabiliyormuş. Onu tek bir tırnağıyla yendiğine göre canavar en az beşinci seviye yaft kullanabiliyor olsa gerek ve ben ondan güçlü olduğuma göre...
Artık sırıtmasına engel olamıyordu. Kahkaha atmamaya çalışırken yanakları şişmiş, gözleri parlamış ve neredeyse onu mutluluktan ağlatacak gözyaşları gözlerinde birikmiş görünüyordu. Sanki yaptığı çıkarıma inanamıyormuş gibi tereddüt etti bir an. Hemen koştu, köşedeki yatağının altına eğildi ve oradan çantasını aldı. Heyecanla matematik defterini çıkardı ve aramaya başladı sonunda aradığını bulmuştu... Seslice okumaya başladı
-Bir, iki, üç, dört, beş, altı evet altı. Bir kez daha bakacağım bir, iki, üç, dört, beş, altı. Hahahah ben canavardan güçlü olduğuma göre altıncı seviye yaft kullanabilirim demek yani efsanelerden bile efsane olurum bu da beni en efsane yapmaz mı?
Başları aksiyon yokluğundan tekdüze gelebilir bunun sebebiyse Theodenin fazlasıyla büyük bir evren olarak kurgulanması yolumuz uzun bu yüzden olabildiğince eğlenceli diyaloglar kurmaya çalıştım yirmili bölümlerden sonra oturmaya ve hareketlenmeye başlıyor.